“Şiddetle Mücadele Politik Bir Duruştur”

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’ne oldukça iç acıtıcı bir tabloyla giriyoruz. 20 Kasım 2019 tarihine dek 302 kadın öldürüldü. Öldürülen kadınların yüzde 64’ünün failleri yakınları (koca/eski koca, sevgili/eski sevgili). Bu tabloyu değiştirmek için yapılacak çok şey var. Öz savunma da bunlardan biri. Mor Dayanışma ve Krav Maga Intensive Defence Academy ile öz savunmanın önemini ve öz savunma tekniklerini konuştuk. 

Mor Dayanışma, mevcut öz savunma atölyelerinin yetersiz olduğunu, örgütlü oldukları illerde, mahallelerde bu atölyeleri ücretsiz bir şekilde kadınlara ulaştırdıklarını ve önümüzdeki dönemde bunun sayısını artırmayı hedeflediklerini söylüyor. KIDA ise belediyelerle işbirliği içinde kadınlara ücretsiz öz savunma dersi veriyor. 3 yıldır sürdürdükleri sosyal sorumluluk projesi kapsamında 175 kadına eğitim verilmiş. 

“Özgüven, Dayanışma ve Örgütlenme de Öz Savunma Biçimidir”

Mor Dayanışma Sözcüsü Cemile Baklacı, öz savunmanın hem hukukta hem de hayattaki anlamıyla başlıyor sözlerine: “Hukuki tabiriyle meşru müdafaa (savunma) TCK kapsamında, kendisine veya başkasına yönelmiş haksız bir saldırıya karşı o anki durum ve imkanlarla saldırı ile orantılı bir şekilde saldırıyı engellemek için işlenen fiildir. Fakat elbette biz kadınların hayatında daha geniş bir kapsamda yer alıyor. Kadınların yaşamlarına, yaşam biçimlerine yönelik saldırılara karşı bu saldırıyı def etmek amacıyla yapılan savunma biçimi olarak tanımlayabiliriz. Kanunda saldırı ile eş zamanlı olarak işlenmesi gerektiği yazıyor. Fakat bizim hayatımızdaki saldırılara ne yazık ki anında cevap veremeyebiliyoruz. Uzun vadeli saldırılara karşı “tak etti” denilen yerde ve korunmanın alternatifi olmadığı yerde de devreye girebilir öz savunma. Aynı zamanda yalnızca bir saldırı ya da cinayet değildir. Kadının özgüven kazanması, dayanışması, örgütlenmesi de sistematik erkek şiddetine karşı bir öz savunma biçimidir.”

Baklacı, öz savunmanın bir hak olmanın ötesinde politik bir duruş da olduğunu söylüyor: “Şiddete karşı bireysel öz savunma haktır. Bunun yanı sıra sadece şiddet sırasında değil genel anlamda da şiddetin karşısında olmak, kadın katliamının karşısında olmak ve bunun mücadelesini vermek öz savunmayı içinde barındıran politik bir duruştur.”

“Davalar Öz Savunma Hakikatini Gösteriyor”

Baklacı Çilem Doğan davasın hatırlatıyor ve ‘bu davalar yalnızca cinayet davaları değil’ diyor: “2015 yılında kendisi “satmaya” çalışan eşi Hasan Karabulut’u, Karabulut ona silahla yöneldiği zaman öldürmek zorunda kalan Çilem Doğan hafızamızdadır. Çilem’in davasını, aslında tüm kadınların davası olarak niteleyebiliriz, fiilin işlendiği zamandan itibaren takip ettik. Duruşma tarihlerinde adliye koridorlarını doldurduk. Yasemin Bulut ve Nevin Yıldırım davalarında olduğu gibi… Bu davaların yalnızca bir cinayet davası olmadığını, kadınların şiddet ve baskı karşısında alternatifsiz ve yargıya güvensiz kaldıkları durumda işlemek zorunda kaldıkları cinayet davaları olduğunu duyurduk. Onlara mektuplar yazdık, aileleri ile görüştük. Ve serbest kaldıklarında kendileri ile görüştüğümüzde bu duruma dair bahane üretmediklerini, pişmanlık için de bir bahane üretmediklerini, yapacak başka bir şeyleri olmadığını gördük. Bu durum öz savunma hakikatini de gösteriyor bizlere.”

Mor Dayanışma sözcüsü Cemile Baklacı, öz savunma atölyelerinin yeterli olmadığını söylüyor. Mor Dayanışma olarak örgütlü oldukları illerde, mahallelerde bu atölyeleri ücretsiz bir şekilde kadınlara ulaştırdıklarını ve önümüzdeki dönemde bunun sayısını artırmayı hedeflediklerini söylüyor.

