Sürdürülebilirliği Teşvik Etmeyi Amaçlayan Sosyal Hareket: “Adil Ticaret”

10 Mayıs 2021
Manisa Celal Bayar Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü'nden Prof. Dr Bülent Ergönül ile gelişmekte olan ülkelerdeki üreticilere yardım etmeyi ve sürdürülebilirliği teşvik etmeyi amaçlayan pazar odaklı organize bir sosyal hareket olan adil ticareti konuştuk.

Sizi tanıyabilir miyiz?

Bülent ErgönülManisa Celal Bayar Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü’nde Profesör kadrosunda Öğretim Üyesi olarak görev yapıyorum. Aynı zamanda Gıda Bilimleri Anabilim Dalı Başkanlığı görevini yürütüyorum. Gıda Güvenliği ve Kalite Sağlama konularında çalışmakla birlikte tüketicilerin gıda tüketimi, gıda okuryazarlıkları ve beslenme alışkanlıklarına yönelik çalışmalar yürütüyorum. Alternatif beslenme alışkanlıkları ve tüketici tercihleri noktasında araştırmalar yaparken tanışmış olduğum Fair Trade / Adil Ticaret konusunu vermiş olduğum derslerin içeriğinde yer almasa kısa bir süre ayırıp bu sosyal sorumluluk hareketiyle öğrencilerimin de tanışması için muhakkak fırsat yaratıyorum. 

Fair trade nedir? Fair trade markalı bir ürün gördüğümüzde ne anlamalıyız?

Uluslararası bilinen marka adıyla Fair Trade yani Adil Ticaret az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde özellikle tarımla uğraşan aileler gibi küçük işletmeleri destekleyerek onlara yardım etmek ve tarımsal amaçlı olarak sürdürebilirliği sağlamak adına organize olmuş bir sosyal sorumluluk hareketi olarak tanımlanabilir. Dünya çapında tüketilen ve insan beslenmesinde ekonomik olarak önemli yere sahip olan yerel ürünler üreterek geçimlerini sağlayan küçük işletmelerin hem sosyal hem de ekonomik standartlarını yükselterek tarımsal üretime devam edebilmeleri noktasında destek sağlamayı savunan bir hareket.

Bu üreticilere sürdürülebilirliği sağlamak adına daha yüksek ücret ödeme ve uzun vadeli anlaşmalar yaparak ürünün ücretinin önceden ödenmesi ile teşvik sağlanması noktaları üzerine yoğunlaşmıştır. Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerden gelişmiş ülkelere ihraç edilen başlıca özellikli ürünler arasında kahve, kakao, çay, muz, yerel ve tropikal meyveler bulunmakta. Sadece gıda ürünleri ile sınırlı kalmayıp tekstilden çiçekçiliğe, pamuk ve elişi ürünlerine kadar birçok farklı üretim alanındaki ürünleri de bu sistem içerisine dâhil edebiliriz. Birçok gelişmiş ülke bu ürünleri ithal ederek gerek işleyip gerekse işlemeksizin direkt tüketicinin tüketimine sunuyor.

Temel amacı ekonomik olarak yeterli güce sahip olmayan bu yerel üreticilerin belli fonlarla ve ön ödemeli olarak desteklenerek tarım yapmaya teşvik etmek ve bunun sürdürülebilir olmasını sağlamak olarak özetlenebilir. Tabi bu süreçte insan, hayvan ve çevrenin en az zarar görmesi de hedefleri arasında.

