ABD’de Irkçılık Karşıtı Protestolar ve Küresel Tepki

Yaşama hakkı, en temel insan hakkıdır. Herhangi bir cürüm ile suçlanan her birey adil yargılanma hakkına sahiptir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gereğince “bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır.” Kimse kolluk kuvveti tarafından yargılanamaz.

25 Mayıs 2020 tarihinde ABD’nin Minneapolis kentindeki Amerikan vatandaşı George Floyd gözaltına alınırken Derek C. (44) adlı polis memuru tarafından boynuna basılarak öldürüldü. Son 3 yılda ABD’de polis tarafından gözaltına alınırken öldürülen 755 siyahiden sadece biri olan Floyd, ABD’deki polis şiddeti kurbanlarının bir simgesi oldu. Olayın hemen ardından başlayan protestolarla birlikte vakaya karışan dört polis görevden alındı ve haklarında soruşturma başlatıldı. Olaydan 2 gün sonra, 27 Mayıs’ta protestolar ABD’nin Los Angeles ve Memphis kentlerine yayılmaya başlamıştı bile. 28 Mayıs’ta ise ABD askeri kuvvetleri güvenliği sağlamak amacıyla Minnessota eyaletine konuşlandırıldı.

ABD'de ırkçılığa karşı eylemler

30-31 Mayıs’ta Amerika Birleşik Devletleri, ilk aşamada barışçıl hareketle başlayan protestoların sonrasında isyan ve yağmalama olaylarının baş gösterdiği bir güvenlik sorununa dönüşmesine şahit oldu. 

Gösteriler giderek yayılırken askeri önlemler alan Trump hükümeti ise gelen eleştiriler karşısında geri adım atmak zorunda kaldı.

ABD’de Polis Şiddeti

Protestolar ABD’de ölümcül polis şiddeti son yıllarda giderek tırmanmaktayken patlak verdi. Bu yılın ilk altı ayında 88’i siyahi kökenli olmak üzere toplam 429 sivil vuruldu. 2018 yılında ise 996 sivil hayatını kaybetti. 2018 yılında ise bu rakam 1.004’e yükseldi. 

ABD'de polis şiddeti

Nitekim ABD’de siyahi Amerikalılar arasında polis tarafından öldürülme oranı beyazlar ve Hispaniklere göre çok daha yüksekti; Statista’ya göre Haziran 2020 itibariyle her 1 milyon siyahi ABD’linin 30’unun polis tarafından öldürüldüğü kayda geçiliyor.

ABD Protestoları Dünyaya Yayıldı!

Silahsız bir siyahi olan Floyd, ırkçı bir polis memuru tarafından diziyle yere sabitlendiğinde  “Nefes Alamıyorum!” ifadesine rağmen 8 dakika 46 saniye boyunca nefessiz bırakılarak öldürüldü. Yaşanan olay sonrasında ABD’deki protestolar, askeri kuvvetlerin de konuşlandırılmak zorunda kalındığı 28 farklı eyalete sıçramıştı. 

Kuzey Amerika’da eylemciler “Adalet Yok! Barış Yok!”, “Nefes Alamıyorum!” ve “Siyahi Hayat Önemlidir!” sloganlarıyla pankartlar taşıdılar. Güney Amerika’da ise büyük kalabalıklar Brezilya’nın en büyük ikinci şehri Rio de Janeiro ve Arjantin’in başkenti Buenos Aires’ta sokaklara dökülmüştü.

Gösteriler Avrupa’yı da Sarstı: Irkçılığın Kökü Bizde!

Avrupa Birliği resmi makamları ABD’deki polis müdahalesi nedeniyle “şok ve dehşet içinde olduğunu” ifade eden bir bildiri yayımlarken; “gücün kötüye kullanmaması” gerektiğini kayda geçti. Berlin, Londra ve Amsterdam da dâhil olmak üzere birçok Avrupa şehrinde, koronavirüs yasaklarına rağmen, on binlerce kişi meydanlara indi ve ırkçılığa karşı bayrak salladı.

Gösteriler Avrupa medyasında da kıtadaki ırkçılıkla yüzleşilmesi gerektiği düşüncesini yeniden canlandırdı. Örneğin İsveç merkezli yayın organı Göteborgs-Posten “Sembolik tepkiler hiçbir sorunu çözmüyor. Burada asıl önemli mesele, ekonomik açıdan zayıf grupların sorunlarının çözümünü, beyaz ırktan olan insanların ırkçılık karşısında yeterince katı bir duruş sergileyip sergilemediğine bağlı olarak görmesi.” ifadesini kayda geçti.

