“Hemşehri Dernekleri ‘Kentli’ Olma Vasfını Yitirirse Kapanırlar”

Mahallelerde, köşe başlarında rastladığımız hemşehri derneği tabelalarının ardında Türkiye’nin kentlileşme sürecinde önemli yeri olan bir dayanışma mekanizması var. Hemşehri derneklerinin işlevlerini anlatan Doç. Dr. Gürbüz Özdemir, “Hemşehri deyip geçme” dosyasına katkı sunarak bu derneklerin, dayanışma mekanizmasından siyasi aktörlüğe, geçirdiği işlevsel dönüşümü de bizimle paylaştı.

İlk olarak, hemşehri derneklerinin işlevleri nedir? 

Hemşehri derneklerinin çıkışına baktığımızda informal bir yapı olarak ortaya çıktığını görürüz. Hemşehrilik kavramı kırsala, köye ait bir kavram değil kente ait bir kavramdır. Kırsaldan kente göçen insanlar bazen kendilerini köy, bazen ilçe, il hatta bölge boyutunda tanımlamaya başladılar. “Karadenizliyim” dediler örneğin. Bunun ortaya çıkışının temel fonksiyonu da köyden geldikleri şehirde öncelikle yalnız kalmamak ve sığınacak bir yer bulma arzusu. Daha sonra kültürel olarak bir araya gelme arzusu duyan hemşehriler formal bir yapıya geçtiler.

İlk işlev barınma ihtiyacının giderilmesiydi, ardından iş bulma gerekliliği doğdu. Kırsaldan gelenler, kendilerinden önce gelmiş, şehre yerleşmiş hemşehrisi aracılığıyla iş buldu. Şehirde hemşehrisi olan kişi daha iyi yerleşebildi şehre. Bu açıdan hemşehriler sosyal hizmet işleyi gördü bir nevi. Hemşehri derneklerinin fonksiyonları dönem dönem kendini yeniledi. İlk göçlerle, yani 60’lı yıllarda, bu tür bir dayanışma esas iken; ilk başta kıraathanelerde, kahvehanelerde informal bir biçimde kendini var eden hemşehri örgütlenmeleri zaman içerisinde şehirleşmeye başlayan bu insanların resmi bir topluluk haline geldi ve geldikleri kırsalın kültürel değerlerini koruma fonksiyonu gördü. Bu fonksiyon ikinci nesille ortaya çıktı. Kıraathaneler derneklere, lokallere bıraktı yerini. Dayanışma yine devam etti ama bununla beraber kültürü yaşatmak esas oldu. İkinci nesille beraber hemşehri dernekleri “Artık biz de kentliyiz, göçtüğümüz baba ocağının değerlerini yaşatmakla beraber yaşadığımız şehirde söz sahibi olmak istiyoruz” demeye başladılar.

Bu derneklerde bir araya gelmiş kırsaldan gelen insanlar kültürlerini koruma motivasyonu nasıl ortaya çıktı?

Kırsaldan göçme kavramı şu an bitmiş durumda. Artık yepyeni bir süreç var. Birinci nesil çoğunlukla emekli oldu ve yılın önemli bir kısmını köyünde geçiriyor. Yoksulluk yüzünden gelmiş olduğu şehri terk ediyor ve köklerine dönüyor. Burada önemli olan nokta şu; ikinci nesilin geri dönüş gibi bir derdi yok. Üçüncü nesil tamamen şehirleşmiş durumda zaten. Üçüncü neslin köye dair bir hafızası kalmadı fakat ikinci nesil o hafızayı yaşatmak istedi. Dernekler de bu istekle beraber yeni bir işlev kazandı.

Birinci nesile kıyasla, ikinci nesilin hemşehri derneklerine katılımı nasıl sizce?

Birinci nesil önce hemşehrilik kavramıyla yoğrulmuştu. Ardından dernekleşme ihtiyacı duydular. Günün çoğunu, belki işlerinden kalan bütün zamanı buralarda harcamaya başladılar çünkü onlar için hemşehri dernekleri kimliklerini oluşturdukları bir alandı. Fakat ikinci nesil imkanı varsa okudu, farklı iş kollarına dağıldı ve nispeten şehirlileşti. Dolayısıyla hemşehrilik kavramının sunmuş olduğu o fonksiyonlara büyük oranda ihtiyacı yok artık. İşi, okulu sayesinde yeni bir sosyal çevre edindi, sosyalleşme ihtiyacı da giderilmiş oldu. İkinci neslin hemşehri derneklerinde var olma motivasyonu çoğunlukla ilk nesilden öğrendikleri kültürü yaşatma ihtiyacı. Fakat dediğim gibi ilk nesil için hemşehri örgütlenmeleri bir ihtiyaçken ikinci nesil için bir seçenek oldu.

