İklim Kriziyle Mücadelede Sivil Toplum (1)
Sivil Toplum Krizin Neresinde? 

İklim değişikliği şüphesiz sadece çevre örgütlerinin değil tüm toplum kesimlerinin sorunu. Türkiye’de iklim politikalarında sivil toplumun etkisini konuştuğumuz Önder Algedik, Özgür Gürbüz ve Ümit Şahin, siyasi sistemin sivil toplumun etkili olmasına imkân vermediğini söylüyor ve iklim mücadelesinin anaakımlaştırılması gereğine işaret ediyor.

Türkiye, Paris Anlaşması’nı onaylamayan altı ülkeden biri. Azalan yağışlarla birlikte artan kuraklık ve Marmara Denizi’nde müsilaj sorunu, iklim krizinin etkilerini gündeme taşıyan öncelikli başlıklar. 

İklim değişikliği, Türkiye’de toplumsal düzeyde farkındalığın yüksek olduğu bir başlık. KONDA ve İklim Haber tarafından geçen yıl yapılan araştırma Türkiye’de toplumun yarısının iklim krizini virüsten daha büyük bir tehdit olarak gördüğünü, her 10 kişiden 7’sinin iklim değişikliği nedeniyle endişeli olduğunu, toplumun %75’inin yeşil alanların korunması gerektiğini düşündüğünü gösteriyor. 

Barış Doğru’ya göre, araştırma büyük bir siyasi kutuplaşma yaşayan Türkiye’de, iklim ve çevre konusunda geniş bir fikir birliği olduğunu gösteriyor. Bu ay yayınlanan Türkiye Raporu’nda Can Selçuki bu tespitlere benzer şekilde, toplumda yüksek talep gören çevre konularının siyasi karşılık bulmadığına ve siyasi aktörlerin çevre konularını ana kampanya unsuru yapmadığına dikkat çekiyor.

İklim Krizi Sivil Toplum Krizin Neresinde (1)
Sistem, Sivil Toplumun Etkili Olmasına İzin Vermiyor 

İşte bu tabloda, Türkiye’de iklim değişikliğiyle mücadelede sivil toplumun etkisini ele alacağımız ilk yazıda, Gazete Duvar yazarı Önder Algedik, Ekosfer Derneği’nden Özgür Gürbüz ve İstanbul Politikalar Merkezi’nden Ümit Şahin’e iklim krizine dair toplumdaki yüksek farkındalık düzeyinin sivil alana nasıl yansıdığını sorduk.  

Ümit Şahin, Türkiye’de çevre örgütlerinin, özellikle de uluslararası bağlantıları olan STK’ların, farkındalığının gayet iyi olduğunu ancak diğer STK’ların iklim krizinin diğer konularla ilgisinin yeterince farkında olmadıklarını düşünüyor. Şahin, sivil toplumun genel olarak iklim konusunu çevrecilerin işi olarak gördüğünü; Anadolu’daki yerel çevre hareketlerinin de yerel sorunlarla uğraştıkları için, istisnalar hariç, iklim krizini nadiren gündemlerine aldıklarını belirtiyor. 

Sivil toplum, iklim konusunu çevrecilerin işi olarak görüyor.

İklim krizinin eskisine oranla çok daha fazla STK’nın ilgi alanında olduğunu söyleyen Özgür Gürbüz, “Farkındalık dönemini geçtik, seragazı azaltımı ve uyum dönemindeyiz,” diyor. Şahin gibi, Gürbüz de Türkiye’de iklim krizinin ağırlıklı olarak çevre STK’ları tarafından çalışıldığını düşünüyor. Önder Algedik ise, pek çok araştırmanın gösterdiği gibi, toplumun iklim krizinin önemini bildiğini düşünüyor. 

Üç uzman da toplumdaki yüksek olan farkındalığın sivil alanda da aksiyona dönüşemediği kanaatine sahip. Farkındalığın karar süreçlerine yansıması gerektiğini düşünen uzmanlardan Gürbüz, iklim krizini yavaşlatmak veya durdurmak için, STK’ların sorumluları açıkça işaret etmesi ve eyleme geçme bilinci ile hareket etmesini hayati buluyor. 

İklim Krizi Sivil Toplum Krizin Neresinde

Farkındalığı aksiyona dökmenin ve somut meseleleri konuşmanın zamanının geldiği tespitini paylaşan Algedik, buna ek olarak her aşırı hava olayını iklim değişikliğine bağlamak yerine, iklimi değiştiren politikaların felaketlere neden olduğunun görülmesinin gerektiğini söylüyor. 

