Üretim Biçiminin Toplumsal İlişkilerdeki Belirleyiciliği Kadına Şiddeti Arttırıyor

Bilim ve Aydınlanma Akademisi'nin "bir cinsi diğerine muhtaç yapan bağları kırma, cinsiyetler arasındaki eşitsizliğinin ve kadına yönelik şiddetin maddi koşullarını yok ederek kadınlar için eşit, özgür ve şiddetsiz yeni bir dünya hedefiyle” hazırladığı “Türkiye’de Kadın Cinayetlerinin Nedenleri ve Öneriler" raporuna göre, üretim biçiminin toplumsal ilişkiler üzerindeki belirleyiciliği kadına şiddet ve kadın cinayetlerinin temel nedenini oluşturuyor.

Raporun bulguları şu tespit üzerinden şekilleniyor: 

“kadın-erkek eşitsizliği sınıflı toplumlarda ortaya çıkmış, üretim biçimindeki değişime ve hatta dönemsel olarak egemen sınıfların özgün ihtiyaçlarına göre farklı şekillerde, daha dar veya daha geniş sınırlar içerisinde yeniden ve yeniden üretilmiştir… Bu nedenle günümüz Türkiye’sinde dramatik bir artış gösteren kadın cinayetleri, burjuvazinin dönemsel ihtiyaçlarından ve bu ihtiyaçların giderilmesine yönelik toplumsal müdahalelerinden bağımsız okunamaz.”

Türkiye’de Kadın Cinayetlerinin Nedenleri ve Öneriler” Çalışmada kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetlerinin en karakteristik özelliklerinden birinin şiddetin uygulayıcısının çoğu zaman kadının bir yakını olmasından hareketle, yoksulluğun kadının hem şiddet ortamından uzaklaşamaması hem de ölümcül şiddete maruz kalması ihtimalini artıran bir diğer etken olduğu kaydediliyor. Buna göre, yoksulluğun en önemli kaynağı olan işsizliğin kadın cinayeti failleri arasındaki en önemli demografik etken olduğunu saptayan araştırmalara referansla, yapılan çalışmaların çoğunda failin düzensiz bir işe sahip olması kadına yönelik şiddette belirleyici bir faktör olduğu hatırlatılıyor.

Bilim ve Aydınlanma Akademisi tarafından hazırlanan raporda, iki temel nokta öne çıkıyor:

  • “Kamusal hizmetlerin piyasalaştırılması ve güvencesiz esnek çalışma rejimlerinin artması ile birlikte son yıllarda derinleşen ekonomik kriz kadına yönelik şiddetin daha sık ve ağır bir niteliğe bürünmesine neden olmaktadır.
  • Bir diğer önemli nokta, kadınların kendi istekleri doğrultusunda kararlar almaları durumunda daha fazla şiddete uğramaları ihtimalinin belirmesidir. Cinayet işleme nedeni olarak kadının boşanma/ayrılma isteğinin öne çıkması bunu doğrular niteliktedir.”

Bu çerçevede “ekonomik ve sosyal olarak daha bağımsız hareket edebilme eğilimi gösteren kadın, şiddete maruz kaldığında buna son verme kararı alabilmekte, ancak bu karar ölümcül bir şiddetle sonlanabilmektedir.”

Türkiye’de Kadın Cinayetlerinin Nedenleri ve Öneriler” Çalışma buradan hareketle, çalışma hayatına katılımın kadına yönelik şiddet karşısında koruyucu bir faktör olduğu tezine karşı çıkıyor. Çalışan kadınların daha fazla şiddet gördüğünü ve bir işe sahip olmanın evde daha fazla söz sahibi olmak anlamına gelmediğini gösteren araştırmalar da bulunduğunu; kadının daha fazla kazandığı ilişkilerde erkeğin ilişkideki belirleyiciliği azaldıkça şiddet eğiliminin arttığı yönündeki çalışmaları ekliyor.

Kısaca rapora göre, “kapitalizm de iş sahibi ve/veya eğitimli olmak kadınları şiddetten korumaya yetmemektedir” çünkü “tıpkı devlet aygıtı gibi burjuvazinin kendi yararına olan düzeni koruma ve yeniden tesis etmesinde kadın-erkek eşitsizliği de önemli işlevlere sahiptir.”  Rapor, temel olan konunun kadın-erkek eşitsizliğinin toplumun maddi işleyişi tarafından kendiliğinden değil, esasen egemen ideolojinin müdahaleleri ile sağlandığı tespitini yapıyor.

Cinsiyetler arası ilişkilerin niteliğinin biyolojik olarak değil, üretim biçiminin toplumsal ilişkiler üzerindeki belirleyiciliği ile şekillendiği ana fikrinden hareketle hazırlanan raporda tartışmaya açılan öneriler şunlar:

  • Laiklik güvence altına alınmalı, gericilik bertaraf edilmelidir.
  • Dayanışma evleri kurulmalı, şiddetin uygulayıcısı fail tecrit edilmelidir.
  • Eşler arası mülkiyet ilişkileri ve miras hukuku lağvedilmelidir.
  • Yeniden üretimde ve ebeveynlikte cinsiyetçi adaletsizlik sonlandırılmalıdır.
  • Kadına yönelik şiddet önleyici sağlık hizmetleri kapsamında takibe alınmalıdır.
  • Kadın ile erkeğin eşit olmadığı ve kadının erkeğe tabi olduğu fikrini yaygınlaştıran söylemler nefret suçu kapsamında değerlendirilmelidir.
  • Çocuk yaşta evlilikler tümüyle yasaklanmalıdır.
  • Bireysel silahlanma yasaklanmalıdır.
  • Göçmen kadınların hakları geliştirilmelidir.
  • Toplumsal örgütlenme güçlenmelidir.

“Türkiye’de Kadın Cinayetlerinin Nedenleri ve Öneriler” adlı çalışmanın tümüne buradan ulaşabilirsiniz.