‘’Karantinadan Sonra Kadına Şiddetin Artmasından Endişeliyiz‘’

Kadın örgütleri ve aktivistler Türkiye’de insanların koronavirüs nedeniyle evlere kapanmasının ardından kadına şiddetin arttığını ve kadınların bu şiddeti bildirebilecek imkanlarının kısıtlandığını belirtiyorlar. Karantina günlerinde kadına şiddeti konuştuğumuz feminist akademisyen Selda Tuncer, sokağa taşacak kadar büyük bir şiddeti önleyemezken kadınlar için evdeki durumu tahayyül edemediğini belirtirken, Berrin Sönmez de salgından sonra alınacak kararların kesinlikle toplumsal cinsiyet perspektifiyle alınması gerektiğinin altını çiziyor. Mor Çatı da kadınların bu süreçte şiddetten uzaklaşabilmeleri için yapılabileceklerle ilgili bir bilgi notu yayınladı.

Koronadan dolayı #evdekal #stayathome gibi taglarla dünya genelinde kampanyalar başlatıldı. Bu kampanyalar bir taraftan insanları virüsten korurken başka çatallı bir meselenin tam ortasına bırakıyor. Yapılan çalışmalar kadına şiddetin arttığı yönünde siz bu konuda  ne düşünüyorsunuz? 

Selda Tuncer: Korona hepimizin bildiği gibi küresel bir felaket. Bu tür kriz dönemlerinde toplumda hâlihazırda var olan eşitsizlikler çok daha fazla artar. Kadına karşı erkek şiddetinin bu dönemde artmasının ise belirli özgül durumları var. Kadınların hem evle hem dışarıyla ve aynı zamanda emekle ilişkisi bu süreçte baştan aşağı değişiyor. 

Toplumsal cinsiyet eşitsizliğiyle ilgili bakmamız gereken en temel şey kamusal alan ile özel alanın sınırlarının nasıl çizildiğidir. Kadınlarla erkekler arasındaki ilişkilerin, eylemlerin ve pratiklerin düzenlenmesinde bütün ana ekseni bu oluşturur. Kadınların tarihsel olarak evin dışındaki dünyayla ilişkisi daima gerilimli olmuş. Çocukluğundan itibaren çeşitli ataerkil mekanizmalarla eve bağlandığı için dışarıya ve kamusal hayata katılması için sürekli mücadele vermesi gerekmiştir. Bunun karşısında ise erkekler adeta sokakları kendi evleri bilmiştir, hayatlarının çoğunu evin dışında geçirirler. Erkek evde çok vakit geçirince ne yapacağını bilemezken, kadının “gereğinden fazla” sokakta olması bir namus ve ahlak meselesi haline gelir. Toplumsal cinsiyete dayalı normlar dediğimiz şeylerin çıkışı tam da buralardan başlar. Şimdi virüsten korunmanın tek yolunun evde kalmak olmasını bu açıdan tekrar düşünürsek, bu sürecin kadınlar açısından büyük olumsuzluklar barındıracağı aşikâr. Bunun nedeni kadınlar için ev de güven ve huzur alanı değildir; kadınlar eşleri veya sevgilileri başta olmak üzere ailedeki erkekler tarafından dayak yemekte, taciz ve tecavüze uğramakta ve hatta öldürülmektedir. Karantina demek kadınların ev içinde yaşanabilecek her türlü şiddet ve kötü muameleye maruz kalması ve buna karşı yardım alabileceği kaynaklardan mahrum kalması demektir. Örneğin Çin’deki korona krizine ilişkin son üç aylık raporda erkek şiddetinin üç kat arttığı belirtilmiş. Türkiye’de de durum maalesef benzer bir sonuç doğuracak. Kadın cinayetlerinin son yıllarda nasıl arttığını ve bunları önleme noktasında yasal tedbirlerin işleme konulmadığını zaten biliyoruz. Bir de şimdi bütün hayatı askıya alacak düzeyde bir krizde, gerekli önlemler alınmazsa bunun çok daha korkunç bir noktaya gelebileceğini öngörmek zor değil.

