”Gelecekte Kamu-Sivil Toplum İşbirliğinin İnsani Krizlerle Mücadelede de Yer Alabileceğini Düşünüyoruz” 

Dışişleri Bakanlığı Avrupa Birliği Başkanlığı Proje Uygulama Daire Başkanı A. Hakan Atik, tarihin değişik dönemlerinde salgınlarla mücadelede sivil toplum kuruluşlarının, sivil inisiyatiflerin üstlendiği rolleri hatırlatarak, “Sınır ve sınıf tanımaksızın toplumun her kesimini sarsıcı bir şekilde etkileyen krizlerde sivil toplumun önemi bir kez daha ortaya çıkıyor. Gelecekte, kamu-sivil toplum işbirliğinin müşahede edildiği alanlar arasında, insani krizlerle mücadelenin de yer alabileceğini düşünüyoruz.” Dedi.

2014-2020 AB mali yardımları döneminde sivil toplumun sektör olarak tanımlanması sivil alana nasıl bir katkı sağladı? 2020 sonrası dönemde de aynı şekilde, sivil alan sektör olarak tanımlanmaya devam edecek mi? 

Hakan AtikKatılım Öncesi Mali Yardım Aracı’nın (IPA) ikinci döneminde (2014-2020) sivil toplum, demokrasi ve yönetişim sektörü altında bir alt sektör olarak belirlendi. Bu doğrultuda AB Başkanlığı da sivil toplumla birlikte çalışma ve proje yürütme deneyimleri nedeniyle sektörün lider kuruluşu olarak görevlendirildi. Başkanlığımız, sektörün planlamasında katılımcı bir yaklaşım benimsedi ve sivil toplum alanı ile ilgili olan kurum ve kuruluşları sürece dahil etti. 2016 yılından bu yana 15’in üzerinde danışma toplantısı düzenledik. Sivil toplumdan çevrim içi görüş ve öneriler aldık. Gelen görüşleri değerlendirerek, mümkün olduğunca programlama dokümanlarına da yansıtmaya gayret ettik. Sürece ilişkin aldığımız olumlu geri bildirimler ve hibe programlarına yapılan yüksek sayıda başvuru, sivil toplum alanının ihtiyaçlarına yönelik planlı işleyişin karşılık bulduğunun somut bir göstergesi. 

Sivil topluma yönelik sektörel yaklaşımımızın bir diğer önemli çıktısı, projeler vasıtası ile kamu kurumları ve STK’ların ortak platformlarda bir araya gelmelerinin sağlanması ve kamu-STK işbirliğine ilişkin elverişli ortamın yaratılması oldu. Kamu-STK işbirliğini güçlendirmek amacı ile geçmiş yıllarda uygulanmış başarılı hibe programlarını farklı çalışma alanları altında tekrar hayata geçirdik; yeni programlar tanıttık ve hâlihazırda STK’larla çalışan kamu kurumlarımıza yönelik destek mekanizmaları geliştirdik. Bütün bu gayretlerimiz neticesinde sivil toplumun kamu nezdinde tanınırlığı ve bilinirliği arttı. Artık, kamu kurumlarımız IPA kapsamında sivil toplum alanında daha fazla proje uygulamak istiyorlar. 

Ulaşılan bir diğer önemli sonuç ise yukarıda bahsettiğim hususlar ile bağlantılı olarak sivil toplum alanında çalışan kurum ve kuruluşların kapasitelerinin geliştirilmesi oldu. Hibe programlarına yapılan başvuruların sayıca hayli yüksek olması, kamu kurumlarımızın sivil toplum alanında daha fazla proje uygulamak istemesi, hibe faydalanıcıları tarafından uygulanan projelerin niteliğindeki artış vb. hususlar önemli bir kapasite ilerlemesine işaret ediyor. Ama tabii ki bu yeterli değil. Bu hususta daha fazla çalışma yapılmasına ihtiyaç var.

