Selahattin Demirtaş Neden Tutuklu?

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi hızla serbest bırakılması gerektiğine hükmettiği halde HDP eski Genel Başkanı Selahattin Demirtaş yaklaşık beş yıldır tutuklu. Avrupa Komisyonu ise geçen hafta uygulanmayan kararlarla ilgili Türkiye'yi uyardı. Peki iş buraya nasıl geldi?

15 Temmuz darbe girişimi ardından Selahattin Demirtaş, çok sayıda HDP milletvekili ile birlikte 3 Kasım’ı 4 Kasım’a bağlayan gece gözaltına alınarak, tutuklandı. 3 Kasım 2002 tarihinde gerçekleşen seçimlerde AK Parti tek başına iktidara gelmiş ve 7 Haziran 2015’e kadar da tek başına iktidarda kalmıştı. Demirtaş liderliğindeki HDP’nin yüzde 10’luk seçim barajını aşmasıyla 12 yıl 7 ay sonra AK Parti ilk defa iktidardan düşmüştü.

Demirtaş’ın tutuklanmasının üzerinden 89 gün geçtikten sonra Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, soruşturmayı tamamlayarak, 501 sayfalık iddianame hazırladı. 31 ayrı fezleke birleştirilerek hazırlanan iddianamede, Demirtaş için 142 yıla kadar hapis cezası istendi.

Demirtaş’a, “Örgüt kurma ve yönetmek”, “Örgüt propagandası yapmak”, “Kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenleme yönetme bunların hareketlerine katılma”, “Halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etme”, “Suçu ve suçluyu övmek”, “Suç işlemeye alenen tahrik etme”, “Halkı kanunlara uymamaya tahrik etme” suçlamaları yöneltildi.

Demirtaş’ın tutuklandığı davanın iddianamesinde yer alan 31 fezlekenin 10 tanesi daha sonra “terör örgütü olarak ilan edilen ve 2016’da yaşanan darbe girişiminden sorumlu tutulan FETÖ” ile çalıştıkları iddiasıyla tutuklanan ve görevden alınan savcılar tarafından hazırlandı. Savcılardan biri olan ve halen hapiste olan Ahmet Karaca’yı Türkiye, 2014 yılında Suriye’ye silah götüren MİT tırlarının Adana’da durdurulmasıyla ilgili soruşturmayla tanıdı. Tırların durdurulması sırasında Adana Cumhuriyet Başsavcıvekili olan Karaca, bu nedenle yargılandığı dava sonunda 18 yıl 9 ay hapis cezası aldı. Karaca, Demirtaş hakkında 2011 yılında farklı gerekçelerle 9 ayrı fezleke hazırlamıştı.

İddianameyi kabul eden Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesi’nin talebiyle dava “güvenlik” gerekçesiyle Ankara’ya nakledildi. Mahkeme, ilk duruşma için 16 Nisan 2017’deki “Başkanlık Sistemi Referandumu”ndan 12 gün sonraya, 28 Nisan 2017 tarihine gün verdi.

Davanın kabul edildiği Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi, Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen 6-8 Ekim Kobani olaylarında öldürülen Yasin Börü davası ile birleştirilmesini istedi.

Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi, “iki dava arasında bağlantı olmayacağı” gerekçesiyle iki kez birleştirme talebini reddetti. Demirtaş’ın davasına bakan mahkeme ikna olmayıp, resen birleştirme kararı alsa da Ankara Bölge Adliyesi Mahkemesi 5. Ceza Dairesi, 14 Eylül 2017’de oybirliği ile verdiği kararında “birleştirmeye yer olmadığına” karar verdi.

Karar Olmadan Bir Hafta Tutuklu Kaldı

Dosyanın mahkemeler arasında dolaşması başka bir hak ihlalini de beraberinde getirdi. 28 Temmuz 2017’de Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin birleştirmeye üçüncü kez onay vermemesi sonrasında aylık olarak yapılması gereken tutukluluk değerlendirmesi yapılmamış oldu. Demirtaş, o sırada herhangi bir mahkeme kararı olmaksızın yedi gün tutuklu kaldı.

