Sempozyuma Katılmaya Sekiz Buçuk Yıl Hapis Cezası

Barış İçin Akademisyenler'in “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisine imza attıktan sonra KHK’yla ihraç edilen Munzur Üniversitesi eski öğretim üyesi Dr. Ahmet Kerim Gültekin ile aralarında araştırma görevlisi, doktora ve yüksek lisans öğrencilerinin olduğu ağır ceza davası sonuçlandı. Ankara 9. Ağır Ceza 1 Mahkemesi’nde görülen son duruşmada örgüt üyeliği, örgüt propagandası, kamu malına zarar, görevli memura direnme gibi suçlamalarla verilen cezalarda, Devrimci Halkçı Yerel Yönetimler Sempozyumu'na katılmak, Demokratik Haklar Federasyonu’na üye olmak, KESK-DİSK-TMMOB-TTB’nin düzenlediği mitinglere katılmak delil sayıldı. Toplamda 121 yıl ceza verilen davada ağırlıkla akademisyenler ve doktora - yüksek lisans öğrencileri bulunuyor. Kararı ceza alan akademisyenler ve dava avukatı Tünay Cengiz değerlendirdi.

Ceza verilen kişiler arasında akademisyenler ile doktora ve yüksek lisans öğrencilerinin sayısı dikkat çekiyor. ODTÜ, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Ankara Üniversitesi ve yurtdışında çeşitli enstitü ve yükseköğrenim bölümlerinde akademik çalışmalarına araştırma görevlisi, misafir araştırmacı ve öğrenci olarak devam eden sanıklar cezaları yorumladılar.

Elbet Devran Döner, Biz Yine Aynı Türküyü Söyleriz”

Barış İçin Akademisyenlerin “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı bildirisine imza attığı için Munzur Üniversitesi’ndeki görevinden KHK’yla ihraç edilen Etnolog Dr. Ahmet Kerim Gültekin’e örgüt yöneticiliğinden 7 yıl 5 ay ve propaganda suçlamasından 1 yıl ceza verildi. Almanya’da misafir araştırmacı olarak bulunan Gültekin karara yönelik olarak yaptığı değerlendirmede şunları kaydetti: “Paradoksal gibi görünür ama bilimsel düşünceler tarihi, genellikle hâkim ideolojilerle çatıştığı zamanlarda kendisini daha özgürce var edebilmiştir. Sınıflı toplumlar tarihinde bilimsel düşünce ve eylem, trajik sonlarıyla tanıdığımız bilim insanlarının hayat öyküleri toplamıdır. Temel işlevi hâkim ideolojik hegemonyanın tesisinde paradigmatik argümanların yeniden üretimi olarak belirlenmiş üniversiter kurumlar, kurullar ve kuramlar silsilesiyle boğuşan bilim insanları, sıklıkla devletlerin gadrine uğramışlardır. Ancak her zaman ve her şeye rağmen araştırmalarına devam edenler de vardır. İnsanlığın ufkunu genişleterek yeni sosyal, siyasal, ekonomik, teknik vd. olgulara yön vermişlerdir. Yani dünya dönüyor diyen Brunolar’ın yakılmasıyla, KHK eliyle (ifade özgürlüğünü kullanmış) bilim insanlarının hukuksuz yollarla işten atılması arasında amaç bakımından bir fark yoktur. Bu yüzden bugün hapis cezalarıyla boğuşan bütün devrimci, demokrat bilim insanları, tıpkı hiçbir engel tanımadan akıp giden hayat gibi, insanlığa yeni zaman ve mekân boyutlarında ulaşarak üniversite dediğimiz kurumu bir anlamda yeniden tanımlıyorlar, üretiyorlar. Sürgün ya da hapishane koşulları bu muazzam özgürleşmenin ancak özgün boyutları olarak okunabilir.” Türkiye halklarına, toplumumuzun tarihsel birikimine, bilime ve akla güvendiğini belirten Gültekin, “Gündelik hayat üzerindeki ekonomik, sosyal, siyasal ve dinsel baskının kalkacağına, demokratik ve eşitlikçi, laik bir kamusal hayatın yeniden kurulabileceğine inanıyorum. Bunun için insanlığa ve gerçeklere karşı sahip olduğumuz sorumlulukla hareket etmek ve üretmek, çalışmak, paylaşmak dışında bir seçenek olduğunu düşünmüyorum. Düşünce özgürlüğü, ifade özgürlüğü ve fiili-meşru eylem özgürlüğü emekçilerin, ezilenlerin ve kamu yararına bilimin en temel hakkıdır. Bu hakkı kullanmaya devam edeceğim.” dedi.

