Parlamento, Sivil Toplumsuzlaşacak Mı?

Geçtiğimiz yasama döneminde değiştirilen TBMM İçtüzüğü, özellikle muhalefetin sesini kısacağı gerekçesi ile sıkça eleştirilmişti. Ak Parti ve MHP'nin mutabakata vararak hazırladığı içtüzük değişikliği, her türlü eleştiriye rağmen kabul edilmişti. Şimdi yine bir içtüzük değişikliği ile karşı karşıyayız. İçtüzük değişikliği, henüz taslak aşamasında olsa da şimdiden eleştirilmeye başlandı. İçtüzük taslağı, içeriği itibarı ile sivil toplumu da oldukça ilgilendiriyor.

TBMM Başkanı Binali Yıldırım, parlamentoda bulunan siyasî partiler arasında ayrım gözetmeksizin, partilerin grup temsilcilerini, içtüzük değişikliği ile ilgili olarak, 27 Eylül’de toplantıya davet etti. Bu iyi bir gelişme tabii ki ancak içtüzük, parlamentoda ne şekilde tartışılacak; orası şimdilik bir muamma…

Ak Parti’nin hazırlayarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sunduğu söylenilen içtüzük taslağı, sivil toplumun yasama çalışmalarına katılımı açısından oldukça kritik bir madde içeriyor. Taslakta, komisyon toplantılarında sivil toplum kuruluşlarına, yasa teklifi ya da tasarısının tamamı üzerinde, sadece 5 dakika söz hakkı verilmesi öneriliyor. Bu öneri, benim aklıma doğrudan şu soruları getiriyor: Parlamento, sivil toplumsuzlaşacak mı? Toplumsal muhalefetin ana aktörlerinden biri olan sivil toplumun yasama çalışmalarına katılma çabaları, iktidarı rahatsız mı ediyor?

Yürürlükte olan TBMM İçtüzüğü’ne bakarsak, sivil toplumun yasama çalışmalarına katılımının oldukça kısıtlanmış olduğunu rahatlıkla görebiliriz. İçtüzüğün 29. maddesinde düzenlenmiş olan “komisyonlarda söz alma” başlığı altında “Komisyonca çağrılmış uzmanlara,

komisyon başkanı, gerekli gördüğü zaman söz verebilir” denilmekle birlikte; 30. maddede düzenlenmiş olan “Komisyonlarda Hükümetin temsili ve uzman çağrılması” başlığı altında da “Komisyonlar fikirlerini almak üzere, uzmanlar çağırma yetkisine sahiptirler” deniliyor. Mevcut içtüzükten anlaşılacağı üzere, sivil toplumun yasama çalışmalarına katılımı, komisyon başkanlarının daveti ve toplantılar sırasında söz vermesi ile zaten oldukça sınırlı durumda.

Ak Parti’nin, genel başkanına ve Cumhurbaşkanı’na sunmuş olduğu taslak ise, sivil toplumun yasama çalışmalarına katılımını daha da kısıtlayacak. Hâlihazırda komisyon toplantılarına sadece davet üzerine katılabilen sivil toplum kuruluşları, teklif ya da tasarının tamamı hakkında, sadece 5 dakika süre ile kendilerini ne kadar, nasıl ifade edebilir ve görüşlerini bildirebilir? Bu öneri, parlamentoda “figüran” muamelesi gören sivil toplum kuruluşlarının yasama çalışmalarına katılımına neredeyse tamamen ket vuracak. Figüran benzetmesi yaptığıma bakmayın; biz, hayvan hakları mücadelesi veren STK’ler olarak, 24. yasama döneminde, binbir güçlükle de olsa, TBMM’deki komisyon toplantılarına katılarak tartışılan yasa tasarısı ve teklifine karşı ciddi bir toplumsal muhalefet sergilemiştik. Parlamentoda yoğun mesai harcamış, hayvanlar aleyhinde olan birçok maddenin düzeltilmesini sağlamıştık.

2008 senesinde, parlamentodaki dört partinin grup başkanlarının mutabakatları ile kurulan ve Salih Kapusuz (Ak Parti), Ali Topuz (CHP), Nevzat Korkmaz (MHP) ile Selahattin Demirtaş’tan (DTP) oluşan TBMM İçtüzük Uzlaşma Komisyonu tarafından hazırlanan ve 16 Şubat 2009’da yayımlanan rapora baktığımızda, “yeni içtüzükle ilgili ilkeler ve hedefler”de, “Komisyonlarda, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri, sözlü olarak bilgi verebilmeli ve yazılı görüş bildirebilmelidir” şeklinde bir ilkenin belirlendiğini görüyoruz.

Raporda, aynı zamanda, TBMM bünyesinde, “Parlamento Akademisi” kurulması öngörülmüş. “Parlamento Akademisi”nin yasama ve denetim süreçlerine ilişkin olarak çalışma konularından biri de “sivil toplum katılımını sağlamak” olarak belirlenmiş.

