DDA: “Siyasi ve Sivil Muhalefete En Büyük Baskı Unsuru: Yargı” 

Geçtiğimiz haftalarda “Yargıya Güvenin Yeniden Tesis Edilmesi İçin Somut Öneriler” başlığını taşıyan yeni bir rapor yayımlayan Denge Denetleme Ağı (DDA), Türkiye’de “yargıya güven azalıyor, vatandaşların adaletsizlik algısı pekişiyor” diyor ve güveni yeniden tesis etmenin yollarını sıralıyor. DDA’dan Genel Koordinatör Hayriye Ataş ve Yargı Reform Grubu Sözcüsü Kadri İnce ile denge denetleme sisteminin önemini ve Türkiye’de yargıya azalan güvenin sebeplerini konuştuk.

Katılımcı ve çoğulcu demokrasinin güçlendirilmesini amaçlayan bir sivil toplum hareketi olan DDA, “İfade Özgürlüğünü Sınırlayan Hakaret Suçu, Ceza Kanunundan Çıkmalı”, “Makul Gerekçeden Yoksun ve Orantısız Tutukluluklar, Yargıya Güveni Zedeliyor: Tutukluluğun Cezaya Dönüşmemesi İçin Somut Öneriler” gibi pek çok çalışma ile Türkiye’de denge ve denetlemenin mümkün kılınabilmesi için yargı erkine ilişkin somut önerilerde bulunuyor.   

“Denge denetlemeyi” ve bunun demokratik toplum için taşıdığı önemi, yurttaşların anlayacağı sadelikte, nasıl anlatırsınız?

Kadri İnceDDA, katılımcı ve çoğulcu demokrasinin güçlendirilmesi için mücadele eden bir sivil toplum hareketidir. 2011 yılından bu yana denge ve denetleme sistemini süregelmiş akademik okumadan çıkararak, hayatın her alanına sirayet etmesi ve vatandaşlar tarafından içselleştirilmesi için çalışmalar yürütüyoruz. Bizim için denge ve denetleme sistemi yasama, yürütme ve yargı arasındaki güçler ayrılığını ifade ediyor;  yalnızca aktörleri ve kuralları olan bir sistemden ibaret değil; aynı zamanda demokrasi kültürünün özümsenmesiyle ortaya konacak bir yaşam biçimidir. 

Şu an üye sayımız 295, ülkenin her yerinden, her siyasi görüşten ve çalışma alanından sivil toplum kuruluşları bizim üyemiz. Denge ve denetleme sistemi, hak ve özgürlükler açısından kimsenin kimseden üstün olmadığı, güçlerin tek bir erkte toplanmadığı, adil, bir arada ve insanca yaşam formunu ifade eder. Bu sistem içerisinde en büyük rol ise hesap soran, herkesin hakkını gözeten, katılımcı, duyarlı aktif vatandaşlardır. Bu nedenle uzun süredir çalışmalarımızın odağına karar vericilerden ziyade vatandaşları koyuyoruz. Vatandaşlara sistem içerisindeki yerlerini hatırlatıp, sivil ve siyasal demokrasi kültürünü geliştirmeye çalışıyoruz. 

Vatandaşlara genelde yargı, yürütme, yasama gibi kavramlar çok üst ölçekli geliyor ve “beni neden ilgilendirsin ki?” sorusunu yöneltiyor. Biz de bu nedenle, denge ve denetleme sisteminin günlük hayatla bağlantısını kurmaya başladık. Bir çevre sorunu, trafik kazası ve salgınlar aslında  bir yönetim meselesidir, dolaylı ya da doğrudan sistemdeki aktörleri, yasaları, uygulayıcıları, vatandaşları ilgilendirir ve bu nedenle denge ve denetleme sisteminin işlemesi her zaman yaşamsaldır.  

Siyasi Partilerin Denge Denetlemenin Önemiyle İlgili Mutabakatı… 

2011’de kurulduğunuzdan bu yana, yürüttüğünüz faaliyetlerin karar alıcılar üzerinde ne ölçüde etki yarattığını söyleyebilir misiniz?

