“Sansür Devletlerin İsteği İle Gerçekleşiyor”

NewsLabTurkey Bülten Editörü, serbest yazar ve araştırmacı Ahmet Sabancı, sosyal medya platformlarının Filistinlilere ait hesaplara yönelik almış olduğu  sansür kararını değerlendirirken, “Dünyanın her yerinde tecrübe ettiğimiz bu sansür büyük anlamda devletlerin isteği ve kimi zaman da zorlaması nedeniyle gerçekleşiyor“ dedi.

Filistin ile İsrail arasındaki gerilimin tekrar artması ile birlikte sosyal medya platformlarında yaşanan olaylara karşı tepki giderek yükseliyor. Fakat yakın zamanda Twitter, Facebook ve Instagram tarafından Filistinlilerin yaşadıklarına dikkat çekmek için kullanılan etiketler görülmemeye başlandı. Bunlara ilaveten Filistinlilere ait paylaşımlar ve hesapların bazıları da kaldırıldı.

Facebook ve Twitter yaşanan sorunlara ilişkin yaptığı açıklamada problemin teknik sorunlar yaşandığı için ortaya çıktığını iddia etti. Ancak bazı kesimler iki farklı şirketin benzer teknik sorunlar yaşamasının tesadüf olmadığını ve sebebinin İsrail devletinin taleplerinden dolayı kaynaklandığını öne sürdü.

Yakın zamanda yine İsrail’in Filistin Özerk Yönetimi kontrolündeki Gazze’ye yönelik saldırı düzenlediği bugünlerde Google Eart tarafından bölgeye ait harita verilerinin  sansürlendiği ortaya çıkmıştı. Tüm bu gelişmelerin neticesinde uluslararası STK’lar şirketleri dürüst olmaya ve bu sansüre son vermeye çağıran bir kampanya başlattı. Twitter, Facebook, Instagram gibi platformların sansür niteliği taşıyan uygulamalarına ve uluslararası STK’lerin yürütmüş olduğu kampanyaya ilişkin süreci NewsLabTurkey Bülten Editörü, serbest yazar ve araştırmacı Ahmet Alphan Sabancı ile konuştuk.

“Devletlerin Önceliği Vatandaşlarının Özgürlüğünü Korumak Olmalı”

Ahmet Alphan SabancıAhmet Sabancı, bu durumun uzun yıllardır süregelen bir sorunun tekrarı olduğunu belirterek, “Özellikle söz konusu Filistin olduğunda, büyük teknoloji platformları konuya dair ABD ve İsrail’in politikalarına ters düşen yani Filistin’de yaşayan insanların en temel haklarını savunan içerikleri ve sayfaları sıkça engelliyordu. Burada en büyük faktör elbette ABD ve İsrail arasındaki diplomatik ilişkiler ve bunun ABD merkezli olan şirketlere yansıması. Maalesef söz konusu bu tarz politik içerikler olduğu zaman, Jillian C. York’un Silicon Values kitabında da vurguladığı gibi, platformlar fazlasıyla muğlak olan ve keyfi bir şekilde kullandıkları “terörist” kalıbına sığınıyor ve kendilerini politik anlamda güvenli bir yerde konumlandırmak için bu bahaneyi kullanarak her türlü sansürü normalleştiriyor” dedi.

Sabancı, “Burada özellikle dikkat çekici bulduğum nokta platformların bu sefer verdikleri tepki. Geçtiğimiz yıllarda İsrail’in Filistin’de uyguladığı şiddet ve arkasından gelen sansür dalgası genellikle etkili bir gündem olamıyordu. Bu da bu platformların rahat bir şekilde sorunu görmezden gelmelerine imkân sağlıyordu. Ancak bu sefer hepsi “teknik arıza” bahanesine sığınan açıklamalar yaptı ve geri adım attı. Her ne kadar sansür farklı şekillerde devam etse de bu sefer bir fark var: platformlar uluslararası baskıdan korkuyor ve normalde hiç açıklama bile yapma gereği duymadıkları eylemlerini hata gibi göstermeye çalışıyor” diye kaydetti.

