Nafaka Tartışmaları Ve Sosyal Medyada Toplumsal Cinsiyet Mücadelesi

Daha önce hazırladığımız Nafaka dosyasında son olarak 10 Ekim 2018 Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile Adalet Bakanlığı’nın düzenlediği “Gündem Buluşmaları” toplantısında geçen tartışmaları aktarmıştık. Bir süredir gündemden düşen fakat Yeni Akit gazetesinde avukat Tuba Torun’un sosyal medya paylaşımları üzerinden tekrar tartışmaya açılan bu konuyu Tuba Torun’la bir kere daha değerlendirdik.  

Sosyal medyada uzun süredir çok ön planda olmayan nafaka konusu, sizin paylaşımlarınızın Yeni Akit gazetesi tarafından manşete taşınması ile yeniden gündem oldu. Güncel olaya geçmeden önce ekim ayındaki çalıştaydan bu yana nafaka meselesine dair kısa bir özet ve son gelişmelere dair bir bilgilendirme ile başlayalım isterseniz.

Öncelikle süresiz nafaka tartışmasının da dayanağı olan boşanma komisyonu kurulmuştu 2015 yılında ve o komisyondaki önerilerden biriydi süresiz nafakanın süreli hale getirilmesi. Zaten o boşanma komisyonunda nafakayla beraber bugün kadının insan haklarının başına bela olan başka öneriler de getirilmişti.

Rapor kapsamında gündeme getirilen diğer öneriler nelerdi?

Mesela müftülük yasası da orada konuşulan bir şeydi ya da süt izni yasası da orada konuşulmuştu. Ayrıca bu evlilik affı meselesinin kökeni de oradan geliyor, hani şu aralar çok konuşulan… 6284’e olan saldırıların da menşei aynı zamanda… Çünkü adı üstünde ‘Boşanma Komisyonu’nun amacı aileyi korumak ve boşanmalara engel olmaktı, hedefi buydu. Neticede şu anda gündemdeki bütün tasarılar ve geçmiş olan müftülük yasası gibi yasalar hep tek bir hedefe odaklanıyor: Her ne pahasına olursa olsun aile kurumunu korumak. Aile kurumu çok önemli ama ‘her ne pahasına olursa olsun’ korunması gereken bir şey değil. Kadın şiddete uğradığında, hakarete uğradığında, tehlikeye girdiğinde gerekirse sonlandırılması gereken bir durum var demektir. Nasıl evlenme hakkımız varsa boşanma da bize medeni kanun tarafından tanınmış bir hak. Her ne pahasına olursa olsun koruduğumuzda aile kurumu da sağlıklı olmuyor zaten. Nafaka o raporda önerildi ama meclisten geçmedi, oylama aşamasına gelmedi, sadece bakanlığın önerileri var.

Peki, bakanlıklar 10 Ekim 2018’deki çalıştaydan sonra neler yaptılar?

Bakanlık nafaka hükmünün düzenlenmesine ilişkin kendi önerisini evli kalınan süreyle orantılı olarak kademeli şekilde nafaka ödenmesi olarak açıkladı.Bu tartışılıyordu. Bizim tepki gösterdiğimiz nokta en başta şu: Kadına dair bunca hayati sorun varken, bunca önerimiz varken neden bu konuşuluyor ve neden şimdi konuşuluyor? Bu bir; ikincisi bu kanunun gerekçesi şu şekilde belirtiliyor: Türk toplumunda kadın evlendiğinde evle ve çocukla ilgilenmek zorunda kalıyor, iş yaşamanı sonlandırmak zorunda kalıyor çoğu zaman. Dolayısıyla kadın boşandığında yaşamını devam ettirebilecek standartlardan yoksun kalıyor bazen ve o boşluğun giderilmesi için statüsünün bir miktar desteklenmesi lazım, en azından hayatta kalması, yaşamını devam ettirmesi için bir miktar para ödenmesi gerekiyor. Yani kadının toplumdaki ikincilliğini vurgulayan bir gerekçesi var. En azından yaşamsal anlamda kadını erkeğe eşitlemeye çalışıyor, zaten toplum kadının ikincil görüyor. Çok mantıklı, hem dünyada hem de Türkiye’de gerçekliğe uygun bir gerekçe. Şu anda sanki bu durum ortadan kalkmış, kadının iş yaşamına gerektiği biçimde katılımı sağlanmış gibi düşünülerek kaldırılması planlanıyor.