IPA’nın 2021-2027 yıllarını kapsayan üçüncü döneminde (IPA-III) sektörel öncelikler AB tarafından beş tematik pencere altında toplandı (Pencere 1: Hukukun Üstünlüğü, Temel Haklar ve Demokrasi; Pencere 2: İyi Yönetişim, Müktesebat Uyumu, Stratejik İletişim ve İyi Komşuluk İlişkileri; Pencere 3: Yeşil Gündem ve Sürdürülebilir Bağlantısallık; Pencere 4: Rekabetçilik ve Kapsayıcı Büyüme; Pencere 5: Sınır ötesi İşbirliği). Bu düzenleme neticesinde, sivil toplum, Pencere 1’in altında bir öncelik alanı olarak belirlendi. Dolayısıyla sivil toplum alanında desteklerin de devam etmesi öngörülüyor. Ancak, söz konusu desteklerin miktarı şu an için kesin olarak belirlenmiş değil. Tüm sektörlerde IPA-III ile ilgili hazırlıklar AB tarafında ve kamu kurumlarımız nezdinde devam etmektedir. AB Başkanlığı olarak sivil toplum sektörünün yeni döneminde hayata geçirilebilecek projeleri kamu kurumları ve STK’larla istişare ediyoruz. IPA-III döneminin planlamasına ilişkin çevrim içi bir danışma süreci başlattık. IPA-III dönemi sivil toplum destekleri ile ilgili görüş vermek isteyen herkes www.siviltoplumsektoru.org adresini ziyaret ederek sürece dâhil oldular. İleriki dönemlerde de bu tür danışma süreçlerini sürekli kılmanın gayreti içinde olacağız. 

IPA’nın ikinci döneminde Sivil Toplum Sektörü altında dört ana öncelik belirlenmişti (kamu-sivil toplum işbirliğinin güçlendirilmesi, STK’lara yönelik yasal çerçevenin iyileştirilmesi, STK’ların kapasitesinin güçlendirilmesi, sivil toplum diyaloğunun geliştirilmesi). Söz konusu öncelik alanları 2020 sonrası dönem için revize edilecek mi? 2014-2020 döneminde AB tarafından Türkiye’ye tahsis edileceği ifade edilen ve fakat çeşitli nedenlerle kesintiye uğrayan 4,5 milyar avro tutarındaki mali yardımın 190 milyon avrosunun sivil toplum sektörü altında yürütülecek proje ve programlara ayrıldığı belirtilmişti. Bu miktarın yeni dönemde artmasına ve sivil alana daha çok kaynak tahsis edilmesine dair bir yaklaşım var mı?

sivil toplumIPA-III döneminde, geçmiş dönemlerden farklı olarak, aday ve potansiyel aday ülkelere yönelik münferit bir tahsisatta bulunulmayacak. Başka bir deyişle, yaklaşık olarak 14 milyar avro civarında bir havuz fon söz konusu olacak. Genişleme bölgesi ülkelerinin teklif edeceği projeler, AB tarafından ilgililik ve olgunluk kriterleri itibarıyla uygulanabilir bulunduğu ölçüde fonlardan yararlanabilecek. Az evvel de belirttiğim gibi, sivil toplum Pencere 1’in altında bir öncelik alanı. Ancak, AB tarafından öncelik alanlarının her biri için ne kadar tahsisat yapılacağı henüz açıklanmadı. Dolayısıyla sivil toplum önceliği için ne kadar bir kaynak ayrıldığını bilmiyoruz. Bununla birlikte AB Başkanlığı IPA-III döneminde de teklif edeceği projelerde, ikinci dönemde izlediği dört ana önceliği esas almaya devam edecek. Sivil sektörde yer alan kurumlarımızın sahip oldukları deneyim ve kurumsal kapasiteleriyle faydalı projeler geliştireceğine ve bunun neticesinde ülkemize önemli miktarda AB fonu kazandıracağına inanıyoruz. Başkanlık olarak bu süreçte ihtiyaç duyulacak her türlü teknik desteği ve yardımı elbette ki vereceğiz. 

