”Burası Ayakta Durmayı Hatırlatmak İçin Var”

Gazeteciliğin güvencesizlikle eş anlamlı olduğu bu çağda, imdada bir yama olarak serbest gazetecilik ve telifli yazılar dünyası yetişiyor. M4D Koordinatörü ve TGC başkan yardımcısı Yusuf Kanlı, “Burası gazetecilere ayakta durmayı hatırlatmak için var” diyor. 

Ankara’nın Çankaya’sında, Botanik Parkı’na çıkan sokakta, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin görkemli girişinin hemen yanındaki merdivenler Nisan 2019’da faaliyete geçmiş olan Basın Evi’ne çıkıyor. Burası ‘gıcır gıcır’ bir ofis. Sessiz odası, stüdyosu, toplantı odası, konferans bölümü, gazeteciler için tek kişilik çalışma masaları, interneti, çayı, kahvesi ve gelip giden gazetecileri var. Proje yürütücülüğü yine TGC tarafından sürdürülen “Media4Democracy” (M4D) projesinin bir kolu. 

M4D’nin “Serbest çalışan gazetecileri güçlendirme destek aracı” alanına bugüne dek 195 kişi başvururken 103 haber/araştırma ve dizi yayınlanmak için onay almış. Gazetecilerin, medya alanında faaliyet gösteren STÖ’lerin ve medya kuruluşlarının çalışmalarına destek olan Basın Evi’nden ise 31 proje faydalanmış. “İnternet sitesi teknik destek aracı” için 62 kişi başvururken bunların 33’ü desteğe hak kazanmış. Genç gazetecileri destekleyen projeye ise 31 kiş başvururken onaylanan başvuru sayısı 7 olmuş durumda. Projeye en çok başvuru Ankara’dan gelirken, başkenti takip eden iller İstanbul, İzmir, Bursa, Yalova, İzmit, Düzce, Bartın, Kırşehir, Kayseri, Antalya, Antep, Mardin, Diyarbakır, Siirt, Hakkâri, Van, Ağrı, Erzurum ve Ordu. Bu çeşitlilik umut verici. 

Proje  Koordinatörü ve TGC Başkan Yardımcısı, meslekte 41 yılını dolduran gazeteci Yusuf Kanlı ile “gözbebeğimiz” dedikleri bu Basın Evi’nde buluşuyoruz. Kanlı buraya “basının Mor Çatı’sı” adını vermiş. “Gazeteciler için kendilerini güvende hissedip, çalışabilecekleri bir alan yaratmak hayalimizdi. Burası gözbebeğimiz” diyor.  

Basın Evi, serbest gazetecilikle doğrudan bağlantılı. Burası ofissiz gazetecilerin çalışabilecekleri bir alan. Ankara’da gazetecilerin kendilerini şimdilik güvencesizlikten olmasa bile, çalışmak için sıklıkla başvurulan modern kahvehanelerden kurtarabileceği bir yer halini alabilir. 

Peki bu “serbest gazetecilik” bizi nereye götürür? Eski Daily News yöneticilerinden de olan Kanlı “telifli işlerin gazetecilikteki güvencesizliği arttırdığı” görüşüme ağırlıkla katılmayacak ve son sorumu romantik bulacak. Cemiyetler, meslekte örgütlenme, medyanın dönüşümü ve serbest gazeteciliğin temel sorunları üzerinden M4D’yi konuşuyoruz. 

Basın Evi’nin bir benzeri yok muydu Ankara’da? 

Yoktu, ilk burası. Ve burası 5 yıldan beri kurduğumuz bir hayaldi. Şimdi ise Türkiye’de ilk. 

İstediğimiz şey, Türkiye’de gazeteciler için “mor çatı” kurmak yani bir güvenli ev oluşturmak, gazetecilerin rahatça çalışıp imkânları kullanabileceği, kendini güvende hissedebileceği, bizim onu desteklediğimizi hissedebileceği, internette kullanacağımız yazılımlarla yasaklı sitelere bile girebileceği bir alan haline getirmek. Burada her perşembe medya konuşmaları da düzenliyoruz. 

“Gazeteci Alınıp Satılmaya Başlandığı Zaman Sorun Var Demektir”

Ankara’da gazetecilik, bahsettiğiniz bu 5 yılı baz alırsak, nasıl değişti sizce? 

Benim meslekte 41. yılım. Başladığımda gazetecilik çok saygın bir işti. İnsanların tercih edeceği ilk sıradaki iş değildi belki ama çekinilen bir meslekti. Derler ya “Allah’a havale etmeden önceki makamdık” diye, öyle. Şimdi o yok. En güvenilmez meslekler arasında sondan ikinciyiz. Bunu istikrarlı bir çalışma ile elde ettik; kalemimizi satarak, kiralayarak, patronun baskısına boyun eğerek, siyasetin baskısına boyun eğerek, küçük hediyelerin rüşvet olduğunu anlamayarak mesleğimizin itibarını mahvettik biz. Dikkat ederseniz eleştirmeye kendimizden başlıyorum. Kendi kendimizi eleştirmiyoruz biz. Sendikaları öldürdük. Patronlar “size zam yapacağım” dediğinde sendikadan vazgeçebildik. Sarı öküzü verdiğimizde gerisinin geleceğini anlamadık. Sendika gidince dayanışma gitti ve herkes tek kaldı. Tek tek avlanmaya başladık sonra. Hürriyet’ten 45 kişi çıkarıldı en son, sebebi ise sendikalı olmaları idi. Çünkü patron örgütlenirlerse bela olacaklarını biliyor. 