Süresi nafaka karşıtları, çalışan kadınların nafaka almak için çalışmadığı, nafaka ile geçindikleri gibi hatta zenginleştikleri gibi iddialar sunuyorlar. Bir kadının nafaka ile geçinmesi mümkün mü?

Bu en çok kurduğumuz cümlelerden biri: Ortalama gelir üzerinden bir erkek, 2000-3000 diyelim, 250, 300 lira gibi bir rakam ödüyor, bizim davalarımızdaki durum bu şu anda. Bu miktarla ne bir kadın zenginleşir, ne de bir erkek fakirleşir ama hayatını idame ettirmek kısmından bakınca belki bir haftalık mutfak alışverişini yapar. Ekonomik krizin bu kadar tavan yaptığı bir ülkede 250-300 lira ile ne kadar yaşamsal faaliyetlerinizi devam ettirebilirsiniz? Bu arada nafaka çift taraflıdır, erkek de talep edebilir ama uygulamada kadın talep ediyor bu nafakayı, bu da toplumsal cinsiyet eşitsizliği yüzünden.

Nafaka psikolojik olarak kadına güç veren bir şeydir, siz bu hakkı kadından aldığınız zaman kadın boşanmaya da korkar hale geliyor. Elbette ki 250 tl ile zenginleşmiyor kadın ama aynı zamanda psikolojisini destekliyor. Elinden bunu aldığınızda siz o kadının dayanma gücünü, cesaretini kırıyorsunuz, kadınların kafasına “boşanırsan ortada kalacaksın, sokakta kalacaksın” algısını iyice sokuyorsunuz.

Kendilerini Nafaka Mağdurları olan tanımlayan insanlara baktığımızda çok azının mağdur olduğunu görüyoruz. Hakikaten bıkmış olabilirler, karşı tarafa hıncı vardır, kanun zoruyla ödemek istemiyordur ve bunların sayısı az diye düşünüyorum. Biz sosyal medyada nafaka mağduru adı altında paylaşımlar yapan kayınvalideler, görümceler, eltiler de görüyoruz. Burada kişisel meseleler de devreye giriyor, eski eşe geline kızgınlık da etkili oluyor.

Peki, bunlar hukuki bir dayanak olabilir mi?

Tabi ki olamaz, bir kere ben hesapları tek tek incelediğimde hep tek bir siyaseti destekleyen hesaplarla karşılaşıyorum. Bunun topyekûn bir mücadelenin parçası olduğunu düşünüyorum. Nafaka meselesinde önce kadının istihdamını sağlayacak, kadının iş yaşamına girişini destekleyecek, İstanbul Sözleşmesi ve her türlü önleyici tedbir içeren, altına imza attığımız politikaları uygulayacak, ondan sonra olmuyorsa “bu kadınların şartları iyi de bu nafaka haksızlık” diyeceksiniz. Binali Yıldırım bir açıklama yapmıştı; yaşlı bir adam gelmiş, “kadınlara çok fazla sosyal yardımda bulunuyorsunuz, kadınlar erkeklere ihtiyaç duymuyor, biz de evlenemiyoruz” demiş. Bunun üzerine Yıldırım o kadar yardım ediyoruz ki insanlar evlenemiyor sonucuna varmıştı. Yani burada bir çelişki var, çok iyi sosyal politikalar uygulanıyormuş gibi de gösteriliyor.  

Öneriler arasında devletin bir fon oluşturarak devreye girmesi gibi bir öneri vardı, bunun uygulanabilirliği nedir sizce?

Devletin ve mağdurların önerisi nafaka için bir fon oluşturulması yönünde. Evliliğin başından itibaren eşit miktarda karşılıklı olarak bir fona para koyması ve boşandıktan sonra kişilerin sosyo-ekonomik durumuna göre biriken fondan nafaka alsınlar, fondaki para bitince nafaka da bitsin. Şimdi böyle bir önerileri var. Mağdurlar karı kocanın eşit şekilde katkı sunarak fon oluşturmasını öneriyor. Kadın ve erkeğin eşit katkı koyabileceğini var sayıyorlar. Ama bazı avukatlar da süresiz nafaka kalksın, devlet bir fon kurulsun diyor. Burada da sormak lazım, hasta, yaşlı, kimsesiz insanlara bile destek sağlanmayan bir durumda kadına nafaka sağlanır mı?