Kadına yönelik şiddetin ve kadın cinayetlerinin arttığı bu günlerde öz savunmanın öneminin daha da arttığını ifade eden Baklacı,  sözlerini örgütlü mücadelenin önemi vurgusuyla bitiriyor: “Tekrar etmek gerekirse öz savunma yalnızca fiziksel şiddete karşı bir tepki değil kadınların bulundukları ikincil konumların meşru olmadığını, cinsiyetçiliğin hak ve ebedi-ezeli olmadığını açığa çıkarmanın mücadelesi olduğunu da dile getirmek gerekiyor. Şiddetin, baskının, ayrımcılığın cinsiyetimizden kaynaklı ‘hak ettiğimiz şeyler’ olmadığını açığa çıkarmak gerekiyor. Haklarımıza ve yaşamlarımıza yönelik örgütlü bir mücadele şarttır. Kadınların örgütlü duruşu da patriyarkal kapitalizme karşı bir öz savunmadır.”

“Mesele Sadece Toplumsal Cinsiyetle Sınırlı Değil”

Krav Maga Intensive Defence Academy (KIDA) kurucusu ve eğitmeni Mazhar Enis Tayman sözlerine felsefelerini anlatarak başlıyor:Öncelikli hedefimiz toplumsal cinsiyet odaklı çalışmak, bunun yanında da meselenin sadece toplumsal cinsiyetle sınırlı olmadığını anlatabilmek… Çünkü aslında sorun zayıfın güçlüyle olan mücadelesi. “Tayman’a göre sorun daha çok iktidarla ilgili… Sorunun gerçekten her zaman toplumsal cinsiyet odaklı olduğunu düşünüyoruz. Ancak işin şu kısmı da önemli; kadına saldıran erkek aynı zamanda kendinden güçsüz olduğunu düşündüğü başka erkeklere de saldırıyor. Dolayısıyla ortada büyük bir iktidar sorunu da var. Durkheim’ın Anomi teorisine bağlıyorum olan biteni, toplum olarak bir anomiyle yaşıyoruz sanki. (Anomi: Toplumsal denge bozulduğunda ortaya çıkan yasasızlık, kuralsızlık durumu). Şiddeti uygulamayı kendisinde hak gören, karşısındakini zayıf gören kişiler var. Bu kişilere uluslararası literatürde ‘predator’ yani avcı hayvan deniyor.”  

Tayman, “Biz Krav Maga eğitimlerinde sadece dövüşmeyi öğretmiyoruz, insanların ruhlarına mücadele edilebilirliği de yerleştirmeye çalışıyoruz” diyerek mücadelenin önemine vurgu yapıyor: Bizim dövüş felsefemizde bir yumruk yemenizin, dişinizin kırılmasının vesaire çok da önemi yoktur. Önemli olan mücadeleden sağ ve salim çıkabilmenizdir. Mücadelenin sonunda kaybedebilirsiniz de. Amerika’da yapılan bir araştırma cinsel saldırılar sırasında hayatta kalmak için sesini çıkarmayanlar bu travmayı çok uzun süreler üzerlerinde atlatmıştır. Oysa sonunda yenilse dahi mücadelesini sonuna kadar sürdüren kadınlar travmayı çok daha hızlı atlatmış. Direnmek önemli. Bunu hayatın her alanında uygulamalıyız. Uyanık olmalıyız çevremizi bilmeliyiz. Eminim pek çoğumuz oturduğumuz yerde karakolun nerede olduğunu bilmeyiz. Resmi kurumların nerede olduğunu bilmez. Çoğunlukla pek çok arkadaşımızın bir B planı yoktur. “Evden şu an koşarak çıksam nereye giderim?” gibi bir soruya cevapları yoktur. Yalnız yaşayan kadın arkadaşlarımızın evlerinde kendi güvenliğini sağlayabilecekleri önlemleri var mı? Ben şiddetten uzak duruyorum diye bir düşünce olmaz. Şiddet size geliyor zaten. Hayatında insanın başına bir ya da iki kez denk gelir böyle travmalar. Bunda da hazır olmak gerek. Şunu da sorabilirsiniz; hayatımızda bir ya da iki kez başımıza gelme ihtimali var diye yıllarımızı salonda eğitim alarak geçirmek gerekli mi? Bu bir seçimdir. Ben başıma gelen bir olayla hayatımın kararmasını istemem. Kendimizi fiziksel şiddete karşı korumalıyız. Bunu başardıkça mental şiddete karşı da daha güçlü durduğumuzu göreceğiz. Çünkü güçlendikçe ‘biri bana kötü bir şey yaparsa karşılığını alır’ diye düşüneceğiz.”

