‘Sivil Toplum Etkin Afet Yönetimi İçin Koordinasyon ve İşbirliği Fırsatlarını Değerlendirmeli’

Sivil Sayfalar’ın “İklim Krizi, Afet Yönetimi ve Sivil Toplum” başlığıyla düzenlediği çevrim içi çalıştayda, sivil toplumun iklim kriziyle artan ve çeşitlenen afet riski karşısında üstlendiği rol, eksiklikler ve çözüme ilişkin öneriler konuşuldu. STK temsilcileri ve uzmanlar, sivil aktörler arasında daha iyi bir koordinasyon ve iş birliği sağlanması; kırılgan grupların afetlerle mücadele sürecine dahil edilmesi ve risk yönetimi anlayışı ile aktörler arası işbirliğinin artırılmasının gereğini vurguladılar. 

Sivil Sayfalar, The European Endowment for Democracy desteğiyle düzenlediği online çalıştaylar serisinin sonuncusunu, “İklim Krizi, Afet Yönetimi ve Sivil Toplum” başlığıyla 17 Eylül 2021 tarihinde gerçekleştirdi. Çalıştayda, insani yardım, afetlere müdahale, kadın hakları, engelli hakları, hayvan hakları, sürdürülebilir kalkınma gibi pek çok konuda çalışan 25 civarında STK temsilcisi, bu yaz gerçekleşen orman yangınları ve sel afetleri de dahil olmak üzere, sivil toplumun afetle mücadelede üstlendiği rol, sivil toplumun afet politikalarında nasıl daha etkili olabileceği ve kırılgan grupların afet politikalarına nasıl dahil edileceğini konuştu. 

Çalıştayın moderasyonunu üstlenen ve açılışında konuşan Gazeteci-Yazar Emine Uçak Erdoğan, doğa olaylarının afet olmasında sosyal bağlamın önemine ve kırılgan dezavantajlı grupların afet politikalarına dahil edilmesine önemine dikkat çekti. Türkiye’de sivil toplum ve kamuda afetlere mücadelede bir aşama kat edildiğini söyleyen Erdoğan, buna karşın risk yönetimi ve hazırlık safhalarında epey yol alması gerekliğine vurgu yaparak, sivil toplumun kırılgan grupların afet politikalarına dahil edilmesi noktasında önemli bir rolü olduğunu kaydetti. 

‘İklim, Çevre ve Afet Yönetimi STK’ları Birlikte Çalışmalı’

Sema Genel Karaosmanoğlu

Çalıştayın başında sivil toplumun afet katılımı konusunda Hayata Destek Derneği’nden Sema Genel Karaosmanoğlu, yerel yönetimlerin iklim kriziyle mücadelesi konusunda ise Dr. Alp Baran Uncu tarafından sunum yapıldı.

1999 Marmara depreminin sivil alanın afet yönetimine katılmasında milat olduğunu belirten Karaosmanoğlu, iklim değişikliğinin sonucu olarak şiddeti artan ve çeşitlenen afetlerle mücadelede sivil toplumun farklı kasları geliştirmesinin gereğine işaret etti.

Sivil toplumun afet sonrası kriz yönetiminde başarılı olduğunu ancak iklim krizinin etkileriyle afetlere “risk yönetimi” gözlükleri ile bakmada ve afetlere hazırlıkta eksiklikleri olduğuna dikkat çeken Karaosmanoğlu, iklim krizinin afetlerde toplum temelli erken uyarı sistemlerini gerekli kıldığını, riski tanımlamak ve anlamak, ardından da riskin iletişimini yapmanın önemini vurguladı.  

“Afet yönetiminde STK’lar olarak iklim ve çevre konusunda çalışan STK’lar ile çok eklemlenmedik, iklim ve çevre çalışanlar ile afet yönetimi çalışan sivil aktörlerin birlikte çalışmaları çok önemli” diyen Karaosmanoğlu, ayrıca kamu, yerel yönetim, iş dünyası dahil tüm aktörlerin afet yönetimine dahil olmasının gereğini vurguladı. Afet Platformu altında faaliyetlerini sürdüren STK’lardan biri olarak  da konuşan Karaosmanoğlu, “sivil enerjinin doğru kanalize edilmesi” uyarısında bulundu.  

‘Yerel Yönetimlerin İklim Alanındaki Bilgi ve Uzmanlıkları Sınırlı’

Baran Alp UncuDr. Baran Alp Uncu ise sunumunda 350.org tarafından hazırlanan İklim İçin Kentler İzleme Değerlendirme Raporu üzerinden yerel yönetimlerin iklim krizi konusunda hayata geçirdiği sınırlı faaliyetlerden ve kentlerin iklim kriziyle mücadelede başarısının paradigma değişikliği gerektirdiğinden söz etti. 

