Sur ve Hasankeyf için 28 Nisan’da 20 Ülkede Eylem Var!

Diyarbakır’da bir araya gelen çevre örgütleri, 28 Nisan gününü “Sur ve Hasankeyf için Küresel Eylem Günü” ilan ederek o gün 20 farklı ülkede düzenlenecek etkinliklere katılma çağrısında bulundular.

Diyarbakır’da bir araya gelen beş çevre örgütü, 28 Nisan gününü Sur ve Hasankeyf için Küresel Eylem Günü ilan ettiklerini duyurdular. Sur’un Yıkımına Hayır Platformu, Mezopotamya Ekoloji Hareketi, İstanbul Sur’la Dayanışma Platformu, Hasankeyf İnisiyatifi, Munzur Özgür Aksın Girişimi imzalı ortak bildiriyi basınla paylaşan Sur’un Yıkımına Hayır Platformu’ndan Talat Çetinkaya, yaptığı açıklamada, “Bu kentler insanlığın ortak mirasıdır, herkese aittir. Dolayısıyla herkesi ilgilendirir. Bu nedenle bu kentlerin yıkımının, taşınmasının ve satışının durdurulması için herkesi sorumluluk almaya, bütün duyarlı çevreleri ve halklarımızı bulundukları yerlerde etkinliklere katılmaya, Dicle Nehrinin kıyısında bin yıllardır insanlığa ev sahipliği yapmış olan Sur ve Hasankeyf antik kentlerini sahiplenmeye davet ediyoruz.” çağrısında bulundu.

Diyarbakır’da yapılacak etkinlikler hakkında bilgi veren Çetinkaya, 28 Nisan günü Sur’da Ulu Camii önünde saat 12.00’da basın açıklaması ile başlayacaklarını ve açıklamadan sonra il dışından gelen sanatçılar ve heyetlerle birlikte kentsel dönüşümün hala devam ettiği Ali Paşa ve Lale Bey Mahallelerinde bir takım incelemeler yapacaklarını, akşam saatlerinde ise Sur ile ilgili şiir-müzik dinletisi ve belgesel gösterimi olacağını aktardı.

Sivil Sayfalar olarak, 28 Nisan “Sur ve Hasankeyf için Küresel Eylem Günü” ile ilgili Sur’un Yıkımına Hayır Platformu Eş Sözcüsü Büşra Cizrelioğlu Sadak ile görüştük…

Büşra Hanım Merhaba, 28 Nisan gününün özel bir anlamı var mı, Sur ve Hasankeyf için Küresel Eylem Günü ilanının nihai hedefi nedir?

28 Nisan gününün bizim açımızdan uluslararası ilgiyi ve dikkati Sur ve Hasankeyf’e çekme bağlamında bir önemi var. Çünkü 28 Nisan sonrası uluslararası kuruluşların birçok yerde toplantıları olacak. Bizler de toplantılar öncesinde insanlığın ortak mirası olan bu iki kentin korunması, taşınmasının ve satışının durdurulması için demokratik bir kamuoyu oluşturma çabası içindeyiz. Eğer bunu hep birlikte başaramazsak yıkım, taşınma ve satış işlemleri daha da büyüyüp içinden çıkılamaz hale gelecektir.

Bizim asıl hedefimiz Bu iki kent üzerinde dönen politik, ekonomik ve kültürel sömürünün bir an önce durdurulmasıdır. Hasankeyf’in 12 bin yıllık tarihi var. 60 yıl ömrü olan barajlar için Hasankeyf yıkılıyor, dinamitlerle tarih yok ediliyor. Tarih taşınmaz korunur diyoruz biz. Bu insani ve ahlaki bir ilkedir. Bize göre Tarih burada taşınmayacak, yok edilecek, makyajlanacak ve bir süre sonra kendi kendine yok olacak. Tarihi köklerinden kopardınız mı ne anlamı kalır ki zaten. Yine Sur Antik kentinde de benzer durum var. Yıkımların çok büyük bir çoğunluğu çatışmalı süreç bittikten sonra yapılmış. Sur insansızlaştırılmak istenmektedir. Sur’daki tarihin temel karakteri tarih ile birlikte kesintisiz yaşamın asırlarca korunmasıdır. Yine biz bu iki kentin ortak özelliği Dicle Nehri’nin kıyısında kurulmuş ve asırlarca birçok uygarlığa beşiklik etmiş olmasıdır. Sur ve Hasankeyf’in Dicle Nehri ile olan hikâyesi dillere destan olmuş, şarkılara, türkülere ve büyük aşklara ev sahipliği yapmıştır. Dolayısıyla insanlığın buradaki hatırası derindir, konjonktürel çıkarlara, hırslara kurban edilmemelidir. Bu yüzden asıl hedefimiz bu hafızanın yok edilmesinin önüne geçebilmek ve onu koruyabilmektir.

Türkiye’nin diğer şehirleri ve dünyanın başka yerlerinde neler yapılması planlanıyor?

