140journos Belgeseli ve Gençlerin Umutsuzluk Duvarı…

Gençler belli ki çok dolu ve 140journos Youtube videosunun altını hayal kırıklığı duvarına çevirmişler. “Kalite ve kalifikasyon noktasında kendini ispat edebiliyorsa bir genç iş bulur” sözlerine karşılık; 'gençler sorunlarına çözüm olacak sözler istiyor' demek isterdim ama bu yazı zaten gençlerde böyle bir umudun kalmadığını anlatıyor. 

’23 yaşındayım. üniversite son sınıf öğrencisiyim. evimiz sobalı ve soguk olduğu için okuduğum memlekette hem çalışıp hem okuyorum. acıktığım zaman markete geçince iştahım kaçıyor. çünkü maddi durumuma göre alacak bir şey bulamıyorum. annem babam abim yıllardır çalışıyorlar ama hala ne bir ev ne bir araba alabildik. ailece hayatımızda 1 kere tatil yapabildik. bu yıl kpssye hazırlanıyorum kitaplar o kadar pahalı ki mecburen korsan almak zorunda kalıyorum. artık öğün atlamak için ev arkadaşımla geç uyanmaya başladık. 5 ayda 10 kilodan fazla bulgur yemişiz bi 10 kilo da makarna vardır. sadece bu iki besinle beslenir olduk. meyve bile yiyemiyoruz. bizim durumumuz böyle olmasına rağmen sokağa çıktığımda kendimi nispeten zengin bile hissediyorum. insanlar kar yağarken bile gecenin karanlığında çöp topluyor. çocukların çoğunun düzgün montları yok. geçen markete girerken bir baba görevliye çocuğum kapıda bekleyecek göz kulak olur musunuz dedi. adam muhtelemelen çocuğuna çukulata bile alamayacak durumda. sokakta aç insanlar görüyorum. bıktım artık kahrolmaktan.’

140journos Belgeselinin Ardında Bıraktığı Youtube YorumlarıBu yorum 140Journos’un son belgeseli Tarih Tekerrür’ün Youtube sayfasında içinde yaşadığımız döneme dair hayal kırıklığı ve umutsuzlukla yazılan binlerce yorumdan sadece birisi, bu yazı da bu hayal kırıklıklarına dair bir yazı. Yorumlar gördüğüm kadarıyla @mortifera adlı Twitter hesabının paylaşımıyla sosyal medya gündemine geldi. Yorumlardan en çok etkileşim alanlardan birisi bu yukarıdaki yorum. Mevcut ekonomik döneme dair dar gelirli ailelerin durumunu özetleyici ve bir o kadar da can yakıcı bir yorum. Biz iktisatçılar yaşanılan yoksulluğu büyüme, işsizlik ve enflasyon verileriyle basitçe rakama indiriyoruz ve bir yandan da durumu istemeden normalleştiriyoruz. Fakat normalleştirdiğimiz milyon hikayelerinin de birçoğu aslında yukarıdaki hikayelerden. O nedenle vakaları da istatistiklerle birlikte kamuoyunun önüne çıkarmak gerekiyor. Yorumu yazan üniversite öğrencisi muhtemelen haziran ayı içerisinde mezun olacak ve karşılaşacağı durum TÜİK’in son açıkladığı 2021 şubat ayı verilene göre gençlerin %26,9’unun işsiz olduğu bir durum. Hele kadınsanız genç işsizlik oranı %34,7’ye çıkıyor. Durumu gençler için daha da korkunçlaştıran ise işgücüne katılım oranının %38,5 olduğu bir durumda bu işsizlik oranları var. Kadınlarda durum yine daha da kötü: genç kadınların işgücüne katılım oranı %26,6. Karamsarlığı daha da arttıracak veri ise genç kadınların istihdam oranı aslında sadece %17,4. Bu şu demek oluyor: 15-24 yaş arasındaki kadın nüfusu 5 milyon 769 bin ve bu 5 milyon 769 bin kişiden sadece 1 milyon 2 bini istihdam edilmiş. Bu genç insanların bir kısmı iş aradığı halde iş bulamazken çok büyük bir kısmı iş arama ümidini de kaybettiğinden istihdam piyasasına girmemekte. İşgücü piyasasına girmeyen genç kadın nüfusu 4 milyon 235 bin. Toplam 11 milyon 826 bin gencimizden ise sadece 3 milyon 327 bini istihdam edilmiş. Kabaca her 100 gençten 61’i çalışmıyor bu ülkede çünkü istihdam yaratılamıyor yıllardır ve KPSS en son küçük bir umut olarak kalıyor. 

