Transları Tanımak; Hak İhlallerini Fark Etmek ve Eşitlik Taleplerine Destek Olmak!

'Türkiye’de ve dünyada trans olmak, hiç durmadan bir mücadeleyi sürdürmek demek.' Avrupa’da en çok trans cinayeti işlenen ülkelerden biri olan Türkiye’de transların mevcut durumunu konuştuğumuz Kaos GL Derneği’nden Defne Güzel, 'biz translar, herkesin hayatında bir biçimde varız' diyor ve ekliyor 'hepimiz ayrımcı tutum ve düşüncelerimizi gözden geçirmeliyiz.'

ILGA-Europe’un Gökkuşağı Endeksi (Rainbow Index) raporlarına göre, 2020 yılında Türkiye LGBTİ+ olmak için Avrupa’nın en kötü ikinci ülkesi; Transgender Europe’ın (TGEU) 2008’den bu yana yürüttüğü Trans Cinayetleri İzleme verilerine göre ise en fazla trans cinayeti işlenen ülkelerden biri. Ayrıca, Türkiye’de son yıllarda artan LGBTİ+’lara yönelik hedef gösterme, nefret söylemleri ve özellikle trans kadınlara yapılan saldırılar ve bu saldırıların cezasız kalması failleri cesaretlendiriyor.

LGBTİ+’lara yönelik homofobik, transfobik söylemler ve ayrımcılık nefret suçları, translar söz konusu olduğunda daha vahim hal alabiliyor. Trans cinayetlerinin yanında, transların intihar haberlerinde de sıklıkla şahit oluyoruz. Birkaç gün önce İstanbul’da trans kadın Zirve Soylu evinde yaşamına son verdi. Çünkü “Evinden kovuldu; fuhuş çetesinin eline düştü. Sokakta defalarca dövüldü. Pitbulla parçalattılar. Dişleri kırıldı, ayağı sakatlandı. Mahkeme canilere iyi hal indirimi sağladı. Hayatta her yol tıkandı, o da hayatına son verdi.” Sadece bu örnek bile LGBTİ+’lara yönelik homofobik, transfobik söylemlerin ve ayrımcılığın intihara sürüklediğinin bir göstergesi. Translara yönelik nefret saldırıları ve cinayetlerinin toplumsal ve politik olduğu inkâr edilemez. Yakın zamanda “trans çocuk” olup olmadığı tartışmaları da konunun bir başka boyutunu gündeme getirdi.

Geçtiğimiz hafta LGBTİ+’ların maruz kaldıkları hak mağduriyetlerine karşı farkındalık yaratmak ve eşit yurttaşlık taleplerini kamuoyunun gündemine getirmek için SPoD “Türkiye Buna Hazır!” kampanyasını başlattı. Bu kampanyayla LGBTİ+’ları kapsayan bir anayasa hedefi ortaya kondu.

Biz de transları, hikayeleri ve maruz kaldıkları hak ihlalleriyle anlamak, mevcut durumu değerlendirmek üzere Kaos GL Derneği’nde insan hakları uzmanı olarak çalışan, aynı zamanda 17 Mayıs Derneği, Özgür Renkler Derneği, Ayrımcılığa Karşı Gökkuşağı Derneği’nin yönetim kurullarında yer alan Defne Güzel ile konuştuk.

‘Trans Kavramı ve Trans Kimlikler Geniş Bir Çeşitlilik İçeriyor’

Trans ne demek? Bu toplumda transları, var olan tüm çeşitlilikleri ile en geniş şekilde, nasıl tanımlarsınız? Transları tanımlarken, cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim arasındaki farkı nasıl izah edersiniz?