Uncu, Türkiye’de İklim İçin Kentler araştırması kapsamında, “İklim İçin Varız” diyen 24 belediyenin çalışmalarını mercek altına alan  değerlendirme raporunda, pandeminin de etkisiyle, belediye kaynaklarının iklim kriziyle mücadele yerine salgına yönlendirildiğini, bu nedenle iklim için atılan adımların yetersiz kaldığını belirtti. 

24 belediye içinde İklim Eylem Planı hazırlayan ve örnek uygulamalar geliştiren Bursa, Kadıköy ve İzmir gibi bazı belediyeler olduğunu söyleyen Uncu, özellikle iklim adaleti çerçevesinin yerel yönetimlerde zayıf olduğunu kaydetti. 

Uncu, iklim krizi konusunda STK’ların bilgisinin az olması, yerel yönetimlerin krizle mücadelede bilgi ve uzmanlığının eksik olması ve sivil toplumun sürece yeterince dahil etmemesi, şeffaf mekanizmalarla bilginin paylaşılmaması gibi sorunlar nedeniyle, sivil toplumun yerelde söz üretebilme kapasitesinin zayıf olduğunu söyledi. 

Öneriler bölümünde “dönüştürücü uyum” ve “adil iyileşme” konusunda yerel yönetimler düzeyinde sivil toplumun da sürece katılarak nelerin hayata geçirilmesi gerektiğini aktaran Uncu, Buenos Aires’te yerel yönetimin iklim adaletini önceleyen ve katılımcı süreçlerle tüm yerel aktörleri sürece dahil eden iklim eylem planının hazırlanışını iyi uygulama örneği olarak paylaştı.

STK’ların Birlikte Savunuculuk Yapmasının Önemi…

İnsani Yardım Vakfı’ndan (İHH) Emre Yerli, Türkiye’de son 5 yılda deneyim elde ettiği afetleri üzerinden tespitlerde bulundu. “Krizlere müdahalede güzel yerdeyiz ama asıl olan afetler olmadan afetlere direnç geliştirmek” diyen Yerli, sahada kamu otoritesinin sarsılmadığını, hem bilgi hem kaynak paylaşımında kamunun yetersiz kaldığını; sivil toplumun afete müdahalesinde bilgi eksikliği olduğunu, bu nedenlerle afetlere müdahale sürecinin “kör ilerlediğini” söyledi. 

Sahada sivil toplumun ayakta kalmasının finansal olarak güçlüğünü ve kamunun sivil toplumun çalışmalarına katkı sunması gerektiğini belirten Yerli, özellikle sivil toplumun “kamuyla eşit seviyede olmadığı ve saygı görmediği” sürece afet yönetiminde yeterince başarılı olamayacağını vurguladı. Yerli, STK’ların kendi aralarında diyalogunun az olduğunu, orman yangınları sırasında İHH’nın, akredite kurum olmasına rağmen, ideolojik kutuplaşmalar nedeniyle tepki görmesi örneği üzerinden paylaştı. ‘Tek vücut olarak savunuculuk yapmalıyız. Herkes kendi yağında kavrulursa daha çok afet yaşarız” diyen Yerli, Türkiye genelinde afet ve acil durumlarda nitelikli iletişim ağının gereğini de vurguladı. 

Yerel yönetimlerin afetlerle mücadelesine dair rapor yayınlayan Yereliz Derneği’nden Anıl Kocaoğulları, konuşmasında kamunun sivil topluma afetlerde yaklaşımındaki sorunlara dikkat çekti.  Pandemide, Askıda Fatura gibi, STK’ların ürettiği yenilikçi uygulamaları hayata geçiren ve etki alanını büyüten yerel yönetimlerin, daha sonra bu STK’lar ile iletişimi sürdürmediğine ve sivil toplum-kamu işbirliğindeki zayıflığın örneği olarak paylaştı. Kocaoğlulları ayrıca, süregelen sivil toplum anlayışından farklı ve yeni yaklaşımların önemine ve sosyal girişimler ile yeni sivil toplum örgütlenmelerinin de afetlere dahil edilmesi gereğine dikkat çekti. 

Sürdürülebilirlik Adımları Derneği’nden Emrah Kurum, Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları özelinde, kırılgan gruplara büyük afetlerde önceliklendirme yapma eğiliminin yeni mağduriyetleri beraberinde getirdiğini anlattı.  Kentlerin iklim kriziyle mücadelede uyum ihtiyacının öne çıktığını söyleyen Kurum, sivil toplumun sahiplenmesi gereken konularla ilişkilendirilmesi ve farkındalık yaratma çalışmalarının önemine dikkat çekti. Dernek olarak “Sorunlara Çözümler Buluşması” serisi ile sahadan çözümlere, farklı kurumların deneyimlerine yer vererek diğer kurumların iyi uygulamaları kendi içi süreçlerine dahil etmesi ve çözümler üretmesi için faaliyetlerini sürdürdüklerini aktardı. 

‘Kimin Adının Önde Olduğu Değil, Afetzedeye Hizmeti Götürmek Önemli’ 

Ercüment ArabacıÇalıştaya Manavgat’tan katılan Nef Vakfı’ndan Ercüment Arabacı, kamu-STK işbirliklerinin önemine dikkat çekerek, afet sahasında hangi kurumun adının öne çıktığının değil, afetzedeye ihtiyaç duyduğu hizmeti götürmenin asıl olduğunu hatırlattı. AFAD gibi ilgili kamu kurumları ve yetkilileri ile afet bölgelerinde başarılı bir iletişimleri olduğunu aktaran Arabacı, Afet Platformu’nda da el birliği ile sorunların hızlı şekilde çözülmesine gayret ettiklerini, STK’lar arasında rekabet olması durumunda ise başarılı sonuç alınmasının güçleştiğini belirtti. 

Deniz Yıldızı Derneği ve EŞİK Platformu adına çalıştaya katılan Gülnur Aksop, 1999 depreminden sonra kurulan Afete Karşı Sivil Koordinasyon Merkezi, Mahalle Afet Gönülleri, KADAV, Akut etkin sivil iş birliklerini hatırlattı. Depreme ilişkin içinde olduğu sivil örgüt deneyiminden, asıl meselenin kentlerde afet bilincinin yaratılması ve bunun mahalleden başlayan örgütlenmeyle şekillenmesi gerektiğinin altını çizdi.  

İnsan, çevre ve değer odaklı ekosistem yaratmak için toplumsal direnci artırmada hızlı adımlar atılması gerekiyor. 

Hazırlayacağımız için STK’ların katkılarını bekliyoruz. 

Kızılay İstanbul Şube Başkanı Kadem Eksi da diğer katılımcılar gibi Türkiye’nin afetlere müdahale noktasında “1. sırada” olmasına karşın risk yönetiminde ciddi sorunlar olduğunu söyledi. Aynı zamanda İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Deprem ve Doğal Afetler Komisyonu Başkanı olan Ekşi, İstanbul’un deprem gibi afetler karşısında dirençli kent olması için hazırlayacakları rapor için STK’ların katkılarını beklediklerini aktardı. “Yerel yönetimler büyük bir depreme hazırlığı kendi başına üstlenemez, sivil ayağın eksik olmaması gerekir.” diyen Ekşi, “kağıttan” planlar yerine insan, çevre ve değer odaklı ekosistem yaratmak için toplumsal direnci artırmada hızlı adımlar atılması gerektiğini altını çizdi. 

‘Sivil Toplum Etkin Afet Yönetimi İçin Koordinasyon ve İşbirliği Fırsatlarını Değerlendirmeli’Ekşi ayrıca, mevzuat düzenlemesine ve tüm aktörlerle kaynakların bir arada harmanlandığı bir ekosisteme ihtiyaç olduğunu; afet dönemlerinde insan ve mali kaynak israfının önlenmesi; sivil inisiyatiflerle ile eşgüdümü olarak kriz yönetimi anlayışıyla değil risk yönetimi ile sorunların aşılacağını kaydetti. 

‘Sivil Toplum Olarak Kendi Krizimizi Yönetiyor muyuz?’

Kalkınma Atölyesi’nden Ertan Karabıyık ise konuşmasında, iklim krizi odağında sivil toplumun oluşturduğu örgütlerin varlığına rağmen STK’ların ve sivil toplumun afetlerde pozisyonlarının ne olmasının sorgulanmasının önemine dikkat çekti. Sivil toplumun Tunceli’deki orman yangınına yeterli oranda müdahil olmadığına dikkat çeken Karabıyık, afet konusunun politik boyutunu ve bilimsel boyutunun gözden kaçırıldığını belirterek, “biz sivil toplum olarak kendi krizimizi yönetiyor muyuz?” sorunu sordu.  

