Eğitim Sistemine Alternatif Yaklaşımlar (2)

Alternatif eğitim modelleri dosyamızın ikinci bölümüne Başka Bir Okul Mümkün Derneği ve Doğadaki Okul ile devam ediyoruz. Her biri mevcut eğitim alışkanlıklarına farklı çözümler sunan bu kurumların esas gayesi; çocukların yaratıcılığını geliştiren, hayal gücünü özgür bırakan ve doğayla iç içe yaşamalarına olanak sunan modeller geliştirmek ve yaygınlaştırmak… Başka Bir Okul Mümkün Derneği’nin kurucusu ve gönüllülerinden Burak Ülman; “Her çocuk kendine özgüdür ve yaşamının bir parçası olan eğitim sürecini şekillendirmeye hakkı vardır” diyor. Doğadaki Okul adına konuşan Orman Okulu Uzmanı ve Uludağ Üniversitesi Öğretim Görevlisi Ömer Dilek, çocukların doğada zaman geçirmesini, doğa yoluyla öğrenmesini yaygınlaştırmayı amaçladıklarını söylüyor. 

Başka Bir Okul Mümkün Derneği: “Her Çocuk Kendine Özgüdür”

Geliştirdiğiniz BBOM Eğitim Modeli’nden bahsedebilir misiniz? Bu model, mevcut eğitim sisteminin hangi boşluklarını kapatmayı/hatalarını düzeltmeyi hedefliyor?

Başka Bir Okul Mümkün (BBOM) Derneği kurulduğu 2010 yılından bu yana Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde belirlenen hakları hayata geçiren, çocukları birer birey olarak gören ve farklılıklarını tanıyarak kendilerini gerçekleştirmelerine olanak sağlayan, katılımcı demokrasiyle yönetilen, ekolojik dengeye saygılı ve ticari kar amacı gütmeyen okullar kurmak ve bu eğitim anlayışının Türkiye’de yaygınlaştırmak için çalışmaktadır.

2009 yılında İstanbul’da bir araya gelen bir grup ebeveyn ve gönüllü Başka Bir Okul Mümkün (BBOM) adı altında Türkiye’de daha önce bir benzeri olmayan özgün bir alternatif eğitim hareketini başlattılar. Her ne kadar başlangıçta hareket öncelikle gruptaki ebeveynlerin çocukları için bir “alternatif bir okul” açmayı hedefliyorduysa da vizyonunda bu alternatif eğitim hareketinin yaygınlaşması hedefi de yer alıyordu. 2010 yılı başında toplu buluşmalarına başlayan ve dernekleşen grup, Türkiye’deki mevcut eğitim sisteminin sorunlarını tespit etmek, bu sorunlara çözüm önermek ve bu çözümleri hayata geçiren alternatif bir okul modeli oluşturmak üzere çalışmalara başladı. 

BBOM hareketi en başından beri her toplumun kendi tarihsel, zamansal, coğrafi, kültürel, siyasal ve toplumsal özgün konfigürasyonu olduğu varsayımı ile özgün bir eğitim çözümü önermeyi hedefledi. Bununla beraber Türkiye’ye özgü bir model oluşturmak amacıyla var olan metotları, dünyadan modelleri, alternatif okul örneklerini ve bağımsız uygulamaları inceledi ve bunlardan da ilham aldı.

Araştırmalar yapılırken aslında Türkiye’nin eğitim sorunlarının sadece Türkiye’ye ait olmadığı, dünyanın her yerinde eğitim sorunlarının benzer olduğu da anlaşıldı. 2010-2012 yılları arasında yapılan çalışmalar sonucunda dört eksenli “alternatif bir okul modeli” ortaya çıkarıldı. 