Trans aslında bir şemsiye tabir. En genel anlamıyla sahip olduğu cinsiyet kimliği doğumda kendilerine atanan cinsiyetten farklı olan kişiler için kullanılıyor. Yani ailenin, tıbbın ya da devletin kişilerin genitaline bakarak kişilere cinsiyet ataması her zaman için kişinin kendi cinsiyetiyle uyumlu olmuyor. Bu atamayla birlikte kendisine atanan cinsiyetle kendi cinsiyeti farklı olan kişiler ayrımcılıklara, damgalamalara maruz kalabiliyorlar.

Trans kavramının şemsiye bir tabir olması tam da bahsettiğin çeşitlilikleri içeriyor. Trans kadın ve trans erkek, en bilindik kimlikler olmakla birlikte trans şemsiyesinin altında non-binary, trans maskülen, trans feminen ya da genderqueer gibi terimler de mevcut. Bu terimleri kendilerini ifade etmek için kullanan insanlar kendilerini her zaman için trans şemsiyesinin altında tanımlamayabilir de.

Bunları konuşurken önümüze çıkan kavramlardan biri de senin sorunda da bahsettiğin üzere cinsiyet kimliği kavramı. Cinsiyet kimliği, kişilerin kendilerini ait hissettikleri ve özdeşim kurdukları cinsiyetlerini ifade eden bir tanım. Cinsiyet kimliği dışardan bakılarak anlaşılamaz ve sadece bedenle ilgili de değildir. Kişilerin öz belirlenim hakkıyla, kendi bedenleri üzerindeki tasarruflarında özgür olabilmeleriyle, toplumsal yaşama eşit ve özgür katılabilmeleriyle de ilişkili ve sosyal ya da psikolojik yönleri de olan bir kavram.

Translar da eşcinsel ya da biseksüel olabilirler.

Cinsel yönelim ise belli bir cinsiyetteki kişiye ya da kişilere karşı süregelen duygusal, romantik ve/veya cinsel çekimi ifade ediyor. Cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği arasında doğrudan bir bağlantı yok. Sıklıkla örneğin trans kadınların ve trans erkeklerin heteroseksüel olabileceği varsayılıyor. Halbuki translar da eşcinsel ya da biseksüel olabilirler. Ya da cinsel yönelimlerini başka bir şekilde ifade edebilirler. Bize transların heteroseksüel olması gerektiğini düşündürten şeylerden biri ise heteroseksizm oluyor. Heteroseksizm, heteroseksüelliği bir zorunluluk olarak ve tek var oluş biçimi olarak dayatan bir ayrımcılık ideolojisi. Bir benzeri de cisseksizm için geçerli. Cisseksizm, trans olmayan insanların üstünlüğüne, trans olmayan insanların cinsiyetlerinin translardan ve herkesten daha doğru ya da doğal olduğunu varsayan ayrımcılık ideolojisi. Bu ayrımcı ideolojiler birçok ayrımcılık örneğiyle kendisini gösteriyor.

Bu anlamda trans kavramı ve trans kimlikler geniş bir çeşitlilik içeriyor. Nitekim iki cinsiyet rejimi dediğimiz bir kavram var. Cinsiyetlerin yalnızca kadın ve erkek olabileceğini var sayan bir rejim bu. Fakat non-binaryler kendilerini geleneksel kadın ve erkek tanımının içinde tanımlamazlar örneğin. Bu ikiliğin dışında, arasında olduğunu belirten ya da kendisini cinsiyetsiz olarak, akışkan olarak tanımlayan kişiler var. Dolayısıyla translar, trans şemsiye tabiri ve bu şemsiye altındaki diğer tabirler ve kişiler bu bahsettiğimiz çeşitliliğin önemli bir parçası.

Transfobi: Transların Eşit Haklardan Faydalanmasının, Bilerek ve İstenerek Önüne Geçilmesi!

Türkiye’de trans olmayı, diğer kırılgan ve dezavantajlı grupları ve onların maruz kaldıkları ayrımcılığı da göz önüne alarak, nasıl tarif edersiniz? Hayatında hiç trans bir bireyle karşılaşmamış ve hak mağduriyetleri hakkında hiçbir fikri olmayan birine, “trans olmak” nasıl bir hissiyat içinde olma sonucunu doğuruyor?  Nasıl anlatırsınız ?