Berrin Sönmez: Bir yandan şiddet artarken ev içi şiddetle mücadelenin daha da zaafa uğradığı önemsizleştirildiğini görüyoruz. ‘’Erkeklik koronadan daha öldürücüdür’’ diyorduk. İspanya’da virüsten korkmayın erkeklik virüsünden korkun diyorlardı. Çin’de de kadınlar ‘’kapıları kapatarak virüsü önleyebilirsiniz ama erkeklik virüsünü önleyemezsiniz.’’ diyorlar. Bütün dünyada  virüs dolayısıyla toplumda sosyal mesafelenme yaşanırken evde her zamankinden daha fazla iç içe olma durumu haliyle ev içi şiddetin görülme hali kadını iyice çaresiz bırakıyor. 

Erkek ve çocuk evden gidince rahatlayan kadınlar şimdi onların yokluğunda kendine ayırabildiği zamandan da mahrum kaldı. Ve bir şekilde kadının yükü katmerlendiği düşünülüyor.

Selda Tuncer:  Bakım emeği politikaları biz kadınların her zaman en büyük mücadele alanlarından biri. Özellikle afet ya da savaş zamanlarında hep kadınlardan fedakârlık beklenir; ev işi işleri yapsın, yaşlılara, çocuklara baksın, erkekler sinirlenince alttan alsın, aza tamah etsin. Yakında bütün bu söylemleri duyacağız, ayrıca bunlar şiddetin bir gerekçesi olarak sunulacak. Son günlerde eğitimli, iş sahibi insanlar, işte beyaz yakalı diyelim, kadın erkek neredeyse hepsi evde. Ve tabi ki de çocuklar da evde, alın size kocaman bir bakım emeği krizi. Bu durumda artık problem, eskiden olduğu gibi kadının dışarı çıkması yerine, erkeğin eve girmesi oluyor çünkü erkekler bugüne dek ev içi işlere ve çocuk bakımına dahil olmaya direndiler; bugün en iyisi bile yardımdan öteye gitmedi. Kadınlar bu durumu hep başka kadınlarla çözmeye çalıştılar, ya aile içinden bir kadın ya da ücretli bakıcı ve temizlikçi. Şimdi karantina sürecinde dışarıdan birini getirmek mümkün değil. İşte bu durumda sormamız gerekiyor, erkekler bu bakım emeğinin neresinde yer alacaklar? Bu arada bakım deyince bunun yaşlısı var, hastası var, bunlar hep kadından bekleniyor. Ve ayrıca virüse karşı temizlik başlı başına ayrı bir emek istiyor. Son iki haftadır sosyal medyada gözlemlediğim, normalde çalışan kadınlar evde çocuk, temizlik, yemek vb işlerle uğraşırken çıldırma noktasındalar, sabahtan akşama bitmeyen bir döngü. Öte yandan eğitimli iş sahibi, özellikle entelektüel vb erkeklere bakarsanız, çoğunluğu kamusal hayatını internet aracılığıyla sürdürüyorlar. Kimisi günlük iş programını yazıyor; çeviri, okuma, belgesel izleme diye devam eden bir liste, tabi bunların arasında mutfak ya da banyo temizliği gibi işler kendine yer bulamıyor. Ya da gençlere bu evde kaldıkları “boş” zamanlarını nasıl değerlendireceklerine dair kişisel gelişim listeleri yayınlanıyor. Tabi gençlerin, özellikle kadınların payına düşen bakım emeği akıllarına gelmiyor. Hatta yakın zamanda şair olduğunu öğrendiğim bir erkek iyice ileri giderek, sosyal medyada ekmek yapan erkeklerin bunun yerine neden entelektüel işlerle uğraşmadığını yazdı. Bütün bunlar bize ne gösteriyor; bugüne dek kadınların omuzlarına yüklenen bakım emeği değersiz görülüyor. Dolayısıyla bana kalırsa, korona krizi sürecinde toplumsal cinsiyet konusunda duyarlı olduğunu, eşitlikçi olduğunu söyleyen erkekler için büyük bir sınav var. Mecburi olarak bütün ailece evde kaldıkları bu süreçte, ne kadar evin içine girecekler? Sorumluluk alarak ev hayatının bir parçası olmayı mı deneyecekler, yoksa misafir gibi yaşamaya devam mı edecekler? 

