Nepal Müzakere Sürecinde Özgün Deneyim: Barış ve Yeniden İnşa Bakanlığı

'Nepal’de imzalanan barış anlaşmasından sonra Barış ve Yeniden İnşa Bakanlığı kuruldu ve Nepal’deki tüm toplumsal süreçlere, protestolara kadınlar/kadın örgütleri aktif şekilde katıldı, ancak müzakere masasında her iki taraf da kadınlara yer verilmedi.' Çatışma Çözümü ve Barış İnşasında Dünya Deneyimleri Örnekleri dosyamızın üçüncü röportajında Raportör Melike Bisikletçiler ile Nepal Çatışma çözümü deneyimlerini konuştuk.

Nepal’in sosyopolitik ve sosyoekonomik yapısı nasıl? Bize Nepal ile ilgili genel bir çerçeve çizebilir misiniz?

Melike BisikletçilerNepal yaklaşık 30 milyon nüfusa sahip bir Güney Asya ülkesi. Çin ve Hindistan’a komşu olan Nepal’in denize sınırı bulunmuyor. Etnik grupların ve kast sisteminin iç içe geçtiği son derece karışık bir nüfus yapısına sahip. Nepal’de 125 kast/etnik grup ve 123 dil grubu bulunuyor. Dini açıdan bakacak olursak, ülke nüfusunun çoğunluğu (%80 ve üzeri) Hindu dinine, daha küçük oranda nüfuslarla da Budist, Müslüman, Hristiyan ve yerel dinlere mensup kişiler/gruplar bulunuyor. Ülke yönetiminde ve bürokraside gerek monarşi döneminde gerekse çatışma döneminde ağırlıklı oranda üst kastların yer aldığını, ülkede sınıfsal ayrımların yaşandığını söylemek mümkün. 

Uluslararası Demokrasi Endeksi’ne göre (2019), Nepal 5,28 puanla otoriter rejimler ile kusurlu demokrasiler arasında melez rejimler kapsamında konumlandırılıyor. Dünya Bankası’na göre de alt orta gelir grubuna sahip ülkeler arasında gösteriliyor ve dünyanın yoksul ülkeleri arasında bulunuyor. Ulusal meclis ve temsilciler meclisi olmak üzere iki meclisli bir yapıya sahip olan ülkenin resmi adı Federal Demokratik Nepal Cumhuriyeti.

123 Farklı dil; 125 kast/etnik kökenden bahsediyorsunuz. Çatışmaya neden olan dinamikler nelerdi? Dini faktörler mi, etnik ya da sınıfsal yapı mı?

Nepal’de devlet güçleri ve CPN-M (Nepal Komünist Partisi-Maoist) arasında yaşanan çatışmanın birden fazla nedeni bulunuyor. Kast sistemi sınıfsal ayrımları ve hiyerarşileri beraberinde getiren bir sistem. Nepal’deki kast sistemi de yoksulluğu ve sınıfsal ayrımları tetikleyen en temel sebeplerden biri. Ağırlıkta kırsal nüfusa sahip olan Nepal’de toprak zenginleri üst kastlara mensup kişiler. Ayrıca uzun yüzyıllar yaşanan kast sistemi gruplar arasında sınıfsal ayrımların yanı sıra temsiliyet ve bürokraside yer alma oranlarında farklılıkları da beraberinde getiriyor. Kısaca Nepal’deki çatışmanın temel nedenlerinden biri sınıfsal ayrımlardı. 

Yine çatışmanın temel nedenlerinden birinin etnik ayrımlar olduğunu söyleyebiliriz. 1960-1990 yılları arasında ülkede monarşinin varlığına ek olarak panchayat sistemi (Hindu monarşisinin öne çıkarıldığı, siyasi partilerin yasaklandığı bir sistem) uygulanıyor. Bu dönemde devletin sloganı da -“Tek dil, tek din, tek kıyafet, tek ülke’’- tekçi politikaların devlet eliyle desteklendiğini gösteriyor. 1962 Anayasası ile birlikte de ülkenin resmi dini Hindu, resmi dili ise Nepali olarak kabul ediliyor. Dolayısıyla asimilasyona dönük, dışlayıcı bir sistem yaşanıyor. Oysa ki, Nepal çok çeşitli etnik, dili ve dini grupların yaşadığı bir ülke. Neticede, yaşanan etnik ayrımcılık çatışmayı tetikleyen faktörler arasında. 