Birçok uluslararası hak örgütünün ve dijital haklar konusunda çalışan sivil toplum kuruluşlarının dahil olduğu kampanyanın da İsrail üzerindeki baskıyı arttırmaya yönelik bir çabanın ürünü olduğunu ifade eden Sabancı, “Access Now ekibinde ve diğer STK’larda uzun zamandır hem Filistin hem de diğer konularda içerik yönetimi ve platform sansürü konusunda çalışan isimler bu sorunun giderek daha tehlikeli bir hâle geldiği konusunda bizleri uyarıyordu. Filistin örneğinde de bunu çok daha net bir şekilde gördük. Bu noktada sivil toplumun uluslararası bir dayanışma örneği göstererek bir kampanya başlatması da olumlu bir gelişme” diye söyledi.

sansürSabancı, sosyal medya platformlarının uygulamış olduğu ve sansür niteliği taşıyan bu kararlara karşı devletlerin ve sivil toplum kuruluşlarının nasıl bir yol haritası izlemesi gerektiğine dair soruya, “Maalesef devletlerin bu noktada pek yardımı olacağını düşünmüyorum, çünkü dünyanın her yerinde tecrübe ettiğimiz bu sansür büyük anlamda devletlerin isteği ve kimi zaman da zorlaması nedeniyle gerçekleşiyor. Bu platformların hepsi bir ülkede hizmet vermeye devam edebilmek için devletleri de daima memnun etmek zorunda olduklarından dolayı, çoğu zaman kullanıcılarının istekleri ve beklentileri arka planda kalıyor. Devletlerin önceliği kendi vatandaşlarının refahını ve özgürlüklerini korumak olmadığı sürece bu noktada faydadan çok zararları olacaktır” diye cevap verdi.

Sivil topluma bu konuda çok daha ağır yükün düştüğüne değinen Sabancı, “Sivil toplumun hem bulundukları ülkelerin yasal düzenlemeleri ve bunların uygulanması noktasında temel hak ve özgürlüklere uyulduğundan emin olmak için çalışması, aynı zamanda da platformlar üzerinde benzer bir baskı mekanizması kurabilmesi gerekiyor” diye belirtti. İlk kısım zaten sivil toplumun ana çalışma alanı olduğuna dikkat çeken Sabancı, “Ancak ikincisi hâlâ yeni diyebileceğimiz ve bu yüzden de etkili olma konusunda zaman zaman zorlandıkları bir alan. Tıpkı platformlar gibi sivil toplumun da uluslararası bir şekilde çalışabilmesi, kendileri ile aynı konularda çalışan ama farklı ülkelerde faaliyet gösteren kurumlarla sürekli bir temas ve dayanışma hâlinde olması gerekiyor. Çünkü platformların aldıkları hiçbir karar veya yaptıkları hiçbir değişiklik o ülkenin sınırları içerisinde kalmıyor” diye ifade etti.

Sansürün birçok anlamda genişlediğini söylemenin mümkün olduğuna dikkat çeken Sabancı birçok konuda platformların çok geniş kısıtlamalar getirebildiğine değinerek, “Çoğu zaman da bunları fazlasıyla keyfi bir şekilde uyguluyor. Ancak Cory Doctorow’un tabiriyle, bu platformlardan taşınmak başka bir ülkeye taşınmaktan daha zor olduğu için, başka bir seçeneğimiz yokmuş hissine kapılıyoruz. İnternetin sosyal kısmını nasıl bir geleceğin beklediğini şu anda kestirmek güç, çünkü bu platformların tekel gücü herhangi bir rekabete fırsat tanımıyor. Ancak bu şekilde devam ederse, beklemediğimiz bir dönüşümün gerçekleşmesi mümkün. Bunun en büyük işareti de birçok farklı kesimden insanın bu platformlara bağımlılık konusunda şikayetçi olması ve alternatiflere ihtiyacımız olduğunu dile getirmesi. Ancak bunun nasıl ya da ne zaman gerçekleşeceğine dair bir şey söylemek mümkün değil” diye konuştu.