Aynı raporun “Komisyonlarda Yeni Çalışma Düzeni” başlığı altında ise “Komisyonlar kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve sivil toplum kuruluşları temsilcilerini bilgi vermeleri için Komisyona çağırıp dinleyebilir veya yazılı görüş isteyebilirler” denilmiş.

2009’da yayımlanan uzlaşma komisyonu raporunda, sivil toplumun yasama faaliyetlerine katılımı teşvik edilmiş, yaklaşık 160 madde üzerinde mutabakata varılmış ancak bu mutabakat ne yazık ki yasallığa kavuşamamıştı.

Şimdi olan ne peki?

2009’dan 2018’e, aradan neredeyse 10 sene geçti, ne değişti?.. Türkiye’deki toplumsal atmosferin gerginliği bir yana, parlamentodaki o uzlaşma kültüründen de hiçbir eser yok. Türkiye’nin gitgide otoriterleşmesi, Türkiye kültüründe zaten kendisine bir türlü yer bulamayan çoğulculuk ve katılımcılık ilkelerini de parlamentodan iyice uzaklaştırıyor. Bu nedenle, günümüz koşulları itibarı ile, parlamentoda, denge ve denetlemeden bahsetmek neredeyse imkânsız hâle geldi.

Şahsen parlamenter sisteme ve demokrasiye inanamasam da Hayvan Hakları İzleme Komitesi (HAKİM) olarak, parlamentonun durumunu yakından takip ediyor; yasama çalışmalarını izliyoruz, izlemek zorundayız çünkü! Hayvanların sahip oldukları haklar, birçok toplumsal meselede olduğu gibi, hayvan hakları konusunda da neredeyse tamamı bilgisiz olan milletvekillerinin oyları ile belirleniyor veya esnetiliyor ne yazık ki. Bu nedenle, parlamentodaki yasama-denetim faaliyetleri ve bu süreçlerin ne şekilde işlediği, bizim için önemli. HAKİM olarak, parlamentoya dair, TBMM Kanunlar ve Kararlar Başkanlığı’ndan edindiğimiz resmî bilgileri yazının sonunda paylaşıyorum ki parlamentonun denetim ve yasama faaliyetlerini ne şekilde gerçekleştirdiğini ya da gerçekleştiremediğini hep birlikte anlayabilelim.

Ne kadar “Güçlü Meclis, Güçlü Temsil”?

16 Nisan referandumunda Ak Parti, her ne kadar “Güçlü Meclis, Güçlü Temsil” sloganını kullansa da parlamentonun, toplumun ihtiyaçlarını karşılamak yerine, çok farklı gündemler ile meşgul olduğunu görüyoruz. Sivil toplumun, parlamentodaki sesinin kısılması ve yasama süreçlerine katılımının engellenmesi, parlamentoyu güçlü ve işlevsel kılmaz, aksine parlamentoyu boş bir meydan, 600 kişilik bir sahneye dönüştürür ki bunun Türkiye’ye hiçbir faydası olmaz. Toplumsal meselelerin çözümünde gerek sahada gerekse mevzuat konusundaki aksaklıklar konusundaki büyük bir bilgi birikimi olan sivil toplumu, yasama faaliyetlerinin dışında bırakmak, toplumsal muhalefetin sesini kısmak demektir. Ak Parti, “güçlü meclis” istiyor ise; katılımcılık, çoğulculuk gibi ilkeleri önemsiyor ise 2009’da olduğu gibi, sivil toplumun yasama süreçlerine katılımı için diğer siyasî partiler ile uzlaşma yoluna gider; Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sunduğu TBMM İçtüzüğü taslağındaki yanlıştan döner. Sivil toplumun parlamentoya, parlamentonun da sivil topluma ihtiyacı olduğunu unutmamak gerek.

Sözlü ve yazılı soru önergeleri

Geçtiğimiz yasama döneminde milletvekillerince verilen 19 bin 334 sözlü ve yazılı soru önergesinden sadece 6 bin 683 tanesinin cevaplandığını öğrendik. Bu cevapların 4 bin 504 tanesi, süresi geçtikten sonra verilmiş.

Kanun teklifleri

Siyasî parti grupları ve milletvekillerince verilen 2 bin 348 kanun teklifinden sadece 50’si kanunlaşmış.

Meclis araştırması önergeleri

Araştırma önergelerinde de durum hiç açıcı değil. 2 bin 831 meclis araşturma önergesinden sadece 66’sı kabul edilmiş.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Meclis soruşturması önergeleri

  1. yasama döneminde sadece 2 meclis soruşturma önergesi verilmiş, CHP grubunca verilen bu önergeler TBMM Başkanlığı’nca iade edilmiş.

Genel görüşme önergeleri

Muhalefet partilerince verilen 34 genel görüşme önergesinden hiçbirisi kabul edilmemiş.

Gensoru önergeleri

  1. dönem boyunca parlamentoya sunulan gensoru önergelerinin yine hiçbirisi kabul edilmemiş.

Burak Özgüner

Üyelik Tarihi: 08 Eylül 2017
51 içerik
Yazarın Tüm Yazılarını Gör