Bu 4 ekseni genel haliyle özetlemek gerekirse;

Alternatif Eğitim: BBOM eğitim modeli, her çocuğun farklı olduğu ve dolaysıyla farklı öğrenme hakkı olduğu düşüncesi üzerine kuruludur. Bu düşünce, çocuğun tanınmasına yönelik bilinçli bir çaba ve programa dair her öğe için (hedefler, içerik, öğretim yöntemleri, öğretim materyalleri, değerlendirme) çocuğa söz hakkı ve seçme hakkı tanıyarak hayat bulur. Okuldaki eğitim modeli bir yandan çocukların bireysel ilgi, ihtiyaçları ve potansiyelleri doğrultusunda gelişimlerini desteklemeyi hedeflerken diğer yandan yaşamın gerçeklerine ve sorunlarına duyarlı bireyler yetiştirmeyi hedefler.

Özgün Finansman: BBOM özgün finansman anlayışı, eğitimin kamusal kaynaklar ile karşılanması gerektiğini esas alır. Eğitimin kamusal kaynaklarla karşılanması gerektiğini bir yandan dillendirmeye devam ederken bir yandan da bu makro dönüşümün gerçekleşeceği günün öncesinde de finansman yapısına dair bir ara çözüm olarak kendi giderlerini karşılayacak ve toplumsal fayda sağlayacak bir okul sistemini öngörmektedir.

Ekolojik Duruş: BBOM okul modeli ekolojik felsefeyi merkeze alarak eğitim sürecinde farklı bir örnek sunmayı hedefler. BBOM okulunda ekoloji konusu müfredatla iç içedir ve tüm okul içi süreçler ve uygulamalarda ekolojik bilinçlendirme ve farkındalık yaratacak şekilde kurgulanır. 

Demokratik Yönetim: BBOM modeli demokrasinin tüm unsurları ile okulun tüm bileşenlerince (öğretmen, ebeveyn, çalışan vb.) içselleştirilmesine olanak sağlayacak bir yönetim yapısı önerir. Okulun tüm bileşenlerinin kendi alanı, kendi yaşamı ile ilgili doğrudan ya da dolaylı kararlara katılmaları ve eşit söz hakkına sahip olmaları ilkesel olarak kabul edilirken, çocukların bu katılımı bir hak olarak algılamalarını ve bu hakkı kullanmalarını sağlayacak sürdürülebilir mekanizmalar oluşturulur.

BBOM Derneği’nin önerdiği dört sac ayaklı eğitim modeli Türkiye’deki eğitim sorunlarına yönelik alternatif bir yaklaşım önermektedir. BBOM Derneği’ne ve BBOM eğitim modeline Türkiye’nin dört bir yanında gösterilen ilgi önerilen modelin bir ihtiyaca karşılık verdiğini göstermektedir. BBOM Derneği olarak amacımız bu eğitim anlayışının kademeli olarak Türkiye’nin tamamına yayılmasının sağlanmasıdır. 

5 yıllık okulculuk deneyimimizin de sayesinde “öğretmen”in bu ve benzeri alternatif eğitim uygulamalarında en kritik bileşen olduğunu öğrendik ve bu konuda ülkede herhangi bir destek programının olmaması sebebiyle kendi destek programlarımızı hayata geçirmeye başladık. 

Bu sebeple BBOM Derneği 2015 yılından bu yana “öğretmen destek programları” yürütmektedir. Şu ana kadar binlerce başvuru arasından seçilen 300’ün üzerinde öğretmen bu programlardan yararlanmıştır. Bu programlarda sadece BBOM okullarında çalışan/çalışacak öğretmenler değil, devlet okullarında da çalışan öğretmenlere “çocuk hakları”, demokratik eğitim”, “şiddetsiz iletişim”, “pozitif disiplin” gibi farklı modüller verilmektedir. Amacımız BBOM Derneği’nin temsil ettiği değerlerin ve eğitim anlayışının Türkiye çapında fikirsel yaygınlık kazanmasıdır. 

