Uzaktan Eğitime Uzak Kalan Çocuklar Ne Olacak?

Eğitimin uzaktan sürdürüldüğü durumda sosyo-ekonomik fark bir uçuruma dönüşüyor ve akademik farkı kapatamayan öğrenciler bu uçurumda kayboluyorlar. Eğitim hizmetinin de bütün bürokratik hizmetler gibi katı merkeziyetçi olması sebebiyle uçurumda kaybolan çocuklar Ankara’dan görülmüyor.

Zeynep geçen yıl yedinci sınıfa gidiyordu. Özel bir kolejde okuyor. Başarılı bir öğrenci. Büyüyünce doktor olmak istiyor. Korona sebebiyle okulların kapandığı iki haftada okulu bir uzaktan eğitim platformu arayışına girdi. Bu iki haftadan sonra öğretmenleri Zoom üzerinden derslere başladılar, WhatsApp üzerinden ödevler yolladılar, kontroller yaptılar. Okulun Zoom ile entegre altyapısı sebebiyle yeni döneme hazırlıklı girdiler. Zeynep’in evinde bilgisayar, tablet ve internet bağlantısı var. Okullar resmiyette kapalı ama Zeynep haftanın birkaç günü okuluna gidip ders alabiliyor, okulun girişinde maske veriliyor, her koridorda en az iki dezenfektan standı var. Öğretmenlerin yanında görevliler var. 

Mehmet de bu yıl sekizinci sınıfa geçti. Okulun “en iyilerinden” değil ama asılırsa yükselme grubunda kalabiliyor. Avukat olmayı hayal ediyor. İlk dönem ortalaması Zeynep’ten 10 puan falan düşük. Dönemin son denemesinde Zeynep’ten 15 net düşük yapmış. Ara tatilde Fen ve Matematik öğretmenin verdiği fotokopileri bitirdi. İkinci dönem okullar Mart başında kapandı. Mehmet EBA TV’nin açılmasını bekledi. Mehmet’in babası gündelik yevmiyeci. Sabahtan akşama kadar dışarıda. Annesi ev hanımı, tuşlu telefon kullanıyor. Evlerinde internet yok. Geçen sene EBA’ya çok az girebildi. Bu sene babası bir tablet alacaktı ama sözü verdiği Haziran ayından Eylül ayına kadar tabletin fiyatı 750 TL’den 1.300 TL’ye çıktı. Hala alabilmiş değil. “Aldık diyelim, interneti nasıl yapacağız?” Tabletin sim kartlısı 2.000 lira. Sim kartı, internet paketi derken…

Gülistan bir devlet okulunun “seçme” sınıflarından birinde okuyor. Fazla ders çalışan bir öğrenci değil. Dersi derste öğreniyor. Büyüyünce çocuk doktoru olmak istiyor. Resim çizmeyi ve müziği seviyor. Babası öğretmen, annesi de çalışıyor. Evde bilgisayar var, tablet ve internet de. Dersleri takip ediyor ama sıkılıyor. Okulunu çok özlemiş. Motivasyonu düşüyor. O düştükçe ailesi “hadi kızım, bak herkes senin gibi” falan, teselli ediyorlar. Resimle, müzikle toparlıyor. 

Berfin beş kardeşin ikincisi, zehir gibi bir zeka. İlçede derece yapmıştı geçen sene. O da doktor olma hayali kuruyor. İki kilometre ötedeki okula yürüyerek gidiyor. Servise verecek paraları yok. Babası sanayide kalfa. Kronik bir rahatsızlığı olmasına rağmen çalışmak zorunda. Ayın beş gününü hastanede geçiriyor. Evdeki televizyon sık elektrik kesintileri sebebiyle kanalları sıfırlıyor. Her seferinde yeniden arayıp EBA TV’yi buluyorlar. Bu şekilde epey ders kaçırmış. Annesinin telefonu renkli ekran, WhatsApp çalıştırıyor ama pek akıllı denemez. EBA’yı açamıyor. Bir öğretmeni eve gitmeyi düşünmüş ama gündüz vakti baba evde yokken uygun olmaz diye gidememiş. Öğretmeni Berfin için çok üzülüyor. Berfin de gerilediğinin farkında. Hırçınlaşmış. Derslere ilgisi pek kalmamış. 

Öğretmeni WhatsApp grubunda iki saat sonra başlayacak dersi duyurduktan ve derse kimse katılmayınca “neden kimse derse girmiyor?” diye sorduktan sonra, büyüyünce öğretmen olmak isteyen Seda’nın babası “Hocam tarladayız.” diye cevap veriyor. Olay MEB’in “hafta sonu tatilinde ailelerinin yanında tarlada vakit geçiren öğrenciler” dediği hafta sonunda değil, Çarşamba günü geçiyor. Hemşire olmak isteyen Elmas’ın babası kağıt toplayıcısı, annesinin telefonu yok. Yıkık dökük evlerindeki tüplü televizyonda EBA TV de yok. 

Geçtiğimiz günlerde karşılaştığım bir istatistiğe göre; EBA sitesini kulanım yoğunluğunda Diyarbakır; öğretmenler klasmanında 36. ama öğrenci klasmanında 76. sırada idi. Çünkü EBA internet sitesi en azından bir akıllı cihazı ve bir internet bağlantısını gerektiriyor. Bu imkandan mahrum yüz binlerce çocuk, fiilen eğitim sürecinin dışına itilmiş durumdalar. Teknolojik araçlar son bir yılda, özellikle de pandemi döneminde yüzde 50-150 arası zamlanmışken hükümetin internet alt yapısını güçlendirecek ve teknolojik araçlara erişimi kolaylaştıracak bir girişimde bulunmamış olması eğitim sürecinin nasıl yönetildiğine ilişkin önemli bir gösterge.

Oysa yapılması gereken temel şeyler vardı: Her öğrencinin araç ve internet ihtiyacını karşılamak. Ya da internet erişimini yaygınlaştırıp ucuzlatırken teknolojik araçlardan vergileri kaldırıp erişilebilirliği arttırmak ve bu şartlarda da bu imkandan mahrum olanlara bu hizmetlerin ücretsiz verilmesini sağlamak. Bunlar imkansız mı, değil! Bazı belediyelerin tablet dağıtma kampanyalarına başlamış olmaları ve interneti olmayan mahallelere ücretsiz internet erişim imkanı getirmeye başlamaları bu kaynakların imkansızlıktan değil, plansızlıktan dağıtılamadığına işaret ediyor. Bakanlığın EBA destek merkezleri de ne söylendiği gibi aktif işliyor ne de bu yazıda ismi geçen muhatapları bu hizmetten gerçek anlamda faydalanabiliyorlar.

Zeynep ile Mehmet ve Gülistan ile Berfin arasındaki sosyo-ekonomi farkı, LGS sonuçlarına yansımıştı. Ve eğitim camiasında tartışılan bir konuydu bu. Örgün eğitimle, biri diğerine göre çok daha fazla çalışarak, fırsat eşitsizliğini bir nebze giderebilme şansı vardı. Ancak eğitimin uzaktan sürdürüldüğü durumda sosyo-ekonomik fark bir uçuruma dönüşüyor ve akademik farkı kapatamayan öğrenciler bu uçurumda kayboluyorlar. Eğitim hizmetinin de bütün bürokratik hizmetler gibi katı merkeziyetçi olması sebebiyle uçurumda kaybolan çocuklar Ankara’dan görülmüyor.

Etiketler

Reha Ruhavioğlu

Üyelik Tarihi: 08 Eylül 2017
64 içerik
Yazarın Tüm Yazılarını Gör