“Toplumsal Cinsiyet Eşitliği, Bir İnsanlık Sorunu”

Maltepe Üniversitesi’nde yeni açılan “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Kültür Kürsüsü” üzerine Kürsü Başkanı Prof. Dr. Hülya Şimga ile görüştük. Şimga; “Bir insanlık sorunu olan toplumsal cinsiyet eşitliğinin çeşitli boyutlarını kapsayan çalışmalar yapmayı amaçlıyoruz” diyor. 

“Toplumsal Cinsiyet Eşitliği UNESCO, tüm dünyadaki üniversitelerle işbirliği içerisinde bir kürsü programı yürütüyor. 114 ülkede toplam 713 UNESCO kürsüsü bulunuyor. Türkiye’de bulunan kürsü sayısı ise 13. Toplumsal cinsiyet alanına baktığımızdaysa dünyadaki 25 kürsünün 3’ünün Türkiye’de olduğunu görüyoruz. Bu üç kürsüden biri geçtiğimiz günlerde Maltepe Üniversitesi’nde açıldı. Kürsü Başkanı Maltepe Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Felsefe Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hülya Şimga ile hem kürsünün gündemini hem de toplumsal cinsiyet eşitliği meselelerini konuştuk.

“Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Kültür Kürsüsü”nün ilk elden gündemine alacağı meseleler neler olacak? Bu sorunların çözümüne katkı sunmak için nasıl yollar izlenecek?

Toplumsal cinsiyet eşitliği 2008 yılından bu yana çalışmalarını insan hakları perspektifinden yürüten UNESCO’nun iki küresel önceliğinden biri olmanın yanı sıra Birleşmiş Milletler Küresel Sürdürülebilir Gelişme Hedefleri arasında da yer alır. UNESCO Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Kültür Kürsüsünde öncelikle kadınların ve kız çocuklarının hak ve özgürlüklere erişimine mâni olan, kültürel anlayış ve normlar dahil, çok boyutlu engeller konusunda farkındalık yaratmayı ve UNITWIN/UNESCO Kürsüleri, benzer hedefleri olan ulusal ve uluslararası eğitim kurumları, sivil toplum ve yerel idarelerle iş birliği içinde insan haklarını merkeze koyan çalışmalar yaparak, projeler geliştirerek ve eğitim programları düzenleyerek bu sorunun çözümüne yönelik katkıda bulunmayı amaçlıyoruz. 

Kürsünün adında yer alan “Kültür” kısmından ne anlamalıyız? Toplumsal Cinsiyet eşitliğinde yaşanan sorunlara kültür odaklı bir bakış açısıyla mı yaklaşılacak? 

Ben kültürden Prof. Dr. İoanna Kuçuradi hocamızın tanımına çok benzer bir şey anlıyorum.  Çoğul anlamda kültürden bahsedildiğinin altını çizerek, kültürden anlaşılan “bir grupta belli bir süre canlı olan, neredeyse bilinçsiz, ama o grubun yaşamının bütün ifadelerine sinmiş anlayışlar”dır. Gerçekten de insanlar çoğu zaman üzerine hemen hiç düşünmeden içine doğdukları kültürün doğrularını, ahlak normlarını, alışkanlık ve inançlarını benimserler. Kültürlere ait tüm anlayış ve pratikler sorunlu olmamakla birlikte, kadına karşı ayırımcılık, tarihi çok eskiye giden küresel bir kültürün ürünü adeta! Günümüzde hala, hak ve özgürlükler söz konusu olduğunda, kadının erkekten farklı muamele görmesini meşrulaştırarak insan hakları ihlallerine yol açan kültürel pratikler, sosyal politikalar ve hukuki uygulamalar kadının neredeyse başka bir “tür” olarak addedildiğini düşündürecek kadar ayırımcı olabiliyorlar. 

Kürsünün çalışmaları, ağırlıklı olarak, kadına karşı baskı ve ayırımcılığa yol açan kültürel öğeleri merkeze alacak, bu konularda farkındalık uyandırmayı ve çözümler üretmeyi amaçlayacak.

Birleşmiş Milletlerin bilim, eğitim ve kültür kurumu olan UNESCO’nun çalışma alanlarını merkeze alan Kürsüler, esas olarak üniversiteler bünyesinde çalıştıkları için bu üç konunun kesişme alanlarına dair çalışmalar yapmak için çok elverişli bir konumdalar. Biz de Maltepe Üniversitesi’nde UNESCO’nun öncelik olarak gördüğü sorunların üzerine eğilerek yalnız ülkemizde değil, bütün dünyada çok önemli bir insanlık sorunu olan toplumsal cinsiyet eşitliğinin çeşitli boyutlarını kapsayan çalışmalar yapmayı amaçlıyoruz. 

