“Hava Kalitesini Kalıcı Olarak İyileştirebilmek İçin Harekete Geçmeye Davet Ediyoruz”

Hava kirliliği ve sağlık etkilerini gündeme getiren, basın ve kamuoyunda ses getiren çalışmalara imza atan ve Türk Tabipleri Birliği kurucularından Temiz Hava Hakkı Platformu Koordinatörü Buket Atlı, ülkemizde konuyla ilgili yapılan çalışmalar hakkındaki sorularımızı yanıtladı. Atlı, yerel, ulusal ve uluslararası düzeyde tüm ilgili ve yetkili kurum ve kuruluşları işbirliği yaparak 2021 yılında acilen harekete geçmeye davet ediyor.

Temiz Hava Hakkı Platformu kimlerden oluşur ve neler yapar?

Buket AtlıTemiz Hava Hakkı Platformu, doğa koruma ve sağlık alanında çalışan 16 sivil toplum kuruluşunun bir araya gelmesiyle 2015 yılında çalışmalarına başlamıştır. Platform aynı zamanda, çevre ve sağlık alanında çalışan sivil toplum kuruluşları ve meslek örgütlerinin ortak çatı altında temsilcileri aracılığıyla çalışmaya başladığı ilk örneklerden birisi. Platformun amacı, öncelikle kömürlü termik santraller olmak üzere; çevresel kirleticilere bağlı olarak ortaya çıkan hava kirliliğinin azaltılması, halk sağlığının korunması ve temiz hava hakkının savunulması için çalışmalar yapmaktır.

Platform’un bileşenleri arasında Çevre için Hekimler Derneği, Greenpeace Akdeniz, Halk Sağlığı Uzmanları Derneği (HASUDER), İş ve Meslek Hastalıkları Uzmanları Derneği (İMUD), Pratisyen Hekimlik Derneği, Türk Nöroloji Derneği, TEMA Vakfı, Türkiye Solunum Araştırmaları Derneği (TÜSAD), Sağlık ve Çevre Birliği (HEAL), Türk Tabipleri Birliği (TTB), Yeşil Barış Hukuk Derneği, Yeşil Düşünce Derneği, Yuva Derneği, 350.org, Avrupa İklim Ağı (CAN Europe) ve WWF-Türkiye bulunuyor.

Hava kirliliği nedir? Temiz Hava Hakkı Platformu olarak bu konuda yaptığınız çalışmaları paylaşır mısınız? 

Hava kirliliği, havaya yabancı maddelerin verilmesi sonucu hava kalitesinin canlılara zarar verecek seviyeye inmesidir. Bazı kirleticiler kaynaktan atıldığında doğrudan havayı kirletir ya da atmosferde iki kirleticinin tepkimeye girmesiyle yeni bir kirletici oluşabilir. Sıcaklık ve nem gibi (meteorolojik) koşullar kirleticilerin dönüşmesinde etkili olur. Partikül maddeler (PM10 ve PM2.5 gibi), kükürt dioksit (SO2), azot oksitler (NOx), ozon (O3) gibi gazlar, sessiz bir katil gibi çoğu zaman biz fark etmeden soluduğumuz havayı kirletir.

Gözle bile görülmeyen, solunduğunda direk kana karışan ince partikül maddeler başta olmak üzere Türkiye’deki hava kirliliğini azaltabilmek için Temiz Hava Hakkı Platformu  dört başlıkta çalışmalar yürütüyor:

Veri üretmek: Türkiye’deki hava kirliliği ve sağlık etkileri ile ilgili veri üretmek,

Bilgi alışverişi: Çevre ve sağlık alanında çalışan sivil toplum kuruluşları arasında bilgi alışverişini sağlamak,

Kamuoyu: Hava kalitesi ile ilgili üretilen verileri basın başta olmak üzere kamuoyu ile paylaşmak,

İşbirliği: Hava kalitesinin iyileştirilmesi için ilgili tüm karar vericiler ve sivil toplum kuruluşları ile çalışarak yasaların gelişmesi ve uygulanması için savunuculuk yapmak.

Platform’un, 2015 yılından beri düzenli olarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın yayınladığı hava kalitesi ölçüm verilerini kullanarak Türkiye’nin hava kalitesini analiz ettiği ve hava kirliliğinin sağlık etkilerini inceleyerek yayınladığı ‘Kara Rapor’ medya, akademi ve sivil toplum kuruluşları ve milletvekilleri tarafından illerindeki hava kalitesini değerlendirmek için başvurulan bir başucu kaynağı haline gelmiştir. Bu sayede, en son yayınlanan Kara Rapor’da; Türkiye’nin hava kalitesi ve önlenebilir ölüm sayıları ile ilgili uzun dönemli (2016 – 2020 yılları arasında) bir inceleme yapılmıştır.

Hava kirliliği neden kaynaklanmaktadır, sebepleri ve sonuçları nelerdir? Hava kirliliğinin sağlık etkileri nedir?