Türkiye’de ve dünyada trans olmak bence hiç durmadan bir mücadeleyi sürdürmek demek. Translar belki de en başta nefret cinayetlerine kurban gidiyor. Maalesef Türkiye’de transların yaşam hakkı gibi en temel hakları güvence altında değil. Önce bunu hafızalarımızda tutmamız gerekiyor. Örneğin İzmir’de geçtiğimiz üç ayda iki trans kadının öldürüldüğü, iki trans kadının ise ağır yaralandığı peş peşe nefret saldırıları gerçekleşti.

Transfobi dediğimiz bir kavram var. Translara dönük önyargı ve nefreti tabir etmek için kullanılıyor. Bu ayrımcı ve nefret tutumlarını, “ayıp, günah, hastalık” gibi kavramlar ve patriyarka besliyor. Translara hakaret etmek amacıyla lakaplar takılıyor, transların eğitim ve çalışma hakkı engelleniyor. Transların eşit haklardan faydalanmasının, bilerek ve istenerek önüne geçiliyor. Translar hizmet alımında ayrımcılıkla karşılaşıyor.

Medya da transların maruz bırakıldıkları bu ihlalleri, ayrımcılıkları göstermek yerine, transları öcüleştiriyor. Dolayısıyla translar tek başlarına bırakılarak bireysel baş etme metotlarına terk ediliyor. Mücadele dediğim yer böyle bir yer. Translar en başta yaşamlarını ve yaşam haklarını koruyabilmek için ister istemez bir mücadele alanının içindeler.

Türkiye’de translar elbette örgütleniyorlar. Bir trans öz örgütü olarak Pembe Hayat, diğer LGBTİ+ dernekleri ve trans meselesini dert edinen örgütler ve aktivistler transların haklarını gündeme getiriyor. Fakat transların haklarına ve eşitlik talebine saldırılarda bulunan ideolojiler ve örgütler de var.

Bütün bunlar yaşanırken Türkiye’de transların durumu dediğimizde Hande Kader’i, Eylül Cansın’ı, Hande Buse Şeker’i ve daha nicelerini, trans cinayetlerini, trans intiharlarını akılda tutmak ve buna karşı ses çıkarmak gerekiyor. Kendi deneyimlerim ve bilgim doğrusunda, her ne kadar çoğunlukla trans kadınlardan bahsedecek olsam da trans erkeklerin yaşadıkları hak ihlallerini ve ayrımcılıkları da görünür kılmak, Ayaz Utku Karakulak’ın, Okyanus Efe’nin ve daha nice trans erkeğin intiharına ve maruz bırakıldıkları hak ihlallerine toplumun, ailenin, devletin sebep olduğunu belirtmek istiyorum.

Herkes gibi, birilerinin ailesi, çocuğu, kardeşi ve arkadaşıyız. Bir yandan da örgütleniyoruz ve toplumda bir bilinç yaratmak için çaba gösteriyoruz.

Geçmiş yıllara göre toplumda translara karşı farkındalığın arttığı söylenebilir mi? Transların talepleri neler?

Bence hak bilinci arttı. Geçmiş yıllarda transların yaşam hakları için söz üretilirken bugün transların yaşam haklarıyla birlikte temel insan hakları ve eşitliği için de söz üretiliyor. Translar anlatıldığı üzere sadece gettolarda, sokak aralarında değiller. Hayatın içindeyiz. Bir şekilde mücadele vererek çalışma hayatına katılıyoruz. Eğitimde yaşanan ayrımcılıklara rağmen öğrenim hayatımızı sürdürüyoruz.