Berrin Sönmez: Bunları ben daha çok şiddetin bahanesi olarak görüyorum. Erkeğin evde olması şiddeti haklı çıkaramaz hiçbir gerekçe çıkaramaz daha doğrusu. Evde erkek kapalıyken kadını kum torbası gibi kullanıyor söylemleri var bu söylemler kaygı veriyor. Erkek hegemonya kurmaktan vazgeçerse şiddet bitecek. Hegemonya kurma aracı olarak kadını  görüyor.  Erkekler en basit insani olumsuzlukları şiddete dönüştürüyor ve hegemonyayı şiddetle kuruyor. Dolayısıyla meselemiz evde kalma değil kadın evde kaldığında yapacak bir sürü işi varsa erkek de evde kaldığında yapacak bir sürü işi olmalı. Bu salgın gibi zor günlerde hayatı paylaşmak gerekiyor özellikle. Erkek kendisini ve ailesini sağaltmakla yükümlü. Aile içindeki her birey hem kendisine hem de aile içindeki diğer bireylere yükümlü olduğunu düşünmeli.  Eve kapanmakla kaynaklanıyor dersek bireyin o sorumluluğunu perdelemiş oluruz. 65 yaş grubu erkekleri eşitlik yönünde iyileşmesini beklemek hayal olur. Yaşlılar yalnızlıktan kaygı duyuyorlar. Erkekler yaşlı algısının düşmesi var. Toplumsal algıları kendi içlerinde çok kurdukları için gerçekten uzaklaşıyorlar. Ama internete düşen videoları çekerek tekrar ederek bu eşitsiz davranışları pekiştirmemek lazım. . 

Eşitlikçi bir bakış açısına sahip olduğunu iddia eden erkekler bunu fırsata çevirsinler. Ev içindeki huzur ortamını böylelikle artırabilirler.

Hayatı paylaşmanın yolunu arttırabilirler, bu mutluluğun da bir vesilesi olabilir. İnsanlar bunu hem kendilerini hem de ailelerini sağaltmak zorunda hissettikleri zaman yapabilirler. Sosyal medya paylaşımlarında bu süreçte yemek yapan erkekleri görüyoruz ‘’Kimi içini söyler kimi dışını söyler” diye bir söz var. Ne kadarı o görüntüyü vermek için yapıyor? Ne kadarı gerçekten yapıyor? Bunu da sorgulamak lazım. İnsanlara eşit bir perspektif sunması için evde kalmak fırsata dönüştürülmelidir. 

Bir de normalde kocası çalışıp evde kalan kadınlar var. Kocalarının gittiği zamanlarda diğer kadınlarla dayanışma içinde olup bir şekilde konuşabilen kadınlar şimdi bu şiddete istismara daha çok maruz kalınca destek- dayanışma mekanizmalarını kullanamıyorlar. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? 

Selda Tuncer: Şiddet uygulayanların en yaygın yaptıkları şeylerden biri kadını güçsüzleştirip yalnızlaştırmalarıdır. Eşleri ya da sevgilileri tarafından, kadınların aileleriyle ve arkadaşlarıyla ilişkileri kısıtlanır ve kontrol altına alınır. Kadın şiddet gördüğünü dışarda söyleyemez, hem utanır hem de bu bir aile meselesidir, mahremdir. Son dönemde ise Türkiye’de daha özel bir durum oluştu, artık biz şiddeti kamusal alanda görüyoruz. Yani dört duvar ardında aile arasında olan şiddet sokağa taştı. Emine Bulut hepimizin gözünün önünde öldürüldü. Son birkaç yılda kadınların öldürülme şekline bakarsanız, yaklaşık üçte birinin ev dışında, sokakta ya da bir kamusal mekânda öldürüldüğünü görebilirsiniz. Şimdi düşünün evlerden sokağa taşan bir şiddetin yani erkek şiddetinin olduğu bir dönemde, virüse karşı evde kalmak zorundasınız.  Bu süreçte kadınların dışarısıyla ve ev dışındaki insanlarla teması eskisi gibi olamıyor, özellikle eşi sürekli yanındaysa. Bu eve kapanma ve yalnızlık hali hem şiddeti arttıran hem de şiddetle mücadeleyi zorlaştıran bir durum çünkü herhangi bir acil durumda yardım isteyeceği kişi ve kurumlara erişimi kısıtlı. Çoğu zaman yaşadığı şiddeti anlatacağı bir kişi bile olmuyor. Bu yüzden kriz dönemlerinde kadına yönelik şiddetle mücadelede devletin özel önlemler alması gerekirken, kadın örgütlerinin de destek grupları oluşturması önemli. Örneğin Çin’deki vakalar yükselince, şiddete uğrayan kadınlarla internet üzerinden görüşmek ve destek vermek için yaklaşık 2500 kişilik bir gönüllü kadın ağı oluşmuş. 