7 Aralık 2017’de Demirtaş’ın tutuklu bulunduğu davanın ilk duruşması yapıldı. Duruşmaya Edirne’den katılan Demirtaş, tutuklandıktan 460 gün sonra ilk kez hakim karşısına çıktığında takvim yaprağı 14 Şubat 2018’i gösteriyordu.

7 Haziran’ın İntikamı mı?

Demirtaş herhangi bir siyasetçi değil. Aynı zamanda kurulduğundan bu yana iktidarla büyük çatışmalar yasayan, Kurt siyasetiyle organik ilişkileri bulunan muhalif bir partinin de lideri. Liderliğini yaptığı HDP, ilk defa 7 Haziran 2015 genel seçimlerine parti olarak girme kararı aldı. O güne kadar Türkiye’deki yüzde 10’luk seçim barajı yüzünden bağımsız adaylarla seçime giren Kürt siyaseti, ilk defa 7 Haziran seçimlerinde parti olarak seçime girdi. HDP, bu seçimlerden yüzde 13’ün üzerinde oy aldı. Seçim sonuçlarına göre AK Parti 2002 yılından bu yana ilk defa tek başına iktidar olma şansını bulamadı.

Ancak o günlerde de giderek otoriterleştiği konuşulan siyasi iktidar bu turlu bir yenilgi duygusunu sükûnetle karşılamayacaktı. Türkiye, 7 Haziran seçimlerinden sonra adeta “kabus dolu” beş ay yaşadı.

Bu secimler sonucunda Parlamentodaki aritmetik, koalisyon hükümetini zorunlu kılsa da AK Parti’nin koalisyon teklifi MHP ve CHP tarafından kabul edilmeyince, 1 Kasım için seçimlerin yenilenmesi kararı alındı. 7 Haziran’da aldığı oyla Meclis’e giren ikinci büyük muhalif parti olan HDP ile bir koalisyon ise ihtimal olarak bile gündeme gelmedi.

7 Haziran seçimleri sonrasında Türkiye için büyük bir fırsat daha hüsranla sonuçlanacaktı. 2009 yılında “Oslo görüşmeleri” ile temeli atılan ve zaman zaman kesintilerle de olsa devam eden Kürt sorunu konusundaki “çözüm süreci” de, iki yıldan fazla sürecek olan yeni bir çatışma sureciyle noktalandı.

Sürecin sona ermesinin ardından Türkiye, “canlı bombalar”ın intihar saldırılarına sahne oldu. 20 Temmuz’da, Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde yaşanan IŞİD saldırısında 33 Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) üyesi yaşamını yitirdi. 22 Temmuz’da ise Şanlıurfa’nın Ceylanpınar ilçesinde iki polis evlerinde başından vurularak öldürüldü. Olaydan bir gün sonra, PKK ve IŞİD’e yönelik askeri operasyonlar başlatıldı. PKK, çözüm sürecinde aldığı “ateşkes” kararını operasyonların başlamasıyla sona erdirdi.

Hemen sonrasında Kürtlerin yoğun yaşadığı bölgelerden arka arkaya “özyönetim ilanına” ilişkin açıklamalar geldi. KCK, Şırnak Halk Meclisi’nin kararının ardından, Silopi, Cizre ve Nusaybin’de de “özyönetim” ilan edildiğini duyurdu ve bunu diğer bazı il ve ilçeler izledi. Türkiye kamuoyunun gündemine ilk olarak 2009’da “KCK operasyonları” ile giren Koma Civakên Kurdistan – Kürdistan Topluluklar Birliği, yani KCK, yürütücü bir çatı örgütü gibi işlev görüyordu.

Bu gelişmelere Cumhurbaşkanı Erdoğan, 11 Ağustos’ta “Bu açıklamayı kimler yapıyorsa ağır bir bedel öderler. Hem yasal bir bedel öderler hem diğer tür bir bedel öderler” diyerek sert tepki gösterdi. Ardından da bölgede HDP ve Demokratik Bölgeler Partisi yöneticilerine dönük gözaltı operasyonları başlatıldı.