Çatışmaya neden olan dinamikler arasında yine rejim tartışmalarının olduğunu söyleyebiliriz. Ülkede monarşinin varlığı, kralın siyasete ve siyasi partilere müdahaleleri, panchayat döneminde siyasi partilerin yasaklanması, muhalifler üzerindeki baskılar ve sürekli değişen hükümetler beraberinde istikrarsızlığı ve rejim tartışmalarını ortaya çıkarıyor. Dolayısıyla Nepal’de sınıfsal ve etnik ayrımların yanı sıra monarşi-demokrasi tartışması uzun yıllar yaşanıyor. Nitekim 1990 sonrasında (Jana Andolan I) halk ayaklanması ile birlikte kral siyasi partiler üzerindeki yasağı kaldırmak zorunda kalıyor. 1990-1996 yılları ise sürekli değişen hükümetler ve siyasi istikrarsızlıkla geçiyor. 1996 yılında ise devlet güçleri ile CPN-M arasında yaşanan on yıllık çatışma dönemine giriliyor.

Çatışmanın aktörleri kimlerdi ve bu aktörlerin talepleri nelerdi?

Çatışma devlet güçleri ve CPN-M arasında yaşanmış olsa da sürecin içerisinde olan veya daha sonra dahil olan aktörler bulunuyor. Nepal’de sol gelenek sadece Maoistlere özgü değildi. Ülkede çok eskiden bu yana çeşitli sol, sosyalist, sosyal demokrat gruplar bulunuyordu. Ancak aralarında ciddi çekişmeler ve fraksiyon farklarıyla birlikte mücadele yöntemlerinde de farklılıklar bulunuyordu. Çatışmanın aktörlerinden biri olan CPN-M kendisini radikal solda, Maoist olarak tanımlayan bir gruptu. CPN-M’nin silahlı kanadı ise Halkın Kurtuluş Ordusu (PLA) idi. CPN-M’nin sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasi hakları kapsayan geniş çerçeveli talepleri mevcuttu. Örneğin anadilde eğitim hakkının yanı sıra, otonomi talepleri, Hindistan’la adil/eşit olmayan sözleşmenin feshi, çiftçilerin borçlarının silinmesi gibi talepleri vardı. 

Çatışmanın aktörlerinden biri de monarşinin varlığıyla birlikte kralın kendisi ve Kraliyet Ordusu idi. 1996-2001 yılları arasında çatışma CPN-M ve Nepal Polisi arasında yaşanıyor. 2001 yılında ilan edilen OHAL ile birlikte Nepal Kraliyet Ordusu da çatışmaya dahil oluyor. Ayrıca çatışma sürecinde devlet Nepal Silahlı Polis Gücü ismi verilen paramiliter bir güç oluşturuyor. Kralın başlıca isteğinin monarşiyi devam ettirmek olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca Nepal Ordusu da krala bağlıydı ve statükonun devamından yana olduklarını söylemek gerekiyor. 

Yine çatışmanın başlanmasından 2006 yılında son bulmasına kadar hükümette yer alan siyasi partiler -başta sosyal demokrat bir parti olan Nepal Kongresi olmak üzere- aktörler arasında yer alıyor. Nitekim 2006 yılında imzalanan Kapsamlı Barış Anlaşması da CPN-M ve Nepal hükümeti arasında imzalanıyor. Siyasi partiler çatışma döneminde karışık tutumlar sergilemişlerdir. Örneğin, 2005’te yaşanan kraliyet darbesi sonrasında siyasi partiler Yedi Partili İttifak’ı (SPA) oluşturmuşlar ve krala/monarşiye karşı -CPN-M ile de yakınlaşarak- mücadele etmişlerdir. Ancak müzakere sürecinde anayasal monarşiyi savunur nitelikte yaklaşımlar sergileyen hükümet yetkilileri çıkmıştır.