Umutsuzluğu arttıran tek etken istihdam piyasasındaki sıkıntı değil elbette. Son yıllarda çok fazla üniversite açılmasıyla birlikte daha fazla genç daha fazla hayaller kurmaya başladı. Daha fazlasını hayal eden gençler haliyle de daha fazla umutsuzluğa ve hayal kırıklığına uğruyor. Bazı gençler yorum kısmında okumanın kendilerine iş bulma konusunda bir katkısı olmadığını söylüyor, “keşke okumasaydım” yazmış bir kısmı. Bu da bugünün Türkiye’sinde gençlerin hayal kırıklığı ve umutsuzluk içerisinde olmasına başka bir etken. 

Alım Gücü Giderek Düşüyor

Üçüncü bir etken ise yıllardır kur ve enflasyonun yukarı yönlü hareketiyle birlikte alım gücünün düşüşü. Kriz dönemlerinde insanların alım gücü düşer ama gençlerin hayalini kurduğu ev ve arabalar da hayal olmaktan çıktı. Bugün işe girseler dahi gençlerin artık ev ya da araba alma hayali yok. Alım gücündeki düşüşle umutlardaki düşüş paralel gitmiyor. Yukarıdaki yorumu yazan genç de zaten tüm aile olarak çalıştıkları halde ev ya da araba alamadıklarını söylüyor. Araç piyasasında henüz hareket etme kabiliyetini kaybetmemiş olan bir Broadway araba bile şu an 30 bin TL civarında.  Bankadan 60 ay (yani 5 sene) vadeli kredi ile almak istediğinizde aylık ödemesi 850 TL. Asgari ücretle çalışan birisi Broadway’i bu durumda kolay kolay alamaz. Broadway arabadan bahsediyoruz, bir aracın en temel özelliklerine sahip: hareket edebilme kabiliyeti ve üstünün kapalı olması. Aslında asgari ücretin kendisi arabasız hayata bile yetmiyor. Broadway almanın zorlaştığı bir yerde ev hayali zaten kurulamaz olsa gerek. Halbuki bu toplumda refaha dair hayaller ev ve arabayla başlardı. Kur ve enflasyon etkisiyle insanların en ortak refah hayalleri diyebileceğimiz ev ve arabanın fiyatları çok hızla yukarı çıkarken gençlerin (eğer iş bulabilirlerse) alacakları maaş ise asgari ücrete yakınsıyor. Para biriktirerek almaya çalıştıkları basit şeyler bile onlara yaklaştıkça yeniden gelen enflasyon dalgasıyla uzaklaşıyor. Yorumlarda 21 yaşındaki başka bir üniversite öğrencisi, “Bana KYK bursu çıkmadı mecburen kredi çekmek zorunda kaldım. Yoksa hiçbir temel ihtiyaçlarımı karşılamayacaktım. Telefonum bozuldu ve telefon alabilmek için para biriktirmeye çalıştım, ne zaman parayı tamamlayıp alabilecek seviyeye gelsem zam geldi alamadım. Yaklaşık 9-10 ay sonra alabilmiştim.” şeklinde yazmış. Diğer birçoğu için ise aile içinde kişisel ihtiyaçlarına para kalmadığını söylüyor. Yeni mezun birisi, “Karakalem yapıyorum ve defterim bittiğinde alamıyorum… Suratım azıcık gülsün diye yarım litre sıvı yağdan olamayız.” yazmış. Bu uzun süredir yükselen kur ve fiyatlar seviyesinin hayallerin daha önceki krizlerden çok daha kötü şekilde yıkılmasında bir diğer neden.