Kendi piyasamızı yaratıyoruz, kendi markalarımızı oluşturuyoruz. Herkes gibi aslında. Birilerinin ailesi, çocuğu, kardeşi ve arkadaşıyız. Bir yandan da örgütleniyoruz ve toplumda bir bilinç yaratmak için çaba gösteriyoruz. Bu çabalar elbette etkisini gösteriyor. Yaşam koşullarıyla birlikte algımız da değişiyor. Güncel teknolojik ilerleme trans görünürlüğünü de arttırıyor. Elbette bizler hayatın içinde ve görünür oldukça farkındalık da artıyor. Sosyal koşullar bu farkındalığın değişmesinde çok önemli bir etkiye sahip. Bu gerçek sosyal koşullar karşısında trans karşıtı ideolojilerin de trendi düşüyor.

Transların hikâyeleri, yetenekleri, başarıları var. Bu özelliklerin ve hikâyelerin görünür olmasını istiyor.

Bu anlattıklarıma rağmen bir yandan da halen transların hakları sistematik olarak ihlal ediliyor. Translar en başta yaşam hakkı, çalışma hakkı, eğitim hakkı gibi temel insan haklarının ihlal edilmemesini istiyor. Barınma ve hizmet alma koşullarında eşitlik istiyor. Sosyal hayatın içinde ayrımcılığa uğramamayı, güvenli alanları istiyor.

Transların hikâyeleri, yetenekleri, başarıları var. Bu özelliklerin ve hikâyelerin görünür olmasını istiyor. Elbette haklar ve talepler genişletilebilir, geliştirilebilir. Bu temel hakları konuşurken, kurum politikalarımızı konuşurken, yasaları konuşurken bütün bunları translar açısından yeniden değerlendirmek gerekiyor.

‘Türkiye’de, Kendine Benzemeyenin Haklarını Savunma, Trans Mücadelesiyle Güçlendi’

Türkiye’de sivil toplum örgütlerinin translar özelinde hayata geçirdiği ve sosyal etki yaratan, kamuoyunda hak ihlallerinin giderilmesinde farkındalığın artmasına katkı sunan faaliyetlerine dair ne söylersiniz? Çalışmalar yeterli mi? STK’lar daha fazla ne yapabilir? 

Burada LGBTİ+ dernekleri üzerinden bir yanıt verebilirim. Örneğin yakın zamanda SPoD “Türkiye Buna Hazır!” kampanyasını başlattı ve bu kampanyayla LGBTİ+’ları kapsayan bir anayasa amacıyla hedeflerini anlattı. Kaos GL uzun süredir düzenli olarak yayınladığı insan hakları raporları, nefret suçları raporları ve kamu-özel sektör raporlarıyla birlikte kaosgl.org üzerinden gerçekleştirdiği yayıncılıkla hak ihlallerini görünür kılmaya devam ediyor.

Özgür Renkler Derneği ise yakın zamanda Bursa’da LGBTİ+’lara dönük psiko-sosyal ve hukuki danışmanlık hizmetlerini sistemli bir şekilde gerçekleştirmeye ve Bursa’da yaşanan hak ihlalleriyle birlikte Bursa yerel medyasını izlemeye başladı. Derneklerin yanı sıra inisiyatifler ve öğrenci toplulukları da bir mücadele çabasının içindeler. Boğaziçi protestoları sırasında Boğaziçi LGBTİ+ Çalışmaları Kulübü’nün kapatılması aslında baskının büyüklüğünü gösteriyor.

Bu verdiğim örnekler ilk aklıma gelenler. Türkiye’de LGBTİ+ sivil toplumunun kaynaklara erişiminin kısıtlı olduğunu akılda tutmak gerekiyor. Bir yandan da diğer sivil toplum örgütlerinin LGBTİ+’lara dönük kısıtlı hizmet verdiğini de akılda tutmak gerekiyor. Mevcut anti LGBTİ+ kampanyalarının iktidar gibi güçlü yerlerden yapıldığı göz önüne alındığında da elbette sivil toplumun bu alana dair yaptığı ve yapabildiği faaliyetler sınırlı ve çalışmalar bu sebeple maalesef yeterli değil.

