COVİD-19 Olanların Damgalanma Korkusu ve Hastalığı Gizleme Sorunu

COVİD-19 olan insanlarda hastalığı gizleme durumunun sıkça karşılaşıldığına dikkat çeken Türkiye Psikiyatri Derneği Merkez Yönetim Kurulu Üyesi psikiyatrist, Yunus Hacımusalar, “COVİD-19 olan insanlar ayrımcılığa maruz kalmaktan ve damgalanmaktan korktukları için, hastalığı inkâr edebilir ya da hastalığını gizleyebilir. Hastalığı gizleme durumu işini kaybedeceği, ekonomik kayba uğrayacağı korkusu ile de olabilir” diyor. 

COVİD-19 tedavisi gören veya iyileşen insanlar, sosyal çevreleri ve toplum tarafından dışlanma durumuyla karşı karşıya kalıyor. Damgalama olarak adlandırılan bu dışlanma durumunun hastalar üzerinde ne gibi ruhsal hasarlar yarattığını ve tedavi sürecindeki olumsuz etkilerini, Türkiye Psikiyatri Derneği Merkez Yönetim Kurulu Üyesi, psikiyatrist Yunus Hacımusalar ile konuştuk. 

Yunus Hacımusalar
Yunus Hacımusalar / Psikiyatrist

Damgalama nedir? 

Damgalama, bir kimseye, gerçeğe dayanmadan herhangi bir özellik veya nitelik yüklemek anlamına gelir. Sağlıkta damgalama, bir hastalığı olan kişi veya gruba, hastalığın görüldüğü coğrafik bölgelere ve hastalıkla ilgili şeylere dair olumsuz, kötüleyici, düşmanca, değersizleştirici ve ayrımcı tutumları ifade eder. Özellikle bulaşıcı hastalıklarda insanlar sıklıkla damgalanır. Hastalıkla ilişkilendirilen bir bağlantı damgalamaya neden olur. Gerçekçi olmayan ya da çarpıtılmış  bilgilerle hedefteki insanlar ayrımcılığa maruz kalır. Daha önceden ayrımcılığa maruz kalan gruplar (beyaz ırktan olmayanlar, yaşlılar, mülteciler, eğitim düzeyi düşük olanlar, yoksullar vb.) salgın dönemlerinde damgalamanın hedefinde yer alabilirler.

“Hastalığa Yakalananlar Suçlanmaya Maruz Kalıyor”

COVİD-19 tedavisi gören veya iyileşen insanlar,  sosyal çevreleri ve toplum tarafından dışlanma durumuyla karşı karşıya kalıyor. Dışlanma korkusu hastaların neler yaşamasına sebep oluyor ve  tedavi sürecini nasıl etkiliyor?

COVİD-19 pandemisi, 2019 yılının son günlerinde dünyanın gündemine gelmiş, geçen dokuz aylık süre içerisinde bütün dünyada 28 milyondan fazla kişi enfeksiyona yakalanmış ve 900 binden fazla kişi hayatını kaybetmiştir. Pandeminin ilk zamanlarında COVİD-19 enfeksiyonun hastalık şiddeti, bulaş yolları konusunda büyük bir bilinmezlik vardı. Zamanla çok sayıda bilgi akışı olmuş ve bilgilerin bir kısmı hızlı değişmiştir. 

Hastalığa yakalananlar temas ettikleri kişilere hastalığı bulaştırma olasılıkları nedeniyle suçlanmaya maruz kalıyor. Bu durum küçük bir çevre ya da aile bireyleri arasına hastalığı getiren kişi olarak değerlendirilebilmektedir. Bu durum kişilerin, bağlı oldukları topluluğun bir üyesi olmadıklarını düşünmelerine neden olabilir. Kendisini yalnız hissedebilir ve toplumdan uzaklaşarak içeri kapanabilir. Umutsuzluk, çaresizlik, suçluluk ve kaygı belirtileri ruhsal hastalıkları tetikleyebilir. 

