Sivil Alanda Diyalog ve İş Birliği…

Sivil toplum temsilcileri, sivil alanda diyalog ve iş birliğinin yeterli olmadığı noktasında ortaklaşırken; kadın ve ekoloji alanındaki kuruluşların bu anlamda daha etkili uygulamalar yaptığı kaydediliyor. 

Sivil Toplumun Geleceği projesi kapsamında hazırlanan bu analiz, sivil toplumun kendi içinde başta olmak üzere diyalog ve iş birliği noktasındaki mevcut durumunu, yaşanan sorunların sebepleri ve çözümü noktasındaki yaklaşımları ortaya koymak amacıyla hazırlandı. Sivil Toplum İhtiyaç ve Motivasyon Araştırması nitel bölümündeki görüşmeler, akademik yayın ve saha gözlemlerinden edinilen verilere göre; sivil alanda diyalog ve iş birliği yetersiz görülmekle birlikte bu konuda önemli adımlar da atılıyor. 

Değerlendirmelerde, sivil toplum aktörlerinin kendi aralarındaki diyalog ve iş birliğini yetersiz bulduğu gözleniyor. Bu yetersizliğin sebeplerinin bazılarının sivil toplumdan kaynaklanan yapısal sorunlar bazılarının ise; mevcut siyasi ortam ve kutuplaşmayla oluştuğu kaydediliyor. YADA Vakfı’nın 2005 yılında yaptığı araştırmada diyalog ve işbirliğinin önündeki engeller arasında yer alan tematik ve ideolojik kapanmaların sivil alanda halen hissedildiği de görüşmelere yansıyor. 

Türkiye toplumunun tarihten ve gelenekten bugüne taşıdığı yardımlaşma, dayanışma ve gönüllülük kültürünün, sivil toplum kuruluşlarının diyalog ve iş birliğini besleyen önemli unsurlardan biri olduğu ifade belirtilirken, yukarıda bahsedilen toplumsal kutuplaşma ve siyasallaşmanın bu kültürünün etkisini zayıflattığı ve bunun sivil alanda yaşanan önemli problemlerden biri olduğu vurgulanıyor. Diyalogsuzluğun “öteki”yle sınırlı kalmadığı, aynı düşünce çizgisinde olan ve aynı amaca yönelik faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları arasında da diyalog ve iş birliğinin yetersiz olduğundan şikâyet ediliyor. 

Değerlendirmelerde diyalog ve iş birliğinin önündeki engellerle ilgili şu unsurlar ön planda ele alınıyor:

  • Mücadele alanının geniş, ihtiyacın fazla olduğu bir vasatta, az sayıdaki gönüllünün her probleme yetişmek için oradan oraya koşturmaktan bitap düştüğü, daha çok günü kurtarmaya, hayatta kalmaya yönelik çalışmalar yürüttüğü, dolayısıyla kafasını kaldırıp etrafta kimler var diye bakamadığı ifade ediliyor.
  • Baskı ikliminden “önce kendi örgütümü koruyayım” refleksi oluşturduğu bu sebeple her kuruluşun kendi projesine odaklandığı, az sayıdaki insan kaynağının ancak buna yettiği dile getiriliyor.
  • Sivil toplum kuruluşlarının büyükşehirlerde kümelendiği, yerelle iletişimin ve ilişkilerin zayıf olduğu, İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyükşehirlerdeki sivil toplumcuların yereldeki kuruluşlarla kapsayıcı çalışmalar üretmedikleri ve ilişkinin belli kurumlarla sınırlı kaldığı kaydediliyor. 
  • Fon, nüfuz ve itibar paylaşımında rekabetçi davranıldığı, birbirinin eksiğini tamamlamada, zayıf yönlerini güçlendirmede, bilgi ve tecrübe paylaşımında çekimser davranıldığından şikâyet ediliyor. 
  • Farklı sivil toplum kuruluşlarının bir araya geldiği platformlarda her kuruluşun kendi ‘propagandasını’ yapmaya odaklandığından, sadece başarılarını anlattığından, eksik ya da zayıf yanlarını dile getirip destek talebinde bulunmadığından yakınılırken, bu tutumlardan dolayı toplantıların verimsiz geçtiği, ortaya bir sinerji çıkmadığı vurgulanıyor.
  • Kutuplaşmanın ve siyasallaşmanın da etkisiyle “hakkaniyetten uzak bir tutumla”, “öteki”nin yaptığı iyi, doğru faaliyetlere bile olumsuz yaklaşıldığı, kendi dışındaki bakış açılarını anlamak, fikri müzakere etmek yerine kalıplaşmış yargılarla harekete geçildiği; “ötekilerini eleştirmede cömert davrananların, özeleştiride cimrileştiği” dile getiriliyor. 
  • Yine siyasal ve toplumsal kutuplaşmanın bir sonucu olarak sivil toplumun iktidara yakın ya da muhalif olarak segmentasyona uğradığı, kutuplaştığı; her kesimle konuşan STK sayısının giderek azaldığı ifade ediliyor. Sivil toplum kuruluşu olmak, sivil toplum özgürlüklerini savunmak bakımından da bir araya gelinemediğinden yakınılıyor.  
  • Zaman zaman tematik iş birlikleri gerçekleşse bile, bu birlikteliklerin bir süre sonra gettolaşmaya dönüştüğü söyleniyor.
İş Birliğinde İyi Örnekler: Kadın Hakları ve Ekoloji

