‘Hapishanesiz Toplum Bir Gün Mümkün Olacaktır’

'Bu sorun büyük bir sorun, hepimize dokunan bir sorun, çözümü de ortak aslında. Toplumun hapishanelerle ilgili bu olumsuz gidişe dur demesi lazım, bunu demesi için bilgiye ulaşmayı istemesi lazım. O bilgiyi hazırlayacak ve anlaşılabilir şekle sokacak birileri lazım.' İnsan hakları çalışanı Zafer Kıraç ile pek iç açıcı olmayan fakat yine de ısrarla tartışılması gereken 'içi/içeriyi' konuştuk.

Yıllarca insan hakları alanında çeşitli sivil toplum örgütlerinde hak savunuculuğu yapmış ve özellikle kapatılma mekânları üzerine çalışmalar yürütmüş biri olarak, sizce bireyi toplumsal yaşamdan kopararak özgürlüğüyle ‘terbiye’ etmeye çalışmak insan onuruyla bağdaşan bir cezalandırma yöntemi midir?

Zafer KıraçSadece insanın değil bütün canlıların doğasına uygun değil kapatılmak. Bakmayın insan çeşitli aletleri malzemeleri kullanarak ancak zorla hapsediyor diğer canlıları, insanı da aslında zorla hapsediyor. 

Hapsetmek uzun yıllardır bir cezalandırma yöntemi ama yine uzun yıllardır iktidarlar bu yöntemi uygularken ‘topluma kazandırmak’tan, ‘rehabilite’ etmekten bahseder yani aslında tek başına cezalandırma aktivitesinin kötü ve çok anlamlı olmadığını onlar da bilirler. Peki bu kulağa güzel gelen amaç yani topluma kazandırma gerçekleşiyor mu? Ne yazık ki hayır. 

Bu amaca uygun alt yapı ve personel yok. Yani amacın bu olmadığı anlaşılıyor. Yine tekrar suç dediğimiz mahpusların tekrar tekrar suç ile ilişkilenerek hapishaneye girip çıkmaları bu konudaki oranlar ve sayısal veriler başarısızlığı ortaya koyuyor. Hapishanelerde sadece düşüncelerinden dolayı ve siyasi nedenlerle insanlar yok, böyle bakarsak çok büyük bir hata yaparız. Siyasi nedenlerle ve düşünceleri nedeniyle hapishanelerde olanlar her zaman toplam nüfusun %20’sini geçmez. Geri kalan büyük çoğunluğun ise gerçekten yaşam içerisinde bin bir türlü nedenle, eğitimsizlik, yoksulluk, uyuşturucu trafiği gibi nedenlerle suçla ilişkilenirler ve hapishaneyle tanışırlar. Bu büyük grup için gerçekten insan haklarına dayalı onun eksiklerini tamamlayacak ruhsal ve fiziksel bütünlüğünü koruyarak elbette, rehabilitasyon gerçekleştirilebilir. Bu mümkündür.

Habilitasyon

Yeni bir kavram var engelliler ile yapılan çalışmalarda, çok kullanılan bir yöntem artık Avrupa ülkelerinde. Habilitasyon yapılabilir, yapabilir hale getirmek anlamını taşıyor. Rehabilitasyon ise anlaşılacağı üzere yeniden yapılandırma anlamına geliyor.  Rehabilitasyonda yeniden inşa etmek anlamı var ve bu epeyce rahatsız edici. Habilitasyonda bu anlam yok. Sanki daha uygun bir kavram gibi geliyor bana da. Tartışmak lazım.

Özellikle Türkiye gibi kapatarak cezalandırma kültürünü benimsemiş orta ve doğu toplumlarında romantik ve ütopik bir arayış olmayan hapishanesiz toplum üzerine konuşmak ve tartışmak neden zordur?

Aslında şunu kabul etsek ve bu ilke ile çalışabilsek yaşamlarımızı organize etsek daha kolay olacak hayat. Şunu demek istiyorum. İnsan öğrenen bir canlı, tıpkı diğer canlılar gibi belki biraz daha fazla muhakeme edebiliyor. Plan yapabiliyor. Ve daha başkaca farkları var elbette.

İnsan kötülüğü de öğreniyor başka insanlara zarar vermeyi de iyilik yapmayı da. İşte aynı insan kendisine öğretilenlerle kendi dünyasını kurarken çoğunlukla kötücül bir dünya oluşturuyor. Yani yüksek oranda böyle oluyor ki dünya bir cehennem halinde. 