Zaten 6284 sayılı yasaya saldırı, nafakaya saldırı, müftülük yasası ve şu anda toplumsal cinsiyet eşitliğinin engellenmesine kadar tüm bunların hepsi tek bir hedefe odaklanıyor: Her ne pahasına olursa olsun evlilik kurumunun korunması. Dolayısıyla bunlar yapılmayacak öneriler. Kadına o desteği vermek isteseler zaten her şekilde sağlarlar. Bir çocuk yapana şu kadar para, ikiye daha fazla falan diyen insanlar isteseler bunu da yaparlar ama amaçları kadına destek olmak değil.

Sizin hedef gösterildiğiniz son olaya dönersek, bu konunun sosyal medyada tartışılması konunun gelişimi için sağlıklı oluyor mu sizce? Çok hassas, incelikli ve hukukun alanına giren konuların sosyal medyada gündemleşmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?  

Bizi hiçbir yerde konuşturmuyorlar. Bu konu bu kadar gündemde olmasına rağmen ana akımda nafakayı konuşabileceğimiz bir mecramız, alanımız yok. Mecburen sosyal medyada tepki göstermek zorunda kalıyoruz. En ufak bir tepkimizde bir anda yüzlerce olumsuz yorum alıyoruz. Zaten mecramız, konuyu gündeme getirecek platformumuz yok, bu yüzden mecburen sosyal medyada direnç oluşturmaya çalışıyoruz. Ama bir direnç oluşturuyorsak beş atak geliyor. Gelen atakların neredeyse tamamının sahte hesap olduğunu düşünüyorum. Birkaç nafaka adına kurulmuş gerçek dernek hesabı dışında sahte hesaplar ve aralarında gerçek mağdur neredeyse yok.

Elbette bazı konular, sadece nafaka değil, cinayetler ve şiddet de, hukuki. Hele ki Türkiye şartlarında kadın mücadelesi tamamen hukuk alanına sıkışmış durumda. Hâlbuki çok daha geniş, çok boyutlu bir mücadeledir bu. Ama mecburen hukuka sıkıştı. Yargıyı bile ezdikleri için, iteklendik iteklendik, bir duvara dayandık. O dayandığımız duvar yargı ve şu anda o duvarı baltalıyorlar ve biz o duvarı yıktırmamaya çalışıyoruz. Başka yolumuz kalmadı.

Sizin attığınız bir tweet üzerine gelişen olaya karşılık olarak 13 STK bir tepki açıklaması yaptı. Bu açıklamada kendilerine sosyal medyada yapılan hakaretlere sessiz kaldığınızı ve çanak tuttuğunuz söylüyorlar. Sosyal medyada edilen hakaretlerin sorumluluğunun size yüklenmesi, sadece şahsınızın hedef gösterilmesi hakkında ne hissediyorsunuz?

Ben oradaki sahte hesapları kastettim. Tepki verdiğim gönderi de kadına yönelik şiddet ve kadın ölümlerinin artışının nedenleri olarak nafaka, kısıtlı velayet, 6284 sayılı kanun gibi sebepler sıralanmıştı. Ben de “Trollerin paylaştığı şeye bakın; 6. Maddeyi unutmuşlar: “Kadın” yazmaları gerekiyordu. Utanmışlar herhalde. “Kadın cinayeti” yazamamışlar mesela “kadın ölümü” yazmışlar. Çünkü bütün kadınlar kendi kendilerine ölür doğru, öldürülemezler. Vah troller vah…” dedim. Şimdi trol demek zaten bir algıyı yaymaya çalışan insan demek, orada bahsedilen hakaretlerle ilgisi yok. Etkin buldukları, konuya hâkim gördükleri insanları hedef göstererek pasivize etmeye çalışıyorlar. Yeni Akit gazetesinde ise hiç söylemediğim hakaretler için hedef gösterilmişim, trol olduğunu düşündüğüm hesapları kastederek trol dedim ve bunun dışında bir şey demedim. Bu açıklama yapan dernekler dışındaki sosyal medya hesapları küfür ve hakaret içeren tweet’ler yazmıştı, bu trollük değilse nedir? Bunun dışında misyoner kelimesini de kullandım, evet nafaka konusundan daha öte bir görev, bir misyon için hareket ettiklerini düşünüyorum. Bunu bu kadar kesin ve net açıklamamın da hedef gösterilme nedenim olduğunu düşünüyorum.