1 Kasım seçimlerine sayılı günler kalmışken Türkiye tarihinin en kanlı katliamlarından biri Ankara’da yaşandı. Çok sayıda sivil toplum örgütünün katılımıyla 10 Ekim’de Ankara Garı’nda düzenlenen “Barış mitingi”, iki canlı bombanın saldırısıyla kana bulandı. IŞİD tarafından yapılan saldırı da 102 kişi yaşamını yitirdi, yüzlerce kişi yaralandı.

Saldırılar ve katliamların gölgesinde gidilen 1 Kasım seçimlerine HDP kıl payı barajı aşarken, AK Parti yüzde 49,5 oy alarak bir kez daha tek başına iktidar oldu.

Çeşitli tarihlerde dokunulmazlıkların kaldırılması yönündeki talimatlarını tekrarlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, 16 Mart 2016’de Saray’da muhtarlarla gerçekleştirdiği toplantıda, dokunulmazlıkları bir kez daha gündeme getirdi: “Parlamento, dokunulmazlık meselesini süratle sonuçlandırmalı.”

20 Mayıs 2016’da yapılan oylamada Anayasa değişikliği, CHP’den bir bölüm milletvekilinin destek vermesiyle 367’nin üzerinde oyla kabul edilerek, dokunulmazlıklar kaldırıldı. Düzenleme tam da 7 Haziran seçimlerinin yıl dönümünde Erdoğan tarafından onaylanarak, yürürlüğe girdi.

AYM’nin Dört Yılda Değişen Kararları

Anayasa Mahkemesi ise tutukluluğunun ölçüsüz ve hukuksuz olduğu yönündeki başvuruda, daha önce vermiş olduğu “milletvekili tutuklu yargılanamaz” kararını görmezden gelerek, kabul edilemez kararı verdi. Başvuru, 21 Aralık 2017’de reddedildi. Yüksek Mahkeme, “yakalama ve gözaltına almanın hukuka aykırı olduğu” iddiasını “başvuru yollarının tüketilmemesi”, diğer iddiaları ise “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez buldu.

Avukatları, Demirtaş hakkında ikinci kez tutuklanma kararı verilmesi üzerine Anayasa Mahkemesi’ne yeniden başvuru yaptı. Anayasa Mahkemesi, 19 Haziran 2020’de, tutukluluktaki “makul süre”nin aşıldığını, tedbirin ölçülü olmadığını belirterek hak ihlali kararı verdi.

Anayasa Mahkemesi, bu kararı verdiğinde, Demirtaş’ın başvurusuna konu olan, ana davadaki tutukluluğu zaten sonlanmıştı.

Hakkında 47 Dava Var

Demirtaş milletvekili ve eş genel başkan iken hakkında, çeşitli tarihlerdeki farklı konuşmalarıyla ilgili 122 adet fezleke hazırlandı. Hakkında fezlekeler hazırlanmış olan HDP’li vekillerin dokunulmazlıkları kaldırılarak, suçlamalarla ilgili yargılamaların başladığı 2016’dan bu yana da hakkında 47 ayrı dava açıldı.

Bunlardan davalardan bazıları düştü, bazıları da beraatle sonuçlandı. Açılan diğer bazı davalar da birleştirildi. Davalardan ikisi Yargıtay’da, altısı İstinaf Mahkemesi’nde, 11’i de yerel mahkemelerde sürüyor. Tüm bu davaların tamamında 245 ayrı duruşma görüldü. Duruşmaların büyük bir bölümünde hazır edilmeyen Demirtaş, duruşmalara SEGBİS aracılığıyla katılarak savunma yaptı. Yani tutuklu olduğu sure boyunca nadiren cezaevinden çıkarıldı.

“Cumhurbaşkanı’na hakaret”ten yargılandığı bir davada 3 yıl 6 ay hapis cezası alan Demirtaş, yakın zamanda da Ankara eski Cumhuriyet Başsavcısı Yüksel Kocaman’a yönelik sözlerinden dolayı “terörle mücadelede görev almış kişileri hedef göstermek” suçlamasıyla yargılandığı davada da 2 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıldı.