Üç Alan

Toplumların değişiminde etkili olan birçok alandan bahsetmek mümkün ama bu yazıda özellikle siyaset, sivil toplum ve entelektüel alana ilişkin birkaç hususa dikkat çekmeye çalışacağım…

Bu üç alan kendi içinde nitelikli olduğunda, kendi dışında ise birbiriyle uyumlu hareket ettiğinde bireysel/toplumsal değişim hem sağlıklı olur hem de uzun vadeli, kalıcı olur. Yaşanabilecek sıkıntılarda ise daha pratik ve gerçekçi çözümler üretilmesine imkan sağlar…

Aslında siyaset, sivil toplum ve entelektüel alan birbirlerini tamamlayan, yerine göre destekleyen, uyaran, düzelten, motive eden alanlarken uyumlu olunmadığında bir diğerini tüketen hale gelir ve alanlardan birinin ya da ikisinin niteliksiz hali kısır döngüye dönüşüp diğer alanlara da zarar vermeye başlar…

Yine bu alanların birbirlerini yok saymaları ya da birbirlerini önemsizleştirmeye çalışmaları da önemli bir sorundur ki çoğu zaman sadece yok sayılan ve önemsizleştirilene değil, bumerang misali dönüp, yok sayan ve önemsizleştirene de büyük zarar verir…

Dolayısıyla aslolan ve de kalıcı olan her üç alanın da birbirini desteklemesi ve eleştirilerini katkıya dönüştürmesidir. Sahici toptan gelişme ve iyileşmeyle gerçek bireysel/toplumsal değişimin yakalanabilmesidir…

Bu üç alana ilişkin bir tasnif denemesi yapacak olursak;

Siyaset doğası gereği mevcudu yönetme odaklıdır ve kısa vadelidir. İktidarı hedefler. Daha çok oy alıp seçimi kazanmak ister. Bunun için de güncel ekonomik, sosyal, siyasi sorunlara pratik çözümler önerir ve uygular. Zaman zaman orta-uzun vadeli programlar sunsa da çoğu zaman konjonktür, kısa vadeli hamleler yapmasını gerektirir. Bu yönüyle siyaset pratik düşünce/eylem alanıdır ve genellikle pragmatiktir. Dolayısıyla yalnız başına siyasetten çok uzun vadeli hedefler beklemek gerçekçi değildir…

Sivil toplum alanı doğası gereği insan/yaşam odaklıdır ve orta vadelidir. Yaklaşık olarak bir insanın ya da canlının hayatını hedefler, o hayat boyunca sağlığına ve mutluluğuna destek olur. Eğitimle, barınmayla, maddiyatla, maneviyatla, insanın ya da canlıların niteliğini arttırmayı hedefler. Örneğin alanı eğitim olan bir STK, anaokulundan üniversite sonrasını hesaba kattığımızda bir gencin ortalama 15-20 yılı ile ilgilidir. Dolayısıyla sivil toplumun kısa ve uzun hedefleri olsa da çoğunlukla orta vadeli bakması gerçekçi görünmektedir. Çünkü bir yönüyle siyaset gibi kısa vadeli pratik çözümler üretmesi, diğer yönüyle uzun vadeli bakış açısını hesaba katması gerekebilmektedir…

Entelektüel alan ise doğası gereği uzun vadelidir. Bu alana tefekkür alanı da diyebiliriz. Mütefekkirlerin alabildiğince bütüncül, uzun vadeli ve en ideal olanın peşinde olması beklenir. Denebilir ki bu alanın en deruni tarafında aşkınlık vardır. Teşbihte hata olmazsa bu alanın zirvesi, zamanları da aşan müteâl bir bakış açısına sahip olmaktır. Denebilir ki mütefekkir, bir deniz feneri gibidir; sabit durur, ışığını sunar, isteyen rotasını ona göre belirler, istemeyen yolunu kaybeder. Bu yönüyle mütefekkir, uzun vadeli ve hatta zamanları aşan hakikatleri hesaba katar; olaylar, kişiler ve hatta zaman çok da gündeminde olmaz mütefekkirin. Bundan dolayıdır ki tarihteki çok büyük düşünürler, sanatkarlar, bilginler çoğunlukla gadre uğramışlardır. Söyledikleri ve değerleri sonraki asırlarda anlaşılmıştır…

Bu üç alan arasında hiyerarşik kademelendirme yapmaya gerek yok, her üçü de çok önemlidir, elzemdir. Siyasetin daha çok yıpranması daha pratik ve görünür olmasından kaynaklanmaktadır. Ya da günlük meselelerle uğraşmadığı için tefekkür alanı hem boş değil hem de kutsal değildir. Önemli olan her bir alanın öncülerinin işlerine odaklanması, diğer alanları önemsiz görmemesi ve çatışmaya dönüştürmemesidir…

Farklı bir kategorik ayrım yapacak olursak;

Siyasetçi toplumun tümünü muhatap alır çünkü büyük çoğunluğundan oy almalıdır. STK’cı amacına uygun hedef kitlesini muhatap alır çünkü onların gönlünü kazanmalıdır. Mütefekkir ise hakikati muhatap alır çünkü ebediyete uzanmalıdır…

Ülkemizde bu üç alanın bilerek ya da bilmeyerek sıkça bir birleriyle karıştırıldığını söyleyebiliriz. Bazen doğru konumlama yapamadığımızdan, bazen müdahale etmemizden kaynaklı karmaşa oluşmaktadır. Böylece her bir alan hak etmediği yüke maruz kalmakta ya da merkezileşerek diğer alanın hakkına tecavüz etmektedir…

Siyasetin, sivil toplumun önünü açtığı ve entelektüelden (olumlu-olumsuz) eleştirel katkı aldığı; sivil toplumun, siyasetin toplumsal altyapısını güçlendirdiği ve mütefekkirin ufkuyla beslendiği; mütefekkirin, siyasetin çıtasını yukarıya doğru zorladığı ve sivil topluma vizyon kattığı senkronize bir yapı, toplumsal değişimimizin çok daha hızlı ve sağlıklı olmasına vesile olacaktır. Aksi durum, her üç alanın da verimsizliğine ve zayıflığına sebep olacaktır…

*Bu yazı 28 Aralık tarihinde Halit Bekiroğlu’nun web sitesinde yayınlanmıştır.