“Şikâyet Etmek Yerine Değiştirmek İçin Adım Atın” 

Sivil Toplumun Öncüleri adlı yeni dosyamızda, uzun yıllardır sivil toplum alanında çalışmalar yapan kişilerle; Türkiye’de sivil toplumun dünü, bugünü ve yarınını konuşuyor olacağız.  İlk konuğumuz İbrahim Betil... Bizi, kurucusu olduğu Sen De Gel Derneği’nde ağırlayan İbrahim Betil, sivil toplum çalışmalarını 'şikayet etmek yerine değiştirmek için adım atın' olarak özetliyor.

Toplum Gönüllüleri Vakfı, Öğretmen Akademisi, Sen de Gel Derneği dâhil pek çok STK’nın kurucusu olan İbrahim Betil,  sivil topluma çeşitli alanlarda katkı sunmayı sürdürüyor. Türkiye’de sivil toplumun kayda değer bir başarı göstermediğini düşünen Betil, hayat amacını “dünyada bir fark yaratabilmek” ve  “Türkiye’de sivil toplumu güçlendirmek” olarak özetliyor.  Herkesi şeffaf ve hesap verilebilir faaliyetler yürüten  STK’lara dâhil olmaya davet eden İbrahim Betil, STK’ların şikayet yerine, kendilerine çeki düzen vermesi gerektiğini; her koşulda “değiştirmek için mücadele etmeyi sürdürmeli”  mesajını veriyor.

Kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?

Ben sivil toplum gönüllüsüyüm.

Sivil toplum Türkiye’de ne değiştirdi? 

Sivil toplum bugüne dek Türkiye’de çok fazla şey değiştiremedi. Türkiye, merkezi devlet anlayışı sebebiyle, STK’lar gelişemedi, çoğalamadı. 80 milyonluk Türkiye’de 123 bin STK var; aynı nüfusa sahip Almanya’da 600 bin civarında STK; 10 milyon nüfuslu İsveç’te 200 bine yakın STK var. STK’ların diğer başarısızlığı, sivil toplumda güven oluşturamadılar. Gizli gündemler sebebiyle, şeffaf olmamaları nedeniyle, toplumda güven kazanamadılar. Pek çok aile bu nedenle çocuklarına STK‘lara bulaşmamalarını öğütlüyor. Bu, STK’ların sorumsuz davranışlarının sonucu. O nedenle çok fazla şey değiştiremediler.  

Hiç sivil toplum faaliyetine katılmamış veya gönüllük yapmamış birine ne söylersiniz? 

Toplumda bir gelişim isteği içindeysek ülkenin, hatta dünyanın gelişimi ve değişimini bekliyorsak, bunları sadece devlete bırakmak yerine sivil insanların sorumluluk alması gerektiğini düşünüyorum. Bunu yapabilmek için sivil topluma dâhil olmanın gereğine inanıyorum. Ama bunu yaparken dikkat etmeleri lazım; gönüllü olacakları, destek verecekleri STK’ların açık ve şeffaf olması gerekir. Bu toplumdan şikâyet etmek yerine değiştirmek için bir adım olmuş olurlar. 

Şu an işsizler veya henüz öğrenci olan gençlere ne önerirsiniz?  

Gençlere çok açık ve net bir önerim var: 1-  üniversite eğitiminde sadece akademik başarılara önem vermesinler. Eğitimleri sırasında bir STK’nın içinde yer almalarını öneririm. Bunun yaratacağı faydalar şunlar; işe alımda, bu genç sadece eğitimine değil eşzamanlı toplumsal duyarlılık çalışmalarına da dâhil olmuş denecek.  

2- Bir gönüllü işte çalışmak toplumu ve çevreyi tanımak açısından ve dahası stk ya da gönüllü olmak, ilişki geliştirmek açısından da çok önemli. Farklı çevrelerde, farklı insanları tanıyarak daha büyük bir deneyim kazanırlar. Gençler gönüllü çalışmalara mutlaka girsinler. Şuan işsiz gençler de, seçim yapmadan nerede iş bulabiliyorlarsa, oradan devam etsinler. 

