Kapanmayan Yara: ‘’Kadına Şiddet’’

Kadına karşı şiddetle mücadele neredeyse tüm sivil toplum örgütlerinin gündeminde. Bazı sivil toplum örgütleri tutum belgesi hazırlarken, bazıları kadın davalarına müdahil oluyor, bazıları toplumsal cinsiyet eğitimleri ile bu şiddeti azaltmaya dönük çalışmalar yapıyor. Kimi örgütler de bu cinayetlerin, şiddet vakalarının verisini topluyor. Biz de Diyarbakır’daki sivil toplum örgütleri ile bu kapsamda kendi yapmış oldukları çalışmalarını kendi alanları özelinde konuştuk.

İnsan Hakları Derneği olarak  kadına karşı şiddet meselesi ile ilgili ne düşünüyorsunuz ve bu alanda ne gibi faaliyetler yürütüyorsunuz?

Ezgi Sıla Demir (IHD AMED): Her yıl düzenli olarak doğu ve güneydoğu bölgesi özelinde kadına yönelik şiddet ile ilgili 6- 9 yahut bir yıllık gösterge çizelgesi içerinde ki hak ihlallerini açıklayan bir rapor hazırlıyoruz. Bunun içerinde yine almış olduğumuz başvurular mevcuttur. Diğer çalışmalardan biri de cezaevindeki kadın tutukluların durumlarına yöneliktir. En yakın ve üzücü örnek olan ise Bingöl’ün durumu ve tahliye edilememesi, bir şiddet örneğinin en arsız halidir.

Cinsel istismara uğramış veya tacize maruz kalmış kadınlar için yine aynı şekilde hukuki bir süreç başlatıp sığınma ve korunma taleplerini gerçekleştirmeye çalıştırıyoruz. Kayyum atamalarından sonra şehirde aktif olan ve işlevsel olarak çalışan kadın kurumlarının kapatılmasıyla birlikte oldukça zor süreçler yaşadık. Şu an sığınma evlerinin formu barınma evlerine dönüşmüş durumda ve kadınlar bu evlerde bir nevi kendi evlerine döndürülmeye, arabuluculuk misyonuyla hareket etmektedir.

Bölgede yaşanan kadına yönelik şiddet vakaları ise oldukça yüksek rakamlara ulaşmış durumda. Bu rakamlar bize aslında doğru yolda polkalar üretilmediğini de yüzümüze vuruyor. Son 6 yılda bölgede toplamda 374 kadın cinayeti işlenmiş, 220 yaralı ve 50’yi geçen tecavüz vakaları olmuştur. Ayrıca 2012-2016 yılları arasında kuşkulu kadın ölümlerinin sayısında bir artış söz konusudur. Bu 4 yılda toplamda 33 kadın kuşkulu bir şekilde öldürülmüştür. Özellikle 2014 yılı sonrası çok hızlı bir artış söz konusudur.  Yaşanan savaş ortamıyla birlikte aslında kadına yönelik şiddette de bir artış söz konusudur. Bu bizlere bölgede yapılan aşırı güvenlikçi politikalarla ve yaşanan kaos ortamında ne kadar vahim bir tabloyla sonuçlandığını gösteriyor. Demokrasi, barış ve insan haklarının ne denli önemli olduğu ve ancak bunlar mümkün olduğu zaman şiddet vakalarınınsa azabileceğini görmüş oluyoruz.

Kadınlarımız şunu bilmelidir ki biz insan hakları derneği olarak elimizden gelen her türlü hukuki desteği sunuyoruz ve sunmaya devam edeceğiz. Bununla birlikte korunma ve sığınma ihtiyacına yönelikte irtibat halinde olduğumuz kurumlar mevcuttur ve bu konuda elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Bize ulaşmaları ve başvurmaları bu desteği sunmak açısında yeterlidir. Bu süreci götürürken kamuoyu oluşturmadan diğer kurumlarla ortak çalışmalara kadar her şeyi etkin bir şekilde kullanmaktayız. Bizler insan hakları savunucuları olarak ve Diyarbakır İnsan Hakları Derneği olarak şiddet dahil hak ihlallerine  uğrayan, uğramış bütün kadınların yanındayız ve her türlü ihlalle mücadele etmeye devam edeceğiz.

Diyarbakır Tabip Odası olarak kadına karşı şiddet meselesi ile ilgili ne düşünüyorsunuz ve bu alanda ne gibi faaliyetler yürütüyorsunuz?

Elif Turan (TTB Diyarbakır Şubesi):  Toplumsal cinsiyet eşitliğine ilişkin farkındalık yaratmak amacıyla kendi üyeleri arasında çalışmalar yapmak, hekimlerin klinik uygulamalarında, bilimsel araştırma, toplantı ve yayın süreçlerinde toplumsal cinsiyet eşitliğine aykırı söz ve ifadeler kullanmaması, tutum ve davranışlar göstermemesi yönünde gerekli önlemleri almak gibi çalışımlarla beraber önleyiciliği sağlamak amacıyla Tabip odalarında kadına yönelik şiddet, cinsel taciz ve cinsel saldırıyla ilgili bilgilendirme, rehberlik ve sorun çözme konusunda kolay ulaşılabilir başvuru noktaları oluşturmak da içinde olmak üzere çeşitli gereklilikleri yerine getirmek gibi uygulamalar yapıyoruz ayrıca böyle bir olay yaşandığı takdirde; hekimlerin toplumsal cinsiyet eşitliğini ihlal eden söz, tutum ve davranışları gösterdiklerine ve (mobbing) uyguladıklarına ilişkin iddiaların tabip odaları onur kurullarınca incelenmesini sağlıyoruz. Kadın hekimlerin çalışma koşullarını (kreş vb. olanaklar açısından) ortaya çıkarmak /görünür kılmak ve değerlendirmek için çalışmalar yapmak; özel ve toplumsal yaşamının dengesini kurabilmeleri için destekleyici olanaklar sunmak gibi amaçlarımız doğrultusunda çalışıyoruz.

Eğitim Emekçileri Sendikası  kadına karşı şiddet meselesi ile ilgili ne düşünüyor ve bu şiddetin eğitimdeki tezahürünü nasıl görüyor?

Zeynep AYKAT ( Eğitim-Sen):  Kadın erkek eşitsizliğinin ve yansımalarının olumsuz sonuçları her alanda olduğu gibi eğitim alanında da kendini göstermektedir. Şiddetin ve ayrımcılığın kreş çağından başlayarak derinleştirildiği ayan beyan ortadadır. Savaş politikalarıyla da derinleştirilen şiddet ve öfke duygusu gelecek nesiller için travmatik sorunları da beraberinde getirmektedir. Uygulanan cinsiyetçi eğitim politikalarıyla var olan kadın sorunu daha da derinleştirilmekte hatta bazı noktalarda içinden çıkılmaz bir hal almaktadır.

Karma eğitim toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ve laikliğin ve sembollerinden biri olageldi. Tarihsel olarak ikisi bir arada eşzamanlı olarak ortaya çıktı ve karma eğitim kadınların toplumsal hayatın içerisinde yer alma ve görünür olma mücadelesinin sonucunda elde edilmiştir. 2000-2001 yılında tüm okullarda karma eğitim zorunlu hale getirilmiştir. Son müdahale ile imam hatip liseleriyle meslek liselerinde süren tek cinsiyete dayalı ayrışmayı norm haline getiren düzenleme ile karma eğitimi kaldırmaya dönük önemli bir adım atılmıştır. On yılı aşkın bir zamandır muhafazakâr toplum hedefine ulaşmak için eğitim sistemi ve okullar etkin bir araç olarak kullanılmaktadır. Bunun için dindar ve kindar gençler yetiştirmenin açık ve örtük program olarak uygulandığı okullar çok yönlü olarak dinin baskısı altına girmiş durumda hem öğretim programları ve öğrenme ortamları olarak hem de kültürel bir alan olarak okullar dini tarikat ve cemaatlerin faaliyetlerine açılmıştır.

Karma eğitim karşıtlığının kimi zaman pedagojik argümanlarla sürdürülmesi kimseyi yanıltmamalıdır. Tek cinsiyetli okul uygulaması ile kızların eğitime erişiminin arttırılacağına yönelik sahte eğitim eşitliği argümanları da dâhil akademik başarının arttırılacağı, kız öğrencileri cinsel taciz ve şiddetten korumak gibi başlıklar altında pedagojik argümanlarla kurulan söylemler tek cinsiyetli okula geçişi meşrulaştırmak için ileri sürülmektedir.

Kamu kurumlarındaki kreşler kapatılırken bir yandan da MEB tarafından imzalanan protokollerle başta kız çocukları olmak üzere kreş çağındaki çocukların dini eğitim alası kolaylaştırılmaktadır. Diyanetin  başlattığı dini eğitim projesi kapsamında belediye ve dernek bünyelerindeki kreşlerde 4-6 yaş grubundaki çocuklara yönelik kuran kursu verilmektedir. 2015-2016 döneminde bu kapsamdaki 692 kreş/kurs sayısı 2016-2017 döneminde 1552’ye yükselmiştir. Uygulanan kreş politikasının en çok kadın çalışanları zorda bıraktığı açıktır. Kamusal bakım yükümlülüğünden el çekiliyor olması emeğin sermaye çıkarlarına uygun biçimlendirilmesine dayanan  kuralsız, esnek, güvencesiz ve örgütsüz çalışmanın öncelikle kadınlar üzerinden uygulanabilmesinin bir aracıdır aynı zamanda. Çocuk bakımında seçenek olarak sunulan yarı zamanlı çalışma tam da bunun için yalnızca kadınlara müjdelenmektedir. Uygulanan kreş politikasının siyasal iktidarın kadına, kadın emeğine sorunlu yaklaşımından ve toplumda var olan cinsiyete dayalı rollerden , en çok kadın çalışanları zorda bıraktığı açıktır. Nitekim çocuklarını özel kreşe gönderemeyen ebeveynlerden öncelikle kadınlar çalışma yaşamından feragat etmek zorunda kalmaktadır.