Sivil Toplumda Çalışan Hakları

Universus tarafından yayınlanan “Türkiye’de Sivil Toplumunda Gönüllü ve Ücretli Çalışan Haklarının Gözlem Raporu”na göre sivil toplum örgütlerinde ücretli çalışanlar ve gönüllüler birçok açıdan önemli sorunlar yaşıyor. Bu sorunların bağlı oldukları sivil toplum örgütünün kurumsal yapısından, çalışma saatlerinden, hukuken güvencesiz olmak ve benzeri sebeplerden kaynaklandığı görülüyor.

Devlet tarafından çeşitli alanlarda sistematik olarak kısıtlamalara maruz bırakılan sivil toplum, hukuksal alanda da hareket edemez ve iş yapamaz hale getiriliyor. Bu durum hem sivil toplum emekçilerini hem de sivil toplum yöneticilerini çeşitli açılardan etkiliyor. Kaynak yaratma konusundaki zorluklar ve kısıtların da etkisiyle sivil toplum kuruluşları, çalışanlarının emek karşılıklarını vermekte de zorluklar yaşıyorlar. Düzenin içindeki herkes maddi ve manevi olarak bu durumdan olumsuz etkileniyor. Öte yandan hukuki açıdan birer “işçi/emekçi” olarak değerlendirebileceğimiz sivil toplum profesyonelleri, pek çok açıdan haklarından mahrum kalıyor. Benzer şekilde sivil toplum gönüllüleri de, talep edilebilir hakları bağlamında kısıtlarla karşı karşıya kalıyor. Universus tarafından yayınlanan son rapor, bu bilgileri doğrular nitelikte. “Türkiye’de Sivil Toplumunda Gönüllü ve Ücretli Çalışan Haklarının Gözlem Raporu” başlıklı rapora göre sivil toplum örgütlerinde ücretli çalışanlar ve gönüllüler birçok açıdan önemli sorunlar yaşıyor. Bu sorunların bağlı oldukları sivil toplum örgütünün kurumsal yapısından, çalışma saatlerinden, hukuken güvencesiz olmak ve benzeri sebeplerden kaynaklandığı görülüyor. Hukuki açıdan sorunları öznelerine göre ayırıp; sivil toplum emekçilerinin ve sivil toplum gönüllülerinin yaşadığı sorunlar olarak iki başlıkta incelemek mümkün.

Sivil toplum çalışanlarının haklarını koruyan ayrı bir yasal düzenleme yok. Ayrı bir yasa gerekli midir bu husus elbette tartışılır. Sivil toplum çalışanı ile sivil toplum yönetimi arasındaki ilişki bir işçi ve işveren ilişkisinden farklıdır. İşçi ile işveren arasında bağımlılık ilişkisi ağır basar. Sivil toplum çalışanının ise -herkes için geçerli olmamakla birlikte- bir işçiden daha farklı motivasyonlarla çalıştığı söylenebilir. Öte yandan bu durum sivil toplum çalışanının emeğini işçiden farklı bir şekilde alması gerektiği anlamına gelmiyor. Hukuki anlamda sivil toplum çalışanı da İş Kanunu’na tabi olan bir işçidir. Aynı şekilde İş Kanunu bağlamında sivil toplum örgütleri de birer işverendir. Fakat sermaye ve yapılan iş anlamında bir şirket olarak nitelendirilmeleri de mümkün değildir. Bu sebeple hem sivil toplum örgütü hem de sivil toplum çalışanlarının haklarının korunması anlamında ayrı düzenlemeler getirilmesi yerinde olabilir. Ancak mevcut düzenlemeler ışığında sivil toplum çalışanlarının da aynı işçiler gibi kıdem, ihbar ve kanundan kaynaklanan diğer haklara sahip olduğunun altını çizmek gerekir.

Universus’un yapmış olduğu araştırma sonucunda sivil toplum çalışanlarının sorun olarak gördüğü ve hukuksal karşılığı bulunan hususlar; görev tanımı belirsizliği, çalışma saatleri, eşit ücret, dikey hiyerarşik örgütlenme, yaş konusunda ayrımcılıklar, karar alma süreçlerine katılamama ve benzeridir. 

İş Tanımı Belirli Olmalıdır

İşe başlama sürecinde iş sözleşmesi imzalanması halinde iş tanımı yapılır ve işçi yalnızca bu işler için çalıştırılabilir. Sözleşmenin yapılmadığı hallerde ise işe başlama tarihinden başlamak üzere en geç iki ay içinde iş tanımının da olduğu bir sözleşme işçiye verilmelidir. İş tanımının zamanla değişmesi halinde yeni iş sözleşmesiyle veya asıl sözleşmeye ek olacak bir sözleşme ile yazılı hale getirilmelidir. İş tanımı sözleşmede yazılı olmasına rağmen işveren tarafından sürekli olarak bu tanımdan başka işlerin yapılması isteniyorsa bu durumda işçi sözleşmesi haklı sebeple feshedebilecektir. 

Sivil Toplumda Fazla Çalışma Olur Mu?