İklim Haber’den Bulut Bagatır iklim kriziyle mücadelede medyanın önemine dikkat çekti. “İnfial haberciliğinin yaygınlığına değinen Bagatır, kendilerinin iklim haberciği ekseninde iklim krizinin nedenlerini ve mücadele atılacak adımları topluma doğru anlatma çabasında olduklarını aktardı. Çözüm gazeteciliği anlayışı ile medyanın afet ve iklim kriziyle mücadelede çözüm yollarını sunmasının gereğine temas eden Bagatır, bilime kulak verilmesinin zorunluluğunu hatırlattı.  

Çalıştayın ikinci bölümünde katılımcılar sorunların çözümüne ve gelecek vizyonuna dair görüş ve deneyimlerini aktardı. 

Toplumsal Afet Platformu’ndan Rezzak Elazat, 2013’den bu yana, birçok afete katkı sunmaya gayret ettiklerini, hayvan kurtarma ve özel bireyler için de çalışmaları olduğunu, dileyen tüm kurumlara tecrübelerini paylaşabileceklerini söyledi. Hak savunuculuğu yapan kurumlar ile iklim aktivistlerinin birlikte çalışmasının gereğini aktaran Elazat, “Türkiye afetler ülkesi, daimî şekilde afetzedeyiz. Çözüm üretmek için hızlı yol almalıyız. Sahaya çıkmalıyız. Politik söylemeler için vakit kalmadı.” dedi.

Afetlerde Göz Ardı Edilenler: Çocuklar, Engelliler ve Hayvanlar 

Şehir Dedektifi’nden Gizem Kıygı afetlerde mağduriyetleri sıklıkla göz ardı edilen çocuklara değindi ve toplumda afetleri çocuklar yaşamıyormuş gibi bir algı olduğunu söyledi. Kamu çok merkeziyetçi bir yapıda olmasının afet yönetimine yansıdığını, bu nedenle izleme ve savunuculuk çalışmaları yapmak isteyen STK’ların kamudan temin etmesi gereken verilere ulaşamadığını; bununda insani yardım gibi konularda yok gösterici önerilerin hazırlanmasında sorun yarattığını belirtti. 

Yunuslara Özgürlük Platformu’dan Öykü Yağcı da iklim değişikliği ve afetlerle mücadelede hayvanların tüm türlerini kapsayarak tanımlayacak şekilde örgütlenmenin gerekliliğinden söz etti. Afetlerde hayvanların çoğu zaman göz ardı edildiğini ve “mal kaybı” olarak değerlendirildiğini hatırlatan Yağcı, hayvanların da “can” olduğu ve bu yaklaşımla afet politikalarının şekillendirilmesinin önemine dikkat çekti.  Afet sürecinde dezavantajlı gruplar arasında olan mültecileri hatırlatan Mülteciler ve Sığınmacılarla Yardımlaşma Dayanışma ve Destekleme Derneği’nden Berna Yüksek, sadece dış göçün değil, iç göçte iklimin etkilerinin değerlendirmenin önemine dikkat çekti.  Afet dönemlerinde mağduriyetleri göz ardı edilen bir diğer grup olan engellilerin sorunlarına dikkat çeken Engelli Kadın Derneği’nden Bahar Yavuz ise afet öncesi, afet sırası ve sonrasındaki planlama ve politikaların şekillenmesinde sürece engellilerin dahil edilmediğini aktardı. Afet politikalarının belirlenmesi, afet sırasında engellilerin güvenli alanlara taşınması, afet sonrası yeni sakatlıkların ortaya çıkması durumlarının dikkate alınarak engelliler ve tüm kırılgan grupların dikkate alınması gerektiğini belirtti. 

Afetlerde hakları ihlal edilen hayvanları hatırlatan bir diğer katılımcı olan Vegan Derneği’nden Ebru Arıman, türcü bakışlar ile hareket etmenin yarattığı sorunları son afetlerde hep birlikte deneyimlediğimizi aktardı. Kendilerinin de orman yangını gibi bir durumda nasıl hareket edeceklerini bilemediklerini gördüklerini ve eksikliklerini gidermeye çalıştıklarını aktaran Arıman, “insan merkezli çalışan STK’lar da dahil tüm sivil aktörlerin insan ve hayvan demeden tüm canlıları eşit gören bir afet planı yapmamız gerekiyor. Hayvanlar için de afet müdahalesi eğitimi alınması gerekir.” dedi. 

Kapak Görseli :Sema Genel Karaosmanoğlu