”Çocukların Başlarına Ne Geldiğini Öğrenebileceğimiz Araçlarımızdan Mahrumuz”

Pandemiyle birlikte çocukların ev içinde yaşadığı hak ihlallerini konuştuğumuz İnsan Hakları Eğitim Programı Koordinatörü Mehmet Onur Yılmaz, bu süreçte çocukların başlarına ne geldiğini öğrenebilecek araçlardan mahrum kalındığını söylüyor.

Kısaca sizi tanıyabilir miyiz?

Mehmet Onur Yılmaz2001 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nden lisans derecemi aldım. 2004 yılında ise Ecole Nationale Supérieure d’Architecture et de Paysage de Bordeaux’da “Doğal Afetlerin Tarihi Yapılı Çevre Üzerine Etkileri” üzerine yüksek lisans derecemi aldım. İkinci yüksek lisans derecemi 2010 yılında Hacettepe Üniversitesi’nden İnsan Hakları dalında aldım. Aynı üniversitede insan hakları üzerine doktora çalışmasına devam ediyorum. 2012-2015 yıllarında Maltepe Üniversitesi İnsan Hakları Merkezi’nde Koordinatör olarak çalıştım.

Halen Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi’nde İnsan Hakları Eğitim Programı Koordinatörü olarak görev yapıyorum. Yanı sıra 2016 yılında KHK ile kapatılan Gündem Çocuk Derneği’nin kurucu üyesiyim ve Ankara’da yerel bir gazete olan Gazete Solfasol’un editörlüğünü sürdürüyorum. Çalışmalarım çocuğun insan hakları, insan haklarının etik eğitimi, insan hakları temelli devlet teorisi ve etik üzerine odaklanmaktadır.

COVID-19 pandemisinin yarattığı kısıtlamalarla beraber evler çocuklar için kapalı kurumlar haline geldi. Bu durum özellikle çocuklar açısından ne gibi riskler taşıyor? 

Pandemi, yarattığı doğrudan sorunların yanı sıra toplumlarda içten içe varlığını sürdüren pek çok sorunla ve yakıcı sonuçlarıyla da yüzleştirdi hepimizi. Çocukların karşı karşıya olduğu ev içi riskler hep vardı ve pek çok çocuk bundan zaten yakıcı bir şekilde etkileniyordu. Pandemi ile birlikte bir yandan çocukların karşı karşıya oldukları ev içi riskler arttı diğer yandan çocuklar için kurgulanmış ve pandemi öncesi zaten yetersiz olan önleyici ve koruyucu kurumlar, mekanizmalar etkisiz kaldı.

Örneğin, her türlü eksikliğine ve sorunlarına rağmen okullar çocukların ev içinde olup biten ihmalin, istismarın tespit edilme ve müdahale olanağının olduğu yerlerdi. Şu anda çocuklar kendilerini ihmale, istismara karşı gözeten öğretmenlerinin ve uzmanların gözlerinden uzaktalar. Diğer yandan çocukların önemli bir kısmı süt, öğlen yemeği gibi görece düzenli besin desteğine okulda ulaşabiliyorlardı. Bu da son bir aydır kesintiye uğramış durumda. 

Çocuklar, evin içindeki şiddetten istismardan ve sömürüden nasıl korunur? 

Doğrudan ihmal ve istismar olmasa bile çocuğun yaşadığı yoksunluklar, sağlık sorunları ve diğer aile bireylerinin yaşadıklarının çocuğa yansıması da okulda tespit edilebilmekte ve gerekli müdahale için bir şansı olmaktaydı. Bu açıdan bakarsanız kamusal bir mekân olarak okulun ve kamusal bir figür olarak öğretmenin çocuğun hayatından çıkması sadece eğitimin aksaması değil çocuğun hayatında onu gözeten kamusal desteğin de kaybı anlamına geliyor.

Çocuklar gözlerden uzak bir şekilde ev içindeler ve başlarına ne geldiğini öğrenebileceğimiz araçlarımızdan mahrumuz.

İstanbul Barosu Çocuk Hakları Merkezi’nin yayımladığı rapor da bunun kanıtı gibi. İzolasyon döneminde her türlü ev içi şiddetin artması beklenirken çocuğa yönelik cinsel istismar şikayetlerinde önemli bir düşüş yaşanması elbette istismarın azaldığının göstergesi değil, çocukların başlarına daha çok şey gelirken bizim çok daha az şeyden haberdar olduğumuzu gösteriyor. 

Çocuğa karşı şiddet ve çocuk ihmali nedir? Bu konuda ne yapılmalı?  

Çocuklar yetişkinlerin kurguladıkları, kuralları, kurumları yetişkinler tarafından belirlenen bir dünyaya geliyorlar ve eğer yetişkinler üzerlerine düşeni yapıp bu süreçte çocukları desteklemezlerse yetişkin dünyasını anlamak, kavramak aşamalarından başlayarak onunla bir bütün olarak baş etmeye kadar tüm aşamalarda yalnızlar. Yalnız kalan, bırakılan her birey gibi çocuklar da her türlü ihmal ve istismara açık haldeler. Bu çerçeveden bakınca ihmal, yetişkinlerin çocuklara karşı insan haklarının gereği olan sorumluluklarını gerçekleştirmekte eksik kalmasıdır. 

