Çocuk Katılımı Sempozyumu:
Çocuklar Haklarını Kendileri Koruyabilir  

26 Kasım 2019
BM Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin (BMÇHS) kabulünün 30. yılında Bilgi Üniversitesi Çocuk Çalışmaları Birimi (ÇOÇA) İsveç Başkonsolosluğu’nun desteğiyle Genç Sesler projesi kapsamında, “Çocuğun Katılım Hakkı: Neredeyiz?” temalı bir sempozyum düzenledi. Santralİstanbul’da 22-23 Kasım 2019 tarihlerinde düzenlenen sempozyumda çocuk katılımının aile, okul, medya ve sivil toplum gibi farklı bağlamlarda, İsveç ve Türkiye’den deneyimler çerçevesinde ele alındı. Türkiye’de kamu kurumları çocuk katılımını hayata geçirmek için İl Çocuk Hakları Komiteleri, Çocuk Meclisleri gibi oluşumlar ile bu alanda çeşitli  STK’lar faaliyet gösterse de çocuk haklarının hayata geçmesinde ve çocuk katılımında istenilen düzeyde olunmadığı kaydedildi.

Türkiye’nin çeşitli gerekçelerle BMÇHS’nin bazı maddelerine koyduğu çekinceler, çocuğa kötü muamele ve istismar, çocuk işçi rakamlarının yüksekliği gibi hayati sorunlar göz önüne alındığında, çocuğun katılım hakkını konuşmak lüks gibi görünebilir. Ancak katılımcıların da vurguladığı gibi, Çocuğun Katılım Hakkı Sözleşmesi dört temel ilkesinden birini oluşturuyor. Dahası, diğer hakların hayata geçirilmesi çocuk hakları alanında tüm haklara bütüncül bir yaklaşımı gerektiriyor. Bu çevrede sempozyumda, çocukların aile, okul, kent ve medya dahil çeşitli bağlamlarda karar mekanizmalarına etkin ve anlamlı katılımını mümkün kılmanın önemi ve yolları konuşulup tartışıldı.  

Sempozyum sırasında görüştüğümüz ev sahibi kuruluşun öğretim üyesi Prof. Dr. Pınar Uyan Semerci, BMÇHS’nin çok önemli bir belge olduğunu çünkü ülke mezhep, dil, vatandaşlık din, ırk  hiçbir ayrım olmadan çocukların çocuk olmaktan kaynaklanan haklarından bahsettiğini hatırlattı. Çocukların refahına daha çok vurgu yapan “çocuğun üstün yararı” kavramının yanına, son yıllarda “çocukların katılım hakkı” kavramını tartışmaya başladığımızı belirten Semerci, bu sebeple düzenledikleri sempozyumda katılımın özellikle ailede, okulda ve medyada nasıl sağlanacağı ; gerçek bir katılımı mümkün kılmanın mekanizmalarını tartıştıklarını ifade etti. 

Queen’s Üniversitesi Çocuk Hakları Merkezi Eş Direktörü Prof. Laura Lundy, sempozyumun ana konuşmacısı sıfatıyla, kendi geliştirdiği Lundy Modelinden bahsetti. Lundy, yetişkinlerin yanlış algılarının çocuk katılımını engelleyen faktörlerden biri olduğuna işaret ederek, çocukları dinleyip, görüşlerini dikkate almanın diğer sahip oldukları haklara otomatik olarak erişmelerini sağlayacağını savundu. Çocuk katılımı için farklı mekanizmalara bir örnek olarak İsveç’ten katılan Strängnäs Belediyesi Çocuk Ombudsmanı Helena Edvinsson, görev aldığı kentte karar alıcılar ile çocuklar arasında sürekli bir iletişimin kurulduğunu, hatta kentte alınan bazı kararlarda çocukların fikirlerinden faydalanıldığını örnekleriyle anlattı.  Edvinsson, siyasi ve toplumsal düzeyde kararlara aktif olarak çocuk katılımının aktif sağlanması gerektiğine dikkat çekti.  