COVİD-19 olan insanlar, tedavi sürecini başlatmak ve sürdürmek için yeterli sosyal desteği bulamayabilir, damgalanmaya ve ayrımcılığa maruz kalmaktan sakınmak için, hastalığı inkâr edebilir ya da gizleyebilir. Hastalığı gizleme işini kaybedeceği, ekonomik kayba uğrayacağı korkusu ile de olabilir. İnsanlar sağlık hizmetlerine hemen ulaşmak istemeyebilir, geç dönemde başvurabilir. Kişilerde ortaya çıkan umutsuzluk hissi ve diğer ruhsal belirtiler tedaviyi reddetmesine ya da tedaviye uyumsuzluğu neden olabilir.

“Hastalığa Yakalanma; Irk, Milliyet veya Etnik Köken ile İlgili Değildir”

Damgalanma ile mücadelede hem COVİD-19 olan insanlara hem de topluma düşen sorumluluklar nelerdir? 

Damgalama ile mücadelede en önemli etmenlerden birisi doğru ve güvenilir bilgilerin paylaşılmasıdır. COVİD-19 ve diğer pandemilerin yayılımı ve hastalığa yakalanma ırk, milliyet veya etnik köken ile ilgili değildir. Toplumun bütün bireyleri sağlık otoriterleri bilim insanlarına uyarılarını dikkate alma ve bunlara uyma konusunda gayret göstermelidir. Yanlış bilgiyi yaymaktan kaçınılmalı ve bu bilgiler düzeltilmelidir. Herkesin hasta olabileceğini ve hemen her kesimde hastalığın benzer şekilde seyredebileceği hatırlanmalıdır. 

temizlik

“Temizlikle İlgili Davranışlarda Artma Olabilir”

COVİD-19 pandemisiyle mücadele sürecinde, bireylerin yaşaması muhtemel ruhsal yakınmalar ve ruhsal bozukluklar nelerdir? 

Pandemi ile mücadelede sağlık hizmetlerinin sunumundan daha önemli olan koruyucu önleyici tedbirlerin uygulanması ve hastalığın yayılma hızının azaltılmasıdır. Bunun için bazı uygulamalar yapılmaktadır. Bulaşıcı bir hastalığa maruz kalmış olan kişilerin hasta olup olmadıklarını tespit etmek için kişinin tecridi ve hareket alanının kısıtlanması karantina olarak tanımlanır. Hastalık etkenine maruz kalmış olduğu tahmin edilen, hastalık durumu bilinmeyen, muhtemel taşıyıcı olup, hastalık belirtilerini hali hazırda göstermeyen kişiler karantina altına alınırlar. Hasta olan bireylerin sağlıklı bireylerden ayrılması ise izolasyon olarak tanımlanır. Tam izolasyonun zorunlu olmadığı, temasın ve etkene maruz kalmanın azaltılarak mümkün olan en düşük düzeyde tutulduğu durum sosyal mesafenin oluşturulmasıdır. Bütün bu tedbirler kişilerin alışmış oldukları normal yaşam üzerinde bir değişikliğe neden olur ve yeni bir uyum sürecini gerektirir. COVİD-19 ile mücadele sürecinde, alınan önlemlere uyum düzeyine göre kişilerde; karamsarlık, umutsuzluk, korku, sinirlilik, öfke patlamaları, suçluluk hissi, uyku bozuklukları, kaygı belirtileri, hastalıktan korunmaya yönelik aşırı kaçınma davranışları ve temizlikle ilgili davranışlarda artma olabilir. Pandemi dönemlerinde; Uyum Bozukluğu, Yaygın Anksiyete Bozukluğu, Depresyon, Akut Stres Bozukluğu, Travma Sonrası Stres Bozukluğu gibi hastalıklar daha sık görülmektedir.

“Karantina Sırasında Travma Sonrası Stres Bozukluğu Ortaya Çıkabilir”

Beklenen ikinci dalgayla birlikte tekrar karantina önlemlerinin alınması bekleniyor. Karantina döneminde, ruhsal hastalıklar bakımından daha çok etkilenen riskli gruplar hangileridir? 

Karantina bütün bireyler üzerinde olumsuz ruhsal etkiler oluşturabilir. Karantina ve izolasyon koşullarında yaşanan pek çok durumla ilişkili kaygı duymak, uygun, doğal bir tepki ve patolojik olmayan bir ruhsal yanıttır. Karantinada kişilerin yakın gelecekleri ile ilgili tüm planlarının ani bir biçimde değişmesi söz konusudur. Tamamen yabancı bir ortamda, alışkın oldukları çevreden uzakta zaman geçirmek gerekmektedir. Kişilerin kendilerinin ya da kendilerine bağımlı olan kişilerin ihtiyaçlarının karşılanamayacağı düşüncesi, yaşanan kaygıları hastalık düzeyine çıkarabilir. İzolasyon ve karantina sırasında kişilerin yakınlarının hastalanması, karantina altına alınma süreçleri ve çeşitli zorlamalara tanık olmak, kendi yakınlarının hastalık riski altında olduğunu bilmek gibi etmenlere bağlı olarak, travmatik stres belirtileri ve Travma Sonrası Stres Bozukluğu gibi hastalıklar ortaya çıkabilir. 

Halen ve geçmişte ruhsal hastalığı bulunanlar karantina döneminde ruhsal yönden etkilenen riskli grupların önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Gebeler, doğum sonu dönemdeki kadınlar, yaşlı bireyler, azınlık grupları diğer riskli gruplar arasındadır. Ayrıca sağlık çalışanları pandemi süreçlerinde ve karantina dönemlerinde risk gurubudur. 

empati

“Karantina Altındaki Kişilere Empati Gösterilmeli ve Destek Olunmalıdır”

Peki karantinanın ruhsal etkileriyle ve stresle başa çıkmak için neler önerirsiniz? 

Bulaşıcı hastalıkların önlenmesi konusunda karantina etkili bir yöntemdir. Karantina döneminde olumsuz psikolojik etkiler gelişebilir ve karantinanın bitiminden sonra da uzun süre devam edebilir. Dolayısıyla karantina planlanırken psikolojik etkileri azaltma önlemlerinin de uygulanması gerekmektedir. Karantinayla ilgili oluşan ruhsal etkilerin azaltılabilmesi için erken müdahalede bulunulması, ruhsal etkilenmeyle ilgili risk faktörlerinin bilinmesi ve ortadan kaldırmaya yönelik önlemlerin zamanında alınması gerekmektedir. 

Uzun süren karantina uygulaması, kişileri stres etkenlerine maruz bırakarak daha yaygın ve şiddetli ruhsal sorunlara yol açmaktadır. Karantina süresi bilimsel veriler ışığında mümkün olduğunca kısa tutulmalıdır.

“Karantinada Olanlar, Hastalığı Bulaştırma Korkusu Yaşarlar”

Karantina altında olanlar, hastalığa yakalanma ya da hastalığı başkasına bulaştırma korkusu yaşarlar. Bu kişilerin söz konusu hastalığın özellikleri ve neden karantina altına alındıkları hakkında bilgilendirilmeleri önemlidir. Toplumun genel yararı için kişinin karantinaya alındığı kişiye ve yakınlarına açıkça anlatılmalıdır. Karantinanın kişinin kendisi ve diğerlerinin yararına olduğu belirtilmelidir. 

Karantina altındaki kişilere empati gösterilmeli ve destek olunmalıdır. Karantinaya alınan kişilere stresle başa çıkma ve stres yönetimi teknikleri konusunda pratik öneriler verilmelidir. Karantina altındaki kişilerin yakınları ile iletişim kurmaları için cep telefonu ve şarj cihazı gibi ekipmanlarının olması önemlidir. Karantinaya alınan insanlar için destek gruplarının oluşturulması yararlı olacaktır. Yüksek riskli gruplar ve sağlık çalışanlarına yönelik  özel önlemler alınmalı, özel destek grupları oluşturulmalıdır. 

sağlık

“Sağlık Çalışanlarında Tükenmişlik Önemli Bir Durumdur”

Pandemi sürecinde özveriyle çalışan sağlık çalışanlarının ruh sağlığının korunmasına yönelik önerileriniz nelerdir? 