Translar özelinde sosyal etki yaratan bir iki hadise aklıma geliyor. Eryaman’da başlayan ve Esat’a sıçrayan geçmişte bir takım nefret saldırıları yaşandı. Kolluk, çeteler ve müteahhitler el birliğiyle nefret saldırılarıyla transları Eryaman’dan sürdü. Translar, bu duruma karşı mumlu ve kefenli eylemler gerçekleştirdi. Bu eylemlerle sivil toplumun, insan hakları aktivistlerinin ve feministlerin süreci sahiplenmesi sağlandı. Aynı zamanda failler ifşa edilerek savcılığın ve emniyetin dikkati çekildi. Bu süreç, insan hakları hareketi içerisinde, translara dönük nefret cinayetlerini gündemleştirdi. Transların mücadelesi insan hakları hareketinin “mağdurlarla” kurduğu ilişkiyi de sorgulamasını sağladı. Türkiye’de, kendine benzemeyenin insan haklarını savunma hali, trans mücadelesiyle güçlendi.

Pembe Hayat aynı zamanda 3 Mart Seks İşçileri Günü’nde yaptığı etkinlikle sendikal hareket ve LGBTİ+ hareketi içerisinde seks işçilerinin sorunlarının gündemleşmesini sağladı. Kabahatler Kanunu’nun bir cezalandırma yöntemi olarak kullanılmasına karşı hukuki sürecin artmasını teşvik eden bir çalışma oldu bu.

Erkek adalet ve erkek şiddeti, transfobik suçlarını gizlemek için bu anlamda medyayı bir maşa olarak kullanıyor ve transları şiddete maruz bırakıp suçundan sıyrılmaya devam ediyor.

Transların hakları, uğradıkları ayrımcılık ve nefret suçları yargıya ne ölçüde yansıyor? Yargı kararları transların hak mağduriyetlerini gidermede ne ölçüde etkili?

Nefret cinayetlerinden bahsettiğim için burada başka örnekler vererek bu duruma açıklık getirmeye çalışacağım. 2021 yılında 17 yaşında olan Suriyeli mülteci trans kadın Asya’nın yüzüne kezzap atıldı ve saldırıda Asya iki gözünde de görme yetisini yitirdi. Her ne kadar haksız tahrik indirimi kararı bozulmuş olsa da ilk olarak fail Emre Bozkurt’un aldığı ceza 9 yıldan 6 yıla düşürülmüştü. Yine 2021 yılında Harun isimli erkek trans kadın Asel’i silahla tehdit etti ve cinsel saldırıda bulundu. Mahkeme faili adli kontrol şartıyla serbest bıraktı.

Bu gibi örnekleri daima hatırlamak gerek. Verdiğim örnekler transların öcüleştirilirken aslında nasıl bir şiddete maruz bırakıldığını özetliyor. Erkek adalet ve erkek şiddeti, transfobik suçlarını gizlemek için bu anlamda medyayı bir maşa olarak kullanıyor ve transları şiddete maruz bırakıp suçundan sıyrılmaya devam ediyor.

İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma kararı sonrası ve arttığı söylenen kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddet translara nasıl yansıyor?

İstanbul Sözleşmesi’nden Türkiye’nin çekilmesine neden olarak “eşcinselliği normalleştirmeye çalışan bir kesimi” gösterildi. Kadınları, çocukları, LGBTİ+’ları güvence altına alan bir politikadan geri çekilme yaşandı. Bu soruyu biraz önce bahsettiğim İzmir’de yaşanan nefret saldırıları üzerinden değerlendirebilirim.

COVID-19 salgınının başından bu yana LGBTİ+’lara dönük hedef göstermeler artarak devam etti. Bu hedef göstermeler “LGBT yok öyle bir şey”, “LGBT sapkını” gibi ifadelerle kimi zaman devlet nezdinde yapıldı. Elbette İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı ve bu hedef göstermelerin toplumda bir yansıması oluyor.