‘Hapishanesiz Toplum Arayışı, Anlamlı Bir Arayış’

Hapishanesiz bir toplum arayışı iyi, anlamlı bir arayış. Bu arayışı sürdürmeye ve bu yolla insan hakları adına kazanımlar elde etmeye devam etmeliyiz hepimiz. Bu tartışmayı bu ucube mekanları yaratanlar ve onlara inananlar anlayıncaya, kabul edinceye kadar sürdürmeliyiz. İnsanlık adına başka bir davranışı sağlıklı bulmuyorum. O yüzden hapishaneyi savunanlarla tartışmak çok zor oluyor benim için, çünkü benim yaşamımda ödül ve ceza yoktur. Benim için sırf bu nedenle cennet ve cehennem inancı da yoktur. Ceza ve cehennem ile terbiye olmayı veya ödül ve cennet ile takdir edilmeyi ve onaylanmayı anlamlı bulmuyorum. Oyun gibi geliyor bana. Hayat öyle değil oysa, insan da oyunun figürü değil. Olmak, ödül ve ceza ile olacak bir şey değildir. Ve evet sloganımız, ‘Hapishanesiz bir toplum bir gün mümkün olacaktır’ olmalıdır. 

Yeni yeni uygulanmaya başlanan ve şu anda sadece Antalya, Bodrum, Samsun, Manavgat ve Iğdır’da bulunan S tipi hapishanelerin F tiplerine göre bir kademe daha dar tecrit mantığıyla inşa edildiği ifade ediliyor. Fakat bakanlık S tipinin F tipinden bir farkının olmadığını iddia ediyor. Peki S tipi hapishanelere neden “ihtiyaç” duyuldu, bu ne anlama geliyor?

Bence bir hata yapıyoruz, hapishanelerin harflerle tarif edilmesi kafa karıştırıcı. Hangi tip hangi harf olduğu önemli değil. Bir ülkede günlük yaşam ne kadar otoriterleşiyorsa dışarıda, hapishanelerde de olan o oluyor. Daha baskıcı bir ortam oluşuyor. Türkiye’de insan haklarının tamamen yok edildiği bir sürece doğru ilerliyoruz.  

Hapishaneler daha kötü olmaya devam edecek. Yani harfler, hapishane tipleri ya da modelleri için anlamlar yüklemeye çalışmak zaman kaybı. Bakın tek bir örnek vereyim nereye gittiğimizi anlarız.  Hapishanelerde yok pahasına, emekleri sömürülerek çalıştırılan büyükçe bir grup sanırım 100 bin civarına yaklaşıyorlar. Bu muazzam bir ucuz işgücü. Bunun bir adım sonrası ne olabilir? Hiç düşündük mü? ‘Köle mahpuslar’ diyorum ben.

Çok daha önemli konular ve yapılacak çok iş var. Hapishanelerde kadınlar, yaşlılar, engelliler var. Çocuklar var, anneleriyle kalan bebekler var. LGBTİ+ mahpuslar var. Ağırlaştırılmış müebbet mahpuslar var. Başka ülkelerin yurttaşları ama bu ülkede olan mahpuslar var. İşçi olarak emekleri sömürülen mahpuslar var. 

Dünyada neredeyse 5. sıradayız nüfusa oranla mahpus sayısında. Ama yeterince tartışmıyoruz bile. Hiçbir siyasi partinin seçim beyannamesinde göremiyoruz, ‘biz hapishane nüfusunu azaltacağız’ diyen bir cümle.

Bu sorun büyük bir sorun, hepimize dokunan bir sorun, çözümü de ortak aslında. Toplumun hapishanelerle ilgili bu olumsuz gidişe dur demesi lazım, bunu demesi için bilgiye ulaşmayı istemesi lazım. O bilgiyi hazırlayacak ve anlaşılabilir şekle sokacak birileri lazım.

Geçen yıl, dünyada bir başka örneği olmayan ve 7/24 mahkeme ‘müjdesiyle’ İstanbul Havaalanı’na bir mahkeme açıldı. Havaalanına mahkeme uygulamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu teknik bir soru benim için, hangi amaçla yapıldı bilmiyorum, uluslararası uygulamalara bakmak lazım. Neden ihtiyaç duyuldu, amaç nedir bakmak lazım, insan hakları açısından sakıncaları varsa ortaya koymak lazım.

‘Umut Her Zaman Vardır’

Son olarak şunları söylemem lazım, sorulara verdiğim yanıtlar, kavgacı ve agresif bulunulabilir okuyucular tarafından. Haklılar gerçekten de öyle. Ama şöyle bitireyim, umut her zaman vardır. Mücadele etmeye devam edeceğiz. İnsan hakları mücadelesinin istisnasız hepimiz için ne kadar önemli olduğunu bıkmadan anlatmaya devam edeceğiz.