Güçlenmenin her yönü

Yaklaşık 7-8 senedir aktif olarak kadın hareketinin ve özelde de feminist hareketin bir parçası olmaya çalışıyorum. 8 Mart arefesinde bu alanda şimdiye kadar neler yapmış, neler konuşmuş olduğuma baktığımda karşıma özellikle şiddet ve taciz eksenindeki tartışmalar ve kadının erkek egemen alanlardaki temsiliyetine dair yaptığımız tartışma ve kampanyalar çıktı.    Bu iki meseleden de şiddeti ne […]

Yaklaşık 7-8 senedir aktif olarak kadın hareketinin ve özelde de feminist hareketin bir parçası olmaya çalışıyorum. 8 Mart arefesinde bu alanda şimdiye kadar neler yapmış, neler konuşmuş olduğuma baktığımda karşıma özellikle şiddet ve taciz eksenindeki tartışmalar ve kadının erkek egemen alanlardaki temsiliyetine dair yaptığımız tartışma ve kampanyalar çıktı. 

 

Bu iki meseleden de şiddeti ne kadar dolaylı olarak tartıştıysak temsiliyeti de o kadar doğrudan tartışmış olacağız ki, şiddetin çözümü için ataerkinin ortadan topyekun kaldırılması/savaşın son bulması ya da buna hizmet edilen dilin yaygınlaşmasının önlenmesi, temsiliyet için de kadınların, özelde de başörtülü kadınların meclis gibi platformlarda yer almasının sağlanması gibi önerilerden başkası zihnime gelemedi bir türlü.

Öz-hikayeme yakın zamanda yaptığım bir iş vesilesiyle kadının istihdamı ve güçlenmesi girdiğinde ise bu konuya ne kadar mesafeli olduğumu fark etmiş oldum. Kadınların eğitimi ve güçlenmesi vurgulu tüm çözüm önerilerini ya “kadınları biçki dikişe yönlendirmekle” ya da “aydınlanmacı olmakla” suçladığıma dair fikriyatımı yutkunup çalışmaya devam ettiğimde bu alanı ne kadar da “boş bıraktığımızı” görmüş oldum. Burada feminist hareket için en kilit noktada bulunan “güçlenme” kavramının para ve sosyal statüyle olan direkt ilişkisini gözden kaçırmak ve bu alanda işler yapmayı dışlamanın ne kadar temel bir yanılsamaya işaret etmiş olduğunu tartışmaya açmak istiyorum.

Kadınların istihdama yönelik projelere ve bu projelere verilen desteğe olan eleştirisi nedir, öncelikle buna bakalım isterim. Mutfak cadılarının “Herkes kadın istihdamı istiyor, kimin için?”[1] isimli yazısında bu konudaki tartışmalar oldukça güzel bir şekilde özetlenmiş. Temel mesele sermayenin ve kamunun merkezinde olduğu farklı güç odaklarının asıl olarak kadınlara ucuz işgücü olarak bakıyor olması. Burada da kadının istihdamına yönelik vurgu kadının güçlenmesine hizmet eden bir şey olmaktan çıkıyor, enformel çalışmanın yaygınlaşması ve esnek çalışmanın da bir norm haline gelmesinin ardından hem evde hem de işyerinde emeği sömürülen kadınlardan oluşan bir toplumun inşasına aşama aşama şahitlik ediyor oluyoruz.

Peki feminist kadınlar bu noktada ne istiyor?  Yazıdaki çözüm önerileri şunlar:

“Teknik eğitimlerde yüzde 50 kadın kotası

Eşdeğer işe eşit ücret

Kreşlerin açılması ve yaygınlaşması, burada sorumlu ebeveynin baba olarak kabul edilmesi

Babalara devredilemez ebeveyn izni

Yaygın kamusal yaşlı bakım hizmeti

Kadınlara yıpranma payı ve erken emeklilik

Kadın ve erkeklere ücret kaybı olmaksızın daha kısa çalışma saatleri”

Tüm bu öneriler işletmeler tarafından kabul edildiği durumda, yazının da ele aldığı üzere kadınlar için istihdam güçlendirici hale gelecektir.

Peki biz işletmelerin bu uygulamaları kabulü için ne yapıyoruz? Kadına yönelik şiddete karşı toplumsal bilinçlenmeye ya da toplumsal cinsiyet eğitimlerinin yaygınlaşmasına verdiğimiz önemi bu alana da verebiliyor muyuz? Ya da bu konuda bir bilinçlenmeye sebep olabilecek sivil toplum işlerinde feminist örgütler var olabiliyor mu? Elimde çok büyük veriler olmamakla birlikte bu soruya rahatlıkla hayır diye cevap verebiliyorum.

Kadın hareketi son dönemde ancak şiddetle ya da temsiliyetle ilgili bir şeyler söylediğinde medyada ve gündelik yaşamda bir karşılık buluyor, aynı zamanda bu konulardaki çözüm önerilerine de detaylı bir şekilde yer verilmiyor. Hal böyleyken büyük genellemeler yapmak ya da her şeyi görebildiğini iddia etmek oldukça zor pek tabii. En azından bireysel deneyimimden hareketle ve etrafımdan gördüklerim üzerinden söyleyebileceğim son sözler şunlar olabiliyor bu noktada: Eğer belirli konularla, özellikle de şiddetle kendini sınırlayan bir aktivizm yapmaya devam edilirse hem bu aktivizmin devamlılığı ve yaygınlığı zorlaşacak, hem de bu alanın “sahibi” haline gelecektir. Erkeklerin asıl özne konumunda olduğu ezme-ezilme ilişkilerinde köşe tutmanın dışına çıkıp yaratıcı çözüm önerileri geliştirmek ve bunları kadının güçlenmesinin tüm boyutlarını kapsayacak şekilde tasarlamak bizim için de hayırlı olacak düşüncesindeyim. Kadının istihdamı ve güçlenmesine hizmet edecek feminist işler de bu kapsamda olmalıdır pek tabii. Ancak bu şekilde dayanışmayla güçleneceğiz.

 

[1] http://www.sosyalistfeministkolektif.org/mutfak-cadilari/calismak-istiyoruz-ama-esnek-degil/403-herkes-kadin-istihdami-istiyor-kimin-icin

Rumeysa Çamdereli

Üyelik Tarihi: 02 Ocak 2017
26 içerik
Yazarın Tüm Yazılarını Gör