“Hava Kirliliği Trafik Kazalarının Yedi Katı Fazla Can Alıyor”

Hava kirliliğine ilişkin sorularımızı yanıtlayan Türkiye Solunum Araştırmaları Derneği (TÜSAD) Mesleki ve Çevresel Akciğer Hastalıkları Çalışma Grubu, araştırmalarında hava kirliliğinin bütün dünyada kalp-damar hastalıklarından kaynaklı ölümlerin %19’undan sorumlu olduğunu saptadıklarını belirtiyor.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre, dünyada her yıl 10 kişiden 9’u hava kirliliğine bağlı olarak hayatını kaybediyor. Tüm dünyada hava kirliliği her yıl 1.4 milyon kalp krizi, 2.4 milyon kalp hastalığı ve 1.8 milyon solunum yolu hastalığı ve akciğer kanserine neden oluyor. Yapılan araştırmalarda hava kirliliği, trafik kazalarının yedi katı fazla can alıyor.

Dünya Sağlık Örgütü’nün “tütünden bile tehlikeli” olarak nitelendirdiği hava kirliliği, nedir? Bunu bize açıklar mısınız? Hava kirliliği nasıl tarif ediliyor?

Hava kirliliği; atmosferde toz, duman, gaz, su buharı şeklindeki kirletici maddelerin miktarının artması sonucu hava kalitesinin canlılara zarar verecek seviyeye erişmesidir. Çöl tozu veya yanardağ patlamaları sonucu doğal yollardan ortaya çıkan kirleticilerin yanı sıra trafik, ulaşım, endüstri ve ısınmadan kaynaklanan kirleticiler (antropojenik kaynaklı) hava kirliliğinin başlıca etkenidir. Genelde gözle göremediğimiz partikül maddeler (PM), kükürt dioksit (SO2), azot oksitler (NOx ) ve ozon (O3 ) gibi kirleticiler kaynaktan çıktığı gibi doğrudan havayı kirletebileceği gibi sıcaklık ve nemin etkisi ile birbirleri ile tepkimeye girerek de kirliliğe katkıda bulunabilir.

Partikül maddeler (PM), havada asılı katı ve sıvı parçacıkların karışımından oluşan bir hava kirleticisidir. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), 2013 yılında hava kirliliğini oluşturan etmenlerden olan partikül maddeyi kanserojen ilan etmiştir. Bu partiküllerin çaplarına göre etkileri değişebilir. Hava kirliliğinin en zararlı bileşenleri, çapı 10 μm (mikrometre) veya daha düşük olan partikül maddelerdir (PM10 ve PM2.5). Saç telinin yaklaşık 1/30’u kadar küçük olan ince partiküller (PM2.5), akciğerlerden geçip doğrudan kana karışabildiği için sağlık açısından daha risklidir ve kanserojendir.

Kriter hava kirleticileri şöyle sıralayabiliriz: Karbonmonoksit (CO), azotdioksit (NO2), kükürtdioksit (SO2), ozon (O3), partikül madde (PM) ve kurşun (Pb).

Endüstri devrimiyle birlikte önemli bir halk sağlığı sorunu olmaya başlayan hava kirliliği, halen bütün dünyada sağlığı tehdit etmektedir. Hava kirliliğinin solunum sistemine etkilerinin altında yatan mekanizmalar ile nasıl bir ilişkisi var?

Hava kirliliğine neden olan maddelere baktığımızda partiküler maddenin özellikle akciğer kanseri etkeni olduğunu belirttik. Şehirlerde oturanlar için ince partikül maddenin ana kaynağı olan dizel egzozu ile astımlı kişilerin genomlarında DNA metilasyon düzeylerindeki değişiklikler arasında ilişki bulunmuştur. Bir başka çalışmada, benzer bir bağlantı azotdioksite (NO2) maruz kalanlarda gösterilmiştir. Ayrıca yüksek konsantrasyonda NO2 içeren havanın solunması, insan solunum sistemindeki hava yollarını tahriş edebilir. Kısa süreli maruziyet solunum hastalıklarını, özellikle astımı şiddetlendirebilir, solunum semptomlarına (öksürük, hırıltılı solunum ve nefes almada zorluk gibi) bağlı olarak hastaneye yatışa yol açabilir. Yüksek NO2 konsantrasyonlarına daha uzun süre maruz kalmak astım gelişimine katkıda bulunabilir ve solunum yolu enfeksiyonlarına yatkınlığı artırabilir. Astımlı insanlar, çocuklar ve yaşlılar genellikle NO2’nin sağlık etkileri için daha büyük risk altındadır. Okside edici bir gaz olan ozon (O3), solunum yollarında tahrişe neden olarak akciğerde ve soluk borusunda inflamasyon oluşturur, solunum fonksiyonlarını bozar ve astım ataklarını tetikler.

Bu etkiler KOAH, astım gibi kronik akciğer hastalıklarına yakalanmış kişilerde, yaşlılarda ve çocuklarda daha çok görülür. Ozona uzun süre tekrarlayan bir şekilde maruz kalan çocuklarda akciğer gelişimi bozulabilir ve astım gelişimi tetiklenebilir.

Hava kirliliği yaratan kükürtdioksit (SO2), ölümlere ve hastalıklara yol açan kirleticiler arasında yer almaktadır.

Akut sağlık etkileri akut bronşit, hırıltılı solunum ve nefes darlığı, bronkospazm ve havayolu aşırı duyarlılığı olarak sıralanabilir. Uzun süreli veya kronik etkileri kronik bronşit, kronik tıkayıcı akciğer hastalığı, astım ve solunum fonksiyonlarında azalmadır. Uzun süreli kükürt dioksit maruziyeti, kalp ve dolaşım sistemindeki sorunların yanı sıra; üreme sağlığı ile ilgili sorunlara da yol açar ve ölümleri artırır. SO2’nin daha ileri safhada oksidasyonu ve genellikle NO2 benzeri bir katalizörün ortamda bulunması sonucunda sülfürik asit (H2SO4) ve sonucunda asit yağmuru oluşmaktadır. Bir diğer kirletici olan karbonmonoksit (CO) kalp ve beyin gibi organlara ve dokulara oksijen dağıtımını azaltarak zararlı etkilere yol açabilen bir maddedir; yüksek düzeyde solunması halinde ölümle sonuçlanabilir. CO maruziyeti insanlarda kanın oksijen taşıma kapasitesini azaltır; bu durum kalbin yeterince kanlanamamasına, göğüs ağrısına ve yüksek düzeyde maruz kalınması halinde ise ölüme yol açabilir.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) 2013 yılında hava kirliliğini kanser nedenleri arasında sayıyor. Akciğer ve mesane kanseri nedenleri arasında sayılıyor. Hava kirliliği sorunu dünyada, ülkemizde ve bölgemizde insan sağlığı üzerindeki üzerindeki etkisi ve sonuçları nelerdir? Hava kirliliği hangi hastalıklara yol açıyor?

Tek cümle ile yanıtım; tüm sistemlerle ilgili hastalıklara yol açar. 016 yılında tüm dünyadaki ölümlerin %7,5 (6,6-8,4)’inin dış ortam hava kirliliği nedeniyle olduğu tahmin edilmektedir. Bu yüzde 4,1 milyon (3,6 milyon-4,6 milyon) ölüme karşılık gelmektedir. Hava kirliliğine atfedilen hastalıklar arasında en büyük payı, alt solunum yolu enfeksiyonları ve KOAH oluşturmaktadır. Tüm alt solunum yolu enfeksiyonları ölümlerinin %27,5 (21,4-34,4)’inden ve tüm KOAH ölümlerinin %26,8’inden (16,1-38,6) dış ortam havasındaki partikül maddeler sorumludur.

Araştırmalarla hava kirliliğinin bütün dünyada kalp-damar hastalıklarından ölümlerin %19’undan sorumlu olduğunu saptanmıştır. Tüm ölümlerin %21’i iskemik kalp hastalıkları, %23’ü inme nedeniyle olmaktadır.

Partiküler hava kirliliğinin kanserojen riskle de ilişkisi vardır. Plasental DNA tamir genlerinin metilasyon düzeyleri incelenmiş, havadaki kirleticilerin fetüs ve yeni doğanın DNA tamir kapasitesindeki değişiklikleri indükleyebildiği ve tümör baskılayıcı genleri etkileyebildiği bildirilmiştir. 2013 yılında Uluslararası Kanser Ajansı (UKA) tarafından “Grup 1 Karsinojen” listesine alınan “dış ortam hava kirliliği” akciğer kanseri açısından kesin olarak kanserojen olarak sınıflandırmış, ek olarak mesane kanseri açısından da riski arttırdığı bildirilmiştir. Ayrıca dış ortam hava kirliliğinin ana bileşeni Partikül maddeyi (PM) ayrı olarak değerlendirilmiş ve PM’yi de “Grup 1 Karsinojen” olarak sınıflandırmıştır. Dış ortam hava kirliliğini bir bütün olarak, PM kirliliği de özel olarak kesin karsinojen olarak sınıflandırmıştır.