Biraz kürsünün işleyiş şemasından bahseder misiniz? Nasıl bir ekipten oluşuyor? Sadece akademik çalışmalara mı yer verilecek yoksa aktif olarak katılımın sağlanacağı projeler geliştirilecek mi? UNESCO’nun yine toplumsal cinsiyet eşitliği üzerine çalışan diğer kürsüleriyle ortaklıklar olacak mı?  

Üniversitemizde neredeyse eş zamanlı bir de Merkez kuruldu: Maltepe Üniversitesi Kadın ve Aile Çalışmaları Araştırma ve Uygulama Merkezi. Merkezin, müdür, müdür yardımcısı, yönetim ve danışma kurulları ile bir koordinatörden oluşan kadrosu, kürsünün de kadrosu bir bakıma. Benzer konularda araştırmalar ve çalışmalar yapılacağı için iki birim faaliyetlerini organik bir bağ içinde yürütecekler. Kürsüde hem akademik hem de uygulamalı çalışmalar yapmayı hedefliyoruz.

Ele alınan konular doğrudan insan ile ilgili ve acil çözüm bekleyen sorunlar var, dolayısıyla, uygulamalı ve çözüm üretmeye yönelik projeler çalışmalarımızın büyük bir kısmını oluşturacak diyebiliriz.

Bu çalışmalar, projenin niteliğine göre, ulusal ve/veya uluslararası paydaşlar gerektiriyor. Dolayısıyla, yalnız benzer konularda çalışan ulusal ve uluslararası UNESCO Kürsüleri ile değil, çeşitli STK’lar, yerel yönetimler, devletin ilgili kurumları, eğitim kurumları ve merkezlerle iş birliği içinde çalışacağız. Hedeflerimiz doğrultusunda çalışma yapmak için kurumumuz bakımından da çok şanslıyız. Çok yakınımızda birlikte çalışabileceğimiz ve tecrübelerinden yararlanabileceğimiz köklü bir UNESCO kürsüsü var: UNESCO Felsefe ve İnsan Hakları Kürsüsü. Gene iş birliği yapabileceğimiz İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırma ve Uygulama Merkezi ve Sokakta Yaşayan ve Çalışan Çocuklar için Araştırma ve Uygulama Merkezi gibi merkezlerimiz var. Bu, kanımca bize büyük bir avantaj sağlıyor. 

UNESCO’nun Toplumsal Cinsiyet Eşitliği alanında dünyada 25 kürsüsü bulunuyor. Maltepe Üniversitesi’nde bir kürsü açma fikri nasıl ortaya çıktı? Süreç nasıl ilerledi? Siz mi başvuru yaptınız önce?

2017 senesinde Maltepe Üniversitesi’ne geçmeden önce Koç Üniversitesi’nde çalışıyordum. 2010 yılında kurulan ve vefatına kadar Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı hocamızın direktörü olduğu Koç Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin direktör yardımcılığını görevini sürdürdüm. Mayıs 2016 tarihinde gene Çiğdem hocanın adına kurulan Koç Üniversitesi UNESCO Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Sürdürülebilir Kalkınma Kürsüsü’nün çalışmalarında da görev aldım. Dolayısıyla, bu konuda oldukça tecrübeliydim. Bu tecrübeyi Maltepe Üniversite’sinde kadın ve toplumsal cinsiyet çalışmalarını ilerletmek için kullanmak istedim. Hem merkez hem de kürsü kurmak fikri Rektörümüz Prof. Dr. Şahin Karasar tarafından da desteklenince hazırlıklara başladık. Kürsü başvurusu için önce UNESCO’nun belirlediği formatta bir dosya hazırlanıyor. UNESCO Türkiye Milli Komisyonun onayından geçen dosya daha sonra UNESCO tarafından değerlendiriliyor. Yaklaşık bir yıl süren süreçten sonra başvurumuz kabul edildi ve imza prosedürünün ardında resmen kurulmuş oldu. Maltepe Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Kültür Kürsüsü, ülkemizde kadın ve toplumsal cinsiyet konularında kurulan üçüncü UNESCO kürsüsü. Diğer iki kürsü Koç ve Giresun Üniversitelerinde. 

Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği konusunda Türkiye ne yazık ki kötü bir karneye sahip. Daha önceki açıklamalarınızda “2018 Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Uçurumu Raporu”na değindiniz. Türkiye, cinsiyet eşitliği konusunda 149 ülke arasında 130. Sırada geliyor. Bu sıralamanın değişmesi için hangi somut adımlar atılmalı? Üniversitelere nasıl görevler düşüyor?  