Genç LGBTİ+ Derneği İzmir’de artan nefret saldırılarına ilişkin bir açıklama yayınladı ve bu açıklamada 20 Kasım 2021’den bu yana dört ayrı nefret saldırısı olduğunu belirtti ve bu nefret saldırılarının artışının altında açıkça hedef göstermeler ve kamplaşma siyasetinin yattığını vurguladı. Transların destek mekanizmalarından yoksun bırakıldığının ve kadına yönelik suçların cezasız kaldığının da altını çizdi.

İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmenin öncesinde de elbette LGBTİ+’lara dönük uygulanan nefret saldırılarında cezasızlık ve failin sırtını sıvazlamak gündemdeydi. Örneğin Hande Buse Şeker cinayeti: 2019 yılında İzmir’de polis memuru olan müşterisi tarafından evinde öldürüldü. Görülen davada yargılanan fail Volkan Hicret, müebbet hapis cezasının yanı sıra toplamda 42 yıl hapis cezası ile cezalandırıldı.

Mahkeme, sanığa nitelikli kasten öldürme suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmesi talebini kabul etmedi. Fail Volkan Hicretin avukatı mahkemede “zaten öldürülen kişi kadın değil erkek” yalanına sığındı. Ya da Eryaman-Esat olaylarının akabinde pompalı tüfekle öldürülen Dilek İnce’nin, şiddet uygulandıktan sonra yakılarak katledilen Hande Kader’in katillerinin kimliği halen tespit edilmedi.

‘Trans İntiharları ve Trans Cinayetleri Sebebiyle Bugün Yaşlanabilen Trans Sayısı Oldukça Az’

Translar, LGBTİ+’lar içinde kendine umduğu ölçüde yer bulabiliyor mu?

Kaos GL’nin çalışanı, 17 Mayıs Derneği’nin, Özgür Renkler Derneği’nin, Ayrımcılığa Karşı Gökkuşağı Derneği’nin yönetim kurullarında yer alan biri olarak şunu ifade edebilirim: Elbette LGBTİ+’lar, LGBTİ+ hareketi ya da LGBTİ+ sivil toplum örgütleri trans politikaları üzerine daha fazla söz üretmeli. Zorunlu seks işçiliği, transların hormona erişimi, uyum süreci, medikal süreçler gibi LGBTİ+ toplumu olarak üzerine daha çok söz üretmemiz gereken konular mevcut.

Trans intiharları ve trans cinayetleri sebebiyle bugün yaşlanabilen trans sayısı oldukça az. LGBTİ+ toplumunun yaşlı transların taleplerine ve ihtiyaçlarına daha fazla odaklanması gerekiyor. Transların yaşamları hasbelkader devam ederken bununla birlikte barınma hakkı, sağlığa erişim hakkı, çalışma hakkı ve eğitim hakkı özelinde translar açısından ayrıca çözümler düşünmek ve üretmek gerekiyor.

LGBTİ+ toplumu sistematik olarak nefret söylemine, nefret suçuna ve nefret saldırısına maruz bırakılıyor. LGBTİ+’ların görünürlüğünün ve LGBTİ+’ların söz üretmesinin önüne geçecek ideolojiler ortaya konuluyor. LGBTİ+’ların örgütlenmesinin önüne geçecek politikalar yürürlüğe sokuluyor. Bu durumda sadece translar değil bütün LGBTİ+’lar güçsüzleştiriliyor. Dolayısıyla dayanışmak, örgütlenmek ve birlikte çözüm üretmek fazlasıyla önem taşıyor.