Türkiye’de hava kirliliğinin oluşturduğu sağlık yükü de giderek arttığı bilinmektedir. Tüm dünyada geniş bir saha çalışması ile yürütülen Küresel Hastalık Yükü raporunun güncel verilerine göre, Türkiye’de ölüm ve sakatlığa sebep olan bir risk faktörü olarak hava kirliliği 2007-2017 yılları arasında %17,4 artış göstermiş.  Türkiye’de en çok ölüm ve hastalığa sebep olan risk faktörü sıralamasında hava kirliliği 2007’de 7. sıradayken, 2017’de 6. sıraya yükselmiştir. Türkiye Solunum Araştırmaları Derneği olarak katkıda bulunduğumuz Temiz Hava Hakkı Platformu’nun geçtiğimiz yıl hazırladığı Kara Rapor çalışması da 2017 yılında hava kirliliği Dünya Sağlık Örgütü’nün önerdiği seviyelere indirilebilseydi trafik kazalarının 7 katı kadar kişinin (yaklaşık 52.000) ölümünün önlenebileceğini ortaya koymaktadır.

Dünyada ilk kez, İngiltere Yüksek Mahkemesi, annesiyle birlikte Londra’da yoğun trafiğin olduğu bir yolun yakınında yaşayan 9 yaşındaki Ella Kissi Debrah’ın ölüm nedenleri arasında hava kirliliğinin bulunduğuna karar verdi. Ella, İngiltere’de ve hatta dünyada, hava kirliliğinin ölüm nedeni olarak belirtildiği ilk kişi olması ve her yıl binlerce kişinin ölümüne sebep olan hava kirliliğinin bir ölüm sebebi olarak kabul edilmesini nasıl değerlendirirsiniz?

Hava kirliliğinin anne karnındaki süreçten başlayarak özellikle çocukları etkilediğini bilmekteyiz. Hava kirliliğine bağlı hastalıkların oluşumunda eldeki bilimsel veriler kullanılarak nedensellik ilişkisinin kurulması ve bunun hukuk sistemi tarafından kabul edilerek yasal bir çıktının ortaya çıkması önemli bir gelişme olarak kabul edilmelidir. Hava kirliliği konusunda görevli ve yetkili idarelerin hava kirliliğinden oluşan zararlara karşı hem önleyici hem de tazmin edici tedbirler konusunda bağlayıcı, uygulanabilir politikalar geliştirmesi için önemli adımlar atılması yolunu açmıştır.

Bu durumda hava kirliliği sağlık açısından en çok hangi grubu etkilemektedir?

Hava kirliliği her yaştan insanı etkilemektedir. Ancak hava kirliliğinin çocuklar üzerinde daha şiddetli ve kalıcı etkisi vardır. Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) tarafından yayınlanan bir rapor, düşük gelirli ailelerde yaşayan çocuklar hava kirliliğine daha fazla maruz kaldığını belirtmiştir. Dünyadaki çocukların 1/7’si, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) sınır değerlere göre kirli hava solumaktadır. Dış ortamdaki hava kirleticileri fetüsün kan akışına plasenta ve göbek kordon kanı yoluyla girebilir ve bu kirleticilerin olumsuz etkilerini gösteren çok sayıda araştırma vardır. Genel olarak, kirli havanın bebek ve çocukların kalbi, beyni, hormon sistemleri ve bağışıklığı üzerindeki etkileri kanıtlanmıştır ve büyüme, zeka, beyin gelişimi ve koordinasyon üzerindeki etkilerine yönelik kanıtlar çoğalmaktadır.

Rehberlerdeki sınırlara uymak; ayrıca milyonlarca insanın genel sağlığını daha da iyileştirebilir, çocuklar arasında akut ve kronik solunum yolu enfeksiyonu vakalarını azaltmaya yardımcı olabilir, gebelik ve doğum sırasındaki komplikasyonları azaltabilir. Son olarak, araştırmalar çocukların fiziksel ve bilişsel gelişimlerini artırarak daha uzun ve daha verimli yaşamlar sürmelerine yardımcı olabileceğini göstermektedir.

Hava kirliliğinin çocuklarda görülme riskini arttırdığı sağlık sorunlarından bazıları; düşük doğum ağırlığı, otizm, diyabet (Tip 1), ani bebek ölümü sendromu, astım, KOAH, bronşiolit ve bronşit gibi solunum hastalıkları, zatürre, bebek ölümü, zeka geriliği olarak sayılabilir.