“STK’lar Şeffaf Olmalı, Gönüllüleri Karar Süreçlerine Katmalı”

Sivil alanın daraldığı söylenen bir dönemde, STK çalışanlarına ve gönüllülere ne önerirsiniz?

Herhangi bir STK’ya gönüllü olarak adım attıklarında, burada bir hiyerarşi olmadığından emin olmaları lazım. Gönüllülere, talimatla değil kendi düşüncelerine değer verildiği, katılımcılığa önem verildiği bir ortamda çalışmalarını tavsiye ediyorum. Sivil toplumda profesyonel çalışanlara ise tavsiyem, karar süreçlerine gönüllüleri katmaları lazım. STK’larda çalışanlar, gönüllere talimat vermek yerine, karar süreçlerine gönüllülerle şeffaf şekilde ilerlemelerini tavsiye ediyorum. Aynı şekilde mali tabloları, bağışçılara da yapılan işleri şeffaf şekilde açıklamaları ve kamunun bilgilenmesini sağlamalarını öneriyorum.  

Sivil toplum deneyimleriniz size ne kattı? 

Öncelikle, gençlere sorumluluk verince gençler yetişkinlerden daha fazlasını yaparlar, bunu gördüm. Türkiye’de ciddi bir ayrımcılık var; gençlere güvensizlik var. Bizim TOG bünyesinde genç erkekler ve genç kadınlar var. Yönetim kurullarında da kadın erkek eşitliğine önem veriyoruz. Biz pozitif ayrımcılık yapmıyoruz. Eşitlik sağlanınca, gençlere yetki verildiğinde gençlere yetki verilince çok şeyler değişiyor. 

Diğer öğrendiğim şey; yerele güvenmek lazım. Her şeyin merkezden yönlendirmek yerine, yereldeki ihtiyaçları anlayabilmesi için yereldeki gençlere güvenmek lazım. Her yerelin ihtiyaçları birbirinden farklı olabiliyor. Merkez bunu yönlendirmek, sürdürülebilir kılmaz projeleri. Yerelin gençlere de güveni artırıyor. Bu, Y kuşağı Z kuşağı genellemelerine inanmıyorum. Her yörede gençlere güvenip sorumluluğu sahipleniyorlar, çok daha iyi iş yapıyorlar. Yerel esnafta, iş insanlarında ve kamu yöneticilerinde bu gençler güzel işler yapabiliyor duygusu oluşuyor. 

“Başarıya Götürecek Tek Yol Mücadele: Pes Etmeyeceksiniz!”

Eski bir banka müdürü olarak Türkiye’nin şu an içinde bulunduğu ekonomik durum hakkında ne söylersiniz? 

Türkiye iniş ve çıkışlarla giden bir toplum… Geçmiş yıllarda yaşan pek çok ekonomik kriz oldu.. Ekonomik krizlerde ciddi umutsuzluklar oldu. Sonra, toparlanmalar oldu. Tekrar geriye gidişler oldu. İlk 20 ekonomi içinde olmasına rağmen, sosyal ve insani gelişimde, Türkiye oldukça gerilerde bir toplum. Sadece maddi sermaye ile büyüme sağlanmaz; insan sermayesi daha önemli. Sivil toplumu geliştirmemiz lazım; insanların katılımcılığını artırmamız lazım. Her şeyi, devletten beklememek lazım… Ben hiçbir zaman umudumu hiçbir zaman kaybetmiyorum. Ben mücadelenin hem insanları ve hem de toplumu başarıya götürecek tek yol olduğu düşüncesindeyim. Mücadele etmezseniz başarı şansınız yok: pes etmeyeceksiniz.

“STK’lar Kendilerine Çeki Düzen Vermeli!” 

Türkiye’de siyasi iklim sivil topluma nasıl yansıdı? 