Söz konusu öncelikler arasında yer alan kamu-sivil toplum işbirliği için Başkanlığınızca hangi çalışmalar yürütülüyor? Bu konuda mevcut durumu nasıl değerlendirirsiniz? 

Kamu ve STK’ların beraber çalışması elzem, ama bunun tüm ülkede yaygınlaşması çok kolay bir süreç değil. Sivil toplum sektörü altında bu alana ilişkin projeleri uygulamaya gayret gösteriyoruz. Hem İçişleri Bakanlığı ve Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile pilot projeler gerçekleştirdik hem de sivil toplum ve kamu işbirliğini destekleyen hibe programları tasarlayarak uyguladık. Projelerin sonuçlarından edindiğimiz deneyim, kamu-STK işbirliğinin yerel düzeyde daha kolay kurulabildiği yönünde. Yerelde kurumların ve kişilerin birbiri nezdinde tanınırlığı ve işbirliği yapma potansiyeli daha yüksek olabiliyor. Bu noktadan hareketle STK’lara yönelik sağladığımız fonlarda yerel yönetimlerin, bu fonların sağlandığı projelerin içerisinde ortak ve/veya iştirakçi olmasını destekliyoruz. Ayrıca, önümüzdeki dönem yerelde kamu-STK işbirliğini desteklemeye yönelik olarak İçişleri Bakanlığı Sivil Toplumla İlişkiler Genel Müdürlüğü, Türkiye Belediyeler Birliği ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ile birlikte çalışacağımız yeni bir projeye başlayacağız. 

Avrupa Birliği Başkanlığı, bu program ile kamu kurumları ve STK’lar arasında etkin işbirliklerinin oluşturulmasında kolaylaştırıcı rol üstlenmiş oldu. Bu işbirliklerinin devam etmesini bekliyoruz. Ne var ki, Başkanlığımız bünyesindeki iş plan ve programlarımız dikkate alındığında, Ortaklıklar ve Ağlar Hibe Programının devamının olacağını söylememiz kolay gözükmüyor. Bununla birlikte, IPA-III döneminde de kamu-STK işbirliğini desteklemeye yönelik farklı türde projelerin geliştirilmesi planlarımız arasında bulunuyor.

Sivil Toplum Destek Programı kapsamında yer alan ve kamu-STK işbirliğini güçlendirmeyi amaçlayan “Ortaklıklar ve Ağlar Hibe Programı” altında yürütülen projeleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Projeler hedeflerine ulaşabildi mi? Kamu-STK işbirliğinin güçlendirilmesine yönelik yeni projeler planlıyor musunuz? 

Başkanlığımız tarafından uygulanan Ortaklıklar ve Ağlar Hibe Programı kapsamında yürütülen 10 proje ile kamu kurumları ve STK’lar arasındaki işbirliğinin güçlendirilmesini ve STK’ların kurumsal kapasitelerinin geliştirilmesini hedefledik. Toplam 4,3 milyon avro kaynak aktarılan Ortaklıklar ve Ağlar Hibe Programı projeleri ile sanat, sosyal girişimcilik, otizm, kent ağları, nefret söylemiyle mücadele vb. alanlarda faaliyet gösteren Türkiye’nin güçlü STK’ları kamu kurumlarıyla bir araya gelerek aralarındaki işbirliğini güçlendirdiler; ortak çalışmalara imza attılar. Başta belediyeler olmak üzere, kamu kurumlarıyla işbirliği içerisinde yürütülen projelerin faaliyetlerinin 2021 yılına kadar devam etmesi öngörülüyor. Bugün erişmiş olduğumuz noktadan bakıldığında, Programın belirlenen hedefine ulaşacağını memnuniyetle gözlemliyoruz. Örneğin, Vehbi Koç Vakfı sosyal girişimcilik alanında muazzam bir farkındalık yarattı. Sosyal girişimcilik ile ilgili mevzuatın geliştirilmesine ilişkin politika önerileri üzerine de çalışıyor. Tohum Otizm Vakfı bir Ulusal Otizm Ağı kurdu ve bu ağ ile birlikte Ulusal Otizm Eylem Planının izlemesini yapıyor. Geçtiğimiz aylarda TBMM araştırma komisyonu tarafından Otizm Araştırma Raporu yayımlandı. Raporda, Ulusal Otizm Ağının önemli katkıları söz konusu. Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı stratejik plan izlemesinde yerel yönetim-STK işbirliğini etkinleştirmeye yönelik bir Dijital Katılım Aracı geliştiriyor. Türkiye Kadın Girişimcileri Derneği Kamu İhale Kanunu’nda kadınlara yönelik pozitif ayrımcılık yapılması ile ilgili bir yasa önerisi üzerinde çalışıyor. Bunlar sadece birkaç örnek. Şimdiye kadarki tespitlerimiz, bütün projelerimizin çıktılarının beklediğimizin de ötesinde olduğu yönünde. Ayrıca, yaratmış oldukları etkileşim, ulaştıkları veya sonuçları itibarıyla dokundukları kişi sayısı, özellikle sosyal medyada milyonlarla ifade ediliyor. 

