‘İklim Krizi Toplumsal Farkındalık Yaratacak Seviyede Medyada Yer Bulmuyor’

NewsLabTurkey tarafından hazırlanan 'Türk Haber Medyasında İklim Krizi ve Haberciliği' başlıklı çalışma, Türkiye’de iklim krizi haberlerinin ve iklim haberciliğinin mevcut durumunu ortaya koyuyor. Çalışmaya göre, Türkiye’de iklim haberciği hem yaygın medyada hem de alternatif mecralarda kendine yeterince yer bulamıyor; bulabilse dahi toplumsal bir farkındalık ve politika yapıcılar üzerinde baskı yaratacak düzeyde gündemde kalamıyor.

NewsLabTurkey adına Sarphan Uzunoğlu ve Hazal Sena Karaca tarafından hazırlanan “Türk Haber Medyasında İklim Krizi ve Haberciliği”Çalışma,  Türkiye’de iklim krizi haberlerinin ve iklim haberciliğinin mevcut durumunu belirleyen politik, ekonomik ve sistemsel dinamikleri ortaya koymayı  ve iklim krizi haberlerinde karşımıza çıkan problemli gazetecilik pratiklerine de bu doğrultuda çözüm önerileri getirmeyi hedefliyor.

İklim Krizi Haberlerinin Nasıl İyileştirilmesi Gerekiyor?

İklim krizinin medya tarafından yeteri kadar ve doğru şekilde işlenmediği, haberi oluşturan yorum ve çerçevelerin toplumsal farkındalığın oluşmasını engellediği iddiaları küresel düzeyde de tartışılıyor. Ekolojik açıdan oldukça kırılgan bir konumda olan Türkiye de bu tartışmalardan muaf değil.

Buradan hareketle çalışma, Türkiye’de iklim krizi medyanın gündemine hangi koşullarda giriyor? Hangi aktörlerin bakış açıları yansıtılıyor? Haber örüntülerini oluşturan çerçeveler neler? Bu çerçeveler gazetelerin editoryal duruşlarına göre nasıl farklılaşıyor? gibi sorulara yanıt arıyor.

Çalışmanın hedeflerinden biri iklim krizi haberlerinin okur-izleyici bağlamında nasıl iyileştirilebilmesi gerektiği noktasında faydalı bir kaynak olabilmek.

Bu amaçla; farklı editoryal duruşları olan 10 gazetenin 01.07.2021-05.11.2021 tarihleri arasında yayınladığı 1021 iklim krizi haberinin içerik analizi ve 5 iklim gazetecileriyle gerçekleştirilen yarı yapılandırmış görüşmeler sonucunda araştırmanın öne çıkan bulgular:

  • İklim krizi haberlerinin niceliğini ve niteliğini etkileyen problemlerin başında alanda uzmanlaşmış gazetecilerin olmayışı, bütçe ve kaynak sıkıntıları, ilgili kurum/kişi ve verilere ulaşma noktasındaki zorluklar geliyor. Yaygın medyada ise bu problemlere ek olarak sansür-otosansür etkisinden bahsetmek mümkün. Medya-iktidar ilişkileri, bazı medya kuruluşlarının enerji, doğalgaz gibi farklı alanlarda yatırımlarının olması ise iklim krizi haberlerinde otosansür mekanizmasını devreye sokan önemli dinamikler.
  • Okuyucu/izleyiciyle etkileşim yaratma potansiyeli olan video-haber, podcast, infografik gibi görsel-işitsel içeriklerin kullanımı oldukça sınırlı durumda. – Konuya ilişkin bilimsel bilgi, kavram ve verilerin sadeleştirilerek verilmemesi, hikâyeleştirme oranının düşük olması da okur izleyici bağlamında haberlerin etkileşim ve etkisini sınırlayan unsurlar arasında yer alıyor.
  • İklim krizi haberlerinin felaket temasıyla, abartılarak verilmesi yaygın medyada sık rastlanılan bir problem. Bu haberlerde sıklıkla kutup ayısı, eriyen buzullar gibi ikonografilerin kullanılması okur/ izleyicilerin iklim krizini içselleştirmesi açısından sorun teşkil ediyor. İncelenen haberlerin %52’si ise iklim krizine dair bir çözüm önerisine yer vermiyor.
  •  2021 yılında meydana gelen Orman Yangınları ve Batı Karadeniz sel felaketinin ardından medyanın iklim krizine daha fazla yer ayırdığı görülüyor. Felaketlerin ardından gündemden düşen iklim krizinin en fazla haberleştirildiği dönem ise 1-5 Kasım 2021. Bu dönemde medyanın iklim krizine gösterdiği ilginin kaynağı ise 31 Ekim-12 Kasım 2021 tarihleri arasında gerçekleştirilen COP26.
  • Gazetelerin içinde bulunduğu ekonomik, siyasal çıkar ağları ve ideolojik konumlanışları iklim krizine atfedilen değeri belirliyor. Yaygın medyada başlı başına bir kaygı meselesi ve odak noktası olmayan iklim krizi, siyasetçilerin gündemlerine paralel olarak görünürlük kazanıyor.
  • Haberlerde görüşlerine en çok yer verilenler sırasıyla bilim insanları/uzmanlar (%33), siyasetçiler (%27) ve uluslararası organizasyonların temsilcileri (%16). Evrensel ve Bianet dışındaki platformların aktivist ve STK’ların görüşlerine yeteri kadar yer vermedikleri görülüyor. – İklim krizi haberlerinde en sık görülen çerçeveler bir meseleye veya probleme neden olma veya çözme sorumluluğunu hükümete, bir bireye veya gruba atayan sorumluluk çerçeveleri. Sorumluluk çerçevelerini, iklim krizini maddi kazançlar veya maliyetler bakımından ele alan ekonomik sonuçlar çerçeveleri izliyor.
  • Hükümete yakın medya kuruluşları ve merkez medyanın, iklim krizini Paris Anlaşması ve Yeşil Mutabakat’ın Türkiye’ye sağlayacağı maddi kazançlar odağında haberleştirmesi araştırmanın dikkat çekici bulguları arasında yer alıyor. – Şirketlerin iklim krizine dair sorumluluğu yaygın medya tarafından es geçiliyor.
  •  Haberlerin büyük kısmını; ajanslardan ya da yabancı kaynaklardan direkt alınan, kısa ve “enformasyon” odaklı içerikler oluşturuyor. Bianet, Evrensel, T24 ve Medyascope’un ise iklim krizini daha kapsamlı bir şekilde ele aldıkları, özgün içerikler ürettikleri, dolayısıyla iklim krizini gündemlerine dahil etme noktasında diğer medya kuruluşlarından daha iyi bir performans gösterdikleri görülüyor.

Gazeteciler son on yıl içerisinde yaşadıkları küresel güven kaybının derinleşmesini istemiyorlarsa bu krizle mücadele konusunda başı çeken meslek gruplarından biri olmaları gerekir.

Türkiye medyasında bu alana dair problemler özetle;  çevre ve iklim haberciliği arasında bir ayrımın henüz olmaması, editoryal politikaların eksikliği, iklim krizini olması gerektiği şekilde aktaracak ve haberleştirecek eğitimli gazetecilerin bulunmaması, haber odalarının bütçe ve kaynak sıkıntıları, mevcut politik gündemin yoğunluğu iklim krizinin yeteri kadar ve olması gerektiği gibi haberleştirilememesi olarak sıralanıyor.

Çalışma, hem yaygın medyada hem de alternatif mecralarda iklim krizinin nasıl haberleştirildiğini -ya da haberleştirilmediğini- göz önünde bulunduran çalışmada, iklim krizinin kendine yeterince yer bulabildiğini, bulabilse dahi toplumsal bir farkındalık ve politika yapıcılar üzerinde baskı yaratacak düzeyde gündemde kalabildiğini söylemenin güç olduğu sonucuna ulaşıyor.

Ayrıca, araştırmaya göre, iklim kriziyle ilgili haberlerin yazım ve sunum biçimlerinin toplumun iklim krizi algısı ve geliştirilecek kurumsal, kolektif ve resmi çözümlerin niteliği konusunda değişiklik yaratabilir;  gazeteciler son on yıl içerisinde yaşadıkları küresel güven kaybının derinleşmesini istemiyorlarsa bu krizle mücadele konusunda başı çeken meslek gruplarından biri olmaları gerekiyor.

Araştırmanın öne çıkan bulgularından bir diğeri, gazetelerin içinde bulunduğu siyasi ağların ve ideolojik konumlanışlarının iklim krizine atfedilen değeri belirlediği yönünde.

Araştırmanın tümüne buradan ulaşabilirsiniz.