Öğretmen destek programlarımızın içeriğindeki ilk modül olarak tasarlanan “Çocuk Hakları” Modülü katılımcıların mevcut “çocuk algıları” ile yüzleşmelerine ve değişimin başlangıç noktasını görmelerine alan açıyor. İlk modülde içerik; yaygın çocuk algısı, çocuk hakları ve gelişim süreci, ayrımcılık ve hak ihlallerinin gündelik hayattaki yaygın karşılığı, birey olarak çocuk ve kendi yaşamını şekillendirme hakkı, bir anahtar olarak katılım izleğinde farkındalık geliştiriyor. İkinci modül olan Şiddetsiz İletişim ile şiddet ve hiyerarşinin gündelik hayattaki yaygınlığı, öğretmenin ve çocuğun kendi gücünü eline alabilmesi için bir araç olarak şiddetsiz iletişim, haklar ve sorumluluklar ilişkisi üzerine bir farkındalık sağlıyor. Bu modül aynı zamanda öğretmenin bireysel gelişimine de alan açan, bireysel ihtiyaçlarını merkeze sağlayan bir akışa sahip. Pozitif Disiplin başlıklı üçüncü modül katılımcıları, sınırların belirlenmesi ve disiplin konusunda geleneksel yöntemlerin dışında kalan alan ile tanıştırıyor. Ödül ve cezanın olmadığı yerde hangi araçların olduğuna dair farkındalık bu modülün içeriğinde yer alıyor. Demokratik okullar başlıklı dördüncü modüle katılımcılar yönergesi belli bir ön çalışma ile geliyorlar. Verili bir çerçeve içerisinde çeşitli demokratik okulları inceleyen katılımcılar modülün sonunda interaktif bir akışla demokratik okulların olmazsa olmazlarını çıkarmış oluyorlar. Nihayetinde BBOM modülü ile de önceki dört modülde edinilen kazanımların ve farkındalığın bir arada çalışıldığı son adım oluyor. 

Tüm modüllerin içerikte ortaklaştığı kavramlar ve hedefler ise başlangıç programına katılan öğretmenin mesleki gelişim için ilk adımı attığı, sürdürülebilirliğin sorumluluğunu aldı, katılımcı ve barışçıl öğrenme topluluğunun ortak hedefe dönüştüğü ve bu yolda ortak dilin oluştuğu zemini üretmiş oluyorlar.

Eğitim sisteminde en çok üzerinde durduğunuz yanlışlar neler? Esasen bir de diğer taraftan bakmak isteriz; bu konuda özne çocuklar olsa da yine en çok konuşanlar biz yetişkinler oluyoruz. Sizin çocuklarla yaptığınız bir araştırma var mı, onlar nasıl bir okul istiyorlar? En çok nelerden mutsuzlar ve mutlulukla gidecekleri okul nasıl bir yer? 

Bu noktada BBOM’un eğitim-çocuk ilişkisine dair algısını hatırlamakta fayda var: BBOM’a göre “Her çocuk kendine özgüdür ve yaşamının bir parçası olan eğitim sürecini şekillendirmeye hakkı vardır.” Bu bakımdan eğitim/öğretim/öğrenim süreçleri çocukların farklılıklarına hitap edebilecek esneklikte ve çocuğun planlamasına açık olmalıdır. Bu anlayışta standart program/müfredat olamaz. Öğretmen çocukla/çocuklarla birlikte program geliştirir (ki bu da mevcut eğitim fakülteleri donanımına sahip öğretmenler için çok zor ve yıpratıcı bir durumdur). Bu çıkış noktası BBOM’un sabit ve önden tanımlı bir çerçevesi olan bir eğitim/öğretim programı yerine özgün bir öğrenme yaklaşımı geliştirmesini sağlamaktadır. Öğrenme yaklaşımından kastettiğimiz öğrenme sürecinin hedeflerine (ki bu hedefler çocukla beraber belirlenir) ulaşmak için tasarlanmış öğretmen ve çocuk arasındaki etkileşimler bütünüdür. Bilginin nasıl elde edildiği, öğrenenin bilgiyi elde etme sürecindeki konumu, öğrenme ortamlarının tasarımı, değerlendirmenin sistematiği gibi boyutlarda verilen cevaplar öğrenme yaklaşımının çerçevesini belirler. Tam da bu eksenlerde ile BBOM özgün bir çerçeve sunmaktadır.