Ancak, içinde bulunduğumuz pandemi süreci projelerimizi de olumsuz yönde etkiledi. Ortaklıklar ve Ağlar hibe faydalanıcıları ne yazık ki çalışmalarının ivme kazandığı bir dönemde pandemi ile karşılaştı. Sürecin başında yaşanan aksaklıklar moral bozukluğuna yol açsa da, akabinde gerçekleştirdikleri uyum sayesinde hedef grupları ve ortaklarıyla daha sıkı işbirlikleri kurdular. Çevrim içi platformlarda sürdürdükleri faaliyetler ile hedeflediklerinden daha fazla kişiye erişim imkânı buldular. 

Avrupa Birliği Başkanlığı, bu program ile kamu kurumları ve STK’lar arasında etkin işbirliklerinin oluşturulmasında kolaylaştırıcı rol üstlenmiş oldu. Bu işbirliklerinin devam etmesini bekliyoruz. Ne var ki, Başkanlığımız bünyesindeki iş plan ve programlarımız dikkate alındığında, Ortaklıklar ve Ağlar Hibe Programının devamının olacağını söylememiz kolay gözükmüyor. Bununla birlikte, IPA-III döneminde de kamu-STK işbirliğini desteklemeye yönelik farklı türde projelerin geliştirilmesi planlarımız arasında bulunuyor.

 STK’ların savunuculuk ve yönetimsel kapasitelerini artırmayı amaçlayan Yerel STK’lar Hibe Programınız hakkında bilgi verir misiniz?  Programın hedeflerine ulaştığını düşünüyor musunuz? Benzer alanlarda çalışan diğer sivil toplum kuruluşlarının savunuculuk faaliyetlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

sivil toplumProgram, “taban kuruluş (grassroots)” adını alan ve daha çok yerel düzeyde faaliyet gösteren STK’ların kurumsal kapasitesini güçlendirmek, lobicilik ve savunuculuk faaliyetlerini desteklemek ve iletişim becerilerini geliştirmek hedefleriyle kurgulandı. 15 farklı ilden 38 projeye 2,1 milyon avro destek sağlandı. 2 Ocak 2019 tarihinde başlayan program, bir yıl sonra 1 Ocak 2020’de sona erdi. Ağ kurma ve kapasite geliştirme, sağlık, çevre, kültür, sanat, engelli hakları, kadın hakları, diğer hak temelli çalışmalar, yenilikçilik, afet ve gönüllülük vb. alanlarda uygulanan projelerin birbirinden değerli çıktıları oldu. Program faydalanıcısı STK’larımız uygulama sürecinde gönüllü ve üye sayılarını artırdılar. Bazı STK’larımız program kapsamında istihdam olanaklarını artırdı. Sağlık alanında proje yürüten STK’larımız bilimsel çalışmalar gerçekleştirdiler. Engellilik alanında çalışan STK’larımız engelli haklarına ilişkin aktif vatandaşlığı geliştirmek üzere faaliyetler yürüttüler. 

Özellikle yerel düzeyde çalışmalar sürdüren imkânları kısıtlı STK’ların çalışmalarını çok anlamlı ve değerli buluyoruz. Faaliyet gösterdikleri alanın sorunlarına daha etkili ve hızlı çözümler yaratabiliyorlar. Bazı durumlarda köklü STK’lara göre daha çabuk harekete geçebiliyorlar. Bu itibarla, varlıkları sivil toplum sektörünün gelişimi ve ülkemize sağladığı katkı bakımından çok kıymetli. Gelecek dönemde de desteklenmelerini önemsiyoruz. 

Sektör içinde ağlar ve platformların artan bir görünürlüğü söz konusu. Sürdürülebilir ve etkin sivil toplum faaliyetleri için mevzuatın ve sahada karşılaşılan uygulamaların yakınlaşmasını ve örtüşmesini gerekli görüyoruz.

AB Başkanlığı gelecek dönemde hibe programlarının başvuru koşulları vb. konularda bir değişikliğe gidecek mi?  

Hibe programları ile ilgili bütün süreçler Avrupa Birliği’nin, dış yardımlarının kullanımına ilişkin olarak benimsediği mevzuat çerçevesinde yürütülüyor. Dolayısıyla AB Başkanlığı’nın sürece yönelik tek başına esnekliğe gitmesi veya inisiyatif alması mümkün değil. 

Sivil toplum uzmanları gerek bürokratik kurallar gerekse denetimler açısından formel yapılardan uzaklaşıldığından daha informel ağların arttığından bahsediyorlar. Siz bu görüşlere katılıyor musunuz? Örneğin, son yıllardaki örgütlenmelere baktığımızda, dernek ve vakıf gibi kurumsal yapılar yerine, çevrim içi olarak, genelde konu bazlı kurulan ve sonrasında dağılan girişim grupları gibi yapıların veya platformların öne çıktığını görüyoruz. Yapılanmada yaşanan bu değişikliklerin size göre nedeni ne olabilir? 

Türkiye’de sivil alanı düzenleyen mevzuat ve buna ilişkin uygulamaların geliştirilmesi amacıyla kamu kurumları ile sivil toplumun bazı ortak girişimleri söz konusu. Bunların yanında birlikte yürütülen çalışmalar mevcut. Yine de bu çaba, hayatın olağan akışının gerisinde kalabiliyor. Teknoloji ve iletişim kanallarındaki çeşitlenme ve gelişim, örgütlenme konusunda da olanakları artırmış durumda. Türkiye’de informel sivil toplumun büyüklüğüne ilişkin kesin sayılar vermek maalesef kolay değil. Başkanlığımız ve bazı sivil toplum kuruluşları tarafından yapılan araştırmalar sayesinde takip edebildiğimiz ağ ve platformlar mevcut olmakla beraber, eskiye nazaran yaygınlaşmakta veya etkinleşmekte olduklarını söyleyemiyoruz. Ancak sektör içinde ağlar ve platformların artan bir görünürlüğü söz konusu. Sürdürülebilir ve etkin sivil toplum faaliyetleri için mevzuatın ve sahada karşılaşılan uygulamaların yakınlaşmasını ve örtüşmesini gerekli görüyoruz. 

COVID-19 pPandemisinin sivil toplum üzerinde yaratmış olduğu etkileri yürüttüğünüz hibe programları açısından nasıl değerlendirirsiniz? Bu dönemde destek verdiğiniz STK’larla görüşerek durum tespiti yapıyor musunuz?

