Dersim Yangını

Bu yazı Gülfer Akkaya tarafından yazılıp 20 Ağustos tarihinde www.alevinet.com sitesinde yayınlanmıştır.

Dersim ormanlarının yakıldığı haberleri çıkınca ilk birkaç gün sessiz kalındı. Sonra çok az çevreler tarafından Dersim’de çıkartılan yangın gündem oldu, sosyal medya hesaplarında paylaşıldı.

Nedeni basit. Ülkedeki kutuplaştırıcı iklim her alana yansıdığı gibi felaketlere de yansıyordu.

Antalya’da, Bodrum’da, Karadeniz’de bir felaket olsa ülkenin gündemi oluyor, duyarlı insan sayısında patlama yaşanıyor.
Dersim yakıldığında görmedim, duymadım, bilmiyorum oyunu oynanıyor.

Dersim yakıldığında diyorum zira orada yaşayanlardan edinilen bilgilere bakılırsa Dersim yangını atılan toplar vb nedeniyle çıkmış.

Çıkması da bir şey değil. Çıkabilir. Ama birçok noktadan günlerce süren yangın için valinin önce “Yangın yok” yangının varlığı ispatlanınca “Yangın söndürüldü” tarzı beyanları Dersim’in yakıldığının açıklaması oldu.

Milletvekilleri, Dersimliler valinin bu yalan beyanını çektikleri fotoğraf ve videolarla çürüttüler.

Dersim basbayağı yanıyordu.

Dersim yangınına çok az kesim ses çıkardığı için yangın iki haftalık süre boyunca devam etti.

Türkiye’de çevreci hareketler, hayvan hakları savunucularının gücü azımsanmayacak kadar etkili.

Ancak ne hikmetse Dersim’deki yangına yönelik bu kesimlerden de ses çıkmadı.

Oysa çevre hareketleri şunu bilmiyor mu? Yerküremizin bir yerinde başlayan bir olumsuzluk tüm gezegeni etkiler. Bu nedenle çevre hareketleri küresel perspektife sahip hareketlerdir aynı zamanda.

Kuzey kutbunda eriyen buz nasıl tüm dünya ve onun üzerinde yaşayan canlılar için tehlike ise, Dersim’deki yangın bu boyutta olmasa da işlevsel olarak benzerdir.

Verilmeyen tepkilerden, Alevilere yönelik saldırılara karşı bürünülen sessizlikten anlıyoruz ki Türkiyeli Alevilerin inançları gereği en “radikal” çevreci hareketlerden bile radikal bir zeminde savunduğu, doğa-insan birliği ve yaşam hakkının kutsallığını savunan bu kadim inanç hala göz ardı ediliyor.

Doğayı ve insanı eşit ve birbirinin içinde gören bu inancın çevreciler, hayvan hareketleri tarafından fark edilecek yanı, kıymeti yok. Dersim yangınının ve (müsaadenizle şu kavramı kullanacağım) Dersimli hayvanların kıymetinin olmadığı gibi.
Belli ki bu hareketler bir süre daha topraklarındaki bu kadim inanca burun kıvıracak, yok sayacak.

Alevilerin toprakları, doğası yok edilirken çevre ve hayvanlar da yok edilecek.

Beklemek zorundayız. Neyi? Türkiye’deki demokrasi hareketlerinin toplumsal dinamikleri fark etmesini, ona göre davranabilmesini…

Aleviliği bir inanç olduğu, onun değerlerini “Aman canım din değil mi?” “sekülerizmiyle” dışlamasını biraz daha izleyeceğiz. Bu zeminden kopuşmasını bekleyeceğiz.

Sabırla bekleyeceğiz din de olsa insan, doğa ve evrenin yaşamını önemseyen bir felsefeye sahip dünya görüşünün nasıl kıymetli olduğunu fark edebilmelerini.

Özellikle canlıların hayatının ucuz olduğu bu topraklarda bu değeri anlayabilmelerini.

Ama boş boş beklememeli. Alevilik inancının insan-doğa saygısını temel alacak hareketleri neden Alevi toplumu da oluşturmasın? Aleviler bunu oluşturabilse ülkenin demokrasi tarihine bir katkı daha sağlamış olmazlar mı?

Aleviler toplumsal hareketler ve Alevilik konusunu acilen önlerine almalı ve bu konuda somut adımlar atmalı.

Dersim’deki yangın ancak böyle söndürülebilir.

Sadece Dersim’deki yangın mı? Türkiye’nin, dünyanın herhangi bir yerindeki…

Belki böylece görmedim, duymadım bilmiyorumcuların gözleri görür, kulakları duyar, bir kaç noktada çıkartılıp günlerce söndürülmeyen yangına karşı lal olan dilleri çözülür.

Bunu için Munzur nehrinden alınacak bir kova suyun yerküreye serpiştirilmesi gerekiyor. Dersim’deki yangın da, vicdanları kül eden yangın da böyle söndürülebilir

Kaynak: alevinet