Şimdi biliyorsunuz Her coğrafyanın kaderi belki de kronikleşmiş kavgalar ve sorunlardır. Yaşadığımız coğrafyada da Mezhep savaşlarından tutalım etnik ve politik savaşlara kadar çok geniş yelpazede aslında bir kavga dövüş coğrafyasının kaderini yaşamaktayız maalesef. Ortak kültürel mirasımız da bu savaşlara kurban edilmektedir. Özellikle milenyum diye tarif edilen 2000’li yıllardan sonra başlayan savaşlar adeta kültürü ve tarihi yok etme üzerine kuruludur. Afganistan savaşı ile başlayan süreçte bir zamanlar dünyanın merkezi sayılan,3 büyük dinde adı geçen 72 dilin konuşulduğu antik kent Babil’in yani Bağdat’ın Irak’ın ne hale geldiğini gördük. Yakın zamanda Halep ve Şam şehirleri. Şimdi de Sur ve Hasankeyf. Bizler bu ortak tarih ve Ortak Miras bilincine sahip herkesin katılacağı, içeriğini oranın kendisine bırakmak koşulu ile birçok yerde bu ortaklığı ve bu çığlığı duyurmaya çalışacağız. Yani genel hatları ile bu şehirlerde eylem ve etkinlikleri sınırlandırmak istemedik ama her yerde ortak talepler dillendirilecek. Bu taleplerimiz 28 Nisan da daha açık bir dille haykıracağız. Sesimizin duyulmasını istiyoruz. Tüm yetkilileri, duyarlı kurum ve kişileri bu sese ortak olmaya sorumluluk almaya davet edeceğiz.

Bir ekoloji hareketi gönüllüsü olarak Sur ve Hasankeyf’in son durumu sizi nasıl etkiliyor, sürekli geriletilen kazanımlar karşısında mücadele motivasyonunuz nedir?

Aslında bizler sadece ekoloji gönüllüsü değiliz, kendimizi sosyolojik olarak ta bu kentlerin bir parçası ve sorumluluk hisseden yurttaşları olarak ta tanımlıyoruz. Tabi ki bu yıkımlar ve kötü politikalar karlısında çok çok üzülüyoruz, morallerimiz de bozuluyor ister istemez, çünkü gözümüzün önünde tarihi ve kültürel değerlerimiz yıkılıyor, bunu seyredemeyiz tabi ki. Bu ahlaki ve vicdani bir sorumluluktur zaten. Ama bizler tarih gözümüzün önünde yok edilirken tarihe yine bir not düşmekte kararlıyız. Bu kentleri yıkmak, satmak, taşımak bize göre insanlık suçudur. Bizler hiçbir şey yapmasak bile bu hikâyenin bu kötü politikaların teşhir edilmesi ve gelecek kuşaklara bu kötülüğün aktörlerini tarihe not düşme gibi bir görevle karşı karşıyayız. Yalnız değiliz biliyoruz. En büyük destek Hasankeyf ve Sur da yaşayan insanlardan geliyor. Hiçbirisinin rızası dâhilinde yapılmıyor bu yıkımlar. Buna çok tanık olduk bu süreçte. Çok net söyleyeyim her şey gücün oranına ve şiddetine göre yapılıyor. Yurttaşlar korkudan haklarını bile savunamıyor. Evimi korumaya çalışırken bir de cezaevine düşmek var işin içinde. Onun için insanlar devasa sorunlarına rağmen susmayı tercih ediyorlar. Ve bu da geçer diyorlar ama asla unutmayacaklarını her defasında bize söylüyorlar.

Çevre örgütlerinin bu geri düşüşten kurtulması için neler yapması gerekiyor?

Şimdi bir yerde insanların can güvenliği yoksa tarih kültür ve doğanın korunması doğal olarak ikinci plana itiliyor. Çevre örgütlerinin ortak bir akılla hiçbir etnik, dini, mezhepsel politik tuzağa düşmeden nerede bir yıkım varsa oradaki hafızaya sahip çıkmalıdır. Bize göre çevre örgütleri hareket alanı daraltıyor, bu konuda ülkelerin, politik hareketlerin ve konjonktürel dalgalanmaların hegemonyasına kapılıyor. Bu hareketler için böylesi bir durum intihardan başka bir şey değildir. Bakın bir Sur’da çatışmalı süreç devam ederken bile defalarca tarih doğa kültür yıkımdan bahsettik. Ama maalesef kan akarken, kimse bu sese pek kulak asmıyor. Şimdi ki mücadelemiz de de zorlanıyoruz. Talepler çok fazla. Bölgenin baskın bir sorunu var. Kürt Sorunu. Taleplerimiz bir şekilde çakışıyor, diğer taraftan devletin politikaları var. Sürekli kaşımıza çıkıyor. Bize soruşturmalar açılıyor. Mücadelemiz kriminalize edilmeye çalışılıyor. Ama tarih, kültür ve doğa üzerindeki talan ve yıkım sürece asla bu mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz. Çünkü Sur ve Hasankeyf’in bir suçu yok. Yıkamazsınız, satamazsınız, taşıyamazsınız demeye devam edeceğiz.

Sur ve Hasankeyf’in ruhuna el fatiha okumalı mıyız, yoksa ne yapmalıyız?

Tarih yok edilemez, kültür ortadan kaldırılamaz, doğayı bitiremezsiniz. Bunlar varlığımızın sebebidirler. Ama darp edebilirsiniz, yaralayabilirsiniz, çirkinleştirebilirsiniz. Şu an yapılan budur maalesef. Ama ona rağmen güzellikler yaşatılabilir. Biz bunun mücadelesini vereceğiz. Fatiha’yı, politik hareketlere, siyasi partilere okuyabilirsiniz ama tarih, kültür, toplum ve doğa farklı bir şeydir. Ne yaparsanız yapın yok edemezsiniz. Tüm kötülüklere rağmen günümüze kadar gelmiş insanlığın ortak mirası dediğimiz binlerce değer var. Biz insana, topluma, doğaya ve tarihe inanıyoruz. Her şeye rağmen umudumuz diridir. Bu kötülüklerin bir gün biteceğinden emin olmasak zaten evimize giderdik değil mi?

 

 

 

Reha Ruhavioğlu

Üyelik Tarihi: 08 Eylül 2017
64 içerik
Yazarın Tüm Yazılarını Gör