LGBTİ+’ların haklarıyla birlikte odaklanabileceğimiz çok çeşitli alanlar bulunuyor. Örneğin biraz önce bahsettiğim yaşlı LGBTİ+’lar üzerine 17 Mayıs Derneği çalışmalar gerçekleştiriyor ve yaşlı LGBTİ+’ların sorunlarına odaklanıyor. Dernek çatısı altında örgütlenen 40+ Lubunya çalışma grubu hem raporlama çalışmaları hem de sosyalleşme etkinlikleri gerçekleştiriyor.

‘Patriyarkanın Hedef Tahtasında Olan ve İlk Gözden Çıkarılan Kesimlerden Biri Translar’

Kadın hakları alanında çalışan STK’lar, genel olarak translar ile ne seviyede iletişim kuruyor? Translar kadın hareketi içinde kendine ne ölçüde destek buluyor?

Elbette LGBTİ+ alanına dair söz üreten, queer politikaları benimseyen ya da trans feminist olduğunu deklare eden örgütler mevcut. Bununla birlikte her sivil toplum örgütü elbette transları içerici politikalara sahip değil. Hatta trans karşıtı politikalar öne süren örgütler de mevcut.

Olumlu anlamda, örneğin Kadının İnsan Hakları ve Yeni Çözümler Derneği, Kaos GL ile iki yıldır ortak panel düzenliyor. Bu paneller Feminizmden Queer Teoriye Toplumsal Cinsiyet ve Dayanışma Sınır Tanımaz başlıklarıyla oluşturuldu. Panellerde her yıl LGBTİ+’ların hakları, transfeminizm, queer teori gibi konular ele alınıyor. Ya da Aramızda Toplumsal Cinsiyet Araştırmaları Derneği gerçekleştirdiği podcast yayınlarında transfeminizm, ikili cinsiyet, kesişimsellik gibi konuları ele alıyor. Yani destek bulmanın ötesinde kimi sivil toplum örgütleri doğrudan translara dönük faaliyetler ve politikalar gerçekleştiriyor.

Trans hakları, trans politikaları, transların deneyimleri feminizmden azade değil.

Bahsettiğim örnekleri elbette çoğaltabiliriz. Fakat burada belki de trans haklarının, trans politikalarının, transların deneyimlerinin feminizmden azade olmadığını ve en basit tabiriyle trans kadınların kadın olduğunu belirtmem gerekiyor. Patriyarkanın hedef tahtasında olan ve ilk gözden çıkarılan kesimlerden biri translar. Patriyarkaya karşı mücadele veriyorlar. Bu anlamda LGBTİ+’larla dayanışma alanlarının çoğaltılması, mücadele alanlarının ortaklaştırılması gerekiyor.

Nefret suçu, ayrımcılık, ötekileştirme ile nasıl mücadele edilebilir? Translar özelinde, siyasilerin ve kamu görevlilerin yapması gerekenler neler?

Bence bunlar için önce kendimizden başlamamız gerekiyor. Hiçbirimiz ayrımcı tutum ve düşüncelerden muaf değiliz. Kendi düşüncelerimizi ve davranışlarımızı gözden geçirmemiz gerekiyor. Transların hak mücadelesinin önemini, translara dönük gerçekleştirilen hak ihlallerinin trans olsun olmasın herkesi olumsuz etkileyeceğini idrak etmek gerekiyor. Transların maruz bırakıldığı ayrımcılık trans olmayanları etkilese de etkilemese de trans haklarının önemine dair bir bilinç oluşturmamız gerekiyor.

Trans mücadelesini, transların maruz bırakıldığı hak ihlallerini ve trans kapsayıcı politikaları görünür kılmamız gerekiyor. Transların haklarına dair söz üretmemiz ve ürettiğimiz sözleri yaygınlaştırmamız gerekiyor. Aslında özüyle, transları ve transların haklarını desteklememiz gerekiyor.

Hiçbirimiz ayrımcı tutum ve düşüncelerden muaf değiliz. Kendi düşüncelerimizi ve davranışlarımızı gözden geçirmemiz gerekiyor.