Diğer yandan birinci nesilin hemşehri örgütlenmelerine bakış açısıyla ikinci nesilin bakış açısı farklı. Birinci neslin daha temel ihtiyaçlara dayalı ve muhafazakar diyebileceğimiz bakış açısı ikinci nesli cezbetmiyor. Buna rağmen hem memleketleri için faydalı olmak hem de artık yaşadıkları şehirde bir kentli sivil topluma dahil olmak isteyen ikinci nesilden kişiler bugün derneklerin yönetim kurullarında aktif.

Söylediklerinize eklemek istediğim bir şey var; sizin de söylediğiniz gibi birinci neslin sosyalleştiği bir alandı hemşehri örgütlenmeleri ve bir kimlik inşa ediyordu. Fakat ikinci kuşak sanki cenazeler ve düğünler dışında bu derneklere uğramıyor.

Tam olarak söylediğiniz gibi. Dediğim gibi bu derneklere kentli bir anlam yükleyen, kendi toplumuna bir katkıda bulunmak isteyen kişiler dışında ikinci nesli cezbeden bir şey yok hemşehri derneklerinde. Kent odaklı anlamlar yüklendiğinde hemşehri dernekleri sonraki nesiller için daha cazip bir hale gelebiliyor. Bu yeni anlam ve işlevler ilk neslin anlayamadığı ya da işlerine gelmeyen konular, bu yüzden iki nesil arasında bir kopukluk yaşanıyor. Bu açıdan söylediğiniz kesinlikle doğru. Eğer derneği, artık yaşadığı kente dair kaygılar taşımıyorsa ancak düğünden düğüne, cenazeden cenazeye; dost hısımla bir araya gelmek için gittiği alanlar olarak kalıyor. Üçüncü nesil ise zaten olayın tamamen dışında şu anda. 

Hemşehri derneklerinin siyasi aktörlüğünden söz açarsak eğer, ne kadar etkililer?

Hemşehri derneklerinin siyasi aktör olarak gücünü, ilk olarak ikinci nesil fark etti. Fakat siyasete dahil olarak demokratik katılımı sağlamak kentli olmakla alakalı bir kavram. Dolayısıyla ilk neslin son dönemlerine ve ikinci neslin çıkış dönemlerine baktığımızda böyle bir çabanın, arayışın olduğunu görüyoruz çünkü şehirde işler böyle yürüyor. Yani şu şekilde; diyelim ki belediyeye bir talebiniz var ve bu talebin yerine getirilmesi için arkanızda bir güç arıyorsunuz. “Benim hemşehrilerim şu kadar kişi, bu kadar oyu temsil ediyoruz” diyorsunuz. Bu bir şeyleri değiştiriyor. Ya da hemşehrileriniz için istihdam alanı yaratmak istiyorsunuz ve siyasi aktörlerin bu isteğinize olumlu yanıt vermesi, temsil ettiğiniz oy sayısıyla doğru orantılı. 

Derneklerin siyasi temsiliyet güçlerini zamanla organize ederek özellikle yerel seçimlerde etkili olmaya başladığını görüyoruz. Fakat bu örgütlenme türü “kara düzen” olarak adlandırabileceğimiz bir durum. Tamamen el yordamıyla işleyen, anlık ihtiyaçlar ortaya çıktığında başvurulan, uzun vadeli bir örgütlenme tasavvurunun gelişmediği bir durum. Bu açıdan hemşehri derneklerinin siyasi aktörlüğünü eleştirebiliriz. Sürekli bir örgütlenme olmadığı, hemşehriler bizzat sürece dahil olmadığı için seçimden seçime işleyen bir aktörlük olarak çıkıyor karşımıza. Fakat şehirli olmak adına yürütülen organize bir aktörlükten söz etmek mümkün değil şu aşamada. Bunu başarabilen birkaç hemşehri derneğini istisna sayıyorum.

Konu yerel seçimlere geldiğine göre, geçen yerel seçimler gerçekleşti. Siz de hemşehri derneklerinin bu seçimlerde oynadığı rolün etkili olduğundan bahsettiniz. Merak ettiğim şey şu; hemşehri dernek yöneticileri siyasilerle üyeleri arasında bir ilişkilenme kurabiliyor mu yoksa salt yöneticilerle siyasiler arasında dönen bir iletişim mi söz konusu? Kısacası, yöneticiler üyelerinin siyasi aktörlük yürütebilmeleri için bir köprü fonksiyonu görebiliyor mu?