Son olarak kısaca Hindistan ve BM’den bahsedebilirim. Hindistan çatışma sürecinde taraflara kendi ülke çıkarları çerçevesinde yaklaşım sergilemiştir. UNMIN (BM Nepal Misyonu) ise çatışmanın ardından özellikle silahsızlanma sürecini desteklemek, seçimleri ve ateşkesi izlemek için Nepal’de bulunmuştur.

Çatışmanın tarihsel gelişimini anlatır mısınız? Nasıl bir hikâyeden bahsediyoruz?

1996 yılında CPN-M hükümete 40 maddelik bir talepler listesi sunmuştur. Bu talepler arasında siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel pek çok başlık bulunmaktaydı. CPN-M, bu taleplerin karşılanmaması durumunda devlete karşı şiddet içeren bir mücadeleye başlayacaklarına dair hükümete ültimatom vermiştir. Ancak dönemin hükümeti CPN-M’yi dikkate almamış ve ‘marjinal’ bir grup olarak tanımlamıştır. Nitekim Nepal’de 10 yıl sürecek olan çatışma dönemine girilmiştir. 

Çatışma, 1996-2006 yılları arasında devlet güçleri ve CPN-M arasında yaşandı. 2001 yılında OHAL ilan edilmiş ve çatışmaya Nepal Kraliyet Ordusu da dahil olmuştur. Ayrıca devlet tarafından Nepal Silahlı Polis Gücü adı altında paramiliyet bir güç oluşturulmuş ve çatışmaya dahil edilmiştir. 2001 yılı sonrasında hem çatışmanın yoğunluğu hem de yaşanan hak ihlalleri artmıştır. 2005 yılında kraliyet darbesi yaşanmış ve kral hükümeti feshederek hükümetin başına kendisi geçmiştir. Bu süreçte siyasi partiler Yedi Partili İttifak (SPA) ismiyle bir ittifak oluşturmuş ve CPN-M ile yakınlık kurmaya başlamışlardır. Nitekim Nisan 2006’da 19 gün boyunca devam eden protesto ve grevler ülke geneline yayılmıştır. Jana Andolan II olarak adlandırılan bu protestolar (halk hareketi) kralın geri çekilmesini beraberinde getirmiştir. Jana Andolan II; CPN-M, siyasi partiler, kadın örgütleri, sivil toplum kuruluşları, çeşitli halkların ve muhalif grupların desteği ile gerçekleşmiştir. 2006 yılında ise 3. müzakere süreci yaşanmış ve Kasım 2006’da Kapsamlı Barış Anlaşması (CPA) imzalanmıştır. 

Çatışma süreci, çatışmanın yarattığı yıkım?

Nepal’de çatışma süreci 10 yıl sürdü. Özellikle 2001’de OHAL’in ilan edilmesi ve Nepal Ordusunun çatışmaya dahil olmasıyla birlikte hem çatışmanın dozajı hem de insan hakları ihlalleri artmıştır. Özellikle 2001 sonrasında zorla kaybetmelerde ciddi bir artış yaşandı. Yerel ve uluslararası kurumlar ortalama 1300 kişinin zorla kaybedildiğini belirtiyor. Yine 2001 sonrasında zorunlu göç önemli oranda arttı. Çatışma sürecinde 100-200 bin kişinin göç ettiği belirtiliyor. Ancak Nepal’de yerinden edilmeye ilişkin kayıt süreci çeşitli nedenlerle çok sağlıklı yürütülmediğinden kesin bir rakam vermek güç. Araştırmalar; Dalitlerin (kast sisteminin tamamen dışında ve en altta tutulan grup), kadın, çocuk, engelli ve yaşlı bireylerin göçten daha fazla etkilendiğini, özellikle kadın ve çocukların insan ticareti, zorla çalıştırılma gibi hak ihlalleriyle karşı karşıya kaldığını gösteriyor. Can kayıpları konusunda ise Uppsala Conflict Data Programı can kaybını 11.187 kişi olarak vermektedir.

Çatışma sürecinde pek çok çocuk orduya veya CPN-M’ye dahil edilmiştir. Nepal’deki çatışma süreci içerisinde ‘’çocuk savaşçı’’ olgusunu görüyoruz. Yine genel olarak da çocuklar eğitim, sağlık, barınma haklarından yararlanamamış, pek çok çocuk evsiz ve/ya öksüz kalmıştır. Ayrıca muhaliflere yönelik gözaltı, baskı ve tutuklamalar yaşandığını görüyoruz. Gazetecilerin tehdit ve tutuklamalara maruz kaldığını, 15 gazetecinin öldürüldüğünü belirten araştırmalar mevcut. 

