Hayvana şiddet, toplumsal bir mesele mi değil mi?

“Asker olan fail, kediye büyük bir nefret ve öfkeyle saldırırken, orduevi nizamiyesindeki nöbetçi askerlerin faili engellememesi, işkenceyi seyretmesi de toplum olarak şiddeti ne kadar kanıksadığımızı gösteriyor. Şiddeti o kadar kanıksadık ki sokak ortasında şiddete maruz bırakılan ve çeşitli silahlarla öldürülen kadınları öldüren erkeklere bile müdahale etmez hale geldik.” Bu hafta, Erzincan Orduevi’nde yaşanan kediye işkence […]

“Asker olan fail, kediye büyük bir nefret ve öfkeyle saldırırken, orduevi nizamiyesindeki nöbetçi askerlerin faili engellememesi, işkenceyi seyretmesi de toplum olarak şiddeti ne kadar kanıksadığımızı gösteriyor. Şiddeti o kadar kanıksadık ki sokak ortasında şiddete maruz bırakılan ve çeşitli silahlarla öldürülen kadınları öldüren erkeklere bile müdahale etmez hale geldik.”

Bu hafta, Erzincan Orduevi’nde yaşanan kediye işkence vakası tüm Türkiye’yi ayağa kaldırdı. Konu ne sosyal medyanın ne de basının gündeminden düştü. Orduevi kapısında yakaladığı yavru kediyi hunharca darp eden ve ölümüne sebep olan asker gözaltına alındı ve adlî kontrol kararı ile serbest bırakıldı çünkü yasalar böyle diyor… Basın aracılığıyla haberdar olduğumuz her işkence vakasından sonra, toplumsal tepki hemen kendiliğinden örgütleniyor ve toplum, kendi talebini yineliyor: Hayvana yönelik her türlü işkenceye caydırıcı hapis cezaları verilsin! Hayvan hakları savunucuları olarak, şiddetsiz bir toplum talebi bulunan tüm insanlarla, 10 Aralık Pazar günü, saat 13.30’da Taksim’deki Galatasaray Lisesi önünde buluşuyoruz. Kendinizden başkalarının hakları, yaşamı sizin için değerliyse lütfen siz de gelin.

Sadece bu hafta yaşanan, hayvanlara yönelen şiddet haberlerini sıralayıp içinizi karartmak istemiyorum ama aldığımız korkunç haberlerin ardı arkası kesilmek bilmiyor. Hem Türkiye gündeminin sürekli değişken olması hem de bu toplumsal tepkinin oldukça uçucu olması nedeniyle, hükümet hayvana olan işkencenin, tecavüzün ve hayvan cinayetlerinin önlenmesi için toplumsal talepleri görüp bunu karşılamak için adım atmamakta direniyor. Hayvanlara karşı işlenen suçların Türk Ceza Kanunu kapsamına alınmasını talep eden iki ayrı grup var ve sayıları milyonları buluyor. Birinci grup, yani biz hayvan hakları savunucuları, hissedebilen, duyarlı olan, kısacası bizlerden hiçbir farkı olmayan hayvanlara hiçbir şekilde kötü muamele edilmesini istemiyoruz. Artış gösteren toplumsal şiddet, en savunmasız durumda olan ve yaşam hakları yasa ile güvence altına ısrarla alınmak istenmeyen hayvanları birincil derecede hedef alıyor. İkinci grup ise, “bugün hayvana bunu yapan, yarın insana yapacaktır” argümanı ile yola çıkıp tecavüzcüler, işkenceciler, en ufak bir olayda dahi tepkisini şiddet olarak dışavuran kişilerle yaşamak istemediklerini söylüyor ve haklılar da.

Peki, milyonlarca vatandaşın böyle bir talebi varken ve her gün akla hayale sığmayacak korkunç hayvan hakları ihlâlleri yaşanırken hükûmet neden bunu görmezden geliyor? En son Erzincan’da, işkenceci failin “nişanlımdan ayrıldım, alkol almıştım, yaptıklarımı hatırlamıyorum, ben de hayvanseverim” şeklinde ifadesi ile daha da öfkelendiğimiz kedi cinayeti vakası, Türkiye’nin nasıl bir cinnet toplumuna dönüştüğünün bir kanıtı bence. Asker olan fail, kediye büyük bir nefret ve öfkeyle saldırırken, orduevi nizamiyesindeki nöbetçi askerlerin faili engellememesi, işkenceyi seyretmesi de toplum olarak şiddeti ne kadar kanıksadığımızı gösteriyor. Şiddeti o kadar kanıksadık ki sokak ortasında şiddete maruz bırakılan ve çeşitli silahlarla öldürülen kadınları öldüren erkeklere bile müdahale etmez hale geldik.

“Ülke şiddetten, öfkeden, nefretten kırılırken, insanlar birbirini sudan sebepler ile öldürürken, minicik bir yavru kediye “stres topu” muamelesi yapılıp türlü işkenceler yapılırken parlamentonun, “torba yasa” kapsamında Yunus Emre Vakfı’nın mütevelli heyetinde ya da bir üniversitenin isminin değişikliğini tartışması gibi bir lüksü olamaz, olmamalı.”