Çocuklar gelişimsel özelliklerinden dolayı çocuktan çocuğa ya da yaşla değişse de bir şekilde yetişkinlere bağlı ve bağımlılar. Çocuğun barınma, beslenme, sağlık, güvenlik ve eğitim ihtiyaçları için yetişkinlerin yapması gerekenler var. Dikkat ederseniz bu gerekliliklerin her biri, bir temel insan hakkına denk düşüyor. Bu sorumluluk ona bakım verenlerden başlayarak silsileli olarak tüm yetişkinlere ait bir sorumluluk. Genel anlamıyla toplumsal ya da diğer bir ifadesiyle kamusal bir sorumluluk. Burada kamusal olanı tek tek her birimize ve bir bütün olarak hepimize ait olan olarak anlamak gerek. Gelişimsel temelleri olan bu bağın ekonomik, sosyal ve kültürel sebeplerle bağımlılığa dönüşüp dönüşmemesi ise yetişkinlerin tutumuna bağlı. Bu ihtiyaçların nasıl sağlanacağının bilgisine, sağlayacak sosyal-ekonomik güce ve araçlara sahip olanlar olarak yetişkinler bu hayat bilgisini ne yazık ki sıklıkla kendilerine bağlı çocuklara karşı bir güç aracı olarak kullanıyorlar. Bu da yetişkine bağımlı bir çocukluğun ortaya çıkması demek. Yetişkinin sahip olduğu gelişimsel, fiziksel, ekonomik veya sosyal gücü çocuğun insan haklarını ihlal etmek, onu istemediği bir şeyi yapmaya zorlamak ya da kandırmak için kullanması hali de istismar olarak adlandırılabilir. İhmal, çocukla yetişkin arasındaki sorumluluk ilişkisinde yetişkinin çocuğa karşı sorumluluklarını yerine getirmemesi, istismar ise yetişkinin çocuğa karşı sahip olduğu gücü ve avantajlarını onun insan hakları aleyhine kullanması hali olarak tanımlanabilir. 

Dikkat ederseniz şimdiye kadar annelik, babalık gibi sosyal bağlardan ya da sevgi gibi kişisel bağlardan hiç bahsetmedim. Bunun sebebi şu; çocukla yetişkin arasındaki ilişkinin neliğinin belirleyeni çocuğa karşı duyulan sevgi ya da sempati olmadığı gibi annelik, babalık gibi biyolojik bağların ebeveynlere sağladığı sözüm ona haklar da değildir. Bu ilişkide temel belirleyen çocukların insan haklarıdır, diğer bir deyişle yetişkinin, çocuğa karşı onun insan haklarını yerine getirme yükümlülüğüdür. 

Şiddet uygulayanlar kimlerdir, hangi durumda risk artar? 

Pek çok araştırma çocuklara yönelik şiddetin çok büyük oranda en yakınlarından geldiğini gösteriyor. Yani çocuğun bakım verenlerinden, varsa sırasıyla birinci ve ikinci derece akrabalarından. Bu durum kaba fiziksel şiddet için böyleyken cinsel şiddet söz konusu olduğunda çember daha da daralıyor. 

Pandemi ile ortaya çıkan izolasyon hepimizi kısıtlı mekânsal olanaklara sahip evlerimizden çıkmamaya zorluyor. Açık ki pek çoğumuzun evleri uzun süre vakit geçirmek, günlerce dışarı çıkmamak ve bir arada yaşamak için uygun mekânlar değil. Şimdiye kadar da çoğunluğumuz böyle kullanmıyorduk. Ancak pandemi ile zorunlu olarak kısıtlı olanaklara sahip kapalı mekânlara sıkıştık. Bu sıkışmışlık bile kendi başına şiddet üreten bir halken, buna eşlik eden ekonomik sıkıntılar, gelecekle ilgili belirsizlikler, hasta olma ve ölüm korkusu ev içini herkes için dayanılmaz hale getirme potansiyeline sahip. Hazırlıksız bir şekilde yakalandığımız bu halin sonuçlarını en keskin şekilde elbette çocuklar yaşıyor. Bu halde şiddetin ortaya çıkmasını önlemek her zamankinden çok daha zor. 

Özellikle bu dönemde çocukların yararlanabilecekleri hak arama mekanizmaları ve diğer destek hizmetlerine erişim ile ilgili nasıl bir yol izlenebilir?

