İçişleri Bakanlığı TESUD Yönetimini Görevden Aldığını Açıkladı

20 Nisan 2021
Emekli amiraller tarafından kaleme alınan bildiri gerekçe gösterilerek, Türkiye Emekli Subaylar Derneği (TESUD) Başkanı Tuğgeneral Namık Kemal Çalışkan ve yönetim kurulu üyeleri İçişleri Bakanlığı tarafından görevden alındı. Kararı “siyasi saiklerle alınmış yasal bir işlem” olarak değerlendiren Hak İnisiyatifi’nden Mehmet Arif Koçer, yöneticilerin sivil toplumu baskılama yaklaşımından vazgeçmesi gerektiğini