Çok olumsuz yansıdı. Son 1 yılda 5 binden fazla dernek kapatıldı. Türkiye, sivil toplumda çok geri durumda. Benzer ülkelerde çok fazla sayıda sivil toplum kuruluşu var. Sivil toplumun gelişmesi için çok gelişmiş ekonomi olması gerekmiyor. Bangladeş en büyük STK’lardan birine sahip. Brac adlı bu STK’nın, 50 bine yakın çalışanı var. Mikro kredi uygulamaları yapıyorlar, eğitim, sağlık, kadınların istihdamında çok farklı alanlarda çalışmaları var. Devletin sivil topluma yol açması lazım. STK’ların ideolojik olmaması lazım ya inanç ya da siyasi olarak ayrımcılıkla uzak tutuyorlar. 

Türkiye’de STK’ları güven verecek şekilde gönüllü katılımını artırmak için şeffaf olması lazım.  Pek çok STK, çok bilinen STK var ki web sayfalarında mali tablolarını göremiyoruz. Gelirin nereye, giderinin nereye harcandığını göremezsem, buna nasıl güven duyulur? Pek çok STK, bağış karşılığı makbuz vermiyor.  Size geri bildirim vermiyor. Bunlar STK’lara güvensizlik yaratıyor. Bunun için STK’ların şikayet yerine, kendilerine çeki düzen vererek ilerleyebileceğini düşünüyorum. “Bunu biz nasıl düzeltiriz” diye düşünmeleri lazım. 

Türkiye’de STK ’lara  eleştirel bakarsak ne söylersiniz?

Türkiye’de çoğu STK falanca yerin hemşehri dernekleri, yardımlaşma dernekleri. Çoğu, bir araya gelip tavla oynuyorlar. Biraz ufuklarını açmaları ve hedeflerini gerçekleştirmek amacıyla çalışmalar yapmaları önemli. Bunu yaptıkça, kendi çevrelerinde farklılık, bilinç ve güven yaratıyorlar. 

Sivil topluma dair umudunuz var mı? 

Gençlere odaklanan biri olarak, TOG’da üniversitelerde bir araya geldikçe,  umudum her gençlerle buluştukça, daha da artıyor. Toplumu değiştirecek olan gençler. Yetişkinler bunu beceremedi, benim neslim bunu beceremedi; gençlere güvenmedi. Gençlere güvenirsek onların yaratıcı beyinleriyle, çok daha güzel işler olacağına inanıyorum.

“Hayat Amacım, Türkiye’de Sivil Toplumu Güçlendirmek”

Sizin bir misyonunuz var mı? Kendinize bir misyon atfediyor musunuz?

Benim hayat amacım, toplumsal gelişimi insani gelişimi sağlayabilmek; dünyada bir fark yaratabilmek… Öyle adaletsiz bir dünyada yaşıyoruz ki; 7,5 milyarlık dünyada servetin yüzde 85’i nüfusun yüzde 8,5’luk kesiminin elinde. Bu açlığı bu adaletsizliği, bu yoksulluğu giderebilmek için sivil adım atmak lazım. Benim tek sorumluluğum kendime ve torunlarıma karşı. “Madem bu kadar imkânın vardı, sen ne yaptın?” dediklerinde, benim onlara verecek bir cevabım olmalı. Bu cevabın da onlara yol göstermesi gerekiyor. 

Sen de Gel Derneği ekonomik sorunlar ve bağışçılığın düşük olduğu bir ortamda yeterince destek alıyor mu? 