Dördüncü bir etken ise ülkedeki artan gelir dağılımı bozukluğu. Kriz dönemlerinde dünyada gelir dağılımı daha fazla bozulur. 2018 krizini atlatamamış bir ülke üzerine bir de pandemi ile de karşılaşınca çok muhtemelen gelirin tarihte en eşitsiz dağıldığı dönemini yaşıyoruz. Pandemi dönemi ülkeyi gelir seviyesini koruyabilenler ve koruyamayanlar şeklinde öyle bir ani ayrıştırdı ki biz bu dönemde iki farklı dünyada yaşıyor gibiyiz. Hatta pandemi döneminde iş bulabilmek için hizmet sektöründe kuryelik yapan gençlerin bu gelir eşitsizliğinden daha fazla etkilendiğini tahmin ediyorum. Gerek yaptıkları işin aldıkları eğitimle uyumsuzluğu ve zorluğu gerekse de kendi refah seviyelerinden yüksek insanlarla daha etkileşim halinde olmaları onları daha da çok etkiliyor olmalı. Üzerine iktidarla bağlantılı olan kişilerin işe daha kolay erişebilmeleri ve yaşanan lüks hayatların sosyal medyada görkemli şekilde sunulması da adalet duygusunu zedeliyordur. Gelir dağılımındaki bu sorunlar da gençlerin hayal kırıklığını daha da arttırmış olmalı.

Gençlerin Umudu da Beklentisi de Yok

Beşinci bir etken 140journos belgeselinde Nesrin Nas’ın çok sarih bir şekilde ifade ettiği üzere eskiden insanlar işler kötüye gittiğinde düzenin değişeceğini umut eder, değişimi beklerdi. Kötü zamanlarda umutlar buradan beslenirdi. Şimdiki gençlerin ise artık böyle bir beklentisi yok. Sanki bu düzen artık hiç değişmeyecekmiş gibi bir varsayım içerisindeler ve bu da geleceğe dair ümitsizliklerini arttırıyor. 20’li yaşlarındaki gençler hayatlarında sadece bir iktidar görmüştür. Haliyle de hayatında farklı iktidar görmemiş gençlerin geleceğe dair bir değişim beklentisi içerisinde olamaması ve içinden geçtikleri zorluklardan bir değişimle çıkılamayacağı düşüncesi hayal kırıklıklarını daha da arttırıyor olmalı. Aslında TÜİK verilerinden istihdam oranlarına bakarsak Ak Parti döneminde gençlerin istihdam oranının en düşük olduğu dönem hala 2009 yılı şubat ayı. 2008 ekonomik krizinin etkilerinin en şiddetli görüldüğü dönem. Fakat o dönemki şokta bu kadar ümitsiz ve hayal kırıklığına uğramış bir gençlik olmadığını hatırlıyoruz ya da en azından ben öyle hatırlıyorum. O dönem şokun içerden gelmediği ve mevcut iktidarın kötü yönettiği durumda değişeceğine dair umutların olduğu bir dönemdi. Artık böyle bir durum yok.  Tüm bu gençleri ekonomik anlamda umutsuz yapan hayal kuramaz hale getiren faktörlerin bir pandemi hayatı içerisinde yaşanıyor olması ve düşüncelerini özgürce ifade etmekten çekinmeleri umutsuzluk katsayısını elbette daha da çok arttırıyordur. Gençlerin yazdıklarından gördüğüm tek umut kapısı olarak kendilerini yurtdışına atmak kalıyor. Yeditepe Üniversitesi ve Mak Danışmanlık işbirliği ile gerçekleştirilen bir çalışmaya göre gençlerin %76’sı daha iyi bir gelecek için yurt dışında yaşamak istiyor (1). Nitekim ilk paragrafı yazan kişi yorumunu şu ifadelerle bitiriyor:

Diplomamı alır almaz para biriktirip yurtdışına çıkmak istiyorum. Dışarıda vahşet ve katliam var. Her gece bu sistemin içinde olmaktan nefessiz kalana kadar ağlıyorum. Dayanamıyorum artık. Kendime bir dondurma alsam bile vicdan azabı çekmekten yoruldum. Hevesim kalmadı artık.

Ben bu yazıyı bitirdiğimde 24188 yorum vardı. Birilerinin gençlerin durumunu anlatmasını dinlemek sanırım (kendi durumunu bilen) gençlere çok ağır gelmiş.  Mustafa Hoş’un “şefkatli ve sıcak bir el Türkiye haritasını okşasa hüngür hüngür ağlayacak kadar doluyuz” sözlerindeki duygusallığa benzer şekilde gençler belli ki çok dolu ve bir Youtube video altını hayal kırıklığı duvarına çevirmişler. “Kalite ve kalifikasyon noktasında kendini ispat edebiliyorsa bir genç iş bulur” sözlerini değil ‘sorunlarına çözüm olacak sözler istiyor’ gençler demek isterdim ama bu yazı zaten gençlerde böyle bir umudun kalmadığını anlatıyor.