Berrin Sönmez: Kadınlar şikâyet edemedikleri ve şikâyet etmeleri engellendiği için, polislerden destek bulamıyorlar. 184’e ulaşamıyorlar. Nereye şikâyet edeceksin? Şiddet yok değil ama şikâyet imkânı yok. Basına da yansıyan haberler de sınırlı. Gündemi korona ile mücadele işgal etmiş durumda. Çok doğru; korona, bütün insanlığı ilgilendiren bir problem ama kadına yönelik şiddet korona virüsünden de eski ve yaygın. Geçmişte de şimdi kadına yönelik şiddet vardı. Bu salgınlar bitecek ve bu salgınlar bittikten sonra tekrar elimizde büyük bir kadın yıkımı kalacak diye kaygılıyız. Çünkü kadının kendisini savunma, koruma, destek alma yolları kapatılıyor virüs bahanesiyle. Bu korkunç bir tablo çıkarabilir diye endişe ediyoruz. 

Ücretli/ücretsiz  izin veren bir özel ve kamu kuruluşu aslında ilk olarak anneye izin verdi. Toplumda kadına ve anneliğe  olan bakışı pekiştiriyor diye kadın örgütleri tepki gösterdi. Siz ne düşünüyorsunuz?

Selda Tuncer: Haklı bir tepki tabi ki çünkü bu tür bir uygulama çocuk bakımını kadının görevi varsayımına dayanıyor. Baştan beri anlatmaya çalıştığım bakım emeği krizi tam da burada devreye giriyor; salgınla mücadele ederken kadınlara böylelikle daha fazla yük bindiriyor. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğini de pekiştiren bir şey, niye çocuk bakımı sorumluluğu anne ve baba arasında eşit paylaşılabilen bir şey olmuyor? Ayrıca bu tür bir yaklaşımın kadınlar açısından başka olumsuz sonuçları da var. Korona salgını sürecinde çok sayıda insan işini kaybediyor, özellikle evden çalışma imkânı olmayan kadınlar –örneğin ev temizliğine, çocuk bakmaya gidenler ya da dışarda güvencesiz çalışanlar- için istihdamın dışına atılmak demek. Bunu uzun vadeli düşünürsek küresel düzeyde bir salgının dünya ve ülke ekonomisine büyük çapta zararları olacak ve bunun şüphesiz kadın istihdamına yansımaları da çok büyük olacak. Bu tür ekonomik krizlerde genelde kadınların evlerine dönmeleri ve çocuklarıyla ilgilenmeleri bekleniyor, erkeklerse evi geçindiren olarak bakılıyor. Kadınlar zaten hâlihazırda piyasanın en güvencesiz, esnek ve ilk gözden çıkarılabilen grubuyken bu kadar büyük bir krizde istihdama katılımının önünde çok daha büyük engeller olacak. Bu yüzden annelere izin vb uygulamalar başta çok masum ve iyi niyetli gibi görünse de, uzun vadeli sonuçları toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasına ve kadınların güçlenmesine engel oluşturur.

Berrin Sönmez:  İzin verilme meselesi olduğunda hemen  akla kadının izni geliyor böyle olmaması gerekir. Anne baba eşit sorumluluğa sahip olmalı. Her kriz önce  kadına patlıyor. Kadın ekonomik özgürlüğünü kaybetmiş oluyor. Çalışan kendi gelirini kazanan kadının para evde para bekleyen konumuna düşmesi kadınlarda sıkıntılara sebep oluyor. Aile içerisinde başlıca psikolojik bir yıkıma sebep oluyor. Toplumsal cinsiyet eşitliği noktasında kesinlikle kabul edilemez bir durum olarak görüyoruz.  Ücretsiz izinlerin, işten çıkartılmaların hep ilk tercih olarak kadın olarak görülmesi çok problemli bir durum. Bunlar devletin düzenlemesi gereken konular kamuyu düzenlediği gibi özel sektörü de düzenlemesi gerekir. Pek çok kurum hala kendi kurallarına göre çalışıyor. Elemanların evden çalışma halini düzenleyebilecek iken düzenlemiyor. Bazı iş kollarının evden çalışma imkanı yok. Ben bu nedenle sokaktaki kademeli çalışma, nöbetleşe çalışma ya da evden çalışma usullerinin olmasını yanlış buluyorum. Virüsün yaygınlaşmasını engellemek için daha radikal daha keskin kararlar alınmalıdır. Ama bu keskin kararlar alınırken hem toplumsal cinsiyet perspektifinden kararlar alması hem de dar gelirli ailelerin geçim sıkıntısı yaşayanların günübirlik kazananların şartlarının iyileştirilmesi hem de sosyal adalet bakış açısının da korunması gerekir. Devlet bunu düzenlemeliydi maalesef açıklanana programlarda bunu görmedik.  Bütün dünyayı büyük bir ekonomik kriz bekliyor neoliberalizmin üretim ve tüketim çılgınlığı yani bir yerde patlayacak diye bekliyorduk. Bir virüs salgınıyla patlak verdi. Ekonomik kriz, firmaların kapanması, üretimin durması dolayısıyla tüketimin azalacağı gibi sorunlar olunca ilk anda kadınlar gözden çıkarılıyor. “Erkek ailesini geçindirir aman erkeğe iş verelim” anlayışı yaygın olduğu için olan kadına oluyor. Hacettepe’den 70’lerde yapılan bir araştırma vardı;  Aile bütçesinde kadının karar verdiği ailelerde çocukların aldığı pay yüzde yirmi pay artıyor. Kendisi çalıştığı zaman çocukları daha çok gözetiyorlar. Annenin çalıştığı evlerde çocuklar iyi eğitimli ve özgüvenli oluyor. Biz bu araştırmanın tam tersi yerdeyiz. İlk etapta kadınlar işten çıkarılıyor, kriz bitip işe alımlar başladığında ilk olarak erkeklerin alınması aile kadınlar en son işe girebiliyor dolayısıyla ailelerin ekonomik düzeninde çok büyük sapmalara sebep oluyor.  Dolayısıyla çocukların tekrar geleceğe hazırlanması da zorlaşacak. Önce kadına iş önce kadına söz verilirse çok daha sağlıklı olacaktı. Ama toplumsal cinsiyet eşitliğinden çok uzaktayız hem aile hem de bireyler olarak maalesef. 

Karantinada var olan  sorunlara baktığımızda neler yapılması lazım? Kime ne gibi sorumluluklar düşüyor?

Selda Tuncer: Bu konuda herkese iş düşüyor ancak asıl sorumlu tabi ki devlet. Sürecin başındayken, bir an önce acil eylem planı yapması ve gerekli tedbirleri alması gerek. Sığınma evlerinin sayısının artırılması ve koşullarının salgına karşı iyileştirilmesi gerekiyor. Kadının şiddet durumunda evden çıkması gerekiyorsa nereye gidecek? Bu süreçte düşünülmesi gereken en temel problem bu. Ama yaşadığımız ülkede kadın cinayetlerinin bu kadar artmasına rağmen, yeterli önlem alınmazken küresel düzeyde bir salgınla mücadele ederken nasıl olacak? Açıkçası kadınlar olarak fazlasıyla endişeliyiz ve bu çok haklı bir endişe. Kadın örgütleri ve feministler olarak dayanışmaya, örgütlenmeye her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.

Bence çözüm için en kritik olan şey bu soruna karşı nasıl bir yaklaşım benimseneceği. Korona salgınıyla mücadele ederken, kadına yönelik şiddeti önleme ve kadınları şiddete karşı korumak bu mücadelenin bir parçası olarak görülmesi gerek. Sadece bu da değil, genel olarak bütünlüklü bir şekilde toplumsal cinsiyet eşitliği ilkelerinin gözetilmesi gerek. Örneğin ebola gibi dünyada daha önce yaşanan salgın dönemlerinde kadınların sağlık hizmetlerine erişiminde ciddi sorunlar yaşandı, bebek ölümlerinde büyük artış oldu. Bütün bunların düşünülmesi ve buna göre bir mücadele planı geliştirilmesine ihtiyaç var kısaca. Ayrıca kadınların arasında farklı dezavantaj grupları var: göçmen/mülteci kadınlar, ev içi temizliğe giden kadınlar, seks işçisi kadınlar, engelli kadınlar, bekar çocuklu kadınlar vd. Bu süreçte her birinin özgül koşullarına bağlı olarak gelişen ihtiyaçları ve sorunları tespit etmek çok önemli.

Berrin Sönmez: Bütün kararları toplumsal cinsiyet eşitliği perspektifinden alınması ve uygulanması gerekiyor. Bu saikle yapılmayan her işlem kadına yönelik şiddetin taa kendisine dönüşüyor. Tüm uygulamalar kadınlara ayrımcılık yapılmadan ailelerin ihtiyaçları gözetilerek yapılmalı. Kriz bütçesi de toplumsal cinsiyet eşitliği gözetilerek hazırlanmalı. Biz 11.Kalkınma planından toplumsal cinsiyet eşitliği kavramının tümüyle çıkarıldığı bir ülkeyiz. Beş yıllık ekonomik kalkınma planından bunlar çıkarıldığının gerçekleşebileceğine inanmıyoruz. Ama bu krizi atlatabilmenin en önemli koşulu da bu. Toplumu yarısını oluşturan kadınların her alanda tecrübe ve birikimlerini yansıtabilmesi için hem ekonomik tedbirlerin alınmasında ve uygulanmasında hem de sosyal politikaların gerçekleştirilmesinde kadının eşit söz ve karar hakkına sahip olması lazım. Toplumun bir yarısının aklından toplumun tümünü görmek mümkün değil. Erkek yarı karar verirse toplumun tamamını görmesi beklenemez. Yarım akıllı bir toplum oluyoruz o zaman. 

Mor Çatı’dan Öneriler

Mor Çatı da bir bilgi notu yayınlayarak bu dönemde yapılması gerekenlerle ilgili bir bilgi notu yayınladı. Bilgi notunda, kadınların bu süreçte şiddetten uzaklaşabilmeleri için alınması gereken acil önlemler şöyle sıralanıyor:

Online sosyal, psikolojik ve hukuki destek verilsin, sosyal yardımların arttırılması, ulaştırılması için Sosyal Hizmet Merkezi kriz masaları oluşturulsun.

Alo 183 Acil Yardım Hattı olarak çalışsın. Hat sadece kadına yönelik şiddet konusunda destek versin ve kapasitesi artırılsın.

Kolluk kuvvetleri görevini yapsın! Şiddet uygulayanın evden uzaklaştırılması için gerekli uzaklaştırma kararlarını alsın ve alınanların takipçisi olsun.

Sığınak ve acil barınma ihtiyaçları salgına ilişkin sağlık önlemleri uygulanarak sağlansın.

Aile Sağlığı Merkezleri tarafından ücretsiz doğum kontrol araçları ve ertesi gün hapı dağıtılsın.

Mor Çatı’nın bilgi notuna ulaşmak için tıklayınız.

Kapak görseli: Shamsia Hassani