Çatışma süreci ile ilgili bize bir perspektif sundunuz. Peki nasıl bir müzakere süreci gerçekleşti?

Nepal’de üç farklı müzakere süreci yaşandı. İlki 2001 yılında gerçekleşen müzakerelerin neredeyse başlarkenden sona erdiğini söyleyebiliriz. 2001 yılı Nepal için hükümet değişikliğinin yaşandışı, istikrarsızlığın olduğu bir yıldı. Kral Gyanendra da meseleyi askeri yöntemlerle çözme düşüncesinde idi. Nitekim karşılıklı güvensizlikle birlikte böyle bir ortamda müzakererler kısa sürede sona erer. 2003 yılında başlayan müzakerelerde 2001 yılına oranla daha ileri bir adım atılarak tarafların uyacağı 22 maddelik bir davranışlar çerçevesi çizilir. Bu dönemde hükümet heyeti masaya ciddi bir teklif getirmezken, Maoistler 1996 yılında ortaya koydukları kırk madde halindeki talepleri 24 maddeye indirerek masaya teklif sunmuştur. Bu süreçte cezaevinde olan bazı PLA kadroları serbest bırakılmış ve ordunun kendi askeri noktalarının sadece beş km. uzağına kadar serbest dolaşması konularında taraflar sözlü olarak anlaşmıştır. Ancak ordu bu taleplere tamamen karşı çıktı. Nitekim 2003 yılındaki müzakereler de sonuca ulaşamadı.

Nepal’de üçüncü müzakere süreci 2006 yılında gerçekleşti. Ancak bu sürecin öncesinde 2005 yılında kraliyet darbesi yaşanmış ve akabinde siyasi partiler Yedi Partili İttifak (SPA) oluşturmuştur. Bu süreçte CPN-M ve siyasi partiler yakınlaşmaya başlamışlar ve Jana Andolan II protestoları yaşanmıştır. Bu protestolara ülkede çok çeşitli kesimleri de destek vermiş, 19 gün boyunca protestolar devam etmiştir. Buna bağlı olarak da kral görevlerinden çekilmek zorunda kalmıştır. Halkın bu protestolarda talepleri kısaca barış ve demokrasiye yönelikti diyebiliriz. Dolayısıyla Jana Andolan II ardından süreç hızlanmış, genel çerçeveyi çizen çeşitli anlaşmalar yapılmış ve Kasım 2006’da da Kapsamlı Barış Anlaşması (CPA) Nepal hükümeti ve CPN-M arasında imzalanmıştır.  Ancak bu sürecin tamamen sorunsuz yaşandığını söyleyemem. Örneğin siyasi partiler Jana Andolan II protestolarında monarşiye karşı tutum sergileyip, protestolara aktif şekilde katılsalar da müzakere masasında ilk etapta cumhuriyet konusunu ötelemişler hatta aralarında anayasal monarşiyi savunur noktaya gelenler de olmuştur. Müzakere süreçlerine ilişkin şunu da belirtmek istiyorum; Nepal’deki tüm toplumsal süreçlere, protestolara kadınlar/kadın örgütleri aktif şekilde katılmıştır, ancak müzakere masasında her iki taraf da kadınlara yer vermemiştir. 

Nepal’de şu anda mevcut durum nasıl? Toplumsallaşmış bir barış sürecinden bahsedebilir miyiz?

Nepal’de barış anlaşmasının ardından cumhuriyet ilan edilmiş, seküler bir sisteme geçilmiş ve yapılan ilk seçimlerde CPN-M yüksek oy alarak seçimden birinci parti olarak çıkmıştır. Ancak masada otonomi talepleri ötelenmiştir. Nepal etnik temelde olmayan 7 bölgeye ayrılarak federasyon çatısı altında yönetilmeye başladı. Bugün ise otonomi taleplerinin ötelenmesinden dolayı Terai Bölgesi’nde yaşayan Madhesilerle Nepal devleti arasında etnik bir çatışma yaşanması riski bulunuyor. Çeşitli yorumcular da şiddet içeren bir etnik çatışma riskine dikkat çekiyor. 