Kendi güvencesi olmayan insan herhangi birine güvence olabilir mi? Son 12 yılda iddialara göre 12 bin 700 gazeteci işsiz kalmış. Nereden çıktı bu rakam? Bir bilgimiz yok. Meclise bir rakam verilirken aralarda geçmiş, biz de oralardan bir bilgi edinmeye çalışıyoruz. Yine TÜİK verilerine bakarsak -çok şükür en azından onlar böyle bir açıklama yaptılar- medya sektöründe 2018 itibariyle işsizlik oranı yüzde 25 oranında. Yüzde 26 genç işsizliği varken, gazetecilerin yüzde 25’inin işsizliğinin olduğu ülkede durumun vehametini siz düşünün. 

Dönüp kendi geçmişime baktığımda, Daily News gazetesindeki yöneticiliğimi bıraktığımda Ankara ofisi 42 kişiydi. Ama merkezdi o zaman, ve İstanbul bizim taşramızdı. Orada 12-13 kişi çalışıyordu.  Bugünkü Daily News’te, 1,5 kişi Ankara’da, 7-8 kişi de İstanbul’da çalışıyor. Çünkü havuzun gelişmesiyle, isteyen istedi haberi alıp kullanıyor. 

Habercilik kıymetsizleşti. Gazeteler PR bülteni oldu, 10 sene önce 6-7 milyon olan tirajlar, bugün 2 milyonda, o da zar zor. Eğer aynı haberleri koyuyorsanız siz tüm gazetelere, millet de sizi okumayacaktır. 10 gazetede aynı başlık atılabiliyorsa, okuyucu neden okusun sizi? Zaten parası yok. Neden kalksın da 3 kuruşluk parasının bir kısmıyla gazete alsın. Biz kendi kendimizi sektör olarak mahvettik. 

Patronaj meselesi, büyük sermayenin sektöre girmesi, gazetecilerin alınıp satılabildiği bir süreci Güneş Gazetesi başlattı. Bugün o gazete kapandı ama işte yankıları sürüyor. İlk olarak gazetecilerin büyük miktarlarda transfer edilmeye başlandığı, dönemlerden buraya geldik. Gazetecilik entelektüel bir iştir. Gazeteci alınıp satılmaya başlandığı zaman bir sorun var demektir. 

Mideden bağımlı gazetecilik yapılmaz. Bunu yapmak zorunda olan genç kuşakların, neler çektiğini tahmin ediyorum ve onlara kızmıyorum. Benim kızdığım bir aşamaya gelmiş, bu mesleğe karşı sorumlulukları olduğunun farkına varamayan zavallılara. 

“Genci Olmayan Bir Cemiyet Yaşayamaz”

“Genç kuşağın neler yaşadığını tahmin edebiliyorum” dediniz. Basın Evi’ne genç kuşak gazetecilerin ilgisi nasıl? 

Maalesef yüksek değil, ama kimseyi kolundan tutup “gel” diyemeyiz. Mesleki sorunlarla ilgili söyleşiler ve atölyeler yapıyoruz. İşten çıkıp gelebilmeleri için saat 18:00’de başlatıyoruz. Ulaşım açısından biraz sıkıntılı bir bölgeyiz, bu biraz zorlayıcı olabilir. İletişim öğrencileri geliyorlar ara ara. Ama yavaş yavaş olacak. Bir de sadece bizim cemiyetimiz değil, cemiyetler dışardan bakınca biraz büyük büyük gözüküyor. Farkında değiller ki aslında cemiyetler onlar. Genci olmayan bir cemiyet yaşayamaz maalesef. 

Ankara’da genç kuşağın cemiyete ilgisi nasıl? 

Var tabii, ama iş, aş derdinde olan insanın derdi gidip cemiyette lak lak yapmak değil. Biz çok uzun bir dönem sadece lokal olarak varlık gösterdik, yani mesleki çalışmalar arada bir basın açıklamasından öteye gitmeyen şeylerdi. Bu, cemiyetlerin genel sıkıntısı. Haber olmayan yerlere gençlerin gelmesi mümkün değil. Nisan 2019’da açıldı burası. Nisan’dan bu yana da 3 bin kişi geldi. 7 ilde ders verdik, 5 ilde bilgilendirme toplantısı yaptık. 

Bu projede ise 16 kişi çalışıyoruz. Yürüttüğümüz bir diğer proje olan “Medya Köprüleri” için de çalışan 3 kişi var. Burada 20 kişiye iş imkanı veriyoruz, öyle düşünün. 

“Hedef Kitlemiz İşsiz Gazeteciler”

Basın Evi herkese açık mı? M4D’nin başvuru sınırları nedir?