Başkanlığımızın yürüttüğü hibe projelerinin birçoğu COVID-19 Pandemisi sebebi ile projelerini askıya almak durumunda kaldı. Gerek profesyonel STK çalışanları gerekse istihdamları proje bütçelerinden finanse edilen personel, bu süreçte kendilerinden beklenildiği ölçüde sahaya inemedi. Ancak dijital araçlar vasıtasıyla hedef kitlelerine ulaşma gayretinde oldular. Bu süreçte, Ortaklıklar ve Ağlar Hibe Programındaki gibi hedef kitlesini genişletebilen STK’larımız da oldu. Diğer yandan hibe verdiğimiz projeler gerek proje bütçesinden temin etmiş olduğu kaynakları gerekse de beşeri ve mali öz kaynaklarını kullanarak ülkemizin COVID-19 Pandemisiyle mücadelesine katkıda bulunan faaliyetler yürüttüler. Nitekim bir hibe faydalanıcımız, projesi kapsamında satın alınan 3 boyutlu yazıcılarla sağlık çalışanları için yüz siperliği üretimi gerçekleştirdi. Bu tür yaratıcı ve başarılı örnekler, pek çok olumsuzluğun yaşandığı bir süreçte bizlere umut kaynağı olması bakımından son derece kıymetliydi. 

Sürecin başladığı Mart ayının ikinci haftasından itibaren hibe faydalanıcısı STK’larımızın yetkilileri ile uzmanlarımız sürekli temas halinde oldular. Başkanlık olarak hangi faaliyetleri ne derece etkilenecek, faaliyet planlarında ne gibi değişiklikler yapılabilir, projelerin süresinde veya faaliyet takviminde bir güncelleme gerekir mi, ya da projelerin sonuçları olumsuz etkilenecek ise geçici bir dönem için projeleri askıya almak gerekir mi gibi konularda kendileriyle istişare halinde olup durum tespitinde bulunduk. Güncel gelişmeler ışığında harekete geçebilmek için yakın iletişim içerisinde olduk. Bu çerçevede, hibe faydalanıcılarımızın sözleşme makamı ile olan ilişkilerinde de yönlendirici ve destekleyici bir yaklaşım sergiledik.

COVID-19 Pandemisi kısa ve uzun vadede sivil toplumu “riskler ve fırsatlar” açısından nasıl etkiler? Öngörünüz nedir? 

COVID-19 Pandemisi nedeniyle kısa ve uzun vadede ekonomide yaşanması muhtemel durgunluk, elbette ki STK’ların ana gelir kalemlerini oluşturan bağış ve aidat toplamasını da olumsuz yönde etkileyebilecektir. Bu manada finansal sürdürülebilirlik konusunda birtakım risklerin ortaya çıkacağını öngörebiliriz. Finansal sürdürülebilirlikteki risklerin yanı sıra, salgının yarattığı endişe ortamı STK’ların paydaşları ile fiziki olarak bir araya gelmelerini gerektiren faaliyetlerin ötelenmesine yol açabilecektir.

Ancak bu krizin beraberinde getirdiği bir takım fırsatlar da oldu. Bu dönemde sivil toplum kuruluşlarımız dijital dönüşüme büyük ölçüde uyum sağladı. Dijital araçları etkin olarak kullanabilen STK’lar; lobicilik, savunuculuk, karar alma mekanizmalarına katılım gibi alanlarda elbette fark yaratacaktır. Sosyal medyanın hayatımızdaki rolü uzunca bir süredir aşikâr. Salgın döneminde ise sosyal medya kanalları daha aktif şekilde kullanıldı. Bu tecrübenin, önümüzdeki dönemde STK’larımızın hedef kitlelerini etkileme konusunda önemi yadsınamaz bir kazanım olarak karşımıza çıkmasını bekleyebiliriz.

Tarihin değişik dönemlerinde salgınlarla mücadelede sivil toplum kuruluşlarının, sivil inisiyatiflerin üstlendiği etkin rolü görüyoruz. Bunun en güzel örneklerden bir tanesi 1918’de Veremle Mücadele Osmanlı Cemiyeti’nin kurulması ve cemiyetin veremle mücadeleye sağladığı gönüllü katkı. Sınır ve sınıf tanımaksızın toplumun her kesimini sarsıcı bir şekilde etkileyen bu ve benzeri krizlerde sivil toplumun önemi bir kez daha ortaya çıkıyor. Gelecekte, kamu-sivil toplum işbirliğinin müşahede edildiği alanlar arasında, insani krizlerle mücadelenin de yer alabileceğini düşünüyoruz. 