Raporda ortaya çıkan bir diğer husus “ Sivil toplumda mesai olmaz” ifadesidir. Haftalık 45 saatlik çalışma süresi işçi ve işverenin anlaşması koşuluyla esnek olarak belirlenebilir. Yasal olarak belirlenmiş süre haftalık 45 saattir. Fazla çalışma, haftalık 45 saatlik çalışma süresini aşan çalışmalardır. Her çalışma alanında olduğu gibi sivil toplumda da fazla çalışma yapılabilir. Ancak 45 saati aşan her bir saat fazla çalışma için verilecek ücret normal çalışma ücretinin saat başına düşen miktarının yüzde elli yükseltilmesi suretiyle işçiye ödenmelidir. Dolayısıyla hukuki açıdan bakarsak, bir sivil toplum çalışanının, fazla mesaisi için ek ücret talep etmesi hukuken meşrudur. 

Dikey Hiyerarşik Örgütlenme Mobbing Midir?

Çalışanların karar alma süreçlerine katılamamaları, emir komuta zinciri şeklinde bir yapının sivil toplum örgütünde yer alması, karar alma süreçlerinde yaş faktörünün öne çıkarılması raporda ortaya çıkan sorunlardan bazılarıdır. Mobbing; sistematik olarak bir kişiyi yıldırma veya işten uzaklaştırma amacıyla yapılan psikolojik şiddet olarak ifade edebileceğimiz olumsuz davranışlardır. Bu şiddet; üstün asta yaptığı dikey mobbing şeklinde ya da aynı seviyede çalışan kişiler arasında yatay mobbing olarak karşımıza çıkar. Sivil toplum çalışanlarının dikey hiyerarşik örgütlenmeye maruz bırakılmaları tek başına dikey mobbingi oluşturmaz. Çalışanların bu süreçlere katılmaması, kişileri işten uzaklaştırma, yıldırma amacı taşıyor, hakaret, aşağılama ve benzeri psikolojik şiddet davranışlarını içeriyor ve sistematik olarak gerçekleştiriliyorsa ancak mobbingten söz edilebilecektir. Dolayısıyla bir sivil toplum çalışanı, bu türden sistematik bir baskıya maruz kalıyorsa, bu hukuken mobbingtir ve çalışanlar yasal süreçlere başvurma hakkına sahiptir.

Gönüllü Hakları Yasalaşmalıdır

Raporda aynı zamanda gönüllülerin sivil toplumda karşılaştıkları sorunlar da ortaya konulmuştur. Bunlar; gönüllünün iş tanımının belli olmaması, gönüllü haklarının belirsizliği, üstlerinden bilgi ve deneyim paylaşımı alamamaları ve benzeridir.

Sivil toplumda ücretli çalışanlara ilişkin ayrı bir kanun olmamasına rağmen İş Kanunu kapsamında işçi sayıldıklarından bu kanun doğrultusunda hakları ve yükümlülükleri yasal bir çerçeve içindedir. Gönüllüler için ise bu durum geçerli değildir. Gönüllülük kavram olarak, iş kanununda yer alan çırak veya stajyer gibi diğer kavramları karşılamamaktadır.

Gönüllülerin haklarının ve yükümlülüklerinin sınırlarını gösteren bir düzenlemeye ihtiyaç var. Avrupa Gençlik Forumu tarafından hazırlanan Gönüllülük Sözleşmesi’nde gönüllü tanımı yapılmış, gönüllülerin hak ve yükümlülükleri düzenlenmiştir. Bu sözleşmede en dikkat çeken husus gönüllülerin sosyal ve sağlık sigortasından yararlanma haklarının hukuken  düzenlenmesidir. En büyük sorunlardan bir tanesi gönüllerin sigortasız ve güvencesiz olarak çalıştırılmasıdır.

Raporda gönüllülerin sorunlarından bir diğerinin üstlerinden bilgi ve deneyim paylaşımı alamamaları, yeterli mentörlüğün kendilerine sağlanamamasıdır. Geri bildirim alamamak gönüllülerin kendilerini yetersiz hissetmelerine ve gönüllükten uzaklaşıp uzun vadede sivil toplumdan kendini soyutlamasına sebep olmaktadır. Avrupa Gönüllülük Sözleşmesi’nde gönüllünün geri bildirim ve destek alma hakkıyla birlikte karar alma süreçlerine katılma hakkı da ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. 

Sivil toplum çalışanlarının haklarıyla ilgili olarak ayrı bir kanun düzenlemesi elzem bir ihtiyaç olmasa da gönüllüler için Avrupa Gönüllülük Sözleşmesi’nin kabul edilmesi gerekir.

Sivil toplum çalışanlarının maddi karşılığı olan yasal haklarının tam olarak sağlanabilmesi için öncelikle sivil toplum kuruluşları üzerinde oynanan olumsuz ve baskılayıcı politikanın kanun koyucular tarafından sona erdirilmesi gerekir. Sivil toplum faaliyetlerini besleyen en önemli kaynaklardan biri fon iken Yardım Toplama Kanunu’nun bunu zorlaştıracak şekilde oluşturulması her paydaşı olumsuz etkilemektedir.

Zeynep Altun

Üyelik Tarihi: 09 Ekim 2020
2 içerik
Yazarın Tüm Yazılarını Gör