Meydan Söyleşileri: “Ayrımcı Dille Mücadele Etmemiz Şart”

Sivil toplum kuruluşlarıyla yeni bir diyalog ve müzakere modelini hayata geçirmek üzere konuşmak için YaDa Derneği ve Sivil Sayfalar’ın düzenleyeceği Meydan Buluşmaları’nın ikincisi, 13 Kasım’da mülteciler ve bir arada yaşamı konuşmak için Ankara’da yapılacak.

Göç ve mültecilik alanında çalışmaya başlayan ilk sivil toplum örgütlerinden olan Hayata Destek Derneği Savunuculuk ve Koordinasyon Yöneticisi Serkan Denli ile hem bu dönemde yaptıkları çalışmaları hem de, gündem önerilerini konuştuk. Denli: “Toplumsal alanda ise ayrımcı söylemle önce kendi dilimizden başlayarak mücadele etmemiz ve birlikte bir yaşam dilini kurmamız gerekiyor. Medya ve kanaat önderlerine bu noktada büyük görev düşüyor. Bir diğer hayati önemdeki konu da çocuklar. Geleceği inşa edecek bireyler olarak çocukların güçlendirilmesi ve eğitime erişimi tüm ilgili paydaşların önceliği olmalı.” diyor.

Türkiye’nin meseleleri  üzerine konuşmak ve müzakere etmek için STK Temsilcileri, konu hakkında çalışan akademisyenler ve aktivistlerin bir araya geldiği Meydan Buluşmaları serisinin ikinci etkinliğinde “Mülteci Meselesi Kimin Meselesi?” sorusuna yanıt aranıyor.

Katılımcı kuruluşların birbiriyle tanışmalarına da vesile olan bu buluşma serisi, bir arada yaşam tahayyüllerini konuşmak için alan açıyor. Meydan Buluşması’nın katılımcılarından Hayat Destek Derneği Savunuculuk ve Koordinasyon Yöneticisi Serkan Denli ile buluşmadan hemen önce,  gündemlerini konuştuk.

Mültecilerle ilgili çalışan en eski STK’lardan birisiniz. Yürüttüğünüz Mülteci Destek Programını biraz anlatır mısınız?

Hayata Destek Derneği olarak insani yardım alanında 2005’den bu yana çalışmaktayız. Mülteci Destek Programımız altında ise özellikle Suriyeli mültecilerin temel hak ve ihtiyaçlarına erişimini sağlamayı amaçlıyoruz. Mültecilere yönelik toplum temelli koruma çalışmalarının yürütüldüğü toplum merkezlerimizde bireyin güçlendirilmesi ve sosyal uyuma katkı sunmak amaçlanırken bireysel koruma faaliyetlerimizde mültecilere temel hak ve hizmetlere erişimlerinde birebir destek ve bilgilendirme hizmeti sağlamaya çalışıyoruz. Mülteci nüfusun ihtiyaçlarına uzun erimli ve kalıcı çözüm üretebilme amacıyla hayata geçirilen geçim kaynağını destekleme projelerimiz kapsamında ise mesleki kurslar, istihdama katkı ve çalışma izni edinme sürecinde destek sağlama gibi faaliyetler yürütüyoruz. .

Toplum temelli koruma çalışmaları Hayata Destek Evi adı verilen toplum merkezlerinde, bireysel koruma çalışmaları ise Hayata Destek Noktası adı verilen merkezler aracılığıyla Türkiye’nin 8 ilinde (İstanbul, Hatay, Adana, Mersin, Diyarbakır, Mardin, Batman Şanlıurfa) yürütüyoruz.

Çalışmalarınızı yaparken zorluk yaşadığınız alanlar neler?

Suriye Savaşı, 2. Dünya Savaşından sonra insanlığın tanık olduğu en büyük insani krize yol açtı. Bir ülke nüfusunun yarısı savaş yüzünden yerinden edildi. Bu krize ne sivil toplum kuruluşları ne de ülkeler hazırdı. Türkiye bugün resmi verilere göre 3,5 milyonun üzerinde mülteciyi ağırlıyor. Bazı şehirlerimiz kendi nüfusları kadar, hatta daha büyük oranda mülteci nüfusunun yaşam mücadelesine tanıklık ediyor. Kentler bu nüfusu barındırmakta, altyapı sağlamakta zorlanıyor. Temel ihtiyaçlara ve hizmetlere erişimde kapasite eksiklikleri en büyük engellerden biri oluyor.

Zorluklar, birlikte yaşamak durumunda olan toplulukların birbirlerine tahammülünü de azaltmaya başlıyor. Mevcut ekonomik sıkıntılar, yeni gelen nüfusun da istihdam ihtiyacıyla derinleşiyor. Özellikle hayatı idam ettirmek için gerekli geçim kaynağı imkânlarının kısıtlılığı, ev sahibi toplum ile mülteci nüfus arasında sosyal uyumun kurulmasının önünde engel teşkil edebiliyor. “Birlikte bir gelecek” sloganıyla çalışma yürüttüğümüz bölgelerde gözlediğimiz önemli sorunlardan biri ekonomik sıkıntıların toplulukların arasındaki diyaloğa bu olumsuz yansıması. Ancak elbette bu, aşılamaz bir sorun değil.

Mottomuzdan da anlaşılacağı gibi biz “birlikte bir gelecek” inşasına katkı hedefiyle çalışmalarımızı yürütüyoruz. Bu idealin temelleri sağlam şekilde hayata geçirilebilmesi için sosyal, politik ve ekonomik düzeyde atılması gereken adımlar var. Süreci düzgün yürütebilmek içinse hem sivil toplumun hem de kamunun birbiriyle konuşan, belirsizliklerden uzak, uyuma yönelik politika ve uygulamaları içeren kapsamlı bir göç yönetimine ihtiyaç duyduğunu düşünüyoruz.

“ANKARA’DA OFİS AÇACAĞIZ”

İşbirliklerine açık bir yapılanmanız olduğunu söyleyebilir misiniz?

Hayata Destek Derneği olarak bizim çalışma pratiğimizde işbirlikleri bir öncelik olarak şekilleniyor. Çünkü etkin bir sivil toplumun ancak iş bölümü ve bilgi paylaşımının verimli şekilde yapılabildiği bir ortamda işleyebileceğine inanıyoruz. Elbette bu işbirliğinin bir sacayağı var: sivil toplum, kamu ve özel sektör. Tüm çalışmalarımızda ilgili kurumlarla kurduğumuz işbirliği ve ortaklıklar daha fazla hayata, daha etkili biçimde destek olabilmemizi sağlıyor.

Hayata Destek, yerelliğinden güç alan, saha deneyimi yüksek bir insani yardım kuruluşu. Bu deneyimi artırmak ve paylaşmak da ancak yerel ve ulusal ölçekte ilgili kurumlarla dirsek teması içindeyken mümkün. Tam da bu nedenle çalışma sahalarımızın haricinde Ankara’da bir ofis açarak, yeni dönemde burada koordinasyon çalışmalarını yerinden yürütmeye başlayacağız.

“BU KRİZE HERKES HAZIRLIKSIZ YAKALANDI”

Genel anlamda sivil toplumun “Bir arada Yaşam” konusunda verdiği sınavı nasıl buluyorsunuz?

Daha önce de belirttiğim gibi bizim kurum olarak mottomuz “birlikte bir gelecek.” Bu ideale erişmek için önce bir arada yaşamayı başarmak gerekiyor elbette. Dezavantajlı kesimlerin yer aldığı toplumsal yapılarda bir arada yaşam kültürünün güçlenebilmesi ihtiyaç duyulanlar aslında oldukça belli; fırsat eşitliği içinde temel hak ve hizmetlere erişimin mümkün olduğu, kişilerin kendi ayakları üzerinde onurlu bir yaşam kurabilmelerine destek mekanizmalarının işlediği bir çerçevenin oluşturulması. Bu krize sivil toplumun ve aslında ulusal ya da uluslararası tüm ilgili paydaşların hazırlıksız yakalandığını önce kabul edelim. Ancak hak temelli belirlenen ihtiyaçlara cevap verebilmek için bir destek kuvvet olarak sivil toplum bu gibi süreçlerde etkin rol oynar, Türkiye’de de resim farklı değil. Temas içinde olduğumuz tüm sivil toplum paydaşlarımızın gündeminde uyuma katkı sağlayacak proje ve etkinliklerin yer alması da tam olarak bu motivasyonun göstergesi. Ancak gidilecek daha çok yolumuz var.

Konu, sizce STK’larla çözülebilir mi yoksa STK’ların devletleri de harekete geçirmesi mi gerekir? Mülteciler günümüzde bir devlet politikasına da işaret ettiğini görüyoruz.

Bir insani yardım kuruluşu olarak Hayata Destek, insani krizlere müdahalede hak temelli ihtiyaç belirlemeyi ve insani yardım ilkeleri çerçevesinde krize cevap vermeyi bir çalışma pratiği olarak sahipleniyor. Bugünün ihtiyacı olarak önümüze çıkan uzun erimli iyileştirme faaliyetlerine ağırlık vermek. Tabi yürütülen faaliyetlerin kalıcı çözümlere katkı sağlayabilmesi için yukarıda da bahsettiğimiz gibi ilgili tüm kurumların kendi yükümlülük alanlarında benzer şekilde ihtiyaç analizleri çerçevesinde hareket etmesi gerekiyor. Öncelikle sosyal uyum odaklı, kapsayıcı ve dinamik bir göç yönetim politikasına ihtiyacımız var. Örneğin geçici bir çözüm olarak görülmesi gereken mülteci kamplarının kapatılması yönünde alınan karar önemli bir adım. Uzun erimli planlama ihtiyacına öncelik verildiğinin bir göstergesi.

İyileştirmeler yapılıyor ancak resmin değişebilmesi için hala hayati bir ihtiyaç olarak servis sağlayıcılarının kapasitelerinin artırılması gerekiyor. Toplumsal alanda ise ayrımcı söylemle önce kendi dilimizden başlayarak mücadele etmemiz ve birlikte bir yaşam dilini kurmamız gerekiyor. Medya ve kanaat önderlerine bu noktada büyük görev düşüyor. Bir diğer hayati önemdeki konu da çocuklar. Geleceği inşa edecek bireyler olarak çocukların güçlendirilmesi ve eğitime erişimi tüm ilgili paydaşların önceliği olmalı.

Siz de Meydan toplantısına katılacak isimlerdensiniz. Ön plana çıkarmayı planladığınız sorunlar/tespitler ya da çözüm önerileriniz neler?

Meydan buluşmasında, yukarıda bahsettiğimiz sorun alanları ve çözüm önerileri ışığında “birlikte bir gelecek” için yaptıklarımızı ve yapmayı planladıklarımızı, mevcut sosyal, politik ve ekonomik koşullar içinde değerlendirebilmeyi diliyorum.