Ben sınır seven bir insan değilim, benim amacım insanlık. Herkesin farklı ve eşit olmasının önemli olduğu bir dünya hayalim var. Afrika’da iş yapma fikri tesadüfen ortaya çıktı. Bize gelen talep üzerine, “Gambiya’da nasıl iş yapabiliriz? diye önce bunları tanımam gerekir diye gittim. Günde bir öğün pirinçle besleniyorlar. Çocukların yarısı 5 yaşına gelmeden ölüyor. Kadınlar 2 kova temiz su için 5 km yol yürüyorlar. Bu koşullarda olanlara ya arkamızı döneceğiz ya da bu dünyayı değiştirmek için sivil girişim olarak “ne yapabiliriz?” diye çabalayacağız. Bu anlayışla, onları dilenciliğe alıştırmak yerine, sürdürülebilir projelere öncelik tanıyarak, Sen De Gel Derneği’ni kurduk. 

Kaynak aramaya gittiğimde, potansiyel bağışçılara Afrika’da Sen De Gel Derneği, TOG veya Öğretmen Akademisi Vakfı seçeneklerini sunuyorum. İnsanlar mazeret üretmeye geldiğinde çok mazeret üretiyorlar. İnanlar ve güvenenler ise benimle Gambiya’ya geldiler. Yapılan projelerin şeffaflığını gördükten sonra, etkileniyorlar. Yurt dışından da da BM’den de destek alıyoruz.  Esas destek ve bağışlar kurumlar ve bireylerden geliyor. Dernek kurulalı 7 yıl oldu; 7 yılda 440 bin insanın yaşamında sürdürülebilir bir etki yaratmışız. Diyeceksiniz ki nedir ki 7,5 milyar içinde 440 bin insan. Bence çok önemli…

Bir dönem Yeni Demokrasi Hareketi (YDH) adlı partide görev almıştınız.  Siyasetten umudunuzu kestiniz mi ? 

İçinde yaşamış bir kişi olarak, Türkiye’de siyasetle iyi işler yapılamayacağını söylüyorum. İlk başta Genel Başkan Yardımcısı olarak YDH ilkelerini açıkladık, yerelden çok kişi ile tanıştık. Daha sonra partinin İstanbul İl Başkanlığı’na seçildim. Seçimlere girdik ve kaybettik. 2 yılda bütün bunları deneyimlemiş biri olarak söylüyorum; siyasetle olmuyor bu iş. Politika bence toplumu değiştirmek için doğru bir alan değil. Benim yapabileceğim bir iş olmadığını anladım. Sivil topluma odaklanarak ilerlemeye gayret ediyorum. 

Ashoka Türkiye yönetimindesiniz; sosyal girişimciler konusunda Türkiye’nin potansiyeli nedir?

Ben buradan çok umutluyum.  Anadolu’da da başarılı sosyal girişimciler çıkıyor. Her sene pek çok sosyal girişimci adaylarıyla görüşüyoruz. Sosyal girişimlere destek sağlanması için çalışıyoruz.  Türkiye’de sosyal girişimciliğin büyümesi lazım… 

Hayalleriniz neler? Bizimle paylaşır mısınız? 

Büyük hayallerim yok; amacım var. Amacım,  Türkiye’de sivil toplumu güçlendirmek ve topluma STK’lara güven verecek şekilde modeller geliştirerek, bunu yaygınlaştırmak.  Bunu yapabilirsem, amacıma ulaşmış olurum. Ondan sonra daha da büyüyerek, bu toplumun gelişimine katkı sağlarım. Bu kolay mı; zor mu?  Emin değilim. Zordur diye pes etmiyorum: mücadeleye devam…

Eklemek istediğiniz bir husus var mı? 

Bu söyleşiyi dinleyen herkesin dinlemekle kalmayıp, bir şekilde bir sivil toplum kuruluşuna dâhil olmaya davet ediyorum. Bir kuruluşa giderken, o kuruluşun şeffaflığını sorgulasınlar. İncelesinler. Gönüllü olacaklarsa da kendilerine önem verildiğini bilsinler. Eğer önem vermeyen bir STK ise kapıyı kapatıp başka bir STK ’ya gitsinler. Benim tavsiyem bu… Başka türlü, şikâyet etmekten öte adım atamayacağız. Bizim sloganımız: eleştirmek için değil, değiştirmek için varız.