Gebelik süresince maruz kalınan hava kirliliğinin sağlığa olumsuz etkileri gebelikte ve doğumda (düşük tartı ile doğum, fetüs gelişiminin kısıtlanması, erken doğum gibi) veya hayatın daha sonraki dönemlerinde (nörogelişimsel bozukluklar, bebeğin akciğer işlevinde azalma gibi) ortaya çıkar. Hamilelik süresince hava kirliliğinin etkisinde kalmak, aynı zamanda gebeliğin tetiklediği hipertansif hastalıklarla da ilişkilidir. Çocukluk çağı yaşamın tüm dönemlerinde hava kirliliğine bağlı olumsuz sağlık etkileri görülebilir, ancak çocukların bu kirliliğe hassasiyetleri bu yaş grubuna özgündür. Bir yandan akciğerlerin gelişimi çocukluk boyunca devam eder. Ayrıca, çocuklar ağırlıklı olarak ağızdan nefes alırlar; bu durum burundaki ilk filtrelerin atlanması anlamına gelir ve böylece kirli partiküller daha aşağıdaki hava yollarına geçebilirler. Çocuk hastalarda yapılan çalışmaların çoğu hem global hem de gene özgü DNA metilasyonunun hava kirliliği ile astım atakları arasında olası aracı rolü üzerinedir. Yaşlanma süreci, ileri yaştaki kişileri hava kirliliğinin kısa ve uzun süreli etkileri dahil olmak üzere pek çok sağlık tehdidine yatkın hale getirmektedir.

Dernek olarak ülkemizde artan hava kirliliği ve insan sağlığı üzerindeki etkileri ile ilgili yaptığınız bir çalışma var mı, paylaşır mısınız?

Türkiye Solunum Araştırmaları Derneği (TÜSAD) olarak katkıda bulunduğumuz Temiz Hava Hakkı Platformu’nun 2019 ve 2020 yıllarında yayınladığı “Kara Rapor” ile durum tespiti yapılmış ve önerilerde bulunulmuştur. Türkiye’de hava kalitesinin kalıcı olarak iyileştirilmesi için geniş kapsamlı önerilerde bulunulan rapor ile 2019 yılında binlerce kişinin talebinin karşılık bulması sonucu çevre mevzuatına uygun yatırımları olmayan kömürlü termik santrallerin faaliyetleri durduruldu. Kapatılan santrallerin ve pandemi sürecinde azalan taşıt trafiğinin de etkisiyle tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de hava kalitesinin iyileştiğini gösteren gelişmeler yanı sıra ölçümler ile durum tespiti yapılarak, verilerin kamuya açık şekilde izlenip sağlık etkilerinin ortaya koyulması ve politikaların oluşturulması ile ilgili çalışmalarımız devam etmektedir. Bunun yanı sıra pek çok farkındalık çalışması ve kamuoyunu bilgilendirmeye yönelik çalışmalar yapmaktayız.

Bu arada şunu da belirtmeliyim; Ulusal Hava Kalitesi İndeksi, Amerika Birleşik Devletleri Çevre Koruma Ajansı’nın (US EPA) geliştirdiği hava kalitesi indeksini Ulusal Mevzuatımız ve sınır değerlerimize uyarlayarak oluşturulmuştur. 5 temel kirletici için hava kalitesi indeksi hesaplanmaktadır. Bunlar; partikül maddeler (PM10), karbon monoksit (CO), kükürt dioksit (SO2), azot dioksit (NO2) ve ozon (O3)’dur. Ulusal Hava Kalitesi İndeksi tüm ölçüm istasyonlarımızın indeksleri hesaplanarak www.havaizleme.gov.tr web sitesinin ana sayfasında sırasıyla yayımlanmaktadır.

Ulusal hava kalitesi izleme ağı hakkında da bilgi verir misiniz?

Hava kalitesinin izlenmesi görevi Çevre ve Orman Bakanlığı’na aktarıldıktan sonra, temiz hava politikalarının oluşturularak hava kalitesinin iyileştirilmesi için hava kirliliğinin doğru bir şekilde ölçülmesi amacıyla, Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından 2005-2007 yılları arasında 81 ilde hava kalitesi ölçüm istasyonları kurulmuştur.  İlk olarak PM10 ve SO2 kirleticilerinin ölçümü ile kurulan Ağ’da daha sonra NO, NO2, NOX, CO, O3, PM2.5, BTEX ölçümleri ve gravimetrik yöntemle ağır metal örneklemesi de ilave edilmiştir. Tüm dünyada yaygın olarak kullanılan, Hava Kalitesi İndeksi (HKİ) denilen sınıflama sistemi ile havadaki kirleticilerin konsantrasyonlarına göre hava kalitesini iyi, orta, hassas, sağlıksız, kötü ve tehlikeli şeklinde derecelendirme yapılmaktadır.