Ülke şiddetten, öfkeden, nefretten kırılırken TBMM’nin gündemi: Yunus Emre Vakfı’nın mütevelli heyetinde değişiklik yapılması…

Milyonlarca insan, sosyal medya aracılığı ile, parlamenterlere, bakanlara, başbakana, cumhurbaşkanına yazdıkları mektuplar, gönderdikleri e-postalar ile, “şiddetsiz toplum” talebini dile getirirken yasa koyucular, parlamento ne yapıyor peki? Parlamento, birkaç gün önce yeni bir kanun teklifini müzakere etti ve kabul ederek yasalaşmasını sağladı. Parlamento tabii ki yasa tekliflerini görüşecek ve kabul edecek. Ancak TBMM, öylesine toplumdan kopuk bir duruma gelmiş durumda ki toplumsal talepleri kolayca yok sayıyor; bu toplumsal talepleri dillendirmeye çalışan muhalefet ise sanki yok hükmünde… Ülke şiddetten, öfkeden, nefretten kırılırken, insanlar birbirini sudan sebepler ile öldürürken, minicik bir yavru kediye “stres topu” muamelesi yapılıp türlü işkenceler yapılırken parlamentonun, “torba yasa” kapsamında Yunus Emre Vakfı’nın mütevelli heyetinde ya da bir üniversitenin isminin değişikliğini tartışması gibi bir lüksü olamaz, olmamalı…

Ama uyarayım; toplum olarak içinde bulunduğumuz durumu analiz etmek için uzman olmanıza gerek yok: Bu şiddet sarmalı, toplumsal şiddet, önlem alınmazsa tüm Türkiye’yi yutacak. Bu tespitimizi açık bir çağrı ile siyasî parti fark etmeksizin tüm parlamenterlere de yaptık. Hayvan Hakları İzleme Komitesi (HAKİM) olarak yaptığımız açık çağrıda parlamenterlere şunu dedik: Artık “yarın çok geç olmadan önlem alın” diyemiyoruz çünkü artık çok geç oldu! Biz bu cinnet hâlinden endişeleniyoruz, siz de endişelenin! Bu gidişattan endişelenmeyen parlamenter, ya bu ülkede yaşamıyordur ya da cinnet toplumunda her gün yaşadığımız toplumsal şiddeti zerre kadar önemsemiyordur. Bir takım parlamenterlerler, imkânlarıyla, toplumdan kopuk yaşantıları, alakasız gündemleri ile kendilerini “gerçek hayat”tan soyutlayabilir ancak bu toplumda yaşayan her birey, bu şiddet sarmalından fazlasıyla nasibini alıyor. Ülkemizde “yan baktın” cinayetleri işlenirken parlamenterler neyi bekliyor? Şiddetin doğrudan mağduru olmayı mı?..

 “Sokak ortasında oynayan bir çocuğun kaçırılması ile yıllardır bizimle aynı sokakta yaşayan sokak köpeğinin kuytu bir köşede uyurken belediye ekiplerince üstüne çullanılarak kaçırılması, yerlerde sürüklenmesinin arasında hiçbir fark yok. “

Binlerce hayvan işkence gördü ama 2016’da sadece 229 kişiye ceza kesildi

Herkese çok basit bir soru sormak istiyorum: Canı yanan bir canlıya işkence ya da tecavüz etmenin bedeli 546 TL olabilir mi? Öyle bir noktadayız ki hayvanlara hunharca işkence eden, tecavüz eden kişilerle her gün aynı ortamlarda bulunuyoruz. Hayvana kötü muamele ettikleri gerekçesiyle 2016’da kimlikleri tespit edilerek idarî para cezası kesilen şahıs sayısı sadece 229. Bu sistemde failler tespit dahi edilemiyor. Böyle bir toplumda yaşamak istiyor musunuz? Ben istemiyorum!

Öte yandan, toplumsal şiddet ve istismar örneklerinde, özneler değişiyor ancak yaşanan acı, çaresizlik, hak gasbı değişmiyor. Sokak ortasında oynayan bir çocuğun kaçırılması ile yıllardır bizimle aynı sokakta yaşayan sokak köpeğinin kuytu bir köşede uyurken belediye ekiplerince üstüne çullanılarak kaçırılması, yerlerde sürüklenmesinin arasında hiçbir fark yok. Antalya’da bir huzurevindeki yaşlıların, hastaların bakımlarının ihmal edilmesi, bedenlerinin canlı canlı karıncalar tarafından yenilmesine izin verilmesi ile belediyenin hayvan toplama kamplarında, “hasta hayvan” ihbarı ile sokaktan alınıp kuytu bir köşede, kutunun içinde hayvanların ölüme terk edilmesinin arasında hiçbir fark yok. Bunları çok normalleştirdiysek ya da kapalı kapılar ardındaki hak ihlâlleri bizi ilgilendirmiyorsa toplumda da ciddi bir problem var demektir. Ayrıca bu olup bitenlere vatandaş olarak müdahil olamıyorsak, “adlî ve idarî soruşturma başlatıldı” denilip vakaların üstü hemen kapatılıyorsa ve biz bunların akıbetini öğrenemiyorsak devletin işleyişinde de bir sıkıntı var demektir ve bu anlayışın ne insanı ne hayvanı ne de ağacı yaşatamayacağı çok açık!