Bir diğer konuşmacı Kamu Denetçiliği Kurumu’nun (KDK) kadın ve çocuklardan sorumlu Kamu Denetçisi Celile Özlem Tunçak, Türkiye’de çocukların doğrudan başvuru yapabildikleri tek resmi kurum olduklarını belirterek, kendilerine gelen her başvuruyu titizlikle incelediklerini ve sorunları çözüme kavuşturmaya çalıştıklarını belirtti. Tunçak, çocuklarda hak arama ve demokrasi kültürünün yerleşmesi ve kendilerini birey olarak hissetmelerini sağlamak için, farklı dillerde yazılmış bile olsa, kuruma yapılan başvuruların tümünü değerlendirdiklerini vurguladı. 2018 yılında bin civarında çocuğun başvuru yaptığı KDK’nın,  çocuklara özel olarak hazırladığı ayrı bir web sitesi (KDK Çocuk) bulunuyor.  

Çocuklar İhtiyaçlarını En İyi Kendileri Bilir 

Türkiye’de çocuk katılım mekanizmalarına ilişkin söz alan UNICEF temsilcisi Nilgün Çavuşoğlu, Çocuk Hakları İl Komiteleri, Çocuk Forumu ve özellikle mültecilerin yoğun yaşadığı kentlerdeki sosyal uyum konusunda uygulamalarından bahsetti. Aynı tarihte kurulmalarına karşın her ilde şehrin dokusuna göre, fiilen farklı bir Çocuk Hakları İl Komitesi oluştuğunu söyleyen Çavuşoğlu, çocukların katılım hakkının ülkemizde yakın zamanda dikkate alınmaya başlandığını ancak ataerkil toplum yapısı nedeniyle bu alanda ilerleme sağlanmasının zaman alacağının altını çizdi. Çocukların yetişkin eliyle değil kendi geliştirdikleri modellerle seslerini duyurmalarının ancak katılımla mümkün olabileceği, Çavuşaoğlu’nun konuşmasının temelini oluşturdu. 

Sempozyumun ilk gününde öğleden sonra gerçekleşen eşzamanlı oturumlarda, çocuk haklarının ekolojide, kentte, ailede, medyada, kentte ve sivil toplumda nasıl mümkün olabildiği soruları ele alındı. Çocuk Katılımı ve Ekoloji başlıklı oturumda, iklim krizinin aynı zamanda çocuk hakları krizi sayılabileceğini belirten Burcu Meltem Arık, nesiller arası ve çevresel adalet kavramlarıyla yerkürenin çeşitli yerlerinde çocukların iklim krizinden farklı düzeylerde etkilendiklerine dikkat çekti. Başka Bir Okul Mümkün Derneği’nden Özge Oğuz, iklim krizini eğitim müfredatına alma ve içeriği şekillendirme süreçlerinde yaşadıkları deneyimi anlatırken, Sulukule Gönülüleri Derneği’nden Genç Bostan Ekibi, Bostansız Okul Olmasın projelerini; Fridays For Future Türkiye İstanbul ekibinden katılan gençler ise iklim grevine dahil olma süreçlerini ve 29 Kasım’da düzenleyecekleri takas şenliğini anlattılar.   

Kentte Çocuk Katılımı oturumu Şehir Dedektifi İnisiyatifi ve Çocuk İstanbul gibi oluşumlar ile örneklendirilirken; Ailede Çocuk Katılımı oturumunda çocuklar için Ashoka Programı, Dijital Medya ve Çocuk Platformu örnekleri; Eğitimde Çocuk Katılımı oturumunda ise Başka Bir Okul Mümkün Derneği’nin deneyimi ile Bilgi Üniversitesi Demokratik Okullara Doğru projesi  konuşuldu. Şişli Belediyesi Eşitlik Birimi’nden Ceren Suntekin’in deneyimleri çerçevesinde, çocukların kendi ihtiyaçlarını çok iyi bildiğini söylemesi ve sadece çocuklara danışılırsa dünyadaki en iyi kent stratejilerinin şekilleneceğine olan inancı, sempozyumda yapılan dikkate değer tespitlerden biriydi. 

Yetişkin Merkezli Yaklaşımdan Çocuk Merkezli Yaklaşıma  

Sivil Toplumda Çocuk Katılımı oturumunda konuşan Ayşe Beyazova, çocukların kendi yaşamlarının uzmanı olduklarından hareketle, çocuk katılımın diğer hakların gerçekleşmesi için koşul olduğunu hatırlattı. Ayrıca, çocukların aktif yurttaşlar olmaları ve özne haline gelmeleri için sivil toplumun doğrudan veya dolaylı olarak çocuklarla çalışmasının öneminden bahsetti. Uluslararası Çocuk Merkez’inden Ebru Ergin, Mikro-Fon hibe programı ile çocuk katılımını sağlamak koşuluyla yürüttükleri programın etkileri ve sonrasında çocuk katımını destekleyen politika belgelerinden söz etti. 