Dernekten derneğe değişiyor bu durum. Özellikle yerelde derneklerin ciddi anlamda etkisi olduğunu söyleyebiliyoruz. Derneklerin üyelerini “Bu seçimde şu partiye oy vereceğiz” şeklinde yönlendirmeler bazı derneklerde mevcut. Çoğunluklu olarak hemşehri derneklerinin korumacı bir yapısı olduğunu söyleyebiliriz. Bu açıdan homojen bir üyeler profili çıkıyor karşımıza. Aday belirleme ya da aday çıkarma sürecinde bu homojen yapıda söz birliği olma halini görüyoruz. Fakat bunun dışında benim gözlemlerim şu yönde; hemşehri dernekleri sayısal güçlerini kullanma çabası içerisinde yalnız dernekler geneline baktığımızda “Hadi arkadaşlar, bu seçimde şu partiye oy vereceğiz” yöntemine çok sık rastlanmıyor. Çünkü dernekler önceki sorunuzda da bahsettiğim gibi, siyasi potansiyellerini ancak seçimden seçime kullanabildikleri ve sürekli bir iletişim ve organizasyona dönüştürmedikleri için üyeleri üzerindeki etki alanları sınırlı. Bu sebeple üyeleriyle siyasi aktörler arasında köprü kurmakta da çok başarılı değiller. 

Şehirli olma çabasının bir sonucu olarak, hemşehri dernekleri çoğunluklu olarak her partiye açıklar. Her partinin adayı gelir, misafir ederler, vekil adayının ya da belediye başkan adayının konuşmasını dinlerler. Yüzde 80-90 böyle bir strateji güderler. “Evet siyasi menfaatlerimiz var, bu anlamda bir siyasi aktörlüğümüz var ama doğrudan siyasetle ilişkimiz yok. Bize kim elini uzatırsa, derdimize kim çare olursa biz onu çağırırız, konuştururuz, hatta ‘Sizi destekleyeceğiz’ bile deriz.” Böyle bir stratejileri var. Bu sırada üyeleri ve siyasi aktörler arasına kurdukları bir köprü var belki ama süreksiz bir köprü.

Hemşehri derneklerinin geleceğinden bahsedelim biraz. Sanırım bu gelecek üçüncü nesille ilişkili. Üçüncü neslin derneklerle hafızaya dair bir ilişkileri olmadığını söylemiştiniz. Bunu da hesaba katarsak, hemşehri derneklerinin geleceği nasıl?

Hemşehri dernekleri şehirli olma iddiasında oldukları sürece, ki hala o iddiadalar, kente uyum sağlamak zorundalar. Kente uyum sağlayamayan hemşehri dernekleri zaten bitiyor, kapanıyor. Özellikle köy dernekleri kentli olma fonksiyonlarını yitirdikleri için birer birer kapanıyorlar ya da yalnızca köylülerin lokal olarak kullandığı yerler haline geliyor ya da kapılarına kilit vuruyorlar. 

Kentli olmaya devam etmek adına ikinci neslin daha fazla inisiyatif alması lazım çünkü üçüncü nesil bugün hemşehri derneğine ancak burs almak için uğruyor, ortak bir hafıza taşımıyor bu dernek üyeleriyle. İkinci nesil, derneklere sivil toplumda yer alabileceği, “kentli” vasfı taşıyabileceği yeni bir hüviyet kazandırırsa, siyasi aktörlükle beraber yeni fonksiyonlarıyla var olmaya devam ederler. Hemşehri dernekleri konfederasyonları buna iyi bir örnek. Fakat burada önemli bir nokta var -sivil toplum kuruluşu olmanın da bir gereği bu- “birey” olmayı gerçekleştiremezlerse yine varlıklarını devam ettiremezler. Birey olmak kentli olmanın da gereğidir. Dernekler üyeleri için görüşlerini ifade edebilecekleri, katılım sağlayabilecekleri, katılımları sayesinde değişim yaratabilecekleri alanları oluşturmak yerine onları “sayısal güç” olarak değerlendirirse hemşehri derneklerinin uzun bir geleceği olamaz. 

İlginizi çekebilir: Hemşehri Deyip Geçme: Hemşehri Derneklerinin Türkiye Sivil Toplumundaki Yeri