Bir kez daha söylüyorum: Rahatsız olun, endişelenin. Hiçbir şeyden habersiz, savunmasız, sokakta binbir zorlukla yemek bulabilmek için yaşam savaşı veren minicik yavru kedinin işkence ile öldürülmesi sizi rahatsız etsin. Toplumsal taleplerimize kulak tıkayan, taleplerimizden uzak ve hayvanların aleyhinde bir yasa tasarısı hazırlayıp hayvana şiddetin etkin bir şekilde önlenmesi konusunda biz STK’leri altı senedir oyalayan parlamenterlerin vurdumduymazlığı sizin de sorununuz olsun. Çünkü sadece bizlerin, hayvan hakları savunucularının değil, farklı toplumsal mücadelelerin de talepleri dikkate alınmıyor. Yaşadığımız toplumsal travmalar, her gün tanık olduğumuz toplumsal şiddet dikkate alınmak zorunda, önlem alınmaması hâlinde toplumdaki kutuplaşma, nefret ve linç kültürünün önü de alınamayacak. Devlet ve hükûmet görmemekte ısrarcı olsa da toplumsal bir çöküş yaşadığımız ortada.

“Şimdi bir kez daha, bunun, son eylemimiz olması umudu ile tekrar bir araya geliyoruz. 10 Aralık Dünya Hayvan Hakları Günü’nde, Pazar günü, saat 13.30’da Taksim’deki Galatasaray Lisesi önünde buluşup toplumun en savunmasızı olan, doğuştan gelen hakları ısrarla kabul edilmeyen hayvanlar için tepkimizi bir kez dile getiriyor, failler arasında vatandaş-belediye başkanı, görevlisi ayrımı yapılmadan ertelemesiz hapis cezası talebimizi yineliyoruz.”

Ertelemesiz hapis cezası talebimizi yineleyeceğiz

Hayvan hakları savunucuları olarak, milletvekilleri, bakanlar, başbakan ile defalarca görüştük; sayısız eylem yaptık, denemediğimiz yöntem kalmadı, parlamentoda ve bürokrasi düzeyinde defalarca toplantı yaptık. Her defasında vaatler verilip içinde olduğumuz yasama döneminde, hayvanları gerçekten koruyacak bir yasa tasarısının kabul edileceği bizlere söylendi ama Türkiye’de standart olan o politikacı tavrı hiç değişmedi. Bu kadar çabaya, tepkiye karşı, karşınızda taş olsa taş çatlar. Karşımızda sanki bir duvar var. Şimdi bir kez daha, bunun, son eylemimiz olması umudu ile tekrar bir araya geliyoruz. 10 Aralık Dünya Hayvan Hakları Günü’nde, Pazar günü, saat 13.30’da Taksim’deki Galatasaray Lisesi önünde buluşup toplumun en savunmasızı olan, doğuştan gelen hakları ısrarla kabul edilmeyen hayvanlar için tepkimizi bir kez dile getiriyor, failler arasında vatandaş-belediye başkanı, görevlisi ayrımı yapılmadan ertelemesiz hapis cezası talebimizi yineliyoruz.

“Eyleme müdahale olabileceği endişesiyle gelmemezlik etmeyin çünkü KİHAYKO Derneği eyleme dair gerekli izni aldı.”

Şiddetsiz bir toplumda yaşamak istiyorsanız eyleme siz de gelin

Hayvan hakları ile ilgilenmeyebilirsiniz, ancak şiddetsiz bir toplum hayaliniz, arzunuz var ise düzenleyeceğimiz eyleme siz de gelin. Eyleme müdahale olabileceği endişesiyle gelmemezlik etmeyin çünkü KİHAYKO Derneği eyleme dair gerekli izni aldı.

Erzincan’da gözaltına alındıktan sonra yasalar gereği salıverilmek zorunda kalınan işkencecinin katlettiği yavru kediyi unutmamak, unutturmamak ve bu yavru kedi gibi her gün yüzlercesi, gözden ırak yerlerde, öfke patlaması yaşayan insanlar tarafından öldürülen, belediyelerce zehirlenen ve ölüme mahkûm edilen, çaresiz hayvanları gerçekten koruyacak bir yasa ve şiddetsiz bir toplumda yaşama talebimizi hep birlikte haykıralım. Bu şiddet sarmalında, cinnet toplumunda yaşamak zorunda değiliz.

 

Burak Özgüner

Üyelik Tarihi: 08 Eylül 2017
51 içerik
Yazarın Tüm Yazılarını Gör