BBOM Derneği olarak sınıfta da, okulda da, ebeveynler arasında da bir öğrenme topluluğuna dönüşmenin mümkün olduğunu iddia ediyoruz. Bunu sağlayabilmek için de iki temel kavramı garanti altına almak gerekiyor: “katılım” ve ”barış”. Katılım çok genel hatlarıyla üyelerin ihtiyaç ve duygularının dinlenmesi, dikkate alınması ve karar mekanizmalarına katılmaları demek. Katılım topluluk üyelerinin topluluğa ait hissedebilmelerinin ön koşulu; katılımla artan aidiyet duygusu üretimi ve verimi arttırıyor. Üretimin ve verimin artması daha çok katılım alanı yaratıyor ve bu da aidiyet ve sahiplik duygusunu daha da yükseltiyor. Bu döngü zaman içinde ortak bir geçmiş ve kültür oluşumunu sağlıyor ve hem bireysel hem de topluluk güçlenmesini [empowerment] sağlıyor. Bir öğrenme topluluğunun ikinci koşulu “barış” da topluluk üyelerinin uyum, ahenk ve huzur içinde olmasını tanımlıyor. Bu barış ve huzur halini sağlamak için hem topluluk üyelerinin kendi bireysel ihtiyaçlarını karşılanmasını hem de topluluğun ihtiyaçlarının karşılanmasını sağlamak gerekiyor.

Sadece birilerinin ihtiyaçlarının karşılandığı ya da birilerinin ihtiyaçlarına öncelik verilen ortamlarda uyum, ahenk ve huzur yerine çatışma, rekabet, mücadele gibi topluluk olmayı engelleyen haller kaçınılmaz.

Peki, katılım ve barışı garanti altına almak için ne yapmak gerekiyor? Hem katılımı arttırmak hem de barışçıl ortamı sağlamak için toplulukta 4 temel alanda yani iletişim, iş bölümü, karar alma ve anlaşmazlık alanlarında bir takım mekanizmalar belirlemek gerekiyor. BBOM Derneğinde tüm bu alanlarda bolca çuvalladığımız için deneyimle bunlara yönelik yöntemler aradık ve bulduk.  İletişim alanında Şiddetsiz İletişim, iş bölümünde Sosyokrasi, karar almada İçermeci Karar Alma (Derin Demokrasi) ve anlaşmazlık çözümünde Onarıcı Adalet yaklaşımlarını benimsedik. Deneyim sonucunda geldiğimiz bu nokta ve bu mekanizma ve araçların birlikteliği aslında tam da BBOM Öğrenme Yaklaşımının zemini oluşturuyor.

Türkiye genelindeki tüm okulları alternatif eğitim merkezlerine çevirmek ne yazık ki mümkün görünmüyor. Sizce yine de geleneksel müfredatla bile yapılacak şeyler var mı? Bu noktada öğretmenlere ve velilere düşen sorumluluklar neler? Dernek olarak alternatif okulların yanında tüm eğitim sistemine çözüm üretecek çalışmalarınız var mı? 