Pandemi döneminde sağlık çalışanları hem daha yoğun çalışmaya başlamış hem de hastalığın bulaşması konusunda riskleri belirgin olarak artmıştır. Sağlık çalışanları salgın döneminde ya da sonrasında ciddi stres belirtileri gösterebilmektedir. Bu durum salgın süresince verilen sağlık hizmetlerini de olumsuz etkileyecektir. 

Türkiye Psikiyatri Derneği Ruhsal Travma ve Afet Psikiyatrisi Çalışma Birimi olarak hazırladığımız “Sağlık Çalışanlarının Ruh Sağlığının Korunması İçin Sağlık Kurumu Yöneticilerine Öneriler” rehberi bu konuda fayda sağlayacak bir rehber. Bununla birlikte sağlık kurumu yöneticileri tarafından sağlık çalışanlarını hastalıktan korumaya yönelik yeterli koruyucu ekipman temin edilmesi zorunludur. Haksızlığa uğrama düşünceleri, ekip içi ruhsal bağlılığı bozmanın yanında yöneticiye olan güveni de zedeler. Bu nedenle; sağlık çalışanlarının çalışma programları kişilerin haksızlığa uğradıkları, adaletin sağlanmadığı düşüncelerine neden olmayacak şekilde çok dikkatli bir düzenlenmelidir. Çalışma ortamındaki adaletli program, sadece kurum içerisinde değil, bütün ülke düzeyinde sağlanmalıdır ki bölgesel farklılıklara neden olarak kişilerin çalışma motivasyonunu olumsuz etkilemesin. Görev dağılımı yapılırken farklı mesleklerden sağlık çalışanları için çalışanların özel durumları (kronik sağlık sorunları, evde bakmakla yükümlü olduğu bir yakınının bulunması gibi) dikkate alınmalıdır. 

Sağlık çalışanlarının ruhsal güçlüklerini aşmak için yardım alabilecekleri merkezler, gönüllü kuruluşlara nasıl erişebilecekleri bilgisinin erişilebilir kılınması yararlı olur. 

Temas nedeniyle izole edilmiş sağlık çalışanlarının bedensel sağlıklarının yanından ruhsal sağlıklarının da sorgulanması, ruh sağlığına ilişkin olumsuz belirtiler görülmesi halinde profesyonel yardım almaya teşvik edilmesi, hatta gerektiğinde idari olarak yönlendirilmesi ihmal edilmemelidir.

Dengeli beslenme, düzenli egzersiz ve çalışma koşulları elverdiği sürece yeterli uyumaya dikkat etmelidir. Ailesi, arkadaşları ile bağlantı kurmaya devam etmeli, endişelerini ve nasıl hissettiğinizi arkadaşları ya da aile üyeleriyle paylaşmalıdır. Çalışma ortamında meslektaşlar ve arkadaşlarla zaman geçirmek, sohbet etmek, kaygıları paylaşmak ve dertleşmek iyi gelebilir. 

Sağlık çalışanlarının umut duygusunu korumaya çalışması ve olumlu düşünmeyi sürdürmesi önemlidir. Gerginlikle başa çıkmak için nefes ve gevşeme egzersizlerini uygulamak faydalı olacaktır. Çalışma ortamında, bir iki saatte bir mutlaka birkaç dakika da olsa mola vermek, bir şeyler içmek, öğünleri atlamamak, öğle arası vermeyi ihmal etmemek önemlidir. 

