“Erkeklere Sorulmayan Soruları Utanç Haline Getirmeliyiz”

Anneler Haklıdır Girişimi, çalışan annelerin sorunlarını dile getirerek kadınları çalışma hayatının dışında bırakan sistemi değiştirmeyi amaçlıyor. Girişimin kurucusu Hazal Acar ile "çalışan anne olma'' halini ve çalışmalarını konuştuk. Acar, erkeklere değil sadece kadınlara sorulan soruları hep birlikte utanç meselesi haline getirmemiz gerektiğini söylüyor.

Anneler Haklıdır Girişimi kimdir? Nasıl kuruldu, Yapmak istediklerinizden bahsedebilir misiniz?

Anneler Haklıdır Girişimi bir sivil inisiyatif olarak ortaya çıktı. Bir sivil toplum çalışanı olarak, çocuk sahibi olduktan sonra “çalışan anne olma hali” üzerine düşünmeye başladım. Bu zaten üzerindeki yüklerle birlikte uzun uzun düşünülmesi gereken bir şey. Şanslıyım ki, son derece bilinçli, sosyal haklara saygılı ve iyi insanların olduğu bir organizasyonda çalışıyordum, buna rağmen meselenin kendisi çok büyük, altında kalmak işten değil. Konuyla ilgilenmeye başlayınca, hamileyken ağır işlerde çalıştırılan, işten çıkarılma korkusuyla hamileliğini gizlemeye çalışan, doğum izninde işten çıkarılan, doğumdan sonra yasal hakkı olan süt izinlerini kullanamayan kadınların hikayelerini dinledim. Türkiye’de daha çok kadınlar güvencesiz ve düşük maaşlarla çalıştırılıyor, annelik sebebiyle de gözden çok çabuk çıkarılıyor. Bunun görünürlüğü konusunda aynı fikirde olduğum insanlarla konuştuk ve bir yerden başladık.

Henüz çok yeni başladık, şu anda bir görünürlük elde etmek ve neden bu işe kalkıştığımızı anlatmak istiyoruz. Bunun için bizimle benzer doğrultuda çalışan topluluklarla bir araya gelme niyetimiz var. 

‘Anneler haklıdır’ söylemi anneliği kutsayan bu cinsiyetciligi/eşitsizliği  besleyen bir başlık değil mi? 

Amacımız, kadınları çalışma hayatının dışında bırakan sistemi değiştirecek adımlar atmak. Bunun için çalışan birçok organizasyon var, bizim odağımız ise çocuk sahibi olmuş ya da olacak kadınların haklarını savunmak. Anneliği kutsamak gibi bir isteğimiz asla yok ama kadınları çalışma hayatından uzaklaştıran bir etken olarak çocuk sahibi olmuş ya da olacak kadınlara yapılan ayrımcılık ve kötü uygulamaları gündeme getirmek istiyoruz. “Anneler haklıdır” bu amacın kısaltılmış, akılda kalıcı bir slogan hali.

Geçenlerde Azra Akın’a çocukla setler zor olmayacak mı sorusu sorulduğunda, “Bu soruyu erkeklere sormadığınız için cevaplamayacağım” demişti. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? 

Öncelikle verdiği cevap için kendisini kutlamak isterim. Evet bu Türkiye’de ve dünyada kadınların sıkça karşı karşıya geldiği bir cinsiyetçi muamele. İşe alım mülakatlarında kadınlara “hamile kalmayı düşünüyor musunuz” sorusu nasıl rahatlıkla soruluyorsa, bu soru da aynı rahatlıkla soruluyor. Türkiye’de kurumsal bakım olanakları çok zayıf, bakım sorumluluğu tamamen kadın üzerinde ve bu şaşılacak derecede normal karşılanıyor. Bir kadının işini bırakıp çocuğuna bakmaya başlaması zorunluluğun dışında da zaten tercih edilmesi gereken bir şey olarak görülüyor. Çocuk sahibi olan kadınların kendi istekleriyle iş bırakma durumunda tazminat almalarını düşünelim, birçok kadın için faydalı olabilir ama teşvik tarafını da görmek gerekiyor.

İşe alımlarda evlilik, hamilelik sorunlarının doğrultulması bir eşitsizlik söylemi. Kadın bununla nasıl baş edebilir?