Geldiğimiz noktada BBOM girişimi olarak da hayalimiz eğitim alanında bu araçları kullanarak katılımcı ve barışçıl öğrenme topluluklarının yaygınlaşmasına katkıda bulunmak. Bu hedefe yerel kooperatifleriyle, okullarıyla, Öğretmen Köyü’yle, yayınlarıyla büyük BBOM topluluğu olarak emek koymaya devam ediyoruz. Süreç içinde denemenin ve hata yapmanın öğrenmenin en temel döngüsü olduğunu deneyimledik. Deneyerek ve yanılarak gerek sınıfta, gerek okulda, gerek öğretmenler odasında somut olarak kullanılabilecek ve güçlü mekanizmaları olan bir öğrenme yaklaşımı geliştirdik. İki açıdan bu geldiğimiz son nokta değil. Birincisi öğrenme sürecimiz devam ediyor, daha bu çerçevede geliştirilecek çok alt alan var ve uygulamaya dönük olarak daha çok materyal ve kaynak üretmemiz gerekiyor. Son dönemde BBOM Derneği’nin Sosyokratik yapısında kurulan “Model Geliştirme Çemberi” BBOM öğrenme yaklaşımını destekleyecek kaynak ve materyalleri geliştiriyor. Yine “Öğretmen Destek Çemberi” gerek öğretmen eğitimleri gerekse katılım mekanizmaları üzerine farklı projeler yürütüyorlar. Uzun lafın kısası genel çerçevesi oturmuş olsa da çerçevenin içini doldurmak adına daha yapılacak çok iş var. Bu çabaya devam etmemizi gerektiren ikinci konu da bu yaklaşımımızın tüm Türkiye çapında yaygınlaşması için daha çok çalışma azmi ve kararlılığı. Tam da bu sebeple bütün bileşenleriyle büyük BBOM topluluğu olarak ülkedeki tüm sınıfların, tüm okulların ve hatta tüm eğitim kurumlarının katılımcı ve barışçıl öğrenme topluluklarına dönüştüğü günlerin hayali ile çalışmaya ve öğrenmeye devam edeceğiz. Bununla beraber alternatif eğitim camiasında uygulamadan beslenen deneyimlerimiz sayesinde sosyal duygusal güvenliğin ve öğrenmenin önemini vurgulayan temel bileşen haline geldik. Çok yakın zamanda kamusal eğitimin okuldaki sosyal-duygusal güvenliğin ve öğrenme zemini sağlayacak bağlantı çemberleri, sınıf ve okul meclisleri, daha bol serbest zaman ve çocukların kendi ilgi ve becerilerine uygun atölye düzenlemeleri göreceğimize de eminiz.

Doğadaki Okul: “Köy Enstitüleri bizim alternatif okul modelimizdi”

Doğadaki Okul adına konuşan Orman Okulu Uzmanı ve Uludağ Üniversitesi Öğretim Görevlisi Ömer Dilek, çocukların doğada zaman geçirmesini, doğa yoluyla öğrenmesini yaygınlaştırmayı amaçladıklarını söylüyor. 

Doğadaki Okul modelinin detayları hakkında bilgi alabilir miyiz? Bu model, mevcut eğitim sisteminin hangi boşluklarını kapatmayı/hatalarını düzeltmeyi hedefliyor?

Doğadaki Okul günümüzde teknolojik gelişmelerin, kültürel yozlaşmaların ve değişen yaşam biçiminin oluşturduğu ortamdan dolayı çocukların doğa ile kopan bağlarını onarmak, tekrar bağ kurmalarını sağlamak, ebeveyn ve eğitimcileri bu konuda teşvik etmek ve doğada zaman geçirmenin çocuklar üzerindeki etkilerini ortaya çıkarmak için çalışmalar yürütmektedir. Birleşmiş Milletler genel kurulu tarafından 20 Kasım 1989 yılında kabul edilen Çocuk Haklarına Dair Sözleşmede 31. maddeye göre ”Taraf Devletler çocuğun dinlenme, boş zaman değerlendirme, oynama ve yaşına uygun eğlence (etkinliklerinde) bulunma ve kültürel ve sanatsal yaşama serbestçe katılma hakkını tanırlar.” oyun bir çocuk hakkıdır. Fakat çocuklara küçük yaşlardan itibaren yüklenen ağır ders yükleri, sınavlarda derece beklentisi çocuğun bu hakkını elinden almaktadır.

Doğadaki Okul, Birleşmiş Milletler tarafından çocuklara tanınan oyun hakkının aslında çocuğun gelişimi ve öğrenmesi içinde gerekli olduğunu bilimsel çalışmalar öne sürerek geniş kitlelere yaymaya, çocuğun bu hakkını tekrar elde etmesini sağlamayı hedefliyor.

Çocuğun doğayla buluşması için çalışıyorsunuz. Orman Okulları konusunda hangi aşamada Türkiye? Yeterli ilgi var mı? İlgili kurumlardan destek görüyor musunuz? 