Buraya gelen gazetecileri kayıt ediyoruz sistemimize ve her türlü çalışmamızda örgütlülüğü teşvik etmeyi planlıyoruz aslında. Sendikaya, başka bir cemiyete, basın kurumuna kayıtlı olan herkes bizde önceliklidir. Başta örgütlülük şartı koymaya karar verdik ama bu, meslekten kopmak zorunda kalmış ve yine örgütlenememiş kişiler için acımasızlık olur diye karar verdik. Ama İletişim Fakültesi’nden mezun olmuş bir arkadaşın bizden destek alması mümkün değil. Yeni mezunun elbette başımızın üstünde yeri var ama bizim hedef kitlemiz en başta işsiz gazeteciler. Çalışan da alabilir ama işsiz olanlar öncelikli. Biz işsiz değil, serbest gazeteciler diyoruz. Herhangi bir iş akdi ile basın kurumundan ücret almayanlar diyoruz, bunun içine telifle yazanlar da işsiz olanlar da girer. 

“Gazetecilerin Harekete Geçme Dinamosuna Dokunuyoruz”

Gazetecilik gittikçe güvencesizleşirken, parça başı işler küçük ve dönemsel bir desteği getiriyor. Bunun etkisi hakkında ne düşünüyorsunuz? 

Biz gazetecilere sadece “Siz değerlisiniz” meselesini hatırlatıp onların harekete geçme dinamosuna dokunuyoruz. İnsan kaynakları finansmanımız yok. “Gelin size web sitesi kuralım, kanal kuralım, siz gazeteciliğinizi yapın” diyoruz, bir şey kurmaları için teşvik ediyoruz. Ana akımın sizi istememesi önemsiz olduğunuz anlamına gelmez. 

Gazetecilere telif vaadetmek güvencesizliği sürdüren hatta güçlendiren bir şey değil mi? 

Başvuran arkadaşlar senede sadece 5 tane telifli haber yazabileceklerini biliyor. Burası hayat kazanabileceğiniz bir alan değil. Burası ödenemeyen su faturasını ödeme, ayakta durabilme yeri. 

Öte yandan genç kuşak gazeteciler ofislere girmek istemiyorlar… 

Bir arkadaşımız var Basın Evi’ne gelip gidip çalışan, ofis kullanmıyor. İki internet ağımız, sessiz odamız var. Ofis kirası vermiyor. Kaldı ki gazeteci network olmadan gazetecilik yapamaz ama mesela burada insanlarla tanışabilir, stüdyomuz var. Her şey yapılabilir. Niyet önemli. 

M4D gibi projeler insana iyi gelmekle birlikte, insanın umudunu da kırıyor. Sonrasında “Nerede çalışacağım ben?” diye düşünüyorsunuz…

Haklısınız. Ben 1993 yılında işsiz kaldım ve aslında o dönem hayatımın en çok para kazandığım dönemiydi. Tam 42 yere yazıyordum, bir habere 42 takla attırıyordum. Ama sonuçta bir takıntımız var; sabah işe gidip akşam eve gelme, sigortalı olma. Baktım işe gitmiyorum, sabah ne zaman uyandığım belli değil, gece kaçta yattığım belli değil, bir düzenim yok, depresyona girdim. Sonra o dönem önceki işyerimde aldığım paranın üçte birine Anadolu Ajansı’ndan teklif geldi ve çalışmaya başladım. Buna hiç pişman olmadım o ayrı ama, işte serbest gazeteciyken Daily News’te kazandığımın daha azına çalışmaya başladım. Çünkü daha rahat tatmin ettim kendimi, “işim var” diye. 

Ama aslında bugün bu kuşağın, bir disiplin içinde bunu yapması mümkün, kendi patronu olması mümkün. Kolektifler oluşturabiliriz, küçük şirketler oluşturabiliriz, kendi sigortalarımızı ödeyebiliriz, her şeyi yapabiliriz. 

Gazetecilik hayatınızı değerlendirdiğinizde, medya bu girdiği cendereden çıkabilir mi? 

Çok romantik sorular bunlar bence. Radyo çıktığında da, TV çıktığında da aynı şey söyleniyordu. Dünya basınında yüzde 8-20 arasında gerileme var medyada. Tirajlar, televizyon izlenme oranları, reklam pastaları düşüyor. Türkiye’de bu gerileme yüzde 80. Bunun sebebi, aynı haberi bir düzine gazetede takla bile attırmadan görüyor olmamız. Kötü yazılmış, haber mi, PR mı olduğu belli olmayan yazıları gazeteye doldurursanız sizi kimse okumaz, kimse televizyonları seyretmez. Her şey Serdar Ortaç’ın şarkıları gibi, dipte aynı müzik var. 

İşte bunun sonucunda gazetecilik ölmez, sadece temizlenir. Kimse kusura bakmasın; o çok büyük gözüken ana akım medya devrini tamamladı. Reform olsa ne olur bu saatten sonra, bir imaj kalmadı. Medya dönüşecek ve tek gerçek var; gazetecilik baki kalacak.