Belçika’dan Le Soir gazetesi ise Amerika’daki büyük çalkantının adında 3 neden bulunmaktaydı: “Amerikan refahını mümkün kılan kölelik; Avrupalı kuvvetlerin güçlenmesini sağlayan sömürgecilik; daha iyi bir yaşam arzusu yaratan ve göç akınlarını hızlandıran Kuzey ile Güney arasındaki süregiden eşitsizlik.” Gazeteye göre; “isyan ve umut, nihayet dile getirilen öfke, ama bir yandan da tarihi daha iyi anlama isteği. Çünkü bellek yitimi ve bilgisizlik de ırkçılığı besleyen unsurlar.” arasında yer alıyordu.

Fransa da hafta sonunda gösterilerle yüz yüze geldi. Fakat, Fransız yayın organı Politis’e göre ceza almayan polis memurlarına bakıldığında Fransa’nın da sicili temiz değildi. 2016 yılında bir polis memurunun ağırlığı altında can veren Adama Traoré vakası henüz unutulmamıştı. Ardındansa Fransa’daki eylemlerde pazartesi günü 14 yaşındaki Gabriel’in yere itilerek tekmelenmesi sonucunda dişleri ve çenesi kırıldığı ve de büyük ihtimalle bir gözünü kaybettiği kayda kayda geçildi. Bu noktada Gazete yazarlarından Denis Sieffert’in “Burası Minneapolis değil, Paris’in Bondy banliyösü!” ifadesi kayda değerdi.

İngiltere’den the Guardian’a göre: George Floyd’u öldüren ırkçılık zaten İngiltere’de inşa edildi!

İsveç’te gösteriler 50 kişiyle sınırlı tutulmasına rağmen Stockholm’de çarşamba günü bir araya gelen binlerce gösterici polis tarafından dağıtıldı. Bu noktada koronavirüs nedeniyle “Nefes alamıyorum!” yazılı pankartları tepkiyle karşılayan İsveç kamuoyu yer almaktaydı. İsveçli yayın organı Upsala Nya Tidning’e göre ise adaletsizliğe karşı durmak önemliydi tabii ki ama bazı göstericilerin derdi Amerika’nın ırkçılık hikayesini İsveç’e uyarlamaktı. Gazete’ye göre “İsveç’in böyle bir ırkçılık hikayesi yok. Kalabalıklar içinde ‘Nefes alamıyorum’ yazılı bir pankart taşımak aslında Koronavirüsün özellikle tehdit ettiği yaşlıları ve hastaları bekleyen şeyin bizatihi kendisidir.”

Küresel protestolar

İngiltere’den the Guardian gazetesi ise eylemlere İngiltere’nin ırkçılık geçmişle yüzleşerek cömert bir cevap verdi: Gazetenin yazarı Afua Hirsch’e göre George Floyd’u öldüren ırkçılık zaten İngiltere’de inşa edildi! “Karayipler’deki siyahların köleleştirilmesini sanayi haline getiren Büyük Britanya’nın kendisiydi. İki dünya savaşı yürütebilmek ve peşinden yeniden barışı sağlayabilmek için siyahların işgücüne ve kaynaklarına el koyarak Afrika kıtasının tamamında Apartheid sistemini yaratan da yine Büyük Britanya’ydı.”

Türkiye’nin yayın organlarından Duvar’a yazan Aydın Selcen’e göre ise ABD’deki protestolar Türkiye’nin kendi ırkçılığıyla yüzleşmesi için bir fırsat niteliğindeydi. 6-7 Eylül Pogromu sonrasında el değiştiren mülkiyet, Kürt sorununun neredeyse yüz yıldır barışçıl ve siyasal yoldan çözülememesi, yerinden yönetim, katılımcılık, hak ve özgürlükler ve daha neler neler görmüştü Türkiye.

Kendi ırkını öteki ırklardan üstün sayma ve siyasal tutumunu buna dayandırma eğilimi anlamına gelen Irkçılık, modern dünyanın ağır sınavlarından biri olmaya devam ediyor.

Kaynaklar

Al Jazeera

Euronews

Statista