Sağlık çalışanlarında tükenmişlik önemli bir durumdur. Tükenmişlikte yorgunluk, uykusuzluk, unutkanlık, dikkat dağınıklığı, bedensel şikayetler ve ruhsal tepkiler görülebilir. Tükenmişlikten korunmak için iyi bir iletişim ağının kurulması, doğru bilgilendirmenin sağlanması önemlidir.

COVİD-19 tedavisi ailegören ebeveynlerin çocukları bu süreçten nasıl etkileniyor ve bu etkileri en aza indirmek neler yapılmalıdır? 

COVİD-19 salgını dünyanın hemen her ülkesini, her bireyi etkilemiş ve  yaşam rutinlerini değiştirmelerine neden olmuştur. Bu dönemde çocuklar okula gidememiş, arkadaş ortamından da uzak kalmıştır. Özellikle de yakın çevresinde COVİD-19 hastası olan ebeveynler veya yakınlarının olması, çocukları da etkilemiştir. Bu sürecin çocuklar üzerindeki etkisi yaş gruplarına göre farklı belirtiler şeklinde ortaya çıkabilir. 

Okul öncesi çocuklarda; davranış ve becerilerde gerileme, anne babaya aşırı düşkünlük ve ayrılamama, uyku sorunları, iştahsızlık, korkular, yatak ıslatma, zarar verici davranışlar, yabancılardan aşırı korkma, nedeni bilinmeyen ağrılar, konuşma sorunları olabilir. 

Okul çocuklarında; huzursuzluk, saldırganlık, aşırı yapışma, kabuslar, belirgin konsantrasyon sorunları, yapması beklenen aktiviteleri yapamama, yaşa ve bilişsel gelişim düzeyine göre daha küçük yaşta çocuk davranışlarının sergilenmesi görülebilir. 

Ergenlerde; döneme özgü birçok duygusal ve fiziksel değişiklik devam etmekte olduğu için, salgın hastalık ve zorunlu olarak evde kalma birçok soruna neden olabilir. Bazı ergenler böyle bir sorun olduğunu tamamen inkar edebilirler ve hayatlarında hiçbir değişiklik yapmayı kabul etmeyebilirler. Uyku ve yeme sorunları, aşırı huzursuzluk, saldırganlık, içe kapanma, üzüntü, yoğun kaygı, fiziksel ağrılar, davranış sorunları, alkol kullanımı gibi riskli davranışlar ortaya çıkabilir. 

“Çocuklara COVİD-19 Hakkında Soru Sorabilecekleri Ortam Sağlanmalı”

Çocukların psikolojik sağlıklarının korunmasının hem kendileri hem de aileleri için son derece önemli olduğu açıktır. Bunu sağlamak için, mümkün olduğu kadar belirsizliği azaltmak ve yeterlilik algısını arttırmak gerekir. Bunun için en önemli adım yeterli ve doğru bilgilendirmedir. Çocuklara COVİD-19 hakkında soru sorabilecekleri bir ortam sağlanmalı, sorular dürüstçe ve çocuğun anlayabileceği bir şekilde cevaplanmalıdır. Çocuklar aynı soruları tekrar tekrar sorabilmektedir. Bunlara sabırla yanıt vermek önemlidir. Çocuklara hijyen kuralları öğretilmeli, onlara sarılmama, öpmeme nedenleri anlatılmalıdır. Çocuklara gerçekçi olmayan sözler verilmemeli, hastalığın kendilerine ya da aile bireylerine bulaşmayacağı şeklinde sözler söylenmemelidir. Günlük rutinler yani yaşamın doğal akışı mümkün olduğunca korunmalı, uyku ve beslenme düzenine dikkat edilmelidir. Dijital ortamlarda geçirilen zaman kontrol edilmeli, boş zamanlar için hobiler ve yeni etkinlikler planlanmalıdır. Çocukların yaşlarına göre pandemi sürecini algılama ve yorumlamaları farklı olacaktır. Bu nedenle yaşlarına özgü yaklaşımda bulunulmalıdır.