Meydan Söyleşileri: Yazının Yol Arkadaşlığında Bir Proje; Göçmen Harfler

Beraberce Derneği’nin başlattığı Göçmen Harfler Yazı Atölyesi, Suriyeli kadınları kendi dillerinde yazmaya teşvik ediyor. Vurgu yaptıkları bir gerçek de Türkiye’nin azınlıklarını görmezden geldiğimiz noktada, Suriyelilerin bunu yeniden hatırlattıkları.

Türkiye’nin meseleleri  üzerine konuşmak ve müzakere etmek için STK Temsilcileri, konu hakkında çalışan akademisyenler ve aktivistlerin bir araya geldiği Meydan Buluşmaları serisinin ikinci etkinliğinde “Mülteci Meselesi Kimin Meselesi?” sorusuna yanıt aranıyor.

Katılımcı kuruluşların birbiriyle tanışmalarına da vesile olan bu buluşma serisi, bir arada yaşam tahayyüllerini konuşmak için alan açıyor. Meydan Buluşması’nın katılımcılarından Beraberce Derneği direktörü Ayşe Öktem ve Berfin Azdal ile konuştuk.

Mülteci kadınlarla birlikte yürüteceğiniz bir yazı atölyesine başladınız. Bu atölyeden neler olacak ve hedefleriniz neler?

Berfin Azdal: Beraberce Derneği’nde çalışma alanlarımızdan biri göç. Dernek olarak Türkiye topraklarında yaşayan, sayıları 4 milyondan fazla göçmenle barış içerisinde ve birlikte yaşamanın yollarını arayan çalışmalar yürütüyoruz. “Göçmen Harfler” Yazı Atölyesi’nde mülteci kadınlarla cinsiyet rolleri, eşitsizlikler ve ayrımcılık üzerine öyküler, şiirler, fotoğraflar, resimler aracılığıyla düşünmeyi, tartışmayı; bunlardan yola çıkarak bireysel ve kolektif hafızada yolculuğa çıkmayı, hayaller ve gerçekleri kurmaca yazı bütünlüğü içinde anlatmayı ve aktarmayı amaçlıyoruz. Bu topraklarda yaşayan tüm kadınların güçlenmesi için kurmaca yazıyının iyi bir yol arkadaşı ya da aracı olduğunu düşünüyoruz. Filmmor Kadın Kooperatifi’nde, edebiyatçı Melike Koçak’ın yürütücülüğünde gerçekleşiyor. Mülteci kadınların yazı aracılığıyla düşünme ve ifade edebilme becerilerini geliştirmeyi amaçlayan bu atölye, orta ve iyi derece Türkçe bilen mülteci kadınlarla gerçekleştiriliyor. Her katılımcının anadilinde yazmasını önemsiyoruz. Sözlü ve yazılı tüm çalışmalarımızı Türkçe ve Arapça olmak üzere çift dilli yürütüyoruz. 12 hafta sürecek atölyenin sonunda kadınların yazılarından oluşan çok dilli bir kitap çıkarmayı düşünüyoruz.

Mülteci kadınlar size nasıl ulaşıyor ve nasıl bağ kuruyorsunuz?

Berfin Azdal: Hayat bizi karşılaştırıyor. Beraberce fikri yaşamsallaştıkça mülteci kadınlarla yan yana geliyoruz. Mülteci alanındaki başka projelerimizde birlikte iş yaptığımız kurumlar aracılığıyla biz kadınlara ulaşıyoruz. Fakat Göçmen Harfler’de mülteci kadınlarla yan yana gelmemizin öyküsü başka. Ben, atölyede tercümanlık yapması için Faten Sarraj ile konuşuyorum. Faten tercümanlığı kabul ediyor ama atölyede yazmak da istiyor. Heyecanlanıp yazı atölyesi fikrinden ablasına bahsediyor. Ablası Rasha, heyecanla arkadaşlarına söylüyor derken kulaktan kulağa dolaşan bir heyecanla yan yana gelmiş olduk mülteci kadınlarla.

İşbirliklerine açık bir yapılanmanız olduğunu söyleyebilir misiniz?

Berfin Azdal: Adımız beraberce iken işbirliklerine kapalı olsak ironik olurdu. Neredeyse bütün faaliyetlerimizde başkaca kurumlarla işbirliği yapıyoruz. Örneğin göç çalışmalarımız kapsamında “Birlikte Yaşam Festivalleri” düzenliyoruz. Bu festivallerden biri Kadıköy Belediyesi ve Ardıç Dayanışma Derneği işbirliğiyle gerçekleşti. Şişli Belediyesi ve Göçmen Dayanışma Derneği ile başka bir festivalin hazırlık aşamasındayız. Aynı şekilde Sultanbeyli  Mülteciler Derneği ile de festivalin organizasyon çalışmalarına devam ediyoruz. Beraberalan çalışmalarımız kapsamında düzenlediğimiz beraberce Güz Akademisi’ne beraberce yaşam üzerine sözü olan birçok kişi ve kurumu davet ettik örneğin. Kadın Kadına Mülteci Mutfağı da var, Müslüman feministler tarafından kurulan Havle Kadın Derneği de… Özetle, ilkelerde ve beraberce yaşam tahayyülünde anlaştığımız sürece işbirliklerine her daim açığız.