Orman okulu yaklaşımının ismi ilk başlarda insanlara komik gelebiliyor. İnsanlar teknolojinin inanılmaz derecede ilerlediği bu çağda ormanda eğitime sıcak bakmaya biliyorlar. Fakat bu konuda yapılan bilimsel çalışmalar ve araştırmalar gösteriyor ki doğada bulunmak en az bir bilgisayarla çalışmada bulunmak kadar çocuğun gelişimine ve öğrenmesine katkı sağlamakta. Bunun yanında teknolojik  gelişmeler insan sağlığını tehdit edecek yüzlerce hastalık ortaya çıkarırken doğanın ve doğada bulunmanın çocuklar ve yetişkinler üzerinde iyileştirici etkisi olduğu araştırmalarla kanıtlanmış durumdadır. Günümüzde şehir merkezlerinde neredeyse yok denilecek kadar ağaçlık veya yeşil alanlar bulunmaktadır. Bu durum çocukların doğada zaman geçirmesini zorlaştırmakta hatta birçok çocuk doğada hiç zaman geçirememektedir. Uluslararası alanda orman okulu yaklaşımı çocukların doğada daha çok zaman geçirebilmesi için 1950’li yıllardan itibaren kabul görmeye ve hızla yayılmaya başlamıştır. Ülkemizin orman okullarıyla tanışması ise son birkaç yıl içinde olmuştur. Buna rağmen orman okulu ismi ve uygulamaları hızla yayılıp, orman okulu adında özel okullar açılmaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı son yaptığı seminer ve hizmet içi eğitimlerde sınıf dışı eğitimin üzerinde durarak bu alanda ilgi uyandırmaya çalışmaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı geçtiğimiz senelerde Richard Louv tarafından kaleme alınan Doğadaki Son Çocuk kitabını öğretmenlerin okumasını ve analiz etmesini isteyerek bu alana olan ilginin artması sağlamıştır.

Türkiye genelindeki tüm okulları alternatif eğitim merkezlerine çevirmek ne yazık ki mümkün görünmüyor. Sizce yine de geleneksel müfredatla bile yapılacak şeyler var mı? 

Aslında birçok Avrupa ülkesinin bu yönde çalışmalar yapacak alanları veya imkanları yok. Fakat bu ülkelerden olan İngiltere orman okulu uygulamalarını doğrudan almayıp kendi ülkesine uyarlayarak orman okulunu ”Ormanda veya ağaçlık alanda gerçekleştirilen, bireylerin aktif katılımının sağlandığı ilham verici bir süreç.” olarak tanımlayarak kendi ülkesinde uygulanabilir bir eğitim yaklaşımı oluşturmuştur. Aslında bahsedilen yöntemi biz köy enstitülerini kurarak oluşturmuşuz. Şu an Amerika’da akademik kariyerine devam eden Dr. Olcay Yavuz  katıldığı bir programda köy enstitülerinden bahsediyor ve ortamda bulunan herkes hayretle dinliyor kendisini. Olcay hocaya program sonrası siz bu sistemi yıllar önce kurmuşsunuz neden vazgeçtiniz acaba diye sorular yöneltiliyor ve kendisi bunu üzülerek aktarıyor. Evet köy enstitülerinde sorunlar yaşanmış olabilir fakat işleyen bir sistem kökten sökülüp atılarak yeni bir sistem bulma arayışlarına girilmiş ve ne yazık ki hala o arayış günümüzde bile sürmekte. Milli Eğitim Bakanlığı bu eksikliği görerek yakın zamanda Tasarım Beceri Atölyeleri kurmaya başladı. Güzel bir adım fakat geliştirilmesi ve ilerletilmesi gerekiyor. Bunun içinde öncelikle velilerin bu konuda ikna edilmeye ve eğitilmeye ihtiyaçları var. Şuan oluşturulan eğitim ortamında veli eğitimi sınav sonuçları ve alınan puanlarla ölçtüğü için çocuğun kazandığı becerinin, somut olarak üretilen bir olgu değer görmemektedir. Bir gün sınav sonuçlarının yaşamımızı sürdürmek ve yeni bir şeyler üretmek için yeterli olmadığını anladığımızda eğitim sistemimizin içinden üreten, düşünen, analiz eden, çıkarımda bulunan bireyler yetişecektir.