Melek Göregenli’nin pandeminin daha ilk günlerinde uyardığı gibi salgın sebebiyle fiziksel mesafe şart ama sosyal mesafelerimizi daha önce hiç olmadığı kadar azaltmak, birbirimize sosyal olarak daha da yaklaşmak zorundayız. Bu dayanışmak demek, birbirimiz için harekete geçmek demek, birbirimizin haklarını gözetmek demek. Çocuklar için hak arama mekanizmaları hep çok zayıftı ki şimdi altüst olan sistemde var olanlar bile çalışmıyor. Bunun eksikliğini çevremizle ilgili sosyal duyargalarımızı keskinleştirerek, gözlerimizi daha da açarak kapatmamız gereken bir dönemdeyiz. Çocuklar için bu dönemde en etkin hak arama aracı yakınlarında güvendikleri bir yetişkine başvurmak olacaktır. Biz yetişkinler için ise, bu zor günlerde, ihmal edildiğinden, istismara maruz kaldığından şüphelendiğimiz çocuklar için kamusal mekanizmaları harekete geçirmek ve bunda ısrarcı olmak sadece yasal değil aynı zamanda insani bir sorumluluk. 

En acil ve öncelikli yapılması gerekenler sizce nelerdir? Pandemi sürecinde çocuklara yönelik koruyucu önlemler ile ilgili ne gibi çalışmalar var?

Ne yazık ki, pandemi öncesinden olduğundan farklı herhangi bir kamusal koruyucu mekanizma ya da önlem tanımlanmadı. Tam tersine çocuklar için yürütülen kamusal hizmetlerin de diğer tüm kamusal hizmetler gibi yavaşladığı, aksadığı hatta bazılarının kesildiğini düşünecek olursak çok iç açıcı bir durumda değiliz. Çocuk alanında çalışan sivil toplumun ve insan hakları savunuculuğunun son yıllarda yaşadığı ataleti de düşünecek olursak pandemi sürecinde çocuklar için yapılanlar benim şimdi yaptığım gibi demeç vermek ve bir iki rehber yayımlamaktan öte gitmedi, gidemedi. 

Diğer yandan çocuklar için hizmet üreten en önemli iki kurum olan Milli Eğitim Bakanlığının da Aile Bakanlığının da salgına çok hazırlıksız yakalandıkları görüldü. Milli Eğitim Bakanlığının çözüm olarak sunduğu EBA TV üzerinden verilen online eğitimin, çocukların koşullarını hiç düşünmeden hazırlandığı ortaya çıkmasına rağmen hiçbir ek önlem alınmadan her şey yolundaymış gibi hiçbir etik kaygı gütmeden devam edilmesi inanılır gibi değil. Evlerde uygun internet altyapısı olduğu, çocuk başına bilgisayar, tablet, televizyon olduğu, çocuklara eşlik edecek kişilerin bulunduğu varsayımı ile tasarlanmış bu eğitim açık ki çocuklar arasında zaten var olan eşitsizliği kat be kat artıracak. Aile Bakanlığı için durum daha da vahim. Zaten eksik ve aksak yürüyen çocuğa yönelik hizmetler pandemi kazanına atıldı ve sosyal hizmetin tüm ilkelerini çiğner bir şekilde topluma yönelik sosyal destek ilişkisi kısıtlı nakit desteğe indirgendi. Çocukları görmezden gelen bu yaklaşım bu süreçte çocuğa yönelik riskleri daha da artırıyor. 

Cezaevinde tutuklu ve hükümlü olan çocuklar, anneleriyle cezaevinde bulunmak zorunda olan bebekler ve çocuklar, yurtlarda, bakımevlerinde olan çocuklar var. Bu durumdaki çocuklar için salgın riskini nasıl azaltabilir veya onları nasıl koruyabiliriz?

Cezaevindeki çocuklar için pandemi öncesinde olduğu gibi tek yol tümünün tahliyesi. Çocuk cezaevlerinin kapatılması ve cezaevinde anneleriyle kalan çocuklar için onların haklarına uygun kalıcı çözümler bulmak mümkün. Ama son çıkan infaz düzenlemesi ile devletin yine pansuman çözümleri tercih ettiğini gösteriyor. 

Salgınla birlikte cezaevlerindeki çocuklar için riskler daha öncesinde olduğundan çok daha keskin bir şekilde doğrudan çocukların yaşam hakkını tehdit eder boyuta ulaştı. Salgının doğası gereği cezaevlerinde engellenmesi mümkün değil. Cezaevlerindeki sağlık hizmetlerinin zaten çok sınırlı olduğu ve ek olarak pandemi döneminde aksadığı düşünüldüğünde çocukları göz göre göre cezaevlerinde tutmak ısrarı, çocuk ölümlerini göze almaktır. 

Diğer yandan zaten bağımsız izlemenin olmadığı kapalı kurumlar olan cezaevlerinde görüşlerin bir ayı aşkın zamandır kısıtlanmış olması cezaevlerini şimdi gözlerden çok daha uzak hale getirdi. Burada çocukların başına gelen ve gelecek olanlardan haberdar olma ve müdahale etme olanaklarımız da çok sınırlandı. Tüm bunlar değerlendirildiğinde çocuk cezaevlerinin kapatılması ve cezaevlerindeki tüm çocukların tahliyesi çocukların insan haklarının bir gereği.