Türkiye’de Sosyal Girişimcilik ve İstasyonTEDÜ

"Sosyal girişimciliği, sivil toplum ve özel sektörle bazen amaçları ve kullandığı araçlar açısından kesişen ama farklı özelliklere sahip, ayrı bir alan olarak değerlendiriyoruz." Sosyal kuluçka, sosyal inovasyon ve sosyal girişimcilik ekosistemini geliştirmek üzere çalışan ve ortak üretim alanı olarak 8 Nisan 2016’dan beri TED Üniversitesi kampüsünde faaliyet gösteren İstasyonTEDÜ’nün Projeler Koordinatörü Sinem Gökçe ile İstasyon TEDÜ ve Türkiye’de sosyal girişimcilik ekosistemini konuştuk. 

Kısaca kendinizden bahsedebilir misiniz?

Sinem GökçeBen yaklaşık 3 yıldır İstasyonTEDÜ’de projeler koordinatörü olarak çalışıyorum. Öncesinde özel sektörde ve kalkınma ajansında çalıştım; çeşitli üniversitelerde öğretim üyeliği yaptım. Kendi eğitim ve danışmanlık firmamı kurarak girişimciliği deneyimledim. Lisansımı Bilkent Üniversitesi, Elektrik Elektronik Mühendisliği’nde, yüksek lisansımı ODTÜ Mühendislik Yönetimi’nde, doktoramı ise İnönü Üniversitesi Yönetim ve Organizasyon alanında tamamladım.   

İstasyon TEDÜ ne yapar? İstasyon TEDÜ’nun sosyal girişimcilik ekosistemindeki faaliyetleri neler?

İstasyonTEDÜ Sosyal İnovasyon Merkezi, Nisan 2016’dan beri TED Üniversite bünyesinde, sosyal inovasyon ve sosyal girişimcilik ekosistemini geliştirmek üzere çalışan ve farklı disiplinlerden sosyal fayda odaklı insanları bir araya getiren çok işlevli bir ortak üretim alanı. 

İstasyonTEDÜ’de uyguladığımız sosyal kuluçka programı ile şu ana kadar 19 sosyal girişime destek olduk. Ayrıca 120 ekibe kuluçka dışında destek verdik. Sosyal girişimcilik ve ilintili alanlara dair birçok eğitim program geliştirdik ve uyguladık. Çok geniş bir yelpazede yüzlerce etkinlik düzenledik ve binlerce kişiye ulaştık. Türkiyeli-Suriyeli kadınların sosyal kooperatif kurmasından, yenilikçi çözümler için disiplinlerarası bir arayüz tasarlanmasına; Türkiye Sosyal Girişimcilik Ağı’nın kurulmasından, eğitim ve kapasite geliştirme araçlarının tasarlanmasına kadar birçok farklı alanda ekosisteme katkı sunacak faaliyetlerde ve projelerde yer aldık. Sosyal girişimciliğin doğru anlaşılması ve anlatılmasında veriye dayalı yaklaşımların çok kritik olduğunu düşündüğümüzden ‘Türkiye’de Sosyal Girişimlerin Durumu’ ve ‘Türkiye Sosyal Girişimcilik Ekosistemi Durum Analizi Raporu’nu proje ortaklarımızla birlikte hazırladık. Üniversitemizde birçok akademisyenin araştırma gündemini sosyal girişimciliğe kaydırmasına vesile olduk. Sosyal Fayda için Veri Bilimi ve Eğitimin Sigortası Öğretmenler gibi programlara destek verdik. 

Özetle bir taraftan sosyal kuluçka ve destek programı ile sosyal girişimcilere doğrudan destekler sağlarken bir yandan da veriye dayalı bilgi üretimi, eğitimler, etkinlikler ve topluluk geliştirme faaliyetleri ile ekosisteme katkı sağlamaya çalışıyoruz. Ayrıca kamu sektöründe sosyal girişimcilik açısından kilit noktalardaki uzmanlarla yürütülen kamu diyalogu toplantıları ile politika düzeyinde de çalışmalar yürütüyoruz.

İstasyonTEDÜ’ye göre sosyal girişimci kimdir, bir girişimin ‘sosyal girişim’ olarak adlandırılması için hangi kriterlere sahip olması gerekir?

Sosyal girişimciler, toplumsal veya çevresel bir sorunu kendine dert edinen, bu sorunu çözmek için yenilikçi yollar bulan, kalıcı bir değişim ve gerçek pozitif sosyal etki yaratmak için girişimcilik araçlarını kullanan kişilerdir. 

Sosyal girişimleri ise bu kişiler tarafından kurulan, temel çıkış noktası sosyal etki yaratmak olan, diğer birçok gelir kaynağının yanı sıra ticaretten de gelir elde eden ve elde ettiği gelir fazlasını tekrar amacına yatıran girişimler olarak tanımlıyoruz. Gelirinin ne kadarını ticaretten elde etmesi ya da gelir fazlasının ne kadarını amacına yatırması gerektiğiyle ilgili alanda tartışmalar sürüyor. Türkiye’de sosyal girişimcilik ekosistemi henüz gelişmekte olduğundan ticaretten elde ettiği gelirin çok yüksek olmaması olağan karşılanabilir ancak gelir fazlasının tamamının tekrar amaca yatırılması açısından İstasyonTEDÜ’nün duruşu net. Bu gelir fazlasını girişimini büyütmek ve geliştirmek, çalışanları ödüllendirmek, paydaşlarının kapasitesini geliştirmek için kullanabilir ya da misyonlarına uygun bir kuruluşa bağış yapabilirler; ancak bireysel fayda yaratacak şekilde hissedarlarına aktaramazlar. Yani bizim yaklaşımımıza göre gelir fazlasının %100’ünün tekrar misyona yatırılması lazım. Bunların yanı sıra elbette sosyal girişimlerin hem yönetişimde hem de ürettikleri ürün ve hizmetlerle etik değerlere uyması da bir zorunluluk ama bunu ayırt edici bir özellik olarak görmemek gerekir, çünkü bu tüm yurttaşların ve sektörlerin uyması gereken bir anlayış aslında. 

Dünyada sosyal ekonomi ve dayanışma ekonomisinin yükselişi, henüz ülkemizde etkin kullanılmıyor olsa da yenilikçi sosyal finansman araçlarının ortaya çıkması gibi birçok trend sosyal girişimciliğin önümüzdeki yıllarda daha da ön plana çıkmasını sağlayacak önemli avantajlar sağlıyor.

Sizce sosyal girişimcilik Türkiye’de sivil toplum ve özel sektör arasında nasıl bir konuma sahip, sosyal girişimcilik sizce sivil toplum mudur, özel sektör müdür?

Sosyal girişimciliği, sivil toplum ve özel sektörle bazen amaçları ve kullandığı araçlar açısından kesişen ama farklı özelliklere sahip, ayrı bir alan olarak değerlendiriyoruz. Yani sosyal girişimcilik ne sivil toplum ne de özel sektördür. Daha düz bir bakış açısıyla sosyal girişimleri tüzel kişiliklerine göre değerlendirdiğimizde ise hem sivil toplum hem de özel sektörden çok iyi örnekleri olduğunu görüyoruz. 2019’da yayınladığımız Türkiye’de Sosyal Girişimlerin Durumu araştırmasına göre sosyal girişimlerin yarısının ticari işletme statüsünde, %30’unun kooperatif ve % 17’sinin vakıf/dernek iktisadi işletmesi olarak kurulduğunu ortaya koyduk. Yaklaşık %10’unun ise hibrit bir modelde, yani birkaç tüzel kişiliğe birlikte sahip, sektörler arası bir yapıda olduğunu gördük. 

Türkiye’de sosyal girişim kurmanın avantajları ve dezavantajları neler?

Sosyal girişimlerle konuştuğumuzda en büyük dezavantajlarının anlaşılamamak olduğunu görüyoruz. Hem yurttaş hem de kurumsal düzeyde, temel amaçlarının sosyal etki yaratmak olduğunu anlatmakta zorlanıyorlar. Sosyal girişimlere özgü yasal bir statü olmaması bunu anlatmayı daha da zorlaştırıyorken, bu belirsizlik bazen esneklik yaratarak avantaj da sağlayabiliyor. Sosyal girişimler kar odaklı olmadıklarından finansa erişimde de dezavantaj yaşıyorlar. Yatırımcılar açısından kazançlı görülmeyebiliyor ya da bankalar kredi vermeyebiliyor. Halbuki araştırmalar ortaya koyuyor ki sosyal girişimlerin ihtiyaç duyduğu finansman miktarı oldukça düşük ve çok küçük meblağlarla çok büyük sosyal etki yaratmaları mümkün. Son yıllarda sürdürülebilir kalkınma amaçlarına dair farkındalık artışıyla birlikte sosyal girişimlerin ürettikleri sürdürülebilir ürün ve hizmetlere yönelik ilginin artması, dünyada sosyal ekonomi ve dayanışma ekonomisinin yükselişi, henüz ülkemizde etkin kullanılmıyor olsa da yenilikçi sosyal finansman araçlarının ortaya çıkması gibi birçok trend sosyal girişimciliğin önümüzdeki yıllarda daha da ön plana çıkmasını sağlayacak önemli avantajlar sağlıyor.

Pandemi süreci ile ilgili Türkiye sosyal girişimcilik ekosistemine dair gözlemleriniz neler, sosyal girişimler bu süreçle nasıl başa çıktı?

İstasyonTEDÜ’de sosyal girişimlere özgü bir kuluçka ve destek programı yürüttüğümüzden pandemi sürecinin sosyal girişimler üzerindeki etkilerini yakından izleme fırsatımız oldu. Sosyal girişimlerin geleneksel girişimlere göre krizlere daha dirençli olduğunu düşünüyoruz. Bunun en önemli sebeplerinden biri kar odaklı olmadıklarından yüksek karlılık sağlayamasa bile amaçlarına sadık kalarak her koşulda ayakta kalmaya çalışmaları, diğeri ise hibrit gelir kaynakları. Sosyal girişimler, ticaretin yanı sıra hibe, bağış, sponsorluk, ödül programları ya da kitlesel fonlama gibi araçları da kullanabiliyorlar ve bu da kriz dönemlerinde sürdürülebilirliklerini olumlu etkiliyor. Ayrıca pandemi sürecinde sürdürülebilir ürün/hizmetler, sosyal/çevresel etki, ihtiyaç temelli üretim/tüketim vb. alanlarda farkındalığın artması ve dijitalleşmenin mümkün kıldığı olanaklar da sosyal girişimlere iş modelleri açısından fırsatlar sunuyor. 

Sosyal girişimlerin çalışan sayıları az, sermayeleri düşük – bu nedenle benzer amaçlar için çalışanların ağlar üzerinden dayanışma içinde olması çok büyük katkı sağlar. Ağların finansal dayanıklılığı arttırmanın yanı sıra sosyal girişimcilerin iyi oluş hallerine, birbirlerinden öğrenmelerine ve dünyadaki gelişmelerden haberdar olmalarına da olumlu etkisi olacaktır.

Sosyal girişimlerin yarısına yakınının genç ve %93’ünün üniversite/yüksek okul öğrencisi veya mezunu olması nedeniyle dijital teknolojilere ve uzaktan çalışmaya uyumları da çok hızlı oldu. Uzaktan çalışmanın yaygınlaşması; yeni pazarlara açılma, erişilebilirliğin artması, dijital topluluk ve dayanışma ağları kurulması, dijital ortamda ulusal ve uluslararası işbirliklerinin kolaylaşması, dijitalin imkân verdiği yeni ürün ve hizmetlerin üretilmesi, paydaş ilişkilerinin sıcak tutulması, bilginin yaygınlaştırılması ile kapasite arttırma gibi birçok avantajı da beraberinde getirdi. 

Öte yandan Türkiye’deki sosyal girişimlerin çoğunluğu mikro ölçekli. Bu durum çevikliği ve esnekliği arttırırken sınırlı işletme sermayesi sürdürülebilirlik açısından risk de yaratabiliyor. Ayrıca yüz yüze etkileşimin zorunlu olduğu alanlarda çalışan sosyal girişimler faydalanıcılarına ulaşmakta zorluklar yaşıyorlar. Ancak onların da yenilikçi modeller üreterek faaliyetlerine çoğunlukla devam edebildiklerini görüyoruz.

Sosyal girişimcilere sürdürülebilirlik adına tavsiyeleriniz var mı?  

Sosyal girişimciler çok büyük fedakarlıklarla, çok emek sarf ederek bir değişim yaratmaya çalışıyorlar; ancak ayakta kalma mücadelesinde bazen kısa vadeli düşünmek zorunda kalıyorlar. Sürdürülebilirlik ise daha uzun erimli bir bakış açısı gerektiriyor. Sosyal girişimlerin çalışan sayıları az, sermayeleri düşük – bu nedenle benzer amaçlar için çalışanların ağlar üzerinden dayanışma içinde olması çok büyük katkı sağlar. Ağların finansal dayanıklılığı arttırmanın yanı sıra sosyal girişimcilerin iyi oluş hallerine, birbirlerinden öğrenmelerine ve dünyadaki gelişmelerden haberdar olmalarına da olumlu etkisi olacaktır. Topluluk desteğini alan sosyal girişimlerin – tabi doğru bir çözüm çerçevelemesi ve iş modeli ile birlikte – sürdürülebilirliklerini sağlamaları çok daha kolay olacaktır. Ancak sürdürülebilirlik sosyal girişimlerin tek başına başarabileceği bir hedef değil. Destek mekanizmalarının da iyi tasarlanması lazım. Sosyal girişimlerin yapısına ve ihtiyaçlarına uygun finansal destekler sunulması, nitelikli kapasite geliştirme desteklerinin verilmesi, sosyal girişimciliğin bilinirliğinin sağlanması, destekleyici kamu politikalarının yürütülmesi gibi diğer ekosistem aktörlerine de önemli görevler düşüyor.