Kadınları bununla tek başlarına mücadele etmek durumunda bırakmamamız gerekiyor öncelikle. Değişimin gelmesi için hep birlikte çalışmalıyız. Girmek istediği iş için mülakata alınan bir kadın, bu soru sorulduğunda cevap vermeyi reddedebilir, durumu protesto edebilir ama bu ayrımcılığa uğramayacağı anlamına gelmez. Aksine uğrar ve işe alınmazsa, bunun sebebini de kanıtlayamaz. Bu “erkeklere sorulmayan soruları” artık utanç meselesi haline getirmeliyiz hep birlikte.

Devlet daireleri kısmen hamilelik, çocuk ve konularında belirli yasalarla kadının işini kolaylaştırıyor. Özel sektörde ise alımı ya da gebelik çocuk durumunda tolere edilmiyor, iş akdi feshediliyor. Özel sektörde kadın kendini nasıl korumaya alabilir? 

Önceki sorudaki gibi, kadın kendini tek başına korumakta çok zorlanıyor. Burada devletin önemli bir rolü var. Bizim söylemlerimizi de temelde işverenler üzerinden kurmamamız gerektiğini düşünüyorum. Özel sektör işe alımda erkekleri tercih etmeye, yükseltmeye, erkeklere daha fazla maaş vermeye eğilimli, bu gizli bir bilgi değil. Özel sektöre yüklendikçe kadınları dışarıda bırakmaya daha fazla istekli olma riski var. Devletin yeni iyileştirmelerden önce kanunda yer alan hakları korumasını istiyoruz. Özel sektörün mahkemelerde parasını verip yanlış uygulamalara devam etmesine göz yummasını kabul edemeyiz. Bu dev holdinglerden, küçük şirketlere kadar her yerde böyle. Geçtiğimiz ay ülkenin en önemli gazetelerinden biri doğum iznindeki muhabirinin iş akdini gerekçesiz feshetti. Muhtemelen bir dava süreci olacak ve muhtemelen işten çıkarılan kadın davayı kazanacak. Ama elde ettiği, maruz kaldığının yanında nedir?

Bu arada sadece özel sektördeki “kötü” şirketler değil, sivil toplum kuruluşlarının da kendilerine dönüp bakması gerekiyor. İlerleyen zamanda sivil toplumu da bu konu üzerinden ele almak istiyoruz.

Bu tür sorulara ve sorunlarla hep kadınlar muhatap oluyor babalık izni vb. gündem olmuyor ya da efektif kullanılmıyor. Tüm izinlerin, kolaylaştırıcılığın kadına olması aynı zamanda kadını eve hapseden yine bu rolleri kadına biçen bir tutumu desteklemiyor mu?

Girişimimizin temel prensiplerinden biri tam olarak bu; annelerin haklarını savunurken, annelik izninin uzatılmasını ve kadınların daha fazla çalışma hayatından uzakta kalmalarını talep etmiyoruz. Biz babalık izninin uzatılmasını istiyoruz. İdeal olan, ebeveynlerin eşit izin kullanmalarıdır. Bir işyerinde ayrı ayrı ama aynı dönem içerisinde çocuk sahibi olan bir kadın ve bir erkek düşünün. Kadın dört ay çalışmayacakken, erkek sadece 10 gün işyerinden uzakta olacak, daha sonra çalışmaya dönecek ve aktif olarak hayatına devam edecek. Bu sırada kadının işe dönüp dönemeyeceği bile belirsizken, erkek işinde yükselecek. Bu iş hayatında çok büyük eşitsizlikler doğuruyor. İsveç örneğini ele alalım; toplumsal cinsiyet eşitliği bakımından dünyanın en ileri gelen ülkelerinden biri. Tek bir ebeveyne değil, ebeveynlere dönüşümlü kullanabilecekleri 8 aylık bir izin tanıyor. Ama sonuçta izni babaların değil yine annelerin kullandığı görülüyor. Bu tip bir esnekliğin yine geleneksel cinsiyet rollerinin tekrarlanmasına yol açtığını en iyi bu örnekte görüyoruz. Bir de, doğrudan kadını eve, erkeği işe yönlendiren sistemimizi düşünelim.