“Demokrasiyi Özümsemediyseniz Şiddet Uygularsınız”

Tayman, eğitime gelen kadınların en büyük sorununun bir erkekle başa çıkamayacaklarını düşündükleri olduğunu söylüyor ve bunun nedenlerini toplumsal rollerde buluyor: “Bu tamamen toplumsal rollerle alakalı. “Küçük Ayşe napıyorsun, bana söyle?” Ne yapar küçük Ayşe? Bebeğiyle oynar. Küçük asker ne yapar? Tüfeğiyle oynar. Kız ve erkek çocuklara biçilen görevler çocuk şarkılarında bile karşımıza çıkar. Böyle büyütüldü çocuklar. Bize gelen insanlarda şiddeti odağa almış insan yok. Biz ACI yok diyoruz. Ayrımcılık cinsiyetçilik ve ırkçılık yok. Bu üç gibi kavramı önemsiyoruz. Bu kavramlara dokunmadan küfür edemezsiniz mesela. Sözel şiddetin kaynağında bunlar var.”

Öz savunmanın sadece fiziksel şiddete karşı durmak değil sözel şiddetle de mücadele etmek olduğunu söyleyen Tayman; “Aslında tacizi sadece beden bütünlüğüne yapılmış bir hareket olarak algılamamalıyız, zihin bütünlüğüne karşı da bir şiddet uygulanıyor. Siz bana bir şey söylerken sertçe ‘sus konuşma!’ diye bağırmam da tacizdir” diyor. 

Tayman, toplumun toplumsal cinsiyet rollerinin değişmesinden korktuğunu, sorumluluktan kaçtığını söylüyor: “Şiddet çarşambadan perşembeye var olan bir şey değildir. Kadınlar her daim uyanık ve farkında olmalı, sözlü ya da fiziksel en ufak şiddet eğilimine geçit vermemeli. Erkeği engellemek tabii ki toplumun görevi ama toplum çoğunlukla üstüne düşen görevi yapmaz. Çünkü yaparsa bir şeyler değişir. O zaman bizim de kendimize çekidüzen vermemiz gerekir, toplumsal cinsiyet rolleri değişir çünkü. İşte insanlar bundan korkuyorlar.” 

“Üç Yılda 180’e Yakın Kadın Öz Savunma Eğitimi Aldı”

KIDA, belediyelerle sürdürdüğü sosyal sorumluluk projesi kapsamında şu ana dek 180’e yakın kadına ücretsiz öz savunma eğitimi vermiş. Üç yıldır sürdürdükleri ücretsiz eğitimler Kadıköy Belediyesi’yle başlamış, sonra Ataşehir ve Bakırköy belediyeleri de katılmış ancak katılım eksikliği sebebiyle şu an sadece Kadıköy’le işbirliği devam ediyor. KIDA haftanın bir günü bir saat Kalamış Gençlik Merkezi’nde kadınlara öz savunma dersi veriyor. Tayman eğitimlerin içeriğini şu sözlerle anlatıyor: “Belli bir müfredat dahilinde ilerleyen eğitimlerimizde fiziksel ve mental öz savunma dersleri verdik. Saldırganla evin içerisinde karşı karşıya geldiğinizde nasıl bağırmanız gerektiği, hangi kelimeleri kullanmanız gerektiğini anlatıyoruz. Örneğin evinizde saldırıya uğradığınızda camı açıp imdat diye bağırırsanız sizi duyanlar aile içi şiddet diye düşünüp camlarını kapatırlar. Ama ‘Yangın var!’ diye bağırırsanız bütün o duyarsız insanlar kendi canlarını da düşünerek harekete geçerler ve kurtulma umudunuz doğar. Kendinizi savunmak kompleks bir yapıdır. Sadece karşınızdakini fiziksel olarak alaşağı ederek kendinizi savunamazsınız.”

Tayman, şiddetin bugünden yarına çözülecek bir sorun olmadığını ama şiddete karşı öz savunma yöntemlerini öğrenerek hayatımızı korumaya alabileceğimizi söylüyor: “Mental ve ruhsal açıdan da güçlü olmalısınız, o zaman kendinizi savunmanız daha kolaylaşır. Daha kolaylaşır diyorum, tamamen çözülür diyemem. Şiddet çok büyük bir sorun. Kadın arkadaşlarımız muhakkak kendi hayatlarını kazanabilecekleri bir kurguyla hayata devan etsinler. Bu birinci şart. İkincisi kadın arkadaşlarımızdan her koşulda partnerlerini sorgulayıp bir durum analizi yaparak birlikteliklerine devam etmelerini rica ediyorum. Ne yazık ki erkek saldırganlığı çok doğal karşılanan bir durum. Ne var canım bir tokat atıyor, o da şiddet mi? Ye kadar indirgeniyor bazı durumlar. Eğer yanınızdaki erkek trafikte arabadan inip birine saldırıyorsa günü birinde o şiddet size de yönelebilir. Eğer o erke dilindeki seksist söylemleri fütursuzca kullanabiliyorsa, cinsiyetçi ifadeler kullanıyor, küfürler ediyorsa ortada gerçekten kadına saygı duymayan bir erkek var demektir. Zamanla değişmez erkekler. Bir erkeği eğitemezsiniz ama terbiye edebilirsiniz.”