Türkiye’de genel olarak siyasilerin iklim konusuna gerekli ilgiliyi göstermediği ve hükümetin sivil toplumu karar süreçlerine dahil etmediği tespitlerine Kanal İstanbul projesi örnek gösterilir. Hatırlanacağı gibi, hem sivil toplum hem kamuoyundan yükselen itirazlara rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan “İsteseniz de istemeseniz de Kanal İstanbul’u yapacağız” demişti. Nitekim, Kanal İstanbul için ilk kazmanın 26 Haziran 2021’de vurulacağı açıklandı.

Bu güncel örnekten hareketle, sivil toplumun iklim alanında yürüttüğü faaliyetleri ve bunların iklim politikaları üzerindeki etkisini değerlendiren üç uzman, bu alanda STK’ların etkisinin düşük olmasının nedenlerini sıralıyor.  

STK’ların iklimle ilgili faaliyetleri, savunuculuk ve farkındalık gibi alanlara sıkıştı.

STK’ların iklimle ilgili faaliyetlerinin savunuculuk ve farkındalık gibi alanlara sıkıştığını söyleyen Özgür Gürbüz’e göre, sivil toplum iklim politikaların şekillenmesinde sınırlı bir etkiye sahip.  Ümit Şahin, bu sınırlı etkiyi yaratan çevre STK’ları ile iklim hareketinin de belirli konulara odaklandığını kaydediyor: İklim alanında çalışan STK’lar, uluslararası anlaşmalara katılma ve iklim politikalarında aktif olma gibi konularda girişken. Çevreci STK’lar ise iklim krizinin uyum konularında faaliyetlerini yoğunlaştırıyor. 

Önder Algedik genel olarak Türkiye’de iklim konusunda STK’ların etkili olmadıklarını düşünüyor.  Buna karşın Algedik, toplumun bu alanda etkili olduğuna inanıyor. Algedik’e göre sivil toplumun etkisizliğinin bir nedeni, hükümetin STK’ları muhatap almaması. Bir diğer nedeni de STK’ların sorunlardan çok fon bulmaya öncelik vermesi. Algedik, İstanbul’da yakında açılacak olan çöp yakma fabrikasına STK’ların ilgisiz kalmasını, bu tespitlerine dayanak olarak gösteriyor. Toplumun iklim krizine ilgi ve etkisinin STK’lardan büyük olmasına ise Algedik Sinop Gerze’de termik santralin yapımının engellenmesini örnek olarak gösteriyor. 

Sivil toplum, iklim krizinin sadece çevre örgütlerinin sorunu olmadığını anlatmakta zorlanıyor.

Algedik’ten farklı olarak Özgür Gürbüz, STK’ların iklim konusunda başarılı ve başarısız olduğu konular ayırımı yapıyor. İklim alanında bazı savunuculuk çalışmalarının etkili sonuçlar verdiğini belirten Gürbüz, iletişim alanında da medyanın eskisine göre daha iyi durumda olduğunu kaydediyor.  

İklim Krizi Sivil Toplum Krizin Neresinde

Algedik gibi Gürbüz de sivil toplumun iklim politikalarını etkilemede yetersiz kalmasında siyasilerin kritik öneminden söz ediyor. Gürbüz’e göre, bu durum, hem hükümetin karar sürecine katılıma imkân vermeyen tutumundan hem de sivil toplumun daha az mücadele vermesinden kaynaklanıyor. Bu iki faktöre ek olarak Gürbüz, sivil toplumun iklim krizinin sadece çevre örgütlerinin sorunu olmadığını anlatmakta zorlandığına da dikkat çekiyor.      

Söz konusu tespitlere benzer şekilde Ümit Şahin, Türkiye’de çevre örgütlerinin kapasitelerinin yüksek olmasına rağmen karar süreçlerine sivil toplumu dahil etmeyen sistem nedeniyle iklim politikaları üzerinde de etkili olamadıklarını kaydediyor. 

Ümit Şahin, iklim gibi hayati sorunlarla uğraşan ve radikal politikalar önermek zorunda olan STK’ların daha çok muhalefet etmek ve direnmek zorunda olduklarını not ediyor. 

Özgür Gürbüz, mevcut koşulların iklim alanında çalışmayan sivil aktörlerin dahil olacağı çözümleri hayata geçirmek için STK’lar arasında işbirliği ihtiyacına işaret ediyor. Gürbüz, bu ihtiyacı bazı örneklerle açıklıyor: iklim adaleti konusunda göçmenler, kadınlar, yoksullar gibi toplumun farklı kesimleriyle birlikte çalışan STK’ların deneyimlerine ve işbirliğine ihtiyaç duyulurken; örneğin kömür madeninde çalışan işçilere yenilenebilir enerji sektöründe iş yaratmak için sendikaların sürece dahil edilmesi gerekiyor.