Türkiye’nin Geldiği Bu Nokta Bizi Oldukça Ürkütmekte”

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde yüksek lisans öğrencisi olan Erbil Gözüaçık, 2013 yılında örgüt üyeliği iddiasıyla başlatılan bir yargılamada ceza aldığını gerekçe olarak 2010-2013 yılları arasında dernek üyesi olarak katıldığım faaliyetler gösterildiğini belirterek, “Hâlbuki bunlar 1 Mayıs’a katılmak, Ankara’da eşit ulaşım hakkı isteyen eylemlere katılmak ve üyesi olduğum Demokratik Haklar Derneği’ni ziyaret etmek gibi anayasal haklardı. Ayrıca resmi olarak 2013 yılından beri herhangi bir parti veya derneğe üye de değilim. Tüm bunlara karşın ”terör örgütüne üyelik” cezası almış bulunmaktayım.” dedi. Akademik olarak çalışmalarının son dönemlerdeki toplumsal hafızayla olan ilişkisi hakkında olduğunu belirten Gözüaçık, “Buna dair çalışmalarım bir politika-kültür dergisinde yer almıştı. Dolayısıyla bu yargılamanın hedefi bir örgütü ve üyesini tespit etmekten ziyade, AKP iktidarının kendi söylemi ve sınırları dışına çıkan her sesi susturma, bastırma ve yok etme hevesinin tezahürü olarak değerlendirmek yanlış olmaz sanırım. Memlekete dair dertleri olan, memleketini seven ve bu noktada toplumun ilerici birikime hizmet etmek isteyen insanlar olarak Türkiye’nin geldiği bu nokta bizi oldukça ürkütmekte. Zira medyadan akademiye her alanda fütursuzca süren bu baskı ve sindirme politikasının sonucu olarak ülkeden göçlerin de inanılmaz bir boyuta ulaştığını üzüntüyle izliyoruz. Bizler de akademik bilgi üretimini kendi ülkemizde, kendi sahamızda yapmak istiyoruz ama her geçen gün her anlamda yeni bir engellemeyle karşı karşıya kalmaktayız maalesef.” diye konuştu.

“Operasyon Savcıları FETÖ’den İhraç Edildi”

Orta Doğu Teknik Üniversitesi Medya ve Kültürel çalışmalar Bölümü’nde yüksek lisans öğrencisi olan Cem Kaan Gürbüz ise cezaları şöyle yorumladı: “Verilen bu cezalar günümüz Türkiye’si açısından şaşırtıcı değil. Her türlü hak arama mücadelesinin devlet tarafından bütünlüklü bir baskıyla karşılanmasının sonucudur. Dava iddianamesini ve savcı mütalaasını incelediğimizde her hangi bir illegal faaliyetin bulunmadığını görüyoruz. Ancak demokratik haklar mücadelesi içerisinde yer almak doğrudan illegal örgüte üye olmaya yetiyor. Hakkımızda yapılan iki yıllık teknik takip sonucunda yasal eylemlere katılmak ve dernek binasına girip çıkmaktan başka bir suçlamada bulunamıyorlar. Onun için 2012 yılında hepimiz için komik olan sahte “illegal örgüt başvuru formu” dernek binamıza yerleştirilmişti ve bu dava kapsamında tutuklanmamıza sebep olmuştu. Bugün bu komedinin ikinci perdesinde 6 yıl 3 ay ceza ve daha birkaç yıllık ceza ertelemesiyle karşı karşıyayız. O dönem operasyonu yapan savcı ve polislerin FETÖ üyesi olmaktan ihraç edildiğini öğreniyoruz ancak onların yerini alan AKP’nin hâkim ve savcıları eski dostlarının başlattığı işi tamamlıyor. Demokratik haklar mücadelesi bir devlet politikası olarak onlarca yıldır yargılanıyor ve devlet içerisinde hangi siyasi klik güçlü olursa olsun, “beka”sının korunabilmesi için zor kullanılıyor. Bu cezalar “zor” gücünü bir kez daha karşımıza çıkarıyor. Tüm yaşananlara rağmen umut etmeye ve dirençli kalmaya devam ediyoruz. Rüzgâr her zaman aynı yönden esmeyecektir.