Gelişmekte olan ülkelerdeki bu küçük ve yerel üreticilerin haklarını belli ölçüde garanti altına alarak, refah seviyesini yükselterek söz konusu ürünlerin küresel pazarından daha fazla pay almalarını sağlamak yine adil ticaretin temel amaçları arasında yer almaktadır. Gelişmekte olan ülkelere karşılıksız maddi yardım yapmak yerine onların küçük üreticilerinin ürettikleri bu özellikli ürünleri ticarete konu ederek hem ürünlerin tarımsal sürdürülebilirliği sağlanmış, hem de üreticiler elde ettikleri gelir ile yaşamsal varlıklarını güvence altına almış olmaktadır. Özetle Adil Ticaret’in 4 temel stratejik hedefinin olduğunu söyleyebiliriz. Ekonomik olarak güçsüz kalmış üretici ve işçilerle çalışmak. Onların ekonomik olarak kendi kendilerine yeter duruma gelmelerini sağlamak. Üretimlerinin sürekliliğini sağlamak ve aynı nitelik ve nicelikte ürün üretme konusundaki devamlılıklarını sağlamak. Bu faaliyetlerin politik olarak bağımsız organizasyonlar altında yapılması ve bu süreçte doğal kaynakların korunması, mümkünse hiç, gerekiyorsa sınırlı miktarda kimyasal kullanımı ile üretimin yapılarak hem tüketici hem de çevre sağlığının korunması dikkat çekilmesi gereken diğer amaçlar arasında sayılabilir. 

Peki Adil Ticaret nasıl başladı? 

Adil Ticaret hareketi 1950’li yıllarda dini temeli olan bir hareket olarak ortaya çıktı. Katolik ve Protestan Kiliselerinin destek verdiği bir sosyal sorumluluk projesi olarak öne çıkmış olup, 1980’li yıllarda Oxfam (Oxford Committee for Famine Relief / Oxford Kıtlık Yardımı Organizasyonu) gibi kuruluşların desteği ile bir dönem politize olan bu hareket kapsamında Oxfam özünde Adil Ticaret uygulamalarını savunurken, öte yandan politik faaliyetlerini sürdürerek Dünya Ticaret Örgütü’ne yoksul ülkelerde yaşam savaşı veren küçük üreticilerin borçlarının silinmesi için lobi faaliyetleri sürdürüyordu. Adil Ticaret’in bir marka ve etiketleme altında ilk kez hayata geçmesi 1988 yılında gerçekleşti. Hollanda kökenli Max Havelaar isimli etiketleme kuruluşu ilk etiketli ürün ithalatını Meksika’daki yerel ve küçük kahve üreticilerinin ürünleri için yaptı. Bunu ticarete konu olan farklı yerel ürünler takip etti.

90’lı yıllar ile birlikte büyük kuruluşların bireysel girişimleri sonucunda politik kimliğinden sıyrılmış, geniş kitlelerce kabul görmüş, tek ve ana hedefi az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki yoksul aileler ve küçük yerel işletmelerce üretilen ürünlerin üretiminin sürdürülebilirliği ve üreticilerin refah seviyesini yükseltmek olan bir hareket halini aldı. 

Bir başka etiketleme ve sertifikasyon organizasyonu olan FLO (Fair Trade Labelling Organization / Adil Ticaret Tescil Kurumu) ise Avrupa ve Kuzey Amerika başta olmak üzere bazı Pasifik ülkelerinde yürütülen Adil Ticaret etiketleme faaliyetlerinde yürütücü mercii olarak görev yaptı. 1997 yılında bağımsız üretici ve şirketler bir araya gelerek Almanya Bonn’da FLO’yu kurmuşlardır. Belçika, İsviçre, Danimarka, Norveç, Fransa, İngiltere ve Almanya gibi Avrupa ülkeleri ile Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ve Japonya adil ticaret faaliyetlerinin yürütüldüğü önemli ülkelerden olmuşlardır. Böylece adil ticaretin sınırları çizilmiş, kuralları konulmuş, bir fiyatlandırma politikası hayata geçirilmeye başlanmıştır.

Fair trade  ‘Adil Ticaret’, üreticiler ve tüketiciler için ne anlam ifade etmektedir?

Aslında hem ithalatçının hem de üreticinin sosyal ve ekonomik anlamda kendilerini güven altına aldıkları bir yapılanma olarak düşünülebilir. Üretici ürününü ederinin biraz üzerinde de olsa satma ve uzun vadeli anlaşmalarla ileriye dönük satabilme imkânı bulduğu için ekonomik anlamda kendini güven içinde hissetmekte. Adil ticaret etiketli birçok ürün ve bu ürünleri satan birçok mağaza özellikle Avrupa ülkelerinde mevcuttur. Doğal olarak benzerlerine kıyasla daha yüksek ücretle satılması tüketicinin tercihi noktasındaki en önemli motivasyon kriteri olduğunu düşünüyorum. Bu zaman zaman olumsuzluk teşkil edebilir. Fakat satın alma motivasyonunu olumlu yönde etkileyen en önemli faktör alınan ürünün sürdürülebilir bir kaliteye sahip olması ve söz konusu ürün satın alındığında önemli bir sosyal sorumluluk faaliyetinin yerine getirilmiş olmasıdır.

Tüketici bu sosyal sorumluluk hareketine adil ticaret kavramının ne olduğunu bilerek gönüllü olarak satın alıp katılabildiği gibi hiç etiket okumaksızın alıştığı ve güvendiği bir adil ticaret etiketli ürünü sürekli olarak satın alarak bu harekete destek oluyor olabilir. Bu gibi ürünlerin üretilmesinde işgücünün ve çalışanın sosyal ve ekonomik anlamda desteklenmesi ve bu desteğin uzun vadeli olması, çocuk işçi çalıştırmanın önüne geçilmesi, özellikle tarım ürünlerinde kimyasal kullanımının, gıda ürünlerinde katkı maddesi kullanımının kuruluşların isteği doğrultusunda sınırlandırılmış olması noktalarında tüketici daha fazla bilgiye sahip olduğunda, bu ürünleri satın alma noktasındaki motivasyonun ve farkındalığının artacağını düşünüyorum.     

Fair trade (Adil ticaret) olarak isimlendirilen pazar odaklı bu sosyal girişimi destekleyen birçok grup, sosyal ve çevre örgütleri bulunmakta. Bu girişimin amacı nedir?

Bu amaçları başlıklar altında toplayabiliriz. Öncelikli olarak yerel ve dezavantajlı üreticinin daha büyük pazarlara erişimini sağlayarak ekonomik kazanç elde etmesini sağlamak ve dolayısıyla üreticinin refahını sağlayarak geçim koşullarını iyileştirmek bunların başında gelmekte. Çocuk işçi, kadın işgücü ve dezavantajlı yerel üreticinin sömürülmesinin önüne geçmek ve yerel üreticileri küresel ticaretin bir ortağı haline getirmek ile sosyal adaletin ve ekonomik güvencenin sağlanması bu projenin temel amaçlarından. 

2010 yılı Almanya “Adil Ticaret” ürünleri bilançosu açıklamasında üçüncü dünya ülkelerindeki çiftçinin, küçük üreticilerin hakkını korumayı amaçlayan “Adil Ticaret” ibareli ürünlere ilginin arttığı açıklanmıştı. O zamandan bu yana dünyada ve Türkiye’de fair trade markalı ürünlere ilgi nasıl?

Günümüzde yaklaşık 120 ülkede adil ticaret etiketli ürünlerin satışta olduğunu biliyoruz. Önceden bahsettiğim üzere farklı kuruluşlar bu yapılanmaya destek vermekte ve birçoğu Latin Amerika, Afrika, Karayipler, Asya ve Okyanusya’da bulunan yerel ve küçük işletmelerin ürünlerinin küresel pazarda yer alması noktasında faaliyetlerini sürdürmekte. Dünya Adil Ticaret Örgütün güncel verilerine göre üzerinde yaklaşık 1 milyon hanenin geçim ve yaşam koşullarına olumlu etki yaptığı, kadın istihdamının arttığı, çocuk işçi çalıştırmanın önüne her geçen gün daha fazla geçilebildiği bir sosyal hareket olarak göze çarpmakta. Özellikle organik tarımın desteklenmesi noktasında her geçen gün daha önemli bir rol üstelenmekte olan adil ticaret hareketi kooperatifleşme noktasında da üreticileri teşvik etmektedir.

“Etik tüketim” adını verdiğimiz tüketicinin salt ihtiyaçlarını karşılamak üzere alışveriş eylemini gerçekleştirmediği bir yandan da satın almanın aslında üreticinin refahını arttırmak, satın alınan ürünün insan, hayvan ve çevreye zarar vermeden üretilmiş olmasını önemsemek noktasındaki bilinçlenme özellikle Avrupa ülkelerinde bu ürünlere olan ilgiyi arttırmıştır. Aslında adil ticaret etiketli ürünleri satın almak ve bu ürünlerin yaygınlaşmasını sağlamak, küçük ve yerel üreticinin çalışma ve yaşam koşullarını gözeterek, dezavantajlı üreticinin kısacası insanın, hayvanın ve çevrenin yaşam hakkını savunmak anlamına da gelmektedir. Bu bilinçle hareket eden tüketici toplulukları bu ürünlere gün geçtikçe daha fazla ilgi göstermekte ve söz konusu ürünlerin pazar payı artmaktadır.

Ülkemizde sadece adil ticaret etiketli ürünlerin satıldığı özel market veya satış noktalarının bulunmadığını biliyorum. Ülkemizde tüketici tarafından bilinmeyen bir sosyal ve ticari faaliyet olduğunu söyleyebilirim. 

Bu hareket geleneksel ticarete alternatif olarak gösteriliyor. Türkiye’nin Adil Ticaret pazar  gelişimini nasıl değerlendirirsiniz? 

Dünya pazarında günümüzde yaklaşık %2’lik bir paya sahip olan adil ticaret etiketli ürün pazarının geleneksel ticaret için oldukça düşük kapasiteli bir alternatif olduğunu göz ardı etmemek gerekir. Kişisel fikrim bu sosyal sorumluluk odaklı yapılanmanın geleneksel ticarete alternatif olabilmesi için hem küresel ticarette önemli güce sahip olan kuruluşların hem de tüketicilerin ortak bilinçle hareket edebilmesi gerekliliği. Adil ticaretin pazar payına bakıldığında günümüz için güçlü bir alternatif olmadığı görülmektedir. Ülkemizde önceden de bahsettiğim üzere Dünya Adil Ticaret Örgütü çatısı altında faaliyet gösteren işletme sayısı 2.

Tüketicilerin yakından tanıdığı bir kavram olmaktan henüz uzakta.

Son olarak ‘Adil Ticaret’ mümkün mü?

Adil ticaret kapsamında sertifika alabilmek kolay bir süreç olmadığı gibi özellikle son yıllarda yerel üreticiler için bu sistemin etkin çalışmadığı yönünde yapılan bilimsel araştırmalar mevcut. Hele ki organik olarak üretilen kahve, kakao ve muz gibi ekonomik değeri yüksek olan ürünlerde üretim maliyetinin yüksek olması yerel üreticinin üretim maliyetlerini karşılamada zorlandığını açıkça ortaya koymakta. Birçok yerel işletme ürünlerinin bir kısmını adil ticaret kapsamında ihraç ederken önemli bir kısmını da serbest ticaret adı altında farklı küresel kuruluşlara pazarlamaktadır. Bilinçli tüketici tükettiği adil ticaret etiketli ürünün sosyal ve ekonomik anlamda dezavantajlı bir topluluğun refahına destek verdiğini düşünerek bu faaliyete katılsa da günümüzde çok küçük çaplı bir sosyal sorumluluk projesinden öteye gidememektedir. Zira adil ticaret etiketli ürünlerin fiyatları benzerlerine göre daha yüksek. Şahsi fikrim ilerleyen dönemde adil ticaretin pazar payının yine aynı düzeyde seyredeceği ve serbest ticaret kapsamındaki ürünlere sadece küçük bir alternatif olarak kalacağı yönündedir.

İlgili Yazılar

Tüm Haberler