Siz de Meydan toplantısına katılacak isimlerdensiniz. On plana çıkarmayı planladığınız sorunlar/tespitler ya da çözüm önerileriniz neler?

Berfin Azdal: Şu anda zaten 4 milyon mülteci ile birlikte yaşıyoruz. Özellikle Suriyeli göçmenler için hukuken ‘Geçici Koruma Statüsü’nden bahsetsek de göçmenler bu topraklarda kalıyorlar ve kalacaklar. Peki, nasıl? Beraberce olarak hep tartıştığımız ve cevap aradığımız “Nasıl birlikte yaşayacağız” sorusunu Meydan’da da soracağız, yanıtlar arayacağız.

Genel anlamda sivil toplumun “Bir arada Yaşam” konusunda verdiği sınavı nasıl buluyorsunuz?

Ayşe Öktem: Bir yandan tabii ki daha çok şey yapılabilirdi. Aslında göç gibi bir sorunumuzun olduğunu Suriye’lerin gelmesiyle birlikte anladık ancak. Örneğin eski Sovyet Cumhuriyetlerinden gelen kadın işçileri, ya da buraya yerleşen Afrika’lıları uzun süre görmedik. “Bir arada yaşam” dediğimizde bunun ayrılmaz bir parçası olan, düşmanca tavrımızla azalta azalta tam azınlık haline getirdiğimiz halkları -en başta Ermeni, Rum ve Yahudileri – uzun süre görmezden geldik. Suriyeliler sağolsun hepsini hatırlattılar, beraberce yaşamı nasıl örgütleyeceğimiz sorusunu bize fark ettirdiler. Öte yandan başka ülkelerde kıyasladığımda, özellikle de Batı Avrupa ülkelerinde sivil toplumun bu konularda hangi evrelerden geçtiğine baktığımda hiç de fena bir sınav vermediğimizi düşünüyorum.

Konu, sizce STK’larla çözülebilir mi yoksa STK’ların devletleri de harekete geçirmesi mi gerekir? Mülteciler günümüzde bir devlet politikasına da işaret ettiğini görüyoruz.

Ayşe Öktem: Devletlerin yapacağı iş vardır, STK’ların yapacağı iş vardır. Tek başına STK’ların konuyu çözmesi mümkün değil. Ama tek başına devletlerin de çözmesi mümkün değil. Bazı konularda ağırlık devlettedir, ama STK’lara da ihtiyacı vardır. Örneğin eğitim. Devlet yasayı yapar, STK’ların görevleri, yasaları tartışmak ve düzeltmek, haklara erişimi sağlamak, bilgilendirmek – çünkü bazen STK’lar daha inandırıcı olabiliyor -, raporlamak, tartışmaktır. Bazı konularda STK’lara iş düşer – devlet ne kültür festivali yapar ne de yaratıcı yazarlık atölyesi. Ama bunların fonlarını sağlayabilir. Akdeniz’e açılan insanları ölümden kurtarmak STK’lara düşüyor, ama sınırları açıp bu insanları memleketlerine almak devletlerin sorumluluğu. STK’lar devletlerine baskı yapabilir bu konuda, o memlekette yaşayan insanlara, yurttaşlara çağrıda bulunur, onları harekete geçirmeye yönelik çalışır.

Ne yapılırsa elimizdeki fotoğraf değişir?

Ayşe Öktem: Savaşlar biterse. Yoksul diye adlandırılan ülkelerin zengin ülkeler tarafından sömürülmesi biterse. Açlık, sefalet, susuzluk, baskılar biterse. Aksi taktirde göçler olacaktır, artacaktır da. Yoksullar daha zengin olan topraklara göçüp biraz da olsa daha iyi yaşamak isteyeceklerdir. Ölmek istemeyen yaşayabileceği yere gelecektir.

Çalışmalarınızı yaparken zorluk yaşadığınız alanlar neler?

Ayşe Öktem: Birçok bürokratik engel olabiliyor, iyi bir fikri uygulamaya koyana kadar çok zaman geçebiliyor. İçinde yaşadığımız zor zamanlar da damgalarını vuruyor çalışmalarımıza.

Berfin Azdal: Zor meseleri konuşabilmeyi oldukça önemli görüyoruz ve bu konuları konuşmak kolay iş değil. Örneğin Birlikte Yaşam Festivalleri’nde birçok bürokratik engele takıldık. Halbuki hedef  Kadıköy’de yaşayan herkesin müziğiyle, dansıyla, soru ve çözümleriyle birlikte yer alabileceği bir zemin yaratmaktı. Bir de göçmen karşıtlığı ve düşmanlığını ekleyebiliriz. Bu bizim mücadele ettiğimiz bir alan. Algıları değiştirmeye, yaşamı müşterekleştirmeye çalışıyoruz.