Zehirli Ağacın Meyvesi de Zehirli Olur”

Dava avukatlarından Tünay Cengiz ise yaptığı değerlendirmede, bunun bir öç alma operasyonu olduğunu, yaklaşık bir buçuk yıl teknik ve fiziki takip yapan adli kolluk görevlilerinin hemen hemen hepsinin FETÖ üyesi olarak meslekten ihraç edildiklerini söyledi. Cengiz, “Söz konusu suçlamalar demokratik hakların kullanımı ile sınırlı Demokratik Haklar Federasyonu faaliyetleridir. 1 Mayıs’a, 8 Mart’ta katılmak ve Alevilerin eşitlik mücadelesinde bulunmak yer alıyor. Demokratik Haklar Federasyonu 15 Temmuz’dan, 17- 25 Aralık operasyonlarından ve MİT tırları krizinden önce FETÖ’nün terör örgütü olduğunu görmüştür. Tunceli, sivil alanda FETÖ’nün örgütlenemediği tek alandır ve bunda DHF’nin katkıları vardır. Zehirli ağacın meyvesi de zehirli olur. FETÖ mensuplarının hazırladığı fezleke, iddianameye de aynı şekilde girdi” değerlendirmesinde bulundu.

Dava Hakkında

Yasadışı örgüte üyelik iddiasıyla 2012 yılında, Ankara merkezli olmak üzere, dört bölge ve onlarca ilde yapılan operasyonlarda Demokratik Haklar Federasyonu (DHF) üyesi 100’e yakın kişi gözaltına alınmış ve 40’tan fazlası tutuklanmıştı. 19 kişinin yargılandığı Ankara davasında 14 Mart Perşembe günü karar verildi. Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği kararda 16 kişiye örgüt üyeliği gerekçesiyle 6’şar yıl 3’er ay ceza verildi. Ayrıca, 18 kişiye ise örgüt propagandasından 10’ar ay ceza verildi. Cezalar toplamda 121 yıla varıyor.

Herhangi bir şiddet eyleminin yer almadığı mütalaada, DHF’nin 3-4 Aralık 2011 tarihinde düzenlediği “Devrimci Halkçı Yerel Yönetimler Sempozyumu” gibi, gerçekleştirildiği dönemde ses getirmiş akademik-politik organizasyonları örgütlemek ve katılmak delil sayıldı.Kamuoyunda ses getiren buluşmaya onlarca akademisyenin yanı sıra dönemin belediye başkanları milletvekilleri ve kent ve çevre üzerine çalışma yürüten sivil toplum kuruluşları da bulunuyordu.. Sempozyum daha sonra kitaplaştırıldı.Yine kararda, Demokratik Gençlik Hareketi Derneğinin 2012’de gerçekleştirdiği ilk kurultayının hazırlık çalışmaları, kurultay konuşmaları suç olarak gösteriliyor. Diyarbakır belediyelerinin katkılarıyla ve gençlik örgütlerinin katılımıyla örgütlenen Mezopotamya Sosyal Forumu ile 1 Mayıs, 8 Mart, KESK-DİSK-TMMOB-TTB mitinglerine katılmanın suç olarak kaydedildiği görüldü.