Bugün Nepal’de yerli halkların, Dalitlerin ve Madhesilerin ayrımcılığa maruz kaldığını söylemek mümkün. Nepal’de Hakikat ve Uzlaşı Komisyonu ile Kayıp Şahıslar Komisyonu kurulmuştur. Ancak geçiş dönemi adaletine ilişkin mekanizmalar hem geç kurulmuş hem de bu komisyonların topladığı binlerce şikayet muallakta kalmıştır. Çatışma sürecinde yaşanan ağır hak ihlalleriyle yüzleşilmiş olduğunu, faillerin yargılandığını söylemek şu an için mümkün değil. Örneğin geçtiğimiz yıl da hükümet BM raportörlerinin ülkeyi ziyaret etmesine çok sıcak bakmamıştı. Bugün Nepal’de geçmişle yüzleşmeye ve adalet talebine yönelik aktivizm devam ediyor. 

Son olarak şunu da belirtmek isterim; Nepal’de imzalanan barış anlaşmasından sonra Barış ve Yeniden İnşa Bakanlığı kuruldu. Barış inşasına yönelik sivil toplumun da desteğiyle çeşitli projeler yürütüldü. Barışa ilişkin bir bakanlığın kurulmuş olması son derece özgün bir deneyim. Ancak Nepal’de siyaseten ve bürokratik olarak merkezileşmiş bir kültür söz konusu olduğundan ve bakanlık fonları sivil topluma yeterli seviyede aktarılmadığından sıkıntılar ortaya çıktı. Bugün için Nepal’de barışın yeterinde toplumsallaşmış olduğunu söyleyemem. 

Türkiye’deki çatışma süreçleriyle benzer, farklı yanları neler? Çözüm için öneri ve tavsiyeleriniz var mı?

Her ülke ve coğrafyanın kendine özgü koşulları olsa da elbette yaşanan/yaşanmış olan çatışma süreçleri ve nedenleri arasında benzerlik bulunuyor. Türkiye’nin çok etnisiteli ve çok dilli yapısı Nepal örneğiyle örtüşüyor. Nepal’de özellikle 1960-1990 yılları arasındaki panchayat döneminde devletin asimilasyona dönük politikalar izlediğini ve sloganının dahi tek dil, tek din şeklinde olduğunu görüyoruz. Bu Türkiye’de devletin asimilasyon politikaları ve tekçi yaklaşımlarıyla benzerlik gösteriyor. Nepal’de özellikle belirli bir kimliğin öne çıktığı bir bölgede gelişen özerklik talebi Kürt Meselesi’nde de karşımıza çıkıyor. Ayrıca her iki ülkede de paramiliter güçlerin çatışma sürecinde yer aldığını ve cezasızlık kültürünün yaygın olduğunu görüyoruz.

Nepal’de etnik sorunların müzakere masasında geri planda kalması bize sorunun kapsamlı şekilde çözülmediğini de gösteriyor. Diğer yandan, Kürt Meselesi çoğunlukla etnik bağlamda ele alınıyor ancak içerisinde etnik unsurların yanı sıra sınıfsal farklılıkları da barındırıyor. Bu anlamda özerklik ve kültürel hakların yanında sınıfsal eşitsizliklerin de ötelenmemesi gerektiğinin çıkarımını yapabiliriz. Meseleyi çok başlıklı ele almak daha sonra ortaya çıkabilecek sorunları en aza indirerek barış inşasına da katkı sunabilir. 

Nepal’de yaşanan çatışma diyalog yoluyla çözüldü. Nepal’de gerçekleşen müzakere süreçlerinde ve barış inşa süreçlerinde her ne kadar bazı eksiklikler yaşanmış olsa da meselenin diyalog yoluyla çözülmesi önemli. Nepal’den çıkarılabilecek en önemli derslerden biri belki de halkın çok çeşitli kesimlerinin, halkların, sivil toplum kuruluşlarının bir araya gelerek barışı ve çözümü talep etmesiydi. Bunun dikkate değer olduğunu düşünüyorum.