Hayata Destek Derneği’nden Selda Bozbıyık, çocuk katılımını çocuk güvenliği ekseninde ele aldıklarını ve kurumda çalışan tüm yetişkinlerin çocuk katılımını çocuk güvenliğini gözetecek şekilde tesis etmeyi taahhüt ettiğini söyledi.  Türkiye’nin tek aktif çocuk derneği olan Hempa Çocuk Derneği Başkanı İ. Enes Duruay ise çocukların, STK’ların ve hatta kamu yöneticilerinin pek çoğunun 12 yaşını dolduran her çocuğun sivil topluma katılım hakkı olduğunu bilmediğini, bu sebeple dernek kurma aşaması ve sonrasında 18 yaşından küçük olmalarının kendilerine yaşattığı zorluklardan bahsetti.      

Sempozyumun ikinci gününde çocuk koruma perspektifinden çocuk katılımını ele alan oturumda konuşan Prof. Dr. Pınar Uyan Semerci, katılımın olmadığı durumda hak temelli bir korumanın mümkün olup olmadığı sorusuna yanıt aradı. Çocuk hakları alanında dünyada çocuğun refahını sağlamaktan, çocuğun iyi olma haline evrilen bir yerde olduğumuzu belirten Semerci, bunun koruma ve katılımın beraber ele alınmasına olanak sağladığını söyledi. Diğer bir deyişle, çocuğun refahını önceleyen yaklaşımda nesnel olarak koruma öne çıkarken, çocuğun bugününe de odaklanan öznel iyi olma halini değerlendirmede katılım öne çıkıyor. Esasında, Semerci’ye göre, çocuğun öznel iyi olma hali ile nesnel hali beraber değerlendirmeli ve bütüncül bir bakışla koruma ve katılım ilişkine bakılmalı…  Çocuğu bir vatandaş olarak düşünerek, çocuğun özne olması, kendini ifade edebileceği bir sistemin oluşturulması; sadece gelecekteki iyi olma haline değil bugünkü iyi olma haline de odaklanarak, bu yaklaşımla politikaların belirlenmesi ya da araştırmaların yapılması halinde, koruma ve katılım birlikte ele alınmış olur.  

Sempozyumun ikinci gününde öğleden sonra yapılan oturumlarda, çocuk katılımı deneyimleri üzerine çeşitli katılımcılar ile söyleşiler yapıldı. Sempozyum,  çocuk katılımının Türkiye’de anakımlaştırmanın mümkün olup olmayacağına dair forum ile sona erdi. 

Çocuk Haklarını Hayata Geçirmede Yetişkinlere Düşen Sorumluluklar

Sempozyum vesilesiyle organizasyonun evsahipliğini yapan Bilgi Üniversitesi Çocuk Çalışmaları Birimin’den Gözde Durmuş ile yaptığımız görüşmede, çocukların katılımını sağlamanın öncelikle devletin ve sonra tüm yetişkinlerin sorumluluğu olduğu vurgusu öne çıktı. Türkiye’nin ulusal mevzuatında çocuk haklarına ilişkin düzenlemelerin katılımdan çok korumaya ağırlık verdiğini söyleyen Durmuş, bu nedenle ulusal mevzuatın genel olarak katılım hakkı bakımından BMÇHS ile uyumlu olmadığı tespitini yaptı.   

Durmuş’a göre, akademide ve sivil toplumda yapılan çalışmaların bütüncül bir çocuk politikasına dönüşebilmesi, çocukların hayatlarında fark yaratabilmesi için kamu ile etkin işbirliğinin kurulması ve karar vericileri etkileyebilmek gerekiyor. Çocuk alanındaki en büyük eksiklik ise “hakları savunulan” öznelerin yani çocukların bu mücadelede yer almaması / alamaması… Tüm bu değerlendirmeler çerçevesinde, Türkiye’de çocuk çalışmaları alanında bir ekosistemin oluşması,  bu ekosistemde farklı yol ve yöntemlerle çocuklarla birlikte yol alınması tüm yetişkinlerin sorumluluğunda olduğu açık…

Sempozyumun video kayıtlarına, Facebook’taki Genç Sesler Projesi sayfasından ulaşabilirsiniz. Ayrıca sempozyumun konuşma metinleri, daha sonra rapor-kitap halinde basılacak.