Sadece ülkemiz değil, küresel olarak pek iyi durumda değiliz aslında. Söz konusu rapor, uçurumun kapanması için Batı Avrupa’da 61, Güney Asya’da 70, Latin Amerika ve Karayipler’de 74, Sahara Altı Afrika’da 135, Doğu Avrupa ve Orta Asya’da 124 yıl, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da 153, Doğu Asya ve Pasifik’te 171 ve Kuzey Amerika’da 165 yıl geçmesi gerektiğini ön görüyor. Her ne kadar ülkeler arasında çok ciddi farklar olsa da, bu ve benzer raporlar insanlık açısından utanç verici bir tabloyu göz önünde seriyor.

Dünyanın hiçbir yerinde “kadın ve erkeğin toplumsal, politik, ekonomik ve hukuki alanlarda eşit muamele görmeleri ve aynı hak, özgürlük ve olanaklara sahip olmaları” anlamında cinsiyet eşitliği sağlanmış durumda değil.

Bildiğimiz gibi, üniversiteler, araştırma ve eğitim kurumlarıdır. Aynı zamanda, topluma karşı sorumlulukları vardır. Toplumsal cinsiyet eşitliği bağlamında, öncelikle sorunun tam olarak ne olduğunun tespiti gerekiyor hiç şüphesiz. Zira, ortada bir sorun olduğunu görmez ve sorunun ne olduğunu anlamazsanız, çözüm de üretemezsiniz. Hatta, önerilen çözümlerin kendilerini sorun olarak görebilirsiniz. Dolayısıyla, üniversiteler araştırmalarla ortaya konulan problemler hakkında farkındalık artırma ve bilgilendirme çalışmaları yaparak topluma büyük katkı yaparlar. 

Son olarak, toplumsal cinsiyet eşitliği kavramı üzerine ne söylemek istersiniz?

İnsanlar arasındaki diğer ayırt edici niteliklerle karşılaştırıldığında, kadın ya da erkek olmak, insanlar arasındaki en evrensel ve diğer özelliklerinden bağımsız olarak her birinde en fazla sayıda kişiyi içererek iki farklı grup oluşturan farklılık gibi duruyor. İstatistiklere göre, yeryüzündeki insan nüfusu birbirine çok yakın yüzdelerle iki cinsiyet arasında dağılmıştır. Fakat eşitlik buraya kadar gibi duruyor! Her ne kadar, toplumsal cinsiyete dair anlayış, farklı dönemlerde ve farklı coğrafyalarda, inanç sistemleri, üretim mekanizmaları, kültürel pratikler, politik ideolojiler gibi etkenlerle değişiklik göstermiş olsa da, demin de belirttiğimiz gibi, insanlık tarihine bakıldığında günümüzde anlaşılan anlamıyla toplumsal cinsiyet eşitliğin hiçbir zaman sağlanmamış olduğu görülür.  İnsanın değerli bir varlık olduğu fikrinde temellenen felsefi-antropolojik anlayış açısından bakıldığında, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasına giden yolun başlangıç noktası, insan onurunun, bir deyişle, cinsiyeti olmadığını kavramaktır.

Cinsiyeti kişiyi ne daha az ne de daha çok insan yapar.

Bunu gerçekten kavramış olmak, hiç şüphesiz, sorunları çözüme ulaştırma çabasında atılacak adımların belirlenmesi için de çok önemlidir. Bu bağlamda eşitlik talebi, olanaklar varlığı anlamında insan olan her tek kişinin türüne has olanaklarını geliştirebilmesinin imkânına yönelik bir talep olarak anlaşılmalıdır. Dolayısıyla, kadına karşı yapılan ayırımcılık ve baskı, esas itibari ile sadece kadınlar için aşılması gereken engeller olarak değil, insanlığı ilgilendiren sorunlar olarak görülmelidir. Mesele erkek gibi erkek, kadın gibi kadın olmak değil, insan gibi erkek ve kadın olmaktır. Kanımca, toplumsal cinsiyet eşitliği konusundaki kafa karışıklığının en önemli nedeni, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin insanın değerinin harcanmasına yol açtığının açıkça görülememesidir. Konu, esas amacın insanın değerinin korunması olduğu görülmeden ele alındığında eşitlik talebi, kadınların erkeklerle aynı olmak ya da erkek gibi olmak arzularının ifadesi gibi anlaşılıyor ve bu görüşler konudan sapmalara yol açıyor. Halbuki, eşitlik her zaman “bir şeyde” eşitliktir. İlişkisel bir kavramdır. Toplumsal cinsiyet eşitliği, hak, özgürlük ve imkan bakımından eşitlik talep eder. Halihazırda, erkeklerin hak, özgürlük ve imkanları daha fazla olduğundan ve kadınlar, salt kadın oldukları için, ayırımcılığa uğradıklarından, kıyaslama erkeğe göreli gibi duruyor. Halbuki, insan olmakta eşitlik her kişinin talebi olmalıdır; toplumsal cinsiyet eşitsizliği, tam da bu anlamda bir insanlık sorunudur.