Özellikle kadın hakları ve çevre konuları üzerine çalışan sivil toplum kuruluşlarının daha güçlü bir dayanışma içinde oldukları kaydediliyor. Eşik Platformu, Denge Denetleme Ağı, İvme Hareketi, Afet Platformu, Gönüllülük Komitesi, Gençlik Örgütleri Forumu, Türkiye Çevre Platformu, Zehirsiz Sofralar Ağı, Temiz Hava Hakkı gibi oluşumlar işbirliği alanında iyi örnekler olarak gösteriliyor. Değerlendirmelerde; sivil toplumun politika oluşturma, politika içeriklerini zenginleştirme, karar mekanizmalarını ve toplumu etkilemek için kendi içinde daha sağlam ilişkilere ihtiyaç duyduğu vurgulanıyor. Sivil toplum temsilcilerinin, akademi ve kanaat önderlerinin etkili diyalog ve işbirliği için yapılması gerekenlerle ilgili dile getirdiği çözüm önerileri şunlar:

  • Sivil toplum örgütlerinin yönetimleri daha paylaşımcı, daha iş birliğine açık olabilmeli. Daha çok iş birliği yapabilmeli. “Benim olsun, küçük olsun” zihniyetinden uzaklaşılmalı.
  • Sivil toplum kendi otonomisini yitirmemeli; siyaset ve kamuyla ilişkilerinde bağımsızlığını gözetmeli, şeffaf ve hesap verebilirlik ilkelerine uygun hareket etmeli
  • Kaynak noktasındaki sorunlar için hem insan hem de maddi kaynak noktasında yeni iş birliği modelleri oluşturmalı, bu konularda destek ve dayanışmaya açık olmalı
  • Birbirini dinleme, anlama konusunda daha fazla efor sarf etmeli; bu amaca yönelik ortak sempozyumlar, paneller, workshoplar düzenlenmeli.
  • Alandaki birikimin kümülatif sinerjiye dönüşebilmesi için proje geliştirirken, konu başlığı ile ilgili daha evvel yapılan çalışmalar araştırılmalı, üretilen çıktılardan yararlanılmalı ve eksik kalan noktalara odaklanılmalı.

Sonuç olarak, toplumla, kamuyla ve diğer kuruluşlarla diyalog kanallarının açık tutulması ve etkileşim sağlanması, karşılıklı güvenin tesisi sivil toplumu daha güçlü kılacaktır. Dayanışma ve diyalog güç birliğini ve iş birliğini temin edecektir. Bu anlamda hem diğer kuruluşların birikiminden ve tecrübesinden faydalanmak hem de bağımsızlığı korumak için siyasi, coğrafi ve sektörel sınırları aşan ağlar oluşturulmasının önemi belirginleşiyor.