Sağlık çalışanları olarak artık biliyoruz ki hava kirliliği pek çok farklı alanda sağlık etkilerini kapsayan bir konu. Sağlık etkileri konusunda genelde gösterge kirletici olarak seçilen partikül maddeler (PM), havada asılı katı ve sıvı parçacıkların karışımından oluşan bir hava kirleticisidir ve boyutlarına göre adlandırılır. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı’nın (IARC) 2013 yılında özellikle saç telinin 1/30’u kadar ince olan PM 2.5 başta olmak üzere dış ortam hava kirliliğinin akciğer ve mesane kanserine yakalanma riskini arttırdığının ortaya konulduğunu; bu nedenle hava kirliliğini, kanser yapıcı etkenler Gruplistesine aldığını açıkladı.

Partiküler maddelerin daha büyük boyutlu olanları hızla yere çökerken, saç telinin yaklaşık 1/30’u kadar küçük olan bazı ince partiküller (PM2.5) meteorolojik olaylar sonucunda kilometrelerce yol alabilirler. Özellikle PM2.5 daha tehlikelidir çünkü solunduğunda akciğerler içindeki gaz alışverişine müdahale edebilir ve kana karışabilirler. Bu nedenle kirli havayı soluyan tüm canlılar sağlık sorunları ile karşılaşabilirler. Ayrıca oluşabilecek asit yağmurları bitkiler, hayvanlar ve insanlar için oldukça büyük zararlara yol açabilir.

Hava kirliliği ile Covid-19 arasında ilişki var mı?

Havadaki her 10 µg/m³’lük partikül madde (PM10) artışı, kalp ve damar sisteminden kaynaklı sorunlarda %0,7 ve solunum yolu kaynaklı sağlık sorunlarında %1,4’lük bir artışa neden olabiliyor. Yapılan çalışmalar, uzun süreli hava kirliliğine maruz kalan kişilerin, ortaya çıkan kronik hastalıklar nedeniyle COVID-19 gibi virüslere yakalanma ve olumsuz etkilenme riskinin daha yüksek olduğunu belirtiyor.

Temiz Hava Hakkı Platformu Türk Tabipleri Birliği Temsilcisi Prof. Dr. Nilay Etiler’in Bianet’te de yayınlanmış olan görüşünde belirttiği gibi; “Hava kirliliği, kronik solunum yolu hastalıkları, kalp ve damar hastalıkları, hipertansiyon, diyabet, felç ve özellikle akciğer kanseri gibi COVID-19’un şiddetini ve ölüm riskini artıran önemli bir risk faktörü. Havası kirli olan bir yerde yaşamak COVID-19 virüsünün yol açtığı hastalıklar gibi solunum yolu enfeksiyonlarına zemin hazırlıyor. Bu nedenle pandemi ile mücadele edebilmek için hava kirliliğinin azaltılmasını sağlayacak önlemlerin de alınması gerek.”

Platformun yayınladığı ‘Kara Rapor 2020: Hava Kirliliği ve Sağlık Etkileri’ raporunun sonuçları nelerdir?

Türkiye’nin hava kalitesi ile ilgili değerlendirmeleri içeren Kara Rapor 2020, yayınlandıktan sonraki ay içinde basında geniş yer tutarak; 46 yerde ana haberde çıkmış ve toplamda hakkında 565 haber yayınlanarak 630.000 kere okunmuştur.

2019 yılında; maalesef Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yapılan ölçümlerdeki veriler yetersiz olduğu için, 30 ilde yaşayan yaklaşık 18 milyon kişi (nüfusun %21’i) yıl boyunca soluduğu havanın kalitesi (PM10) konusunda yeterli veriye ulaşamadık. Toplam 2 milyon 196 bin kişinin yaşadığı Eskişehir, Muş, Uşak ve Şırnak illerinde hava kirliliği seviyesi üç yıldır bilinmiyor. Ayrıca, kanserojen olan ince partikül madde (PM2.5) ölçümü yılın %90 ve üzeri günde yapılmadığı için 60 ilde de yeterli veri bulunmuyor.

Temiz Hava Hakkı Platformu Türk Tabipleri Birliği Temsilcisi Doç. Dr. Gamze Varol, Türkiye’deki tabloyu şu şekilde özetliyor: ‘Geçmişte hava kirliliğine maruz kalmış olmak, insanları COVID-19’a karşı daha savunmasız hale getiriyor ve ölüm oranlarını yükseltiyor. Platformun verilerine göre 2019 yılında Türkiye’de yeterli hava kalitesi verisi (PM10) elde edilebilen 51 ilin yüzde 98’inde Dünya Sağlık Örgütü ’nün (DSÖ) sınır değerlerinin üzerinde kirli hava solundu. Son dört yıl boyunca düzenli olarak yüksek derecede kirli hava soluyan Iğdır, Düzce, Manisa, Bursa, Kahramanmaraş ve Afyon’da hava kirliliği sorunu çözülemeyen kronik bir sorun haline gelmiştir.’