Pandemi dönemine dair Başkanlığınızca bir strateji veya eylem planı geliştirildi mi? 

Belirli bir strateji ve eylem planı hazırlamamakla birlikte, içinden geçtiğimiz sürecin olumsuz etkilerini en aza indirmek amacıyla olabildiğince çabuk hareket ettik ve bir dizi eylemi hayata geçirdik.

Pandemi sürecinde AB Mali Yardımları kapsamında sivil toplum sektörü lider kuruluşu olarak STK’larla Başkanlığımız arasında yıllar içerisinde kurulmuş olan bağı canlı tutmak için bizler de dijital araçların sunduğu nimetlerden yararlanma yoluna gittik. Sosyal medya araçları üzerinden yaptığımız canlı yayınlar ve muhtelif uygulamalar üzerinden yaptığımız çevrim içi toplantılar vasıtasıyla sivil toplumu ilgilendiren birçok konuda eğitim, bilgilendirme ve istişareler gerçekleştirdik. 

Öte yandan, hibe desteği sağladığımız projelerin hedeflediği sonuçlara ulaşabilmelerinin önünde engel teşkil edebilecek olan pandemi sürecinin etkisini azaltabilmek amacıyla Avrupa Komisyonu, AB Türkiye Delegasyonu ve Merkezi Finans ve İhale Birimi nezdinde gerekli girişimlerde bulunduk. Örneğin, hibe desteği verdiğimiz projelere ilişkin olarak birtakım bürokratik süreçlere tabi olan değişiklik işlemlerinde salgınla mücadele koşullarına uygun esnekliklere gidilmesi de aldığımız aksiyonlar arasındaydı.

Pandemi döneminde STK’lara ne öneriyorsunuz? Belirsizliğin sürmesi ve proje etkinliklerinin ertelenmesi ya da iptali ile karşı karşıya olan STK’lar ne yapsınlar? Nasıl bir yol izlesinler? 

AB hibe programları altında proje yürüten STK’lara bu süre zarfında bulunabileceğimiz en temel tavsiye, sözleşme makamı ve hibe programının faydalanıcısı kuruluş ile sürekli irtibat halinde olmaları ve atacakları adımlar hakkında bu kurumları önceden bilgilendirmeleri olur. Projeleri kapsamında etkinliklerin iptali durumunda projenin başarılı bir şekilde tamamlanması için nasıl bir yöntem izleneceği konusunda söz konusu kurumlarla işbirliği içinde olmak, sürecin en az hasarla atlatılmasına yardımcı olacaktır. 

Salgın günlerini sivil toplumun dijitalleşme sürecini hızlandıran ve sivil alanı dönüştüren bir faktör olarak değerlendirir misiniz? 

Pandeminin sivil topluma yönelik en büyük etkisinin, dijital dönüşümün hızlanması olduğunu söylemek yanlış olmaz. Özellikle sivil toplum sektörü altında yürüttüğümüz hibe programları kapsamında projeler uygulayan hibe faydalanıcısı STK’lar açısından değerlendirdiğimizde, yaşanan ilk şokun ardından hızlı bir şekilde faaliyetlerin dijital platformlara taşınmaya başladığını görüyoruz. Sivil toplum sektörünün lider kuruluşu sıfatıyla pandeminin ilk günlerinde sürecin projeler açısından nasıl yönetileceği ile ilgili bazı endişelerimiz söz konusuydu. Ancak gördük ki, dijital ortamlarda gerçekleştirilen birçok faaliyetin beklenenin ötesinde etkileri olabiliyor. Her şeyden önce, daha fazla insana ulaşabiliyor ve etkin bir yaygınlaştırma planı yürütebiliyorsunuz. Fiziksel ortamlarda hedef gruplarınız sınırlı kalabilirken dijital ortamlarda bir anda çeşitlenebiliyor. Hem biz hem de birçok hibe faydalanıcımız pandemi sürecinde bu hususları somut olarak deneyimledi. Önümüzdeki dönemde dijital dönüşümün sivil toplum alanındaki etkilerinin artarak devam edeceği öngörülebilir.