“Öz Savunma Sadece Fiziksel Değil Mental Ve Ruhsal Olarak Da Güç Gerektirir”

Krav Maga Intensive Defence Academy’de Krav Maga eğitmeni olan Elif Özcan, insanları fiziksel olarak eğitmenin yanı sıra bir o kadar da mental olarak eğitmeye önem verdiklerini söylüyor. Toplumumuzda insanların, özellikle de kadınların farkında olmadan hep bir kabullenme içerisinde yaşadıklarını ifade eden Özcan; “Hayır demek ya da istemiyorum demek akıllarına gelmiyor. Her şeyden önce farkındalık geliştirmeleri, bir birey olmaları konusunda eğitim veriyoruz.  Bize gelenlere her şeyden önce bunu vermeye çalışıyoruz. Bunun yanı sıra kendilerini öz savunma anlamında da temel bazı tekniklerle nasıl koruyabileceğinizi gösteriyoruz” diyor. 

Dersler belli bir müfredat dahilinde ilerliyor. Derslerde sadece fiziksel değil, mental ve ruhsal açıdan da katılımcıları bilinçlendirip güçlendirecek teorik kısımlar da mevcut. Özcan, eğitim programını hazırlarken ülke gerçeklerini ve katılımcıların yaşadıklarını da göz önünde bulundurduklarını söylüyor: “Krav Maga çok çeşitli stiller içeriyor. Biz eğitimlerimizi Türkiye şartlarına uyarlayarak tasarladık. Burada kadınlara uygulanan şiddet çok farklı. İki erkeğin dövüştüğünü görürseniz genelde birbirlerine yumrukla saldırdıklarını fark edersiniz. Kadına saldırıda ise muhtemelen aşağılama amacıyla beraber saçından tutup sürükleme, boyun eğdirme hareketlerini gözlemliyoruz. Bu tarz saldırılara karşı belirliyoruz eğitimlerimizi.”

Gelen kişilerin profili değişiklik göstermekle birlikte asıl baktıkları nokta kişinin şiddet eğilimi olmaması, şiddet uygulamak için eğitim alma amacı taşımaması… Elif Özcan, “Bizler ASAS’larız, yani Agresif Savunma Amaçlı Saldırgan” diyerek açıklıyor felsefelerini: “Katılımcılarımız birbirinden farklı hikayelere sahip insanlardan oluşuyor. Şiddet görenler geliyor, onun yanında basında yer alan haberlerden etkilenen ve kendini güvende hissetmeyen kadınlar da geliyor. Eğitimlere katılan genelde eğitim düzeyi yüksek kişiler oluyor. Zaten biz çözümü şiddette arayanları eğitmiyoruz. Asla şiddeti desteklemiyoruz. Ama şu bir gerçek, şiddete karşı olmamız şiddete maruz kalmamızı engellemiyor. Kendimizi savunmak zorundayız. Bizler ASAS’larız, ASAS’ın açılımı Agresif Savunma Amaçlı Saldırgan demektir

“Kondisyon, Agresyon ve Farkındalık”

Özcan, öz savunma için her şeyin yanında kondisyona da sahip olunması gerektiğini söylüyor. “ Kondisyonunuz olmalı, savunma için bedenin kuvvete ihtiyacı var. İlla kaslı olmamız gerekmiyor, vücudumuzda zaten belli bir kuvvet var, onu teknikle birleştirerek uygulayabiliyor olmalıyız. Bizim KAF dediğimiz bir sistemimiz var. Kondisyon, Agresyon ve Farkındalık. Kondisyonunuz olmazsa mücadele edemezsiniz. Agresyon zaten temel, tetikleyici bir kuvvet. Farkındalık da çok önemli. Görüyorsunuzdur, başına kapüşonunu geçirmiş, kulağında kulaklıklar, eller cepte yürüyen insanlar var. Hiçbir şekilde savunması yok. Biz bunu ‘uyurgezer pozisyon’ diye tabir ediyoruz. Dışarıdan ses duymuyor, görmüyor, eller cepte, çanta arkada, reaksiyon vermesi çok zor. Tabii her an da tetikte yaşayamazsınız, paranoyadan bahsetmiyoruz ama başınıza gelecek herhangi biri tehlikeye karşı hazır pozisyonda olmak önemli. Aksiyona geçebiliyor olmanız lazım.”