Birkaç kere gerçek mağdurlardan bahsettiniz. Bunu biraz daha açar mısınız?

Sosyal medyada binlerce hesap varken mağdur derneklerine üye bu kadar insan yok, bunu çok önemli buluyorum. Çok azı gerçekten mağdur hissediyordur. Mağdur olup olmadıklarını bilmiyoruz, sosyal medyadan anlayamıyoruz. Süresiz nafaka diye geçiyor kanunda ama nafaka her zaman azaltılabilir, arttırılabilir, geri alınabilir ya da ortadan kalkabilir. Bunun birçok şartı var ve bu tamamen kadını desteklemeye, toplumsal cinsiyet eşitliğini desteklemeye yönelik ama çift taraflı bir hükümdür. Bunu çarptıp, yok efendim bir ay evli kaldık ama yirmi yıldır nafaka ödüyorum diyenler var. Ne yazık ki ben bu örneklerden bir tanesine bile rastlamadım bu zamana kadar. Bir de “kadın onurlu olsun, erkeğin parasıyla yaşamasın” diyorlar. Zaten kadın erkeğin eline bakarak yaşamak istemez. İnsan haklarına hizmet ederek, kadın erkek eşitliğini sağlayıp kadınlara bu cesareti ve özgüveni aşılamaya hizmet eden, İstanbul Sözleşmesinde de var olan politikaları uygulayacağınıza, kadının elinden nafakayı alarak kadını onurlu hale getiremezsiniz. Bunu söylerken bile aslında kadına hakaret ediyorsunuz. Bu kadın bu noktaya geldi, ama nasıl geldi? Kadınlar onursuz olmaya yatkın varlıklar mı da durup dururken bu noktaya geldiler? Orada bile bir itham, ötekileştirme var. Bu sebeple katiyen kabul etmiyoruz, söylediklerimizin arkasındayız. Gerçek mağdurlar vardır ama sosyal medyadaki hesapların birçoğu da başka bir durumdur. Kadına yönelik şiddettin arkasında bir sürü neden varken bunların arasında velayeti, nafakayı sayan insanları inandırıcı bulmuyorum ve kötü niyetli olduklarını düşünüyorum.

Bu açıklamada sizin söylemediğiniz ama başka hesapların dile getirdiği “maaşlı çete” iddiasına karşı “o zaman avukatlar da gelirlerini açıklasınlar” gibi bir talep var. Oldukça spekülatif bir biçimde “ziynet eşyaları ve mal paylaşımından ve tazminatlardan pay alınması” gibi bir ithamları var. Mesleki açıdan bu tehlikeli ve yanlış algılara yol açabilecek bir itham, bu konuda bir söz hakkınız olmalı diye düşünüyorum.

Bunu bayadır yapıyorlar ama biz cevap vermemeyi tercih ediyoruz çünkü açıkçası bunu kayda değer bulmuyoruz.  Biz mesleğimizi hakkıyla yapmaya devam edeceğiz. Bunlar tamamen hedef göstermeye yönelik ithamlar. Yasal olan ama kendileri için tehlikeli gördükleri herkesi karalamak istedikleri gibi iktidarın söylemlerinden de güç alarak karalıyorlar. Avukatlık kanununa göre avukatların alabilecekleri paylar yasal olarak bellidir, sınırlıdır ve avukatlar bunu aşamazlar zaten. Avukatlar serbest meslek mensuplarıdır ve bu kurallar çerçevesinde mesleklerini icra ederler. Bu soruların hep muhalif avukatlara yöneltilmesini de ayrıca kötü niyetli ve ötekileştirici buluyorum ve makro politikaya hizmet ettiğini düşünüyoruz ve ciddiye almıyoruz.

#NafakaDosyası: Sınırsız Nafaka Hak Mı, Mağduriyet Mi?

Sınırsız Nafakanın Kaldırılması İçin Şikayetler Yeterli Mi?

Boşanma Sonrası Sosyal Devlet Desteğinde Türkiye