Suriyeli Gençleri Eğitmeli mi?

Türkiye’deki Suriyelilerin çok genç bir nüfusa sahip olması, eğitim konusunu ciddiye almaksızın yapılacak her girişimin zayıf ve yetersiz olacağını anlamak için yeterlidir. “Eğitim önemli” gibi bir klişe etrafında gürültü kopartmak yerine Suriyelilerin eğitime katılımlarının nasıl sağlanacağı, eğitimin nasıl bir niteliğe sahip olacağı, eğitim sürecinin nihai hedefinin ve çıktısının neler olacağı ve eğitim sürecinden elde edilecek faydanın nasıl somutlaşacağı üzerine sosyal politika ve uygulama geliştirilmeyi ertelemek, gelecekte karşılaşmamız muhtemel sorunlara biraz daha yaklaşmak anlamına gelir.

Türkiye’nin konuşmayı pek sevmediği, konuşmak zorunda kaldığında ise en üst perdeden siyasal analizlere giriştiği konuların başında Türkiye’deki mülteciler geliyor. Gözünü dikip bakmaktan kendini alamayan ve eline geçirdiği her mülteciyi kapı dışarı atmak isteyenlerin oranı çok olsa da, bu çokluk yanıltıcı olmamalı. Suriyeliler her geçen gün Türkiye toplumunun bir parçası olmaya devam ediyor. Bunu bir entegrasyon ya da uyum göstergesi olarak ifade etmek doğru değil. Türkiye toplumunun, toplum olup olmadığı bile başlı başına bir tartışma konusuyken Suriyeliler ile Türkiyelilerin uyum içerisinde yaşadığını öne sürmek epey zorlama bir iddia olur.

Türkiye toplumunun uzun süredir saplandığı kimlik bataklığından çıkmak için ciddi adımlar, sahici uygulamalar ve kalıcı politikalar geliştiremediği biliniyor. Bu konudaki yetersizlik, bilgi ve beceri eksikliği ülkenin iç sorunlarının giderek karmaşıklaşmasına neden olmakla kalmadı, olası çözümlerin de bir tehdit olarak algılanmasına ve sorunlarla ilgili gerçekçi diyalog zemininin kurulamamasına neden oldu. Buna, milyonlarca kişinin Suriye’den Türkiye’ye gelip yerleşmesiyle eklenen mülteciler de eklendiğinde ortaya çıkan tablonun sıradan kişiler için ürkütücü olmasında şaşılası bir şey yok.

Bugün sayıları 4 milyona dayanan Suriyeliler, Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 5’ini oluşturuyor. Muhalefet ve iktidar bloğu partilerinin seçmen tabanındaki genel eğilim büyük ölçüde “gitsinler” retoriğinde birleşiyor. Askeri operasyonlarla sınır ötesine yapılan harekatlar bile mültecilerin “güvenli bölge” adı altında kurulacak yeni yerleşim yerlerine gönderileceği telkinleriyle anlatılıyor. Kürt hareketinden ekonomiye, sağlıktan eğitime her meselenin bir parçası haline gelen Suriyeliler ile ilgili bilgi kılığında aramızda dolaşan malumat yığını ise nefreti körüklemekten başka bir işe yaramıyor.

Suriyelilerle ilgili mevcut durumun ve yükselen sosyo-politik gelişmelerin gelecekle ilgili pek umut vermediğini ve karamsarlığın gittikçe arttığını kabul etmek gerekir. Ancak kendisini, sevdiklerini ve bu ülkede yaşayan insanları dert edinenlerin bu karamsarlığa teslim olmamak, bunu Türkiye toplumunun geleceği için yeni bir fırsata dönüştürmenin araçları aramak ve bulmak gibi bir yükümlülükleri var. Bu nedenle Türkiye’de kalıcı olduklarını kabul etmeye direnen popülist vaazları hızla geçmek, bugünün sorunlarına odaklanmak ve küçük de olsa etkili adımlarla hareket edip geleceği kurtarmanın yolları aramak gerekir. 

Bu adımların başında eğitim geliyor. Bu konu iktidar bloğuna ve bürokratlara terk edilemeyecek kadar önemli. Ayrıca alışageldiğimiz ve başarısızlıklarıyla kimseyi şaşırtmayan mevcut eğitim sistemiyle çözülemeyecek kadar hassas ve dikkat gerektiren bir konu. Meselenin ciddiyetini kavramak yerine Suriyelilerin geçiciliği konusunda ısrar etmek ise iktidarın Suriye politikasıyla benzer sonuçlara neden olacaktır.

Konuyla ilgili 25 Kasım 2019 tarihinde Ankara’da düzenlenen ve uzmanların, akademisyenlerin ve sivil toplum örgütlerinin katılımıyla gerçekleşen “Yükseköğretimde Suriyeli Öğrenciler Toplantısı”nın gösterdiği şeylerden biri, Suriyelilerle ilgili birçok konuda olduğu gibi, eğitim konusunda da ciddi bir belirsizlik ve plansızlık halinin egemen olduğu ve tek tipçi yaklaşımın devam ettiğiydi. Katılımcıların açık tartışma ortamında görüşlerini dile getirdiği toplantıdan çıkan sonuçlardan biri de, Türkiye’deki Suriyeliler ile ilgili algının, atılması gereken birçok adımı zorlaştırdığıydı. Suriyelilere yönelik ayrımcılık ve önyargı sadece sokakta değil, bürokrasi içerisinde de etkili ve Suriyelilerin geçici olduğu yönündeki propaganda hem sokakta hem de bürokrasinin önemli bir kısmında ciddiye alınmaya devam ediyor. Bu beklentiler, olgunun kendisiyle ilgili bir durum değil, tümüyle -iktidar ya da muhalefet fark etmez- siyasal propaganda malzemesi ve bunu anlamak için biraz daha zamana ihtiyaç var.

Bütün aksaklıklarına ve yetersizliklerine rağmen Suriyelilerin başta yüksek eğitim olmak üzere, eğitim alanına dâhil edilmeleri dışında, kısa ve orta vadede bir çözüm olmadığının altını çizmek gerekir. Suriyeli gençlerin eğitim alanına dâhil olmalarının anlamı, kendi topluluklarına olduğu kadar Türkiye toplumunun geneline de dâhil olmaları anlamına gelir. Bu gençler, Türkiye toplumunun bir parçası olarak kabul edilmediği ve burada yaşamaya devam ettikleri sürece kendi yaşamlarını sürdürmenin yollarını arayacaklar. Burada son karar, yine politika yapıcılara kalıyor. Suriyeli öğrencilerin önündeki dil ve kültür farklılığının yanı sıra savaş ve göçe bağlı travmalarını gözetecek, onların eğitim kurumlarına erişimlerini, takiplerini ve finansmanlarını kolaylaştıracak sosyal politikalar geliştirecekler mi, yoksa bu öğrencileri tek tip eğitim sisteminin içerisine atıp gittikçe bu alandan uzaklaşmalarını, eğitim alanının dışına çıkmalarını ya da dâhil edildikleri eğitim sürecinin hiçbir işe yaramamasını mı seyredecekler?

Polat Alpman

Üyelik Tarihi: 03 Nisan 2019
23 içerik
Yazarın Tüm Yazılarını Gör