Elbette transların ve bütün LGBTİ+’ların haklarına dair siyasilerin ve kamu görevlilerinin yapması gereken de birçok şey var. Öncelikle yerel yönetimlerin translar için güvenli kentler ve güvenli alanlar oluşturması gerekiyor. LGBTİ+’ların kent yönetimine ve kent politikalarına katılımını teşvik etmesi gerekiyor. LGBTİ+’lara dönük başta psiko-sosyal ve hukuki danışmanlık olmak üzere istihdam faaliyetlerini hayata geçirmesi gerekiyor.

Siyasilerin meclise transların gündemini ve taleplerini taşıması gerekiyor. Yasa yapıcıların ve devlet yetkililerinin transları içerici yasa ve politikaları gündemine alması gerekiyor. Kamu görevlilerinin ise iş tanımları içerisinde ortaya koyduğu çalışmaları translar ve trans hakları özelinde yeniden şekillendirmesi gerekiyor.

Transların maruz bırakıldığı hak ihlallerini ve eşitlik taleplerini göz önünde bulundurarak gözden geçirmeliyiz ve transların hikâyelerine alan açmalıyız.

Eklemek istediğiniz başka bir husus var mı?

Gerçekleştirdiğimiz söyleşinin translar özelinde olduğunu düşündüğümde faydalı olabileceğini düşündüğüm birkaç okuma önerisinde bulunmak istiyorum. Pembe Hayat’ın bu anlamda çok bilgilendirici yayınları mevcut. 18 Haziran Eşitlik Manifestosu, Dünya Ne Diyor Sen Ne Dersen De, Ne Kadar da Trans Bir Erkek, Dönmelere Doyamadık yayınlarını tavsiye edebilirim.

Kaos GL’nin ise Patikalar, Sıkça Sorulan Sorular ve Çeviri Sözlüğü yayınlarını tavsiye edebilirim. 17 Mayıs Derneği’nin bahsettiğim yaşlı LGBTİ+’larla ilgili raporları da dernek sitesinde mevcut.

Son olarak biz transların, herkesin hayatında bir biçimde var olduğumuzu söylemek isterim. Öyle uzaklarda, ulaşılamaz yerlerde ya da bir bilinmezlik içerisinde değiliz. Birbirimiz için ve kendimiz için kurmak istediğimiz özgür ve eşit yaşamı düşünüp benimserken ya da buna dair adımlar atarken bu aşamaların her birini transların maruz bırakıldığı hak ihlallerini ve eşitlik taleplerini göz önünde bulundurarak gözden geçirmeliyiz ve transların hikâyelerine alan açmalıyız. Benim için çok keyifli bir söyleşi gerçekleşti. Teşekkür ederim.

Defne Güzel’in önerdiği kaynakların linkleri şunlar:

https://www.pembehayat.org/yayinlar/detay/1641/18-haziran-esitlik-manifestosu

https://www.pembehayat.org/yayinlar/detay/1595/dunya-donuyor-sen-ne-dersen-de

https://www.pembehayat.org/yayinlar/detay/1510/ne-kadar-da-trans-bir-erkek

https://www.pembehayat.org/yayinlar/detay/1153/donmelere-doyamadik-trans-kadinlar-anlatiyor-hayat-iste-bacim

https://kaosgldernegi.org/images/library/2019patikalarweb.pdf

https://kaosgldernegi.org/images/library/2020sss10x14-web.pdf

https://kaosgldernegi.org/images/library/cevirisozlugu2020.pdf

https://www.17mayis.org/images/publish/pdf/yasli-lgbti-lar-covid-19-27-09-2021.pdf

https://www.17mayis.org/images/publish/pdf/yasli-lgbti-larin-haklari-ve-sorunlari-ile-dunyadan-ornekler-15-02-2021.pdf

https://www.17mayis.org/images/publish/pdf/yasli-lgbti-lar-dunyada-ve-turkiye-de-durum-15-02-2021.pdf