MÜLTECİ DOSYASI: Yuvader

19 Ekim 2015
YUVADER: Bugün itibariyle hemen hiçbir sorun uzun vadeli çözülebilmiş değil Suriyeli mültecilerle çalışan İslami ve seküler STK’lar arasında bir iletişim veya koordinasyon yok Avrupa Birliği çapında ortak bir göç politikasının acilen devreye sorulması gerekiyor 1. Suriyeli sığınmacılar sorununu, nedenleri, boyutları ve gelişimi açısından nasıl özetleyebilirsiniz? Türkiye bu sorunun altından kalkabildi mi? Baş gösteren sorunların (Barınma, […]

YUVADER:

  • Bugün itibariyle hemen hiçbir sorun uzun vadeli çözülebilmiş değil
  • Suriyeli mültecilerle çalışan İslami ve seküler STK’lar arasında bir iletişim veya koordinasyon yok
  • Avrupa Birliği çapında ortak bir göç politikasının acilen devreye sorulması gerekiyor

1. Suriyeli sığınmacılar sorununu, nedenleri, boyutları ve gelişimi açısından nasıl özetleyebilirsiniz? Türkiye bu sorunun altından kalkabildi mi? Baş gösteren sorunların (Barınma, sağlık, eğitim, erken yaşta evlilik, fuhuş, ucuz işgücü, dil sorunları vb.) ne kadarı, nasıl aşılabildi? Uzun vadeli, kapsamlı planlar yapılabildi mi?

Suriyeli sığınmacılar sorununun nedenleri farklı kesimler farklı şekilde değerlendiriyor. Arap Baharı’nın bir uzantısı olarak daha fazla haklar ve özgürlükler talebiyle Suriye’deki rejimin bu taleplere yönelik reformlar yerine şiddete başvurması bunlardan biri. Bir diğeri de 2007 -2010 arasında yaşanan büyük kuraklığın etkisiyle kırdan şehre göçün çok hızlanması ve şehirlerde işsizlik ve altyapı yetersizliğiyle gerginliğin artması. Elbette muhalefeti destekleyen ABD, AB, Türkiye gibi güçlerin rejimin devrilmesinin kısa vadede olacağına dair yanlış öngörüleri, konunun bölgesel bir güç savaşına dönmesi ve IŞİD gibi grupların ortaya çıkışı Suriye’deki savaş durumunun uzamasına ve çok daha fazla insanın bölgeden kaçmasına yol açtı.

Boyutları bakımından 21. Yüzyıl’ın şimdiye kadarki en büyük krizi olduğu kesin. 12 milyona yakın insan yer değiştirmek zorunda kaldı ki bu boyutta bir göç 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana görülmemişti. Türkiye Hükümeti’nin açık kapı politikası insani bakımdan takdire şayandı, ancak öngörülen 100 bin mülteci yerine 2 milyon insanın Türkiye’ye sığınması önceleri takdire şayan olan kamplar, yiyecek, giyecek, eğitim gibi hizmetlerin bir süre sonra çökme noktasına gelmesine yol açtı. Şu an 260 bin kişi kamplarda kalırken 1,7 milyon kişi şehirlerde yaşam mücadelesi veriyor. Türkiye krizin ilk iki yılında sorunla tek başına mücadele edebileceğini ve dış yardım istemediğini söylerken 2014’te yardım çağrısında bulunmak zorunda kaldı. Ancak bugüne kadar beklenen miktarda yardım ulaşmadı.

Bugün itibariyle hemen hiçbir sorun uzun vadeli çözülebilmiş veya bu konuda planlar yapılmış değil. Türkiye Cenevre Sözleşmesi’nde koyduğu mültecilik statüsüyle ilgili şerhi koruyor, yani doğusundan gelen sığınmacıları mülteci olarak görmüyor. Bu nedenle bir sosyal entegrasyon stratejisi veya planı mevcut değil. Eğitim ve sağlığın ücretsiz olarak devlet kurumlarında verilmesinin taahhüt edilmesi, dil bariyerinin nasıl aşılacağına dair bir plan olmadıkça pratikte bu hakkın kullanılamaması anlamına gelebiliyor. Çalışma izinleri konusu ise Bakanlar Kurulu’nun takdirine bırakıldı ancak yakın vadede bir gelişme beklenmiyor. Bu da uzun vadeli herhangi planlamayı, insani gelişmeyi, kendi kendine yeterliliği imkansız kılıyor.

2. Kurumunuz ne tür çalışmalar yaptı, şu an neler yapmakta?

YUVA temel olarak bir eğitim kurumu, gençler ve yetişkinlerle çalışıyor ve yerel insani kalkınmayı hedefliyor. YUVA olarak sınıra yakın bölgelerde bulunan Hatay’ın Kırıkhan ilçesi ve Gaziantep’in Nizip ilçesinde iki toplum merkezi açtık. Bu merkezler vasıtasıyla Türkçe eğitimlerinden mesleki eğitimlere, gençlik merkezlerinden çocuk dostu alanlara ve kadın kooperatiflerine kadar çok çeşitli çalışmalar yapıyoruz. Amacımız hem mültecilere psikososyal destek vermek hem de yardıma bağımlı olmaktan kurtarıp kendine yeterli hale gelmelerini sağlamak. Şu ana kadar 15 bin kişiye ulaştık, birçok kadın ve erkeği gelir sahibi yaptık, birçok çocuk ve genci de okula hazır hale getirdik.

3. STK’lar bu konuda nasıl bir sınav verdiler; aralarındaki iletişim ağı ve yapılan araştırmalar yeterli miydi?

STK’lar deyince uluslararası, ulusal ve yerel olarak bir ayrıma gitmek gerekli. Aslında İslam bazlı STK’larla sekülerler arasında da bir ayrım oluştu. Halen daha Suriyeli mültecilerle çalışan İslami ve seküler STK’lar arasında bir iletişim veya koordinasyon yok. UNHCR uluslararası STK’lar ile ulusal STK’lar arasında bir koordinasyon kurmaya çalışsa da bazı bölgelerde yetersiz kalıyor. Bu açıdan Birleşmiş Milletler dahil pek çok kuruluş hazırlıksız yakalandı ve alışık olmadığı büyüklükte işler çıkarmak durumunda kaldı. Türkiye’deki büyük seküler STK’lar konuya güncel siyasetin gözünden bakınca, konuya insani açıdan bakan daha küçük ve orta ölçekli STK’lar, ki buna YUVA da dahil, yeni aktörler olarak ortaya çıktı. Bu açıdan kriz sivil toplumda 1998 depremi veya Habitat zirvesi sonrası gibi yatay ve dikey bir büyüme etkisi yaptı. Yerel STK’ların ise belli bölgeler haricinde etkin hale gelemediğini görüyoruz.  Aylan Kürdi’nin ölümüne kadar konuya görece duyarsız kalan Batı Anadolu, son dönemde dayanışma ağlarıyla üzerindeki atıllığı atmışa benziyor.

4. Avrupa’nın konuya yaklaşımını ve son gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Avrupa Birliği başından beri mültecilerin Suriye’de veya Suriye’ye komşu ülkelerde kalması için politikalar üretti ve belli miktarda dış yardımda bulundu. Ancak krizin 4. yılını doldurması ve geleceğe dair ümitlerin kaybolması Avrupa’ya doğru yeni bir göç dalgasına yol açtı. Bunun sebebinin de yine krizin ne kadar uzayacağının tahmin edilememesi ve yeterli yardımların yapılmaması olduğunu düşünüyorum. Konunun geçici bir insani yardım düzleminden bir kalkınma düzlemine alınmaması ve buna ilişkin çok daha uzun vadeli ve büyük maddi yardımların olmayışı Avrupa’yı tarihinin en büyük etik çıkmazıyla başbaşa bıraktı ve 2015’in sadece ilk 8 ayında 200 bin insan hayatlarını tehlikeye atarak Türkiye üzerinden Yunanistan’a akın etti.

5. Sizce bu sorun nasıl aşılabilir?

Türkiye tarafında bir an önce bir uyum ve entegrasyon politikasının ve buna ilişkin strateji ve eylem planının geliştirilmesi gerekiyor. Bu eylem planına sahada uzun süredir deneyim kazanmış sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliklerinin de dahil edilmesi elzem. Çalışma izinlerinin sağlanması yine acil konular arasında.

Avrupa açısından bakarsak Avrupa Birliği çapında ortak bir göç politikasının bir an önce devreye sokulması gerekiyor. Uzun vadeli yüksek kotaların belirlenmesi, bu kotalar çerçevesinde sınırların açılması, Suriye’de ve komşu ülkelerdeki insanların insani ve sürdürülebilir kalkınma programlarıyla desteklenmesi gerekiyor. Ancak etkili olabilmesi için bu programların boyutu şimdiye kadarki desteklerin kat kat üzerinde olmak zorunda.