“Devlet, Elazığ Depremi’nde Sivil Toplumu Görünmez Kılmaya Çalıştı”

YADA Vakfı kurucularından Mehmet Ali Çalışkan, Medyascope Tv’de yayınlanan Sosyo Politik programında yaptığı değerlendirmede, “Devlet 1999 depreminden sonra sivil toplumu kendine rakip gibi konumlandırdı. Elazığ depreminden sonra da böyle oldu. Devlet sadece kendi yaptığı şeylerin görünür olmasını isteyip, sivil toplumu görünmez kılmaya çalıştı. Devletin iyi olması zaten olması gereken bir şey fakat oradaki dezavantajlı durumun görülmesini sağlayan sivil toplumun varlığıdır.” Dedi.

Mehmet Ali Çalışkan, Medyascope TV’de Şükran Şençekiçer’in hazırladığı Sosyo Politik programında; Elazığ depremi, Van’daki çığ felaketi ve Sabiha Gökçen Havalimanı’ndaki uçak kazasının ardından yapılan yaşananları; kriz yönetimini devlet ve sivil toplum kuruluşlarının çalışmaları üzerinden değerlendirdi.

Sivil toplumun kriz anlarında rolünün arama kurtarma, yardım faaliyetleri olarak değerlendirildiğini ancak asıl rolün krizlerden önce başladığını belirten Çalışkan, “Sivil toplumun rolü öngörülerle başlıyor. ‘Bu olursa başımıza ne gelir’i anlamak ve keşfetmektir sivil toplumun görevi. Öngörü, senaryo, risk analizlerini yapmak aslında krizden önceki işidir. Bunları yaparken o risk analizlerine göre hazırlıklar da yapar. Ekipleri hazırlamak, uzman kaynağı vasfını hazırlamak… En çok bunlar konuşulur ancak bu birkaç günlük kısım sadece. Onun arkasından yeni bir katman geliyor. Burada yeni bir mağduriyet çıkıyor; evini, işini, gelirini kaybetmek gibi durumlar ortaya çıkartabiliyor. Bu ilk barınma, beslenme, giyinme, ısınma gibi temel ihtiyaçların karşılanmasından sonra başka bir katman olarak rehabilitasyon alanı geliyor. Bu çeşitli biçimlerde olabilir; çocukların travmaları için, yetişkinlerin iş kayıplarını önlemek için yeni istihdam alanları, böyle durumlarda mağduriyetlerinin herkesten fazla olduğu kadınların mağduriyetini önleme çalışmaları olabilir. Sivil toplum sorunları çözmez. Soruna dair analizlerini, keşiflerini yapıp, öneriler, modeller sunar. Sorunun esas çözüm oyuncusu devlettir.” şeklinde değerlendirdi.

“Elazığ’da Sivil Topluma Alan Açılmadı”

Elazığ depremiyle 1999’da yaşanan Marmara Depremi’ndeki kriz yönetimini sivil toplum ve devlet çalışmaları üzerinden karşılaştıran Çalışkan, 99 depreminin, Türkiye’de sivil toplum hikayesi yazılırken önemli eşiklerden biri olarak görüldüğünü kaydetti. Bunun sebebinin daha önce sivil toplum dünyası olmadığından kaynaklanmadığını belirten Çalışkan, “Daha önce yaşanmadığı için bir öngörüyle değil arama kurtarmayla başladı, Türkiye’nin her yerinden sivil toplum desteği geldi. Bunun nedeni depremin batıda gerçekleşmesiydi. İstanbul’un etkilenmesi, Türkiye’nin önemli sanayi kuruluşlarının orada olması gibi sebepler hem özel sektörü hem sivil toplumu hem devleti bütün olarak harekete geçirdi. Bu, sivil toplumun hiç olmadığı kadar görünür olduğu bir dönemdi. O zamana dair söylenebilecek en önemli şeylerden biri; devletin sivil topluma alan açmasıydı. Elazığ depreminde bu olmadı. Devlet 99 depremine nazaran kurumlarıyla daha hazırdı. Bu taraf resmin iyi tarafı. Kötü tarafı bu hazırlığa rağmen sivil toplumun katkısına ihtiyaç vardı. O zamanlar dönemin genel kurmay başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu şöyle söylemişti: ‘Medya sadece AKUT’u kurtarıcı olarak gösteriyor. Oysa rol silahlı kuvvetlere verilseydi çok daha iyi olurdu’. Devlet 99 depreminden sonra sivil toplumu kendine rakip gibi konumlandırdı. Elazığ depreminden sonra olan da buydu. Devlet sadece kendi yaptığı şeylerin görünür olmasını isteyip sivil toplumu görünmez kılmaya çalıştı. Devletin iyi olması zaten olması gereken bir şey fakat oradaki dezavantajlı durumun görülmesini sağlayan sivil toplumun varlığıdır.“ dedi.

“Anti Demokratik Uygulamalar Kriz Yönetiminde Umudu Azaltıyor”

99 depremine göre devletin kriz yönetiminde daha iyi durumda ancak sivil topluma karşı daha kötü bir bakışı olduğunun altını çizen Çalışkan, “Bu tür durumlarda devletin kendisini iyileştirmesi için eleştirel bir alana ihtiyaç vardır, buna imkan verilmedi. Hatta buna değinenlerin susturulduğunu, haklarında soruşturma açıldığını gördük. Devletin topluma kulağını kapatması ya da toplumun sesini kesmeye çalışması yapılabilecek en antidemokratik uygulamalardan, bir sonraki krizler için umudu zayıflatan unsurlardan biri. Elazığ depremi, çığ ve uçak kazası vakası bize Türkiye’nin sorunlar karşısında reaksiyon gösterme, doğru kararlar alma konusunda bir çürüme yaşandığını gösteriyor. Toplumun bir sorunla baş etme davranışına baktığımızı düşünürsek, bu sorunla baş etme davranışının kendisi bununla baş edemeyeceğimiz gibi yeni sorunların çok daha derin şekilde karşımıza çıkacağının garantisi gibi duruyor. Türkiye’nin genel olarak sorunlarla anlama, öngörme, baş etme kabiliyetinin giderek azaldığını gösteriyor. “ dedi.