Hayriye AtaşÇalışmalarımızda bir diğer önemli hedef grubumuz, karar vericiler ve siyasi partiler. Bütün siyasi görüşlere eşit yakınlıktayız. Hepsi ile diyalog kurmaya ve yasa yapım süreçlerine etki etmeye çalışıyoruz. DDA bu anlamda da ülkenin en uzun soluklu savunuculuk yapan örgütü. İlk kurulduğumuz zamanlar denge ve denetleme kamuoyunda doğru tarif edilemiyordu, referans verilmiyordu. Bugün ise siyasi partiler denge ve denetleme sisteminin vazgeçilmez olduğunu düşünüyorlar. Anayasa ve yönetim sistemleri gündem konusu olduğunda denge ve denetlemeden bahsetmemek imkânsız hale geldi. Bu konuda kendimize de pay çıkarmakta bir beis görmüyorum. Israrla yıllardır hem kampanyalarımızla hem raporlarımızla bu konuyu siyasetin gündeminde tuttuk, kamuoyu oluşturduk. Partiler kendi programlarında, hatta parti okullarında bir başlık olarak denge ve denetlemeyi anlatır duruma geldiler. 15 Temmuz’dan sonra sivil toplum makası bizim için de daralıp siyasi parti ilişkilerimiz görece zayıflasa da çalışmalarımızı, özellikle politika belgelerimizi ve raporlarımızı bütün siyasi partilerin ve görüşlerin yakından takip ettiklerini biliyoruz. 

Çalışmalarımızda, sivil toplumun sesi olarak günlük etkilerden ve anlık tepkilerden ziyade, uzun süreli ve sürdürülebilir öneriler sunmaya ve çözüm odaklı çalışmaya gayret ediyoruz. DDA’nın ürettiği içerikler aynı zamanda 300’e yakın sivil toplum örgütünün de sesi, böylesi güçlü bir duruşun es geçilemeyeceğini düşünüyoruz. 

Başka bir çalışmamızda, OHAL döneminde herkes kutuplaşmadan bahsederken, bizler bu ülkeye dair ortak hayallerimizin ve müştereklerimizin peşine düştük. “1 Türkiye Hayali” diye yola çıkıp 2030 Türkiyesine dair vatandaşların hayallerini topladık. Ortak hayallerimizin eğitim, sağlık, ekonomi, kentleşme ve insan onuruna yaraşır bir yaşam olduğunu gördük. Bütün partileri ziyaret edip “bu ülkenin insanları sizlerden bu konularda politikalar bekliyor” dedik. Bu çalışmamızda elde ettiğimiz veriler, bütün siyasi partilerin seçim vaatlerinde yer buldu, birebir kullanıldı. Tepkisel ve büyük etkilerden ziyade, bizim için kulağa kar suyu kaçırmak, bazen de unuttuğumuz müştereklerimize odaklanarak biraraya gelebilmek bile çok önemli.   

Küresel ve Ulusal Düzeyde Demokrasi Krizi

 2020 yılında denge denetleme kriterleri açısından Türkiye’yi nasıl değerlendirirsiniz?  

Aslında haklar, özgürlükler ve demokraside bir gerileme yaşadığımız hepimizin malumu, üstelik bu durum sadece ülkemize özgü bir durum da değil. Dünyadaki ırkçı siyasi eğilimler, yükselen popülizm ve demokratik değerler konusunda referans verdiğimiz ülkelerin, kurumların insani sorunlar karşısındaki tutumları, demokrasinin varoluş amacını ve kurumları çokça sorgulamamıza neden oldu. Ülkemizde de yaşanan demokrasi krizi hem bu eğilimlerin bir parçası hem de kendi özgün koşullarımızın sonucu.  

Bildiğiniz üzere cumhurbaşkanlığı sisteminin değişmesi yeni sorun alanlarını da beraberinde getirdi. DDA olarak çoğulculuk ve katılımcılık konularında her zaman ısrarcıyız. Son yargı reform paketinde bu konuyu masaya yatırdık ve yargı alanında ülkenin önde gelen uzmanları ve akademisyenleri ile birlikte yargı stratejisini değerlendirdik. Adalet Bakanlığı’na görüşlerimizi ve çözüm önerilerimizi bildirdik, bakanlığın ve diğer kurumların toplantılarına dâhil olmayı ve gelecek reform paketlerini bekliyoruz. 

Bir diğer yandan muhalefet partilerinin, ilgili örgütlerin bütün reform başlıklarında özellikle yaşamsal bir alan olan yargı paketi konusunda hazırlıklı olmaları ve sürece dâhil olmaları gerekiyor. Bu nedenle tek tek partileri ziyaret ederek yargı reform paketi konusundaki hazırlık durumlarını da irdeledik, görüş alışverişinde bulunduk. İlerleyen dönemlerde DDA olarak, denge ve denetleme sisteminin diğer aktörleri olan yerel yönetim, yasama, yürütme reform alanlarında da çalışmalarımızı sürdüreceğiz. 

“Yeni Sistemin Denge ve Denetlemeyi Sağladığını Söylemek Güç”

 Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi (CHS) Türkiye’de denge ve denetleme açısından, bütün olarak, nasıl bir sonuç yarattı? 

Türkiye’ nin yüzyılı aşkın bir süredir sahip olduğu parlamenter sistem geleneği, referandumla yerini cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine bıraktı. Her ne kadar Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi özgün bir yönetim sistemi olarak tanımlansa da başkanlık sistemi özelliklerini içinde barındırıyor. Denge ve denetleme sistemi ise başlı başına gücün tek elde toplanmamasını sağlar, meclisin güçlü, çoğulcu olması çok önemlidir; hukukun üstünlüğü yaşamsaldır ve yargı bağımsız, tarafsız olmalıdır. 

1-Bizdeki CHS’nin mevcut haliyle tam olarak denge ve denetlemeyi sağladığını söylemek oldukça güç… Sistem fiilen hayata geçmiş olabilir ancak hala tüm kurumları, yetki ve sorumlulukları dönüştürecek revizyon ve reformlar tamamlanamadı. Reform süreçlerinden sonra daha sağlıklı bir tespit ortaya koyabiliriz.

2-Başkanlık sistemlerinde, yasama yetkisi meclistedir ve meclis güçlüdür. Bizdeki mevcut uygulamada, kararname yetkisi, hudutları açısından netleştirilmeye ihtiyaç duymaktadır.

3-Ayrıca, demokratik başkanlık sistemlerinde, OHAL dönemlerinde dahi olsa, kararnameler anayasa yargısına tabidir; Türkiye’deki mevcut durumda AYM, OHAL kararnameleri üzerinde herhangi bir anayasal denetim uygulamamaktadır. 

4-Hukukun üstünlüğü ve yargısal denetimin üst organı konumundaki AYM üyelerinin seçimlerinde de benzer bir durum söz konusudur. Bu durumda yargı bağımsızlığı ve yürütmenin yargısal denetiminin hakkıyla yapılıp yapılmadığı konusunda, kurumsal bir güvenceden bahsetmek zordur. 

5-Denge ve denetleme sistemi içinde medya, sivil toplum ve vatandaş denetimi önemlidir. Basın, ifade ve örgütlenme özgürlüklerinin sistemin düzgün işleyebilmesi için sağlanması gerekir, ancak bu konularda da gerileme söz konusu ve denge ve denetleme sisteminin önemli ayakları eksik durumda. 

Politika belgelerini hazırlaması sürecinde ve sonrasında, karar alıcılar ile nasıl bir  iletişim ve ilişki yürütüyorsunuz? 

Hazırlandıktan sonra kendilerinin görüşüne ve bilgisine sunuyoruz. Ayrıca ilgili birimden randevu talep ederek, yüz yüze taleplerimizi ve eksiklikleri müzakere etmeye çalışıyoruz. Kendileri bizimle iletişime çok açıklar, görüş farklılıkları olsa da talepleri kendilerine iletmemizden memnunlar.

Örneğin son hazırladığınız belgede, Adalet Bakanı ve diğer ilgili birimlerden size geri dönüşler oldu mu?

Bu belgenin yayınlandığı süreç göz önünde bulundurulduğunda olağanüstü bir dönem olduğu kuşkusuz… Bu nedenle bakanlık makamından bu belgeye dair dönüş olmadı. Ancak 2018 ve 2019 yılları içinde Adalet Bakanlığı Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı ile birçok kez görüşme fırsatımız oldu, raporlarımızı inceleyip dönüşlerini yaptılar.

 “Siyasi ve Sivil Muhalefete En Büyük Baskı Unsuru: Yargı” 

Politika belgenizde “…insan hakları savunucularına yönelik yargı eliyle oluşturulan baskı sivil alanı daraltmakta, sivil toplumun işlevlerini yerine getirmesinin önüne geçilmektedir” deniyor. Sivil alandaki daralma, nasıl aşılır? 

Siyasi ya da sivil muhalefete dönük en büyük baskı unsuru, yargı… Yargı eliyle yürütülen soruşturmaların da gerekçesi genelde terör… Terörle Mücadele Kanunu’ndaki (TMK) terör tanımının genişliği sebebiyle, sosyal medyada basit bir paylaşım bile terör kapsamına dâhil edilebiliyor.   Bu nedenle, TMK’daki tanımın tekrardan ele alınması, şiddet içermeyen unsurların terörden ayrılması gerekiyor. Bunun dışında, suçüstü halleri dışında tutukluluk istisnai olarak kullanılmalı. Kanuni düzenlemesi yeterli olmakla beraber, uygulamada sıkıntı yaşanıyor.

İnfaz paketini göz önüne alarak, siyasi iradenin izleyeceği adımlara dair öngörünüz nedir?  

İçinde olduğumuz salgın süreciyle beraber cezaevlerinin boşaltılması yönünde bir eğilim olduğu görülmekte. Bu düzenleme ile özellikle muhalif mahkûmların tahliyesi ile ‘toplumsal barışı sağlama’ fırsatı önümüzde. Bu fırsatın iyi değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Karar Alıcılarla İletişimin Güçlendirilmesinin Önemi 

 “Yargı üzerindeki yürütme etkisinin arttığı, yargı kurumlarının bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü ilkesinin geçerliliğinin sorgulanır hale geldiği” tespitini yapıyorsunuz.  Karar alıcıların politikalarında bir değişikliğe gitmesi  için ne yapılabilir? 

Bu hususların sıkça ve yüksek sesle vurgulanması, bu vurguyla beraber toplumsal uzlaşı ile varılan somut modellerin önerilmesi, karar alıcılarla iletişimin kuvvetlendirilmesi gerekir. Diğer yandan, kamuoyu kanaatini talebe dönüştürmek için mücadele edilmelidir.

DDA bünyesinde yer alan STK’lara  ve diğer STK’lar ile yurttaşlara vermek istediğiniz bir mesaj var mı?

Zor ama bir o kadar da verimli bir coğrafyada yaşıyoruz. Birarada, farklılıklarımızı zenginliğimiz kabul ederek yaşamak, hak ve özgürlüklerimizi gözetmek, müştereklerimizde buluşmak, toplum olabilmek ve insanca yaşayabilmek adına oldukça önemli. Kimi zaman bu olguları unutuyoruz, günlük siyasetin yıpratıcı ve ayrıştırıcı dilinde savruluyoruz. Bu tuzağa düşmeden buluştuğumuz alanları ve değerleri çoğaltmamız gerekli, bunun için mücadele eden insanların, oluşumların her zaman var olması ve artması tek dileğimiz. DDA özelinde, hem üye hem de destekçi olarak çalışmalarımıza katılabilirsiniz, demokrasi etrafında farklı fikirlerin varlığı bize güç verir.