Türkiye’de hava kirliliği DSÖ kılavuz değerine indirilseydi, 2019 yılında tüm ölümlerin yüzde 7,9’u (31 bin 476 ölüm) ve 2018 yılındaki tüm ölümlerin yüzde 12,13’ü (45 bin 398 ölüm) önlenebilirdi. Türkiye’de 2017 yılından beri her yıl hava kirliliği trafik kazalarının altı katından fazla ölüme sebep oluyor.

Hava kirliliği ile ilgili mevzuatımız ne durumda?

2019 yılı itibariyle PM 10 için Avrupa Birliği limitleri ile ulusal mevzuat limitlerimizin eşitlenmiş olması umut verici bir gelişmedir. Fakat uygulamada limitlerin aşıldığı zaman gerekli önlemlerin de alınması mevzuat kadar hava kalitesini iyileştirmek için önemlidir. Türkiye’nin hava kirliliği ve sağlık etkisi ile ilgili en fazla yol almasını sağlayacak konu ise; hava kirleticiler arasında en tehlikelisi olan PM2.5 için acilen Dünya Sağlık Örgütü’nün önerileri ile uyumlu bir yasal limit kabul edilmesidir.

Ayrıca; Temiz Hava Hakkı Platformu olarak Ekim 2020’de, Türkiye’de ilk defa bir enerji projesi için hazırlanan Sağlık Etki Değerlendirmesi (SED) raporunu açıkladık. Eskişehir’de yapılması planlanan projenin değerlendirildiği “Eskişehir/Alpu Kömürlü Termik Santrali Sağlık Etki Değerlendirmesi” isimli rapor, santralin halk sağlığı üzerindeki etkisi inceleniyor ve karar vericilere izin süreçlerine sağlık etkisinin dahil edilmesi için öneriler sunuyor.                     

Platformun internet sayfasından erişilebilen rapor; benzer projeler için kapsamlı bir sağlık etki değerlendirmesi yapılması gereğini ortaya koyuyor ve izin süreçlerinde sağlık etki değerlendirmesi yapılması ile ilgili mevzuat ihtiyacına vurgu yapıyor. Konuyla ilgili çalışan kamu, sivil toplum ve akademi temsilcilerini bir araya getirerek; ülkemizde de izin süreçlerinde sağlık etkisinin dahil edilmesi için mevzuat oluşturulması ve iyileştirilmesi konusunda fikir alışverişi yapılmasını sağlamaya çalışıyoruz.

Hava kalitesini iyileştirmek için Platform olarak önerileriniz neler?

2020 yılı başında kapatılan kömürlü santrallerin ve pandemi sürecinde azalan taşıt trafiğinin de etkisiyle tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de hava kalitesinin iyileştiğini gösteren gelişmeler oldu. Fakat, hava kirliliğinin neden olduğu erken ölüm ve kronik hastalıklar gibi sağlık etkilerinin azaltılabilmesi için uzun süreli maruziyetin de azaltılması gerekir. Yapısal önlemler alınmadığı için kirliliğin, Haziran 2020 itibariyle tekrar eski haline döndüğünü görüyoruz.

Örneğin, Türkiye’de kükürtdioksit emisyonlarının %90’ı kömür kaynaklı. Afşin – Elbistan A ve B Termik Santralleri ile Kangal Termik Santrali’nin oluşturduğu bölge, dünyada en çok kükürtdioksit emisyonuna sebep olan kaynaklar sıralamasında 10. sırada.  Afşin – Elbistan’da 33 yıldır çalışmakta olan A Santrali ve 15 yıldır çalışan B Santralibugüne kadar 17 bin erken ölüme neden oldu. Bölgeye yapılması planlanan 6 tane yeni kömürlü termik santral daha var ve yapılırlarsa 35 yıl sonunda toplamda 32.000 erken ölüme neden olacaklar.

Türkiye’de hava kalitesinin kalıcı olarak iyileştirilmesi için acilen,

  • Tüm hava kalitesi ölçüm istasyonlarının veri kalitesinin arttırılması,
  • İnce partikül madde (PM2.5) kirleticisinin tüm iller ve tüm istasyonlarda ölçülmesi,
  • Ulusal sınır değerleri içeren mevzuat düzenlemeleri yayınlanması,
  • Gerekli çevre yatırımlarını tamamlamamış olan kömürlü termik santrallerin çalışmasına izin verilmemesi,
  • Planlanan sanayi tesislerinin sağlık etki değerlendirmesinin yapılması,
  • Halk sağlığını merkeze koyan, sürdürülebilir istihdam ve krizlere karşı dayanıklı modeller oluşturmayı amaçlayan ekonomik toparlanma paketleri oluşturulması gerekiyor.

Temiz Hava Hakkı Platformu olarak, sağlıklı bir çevrede yaşamanın en temel şartlarından birisi olan hava kalitesini kalıcı olarak iyileştirebilmek için yerel, ulusal ve uluslararası düzeyde tüm ilgili ve yetkili kurum ve kuruluşları işbirliği yaparak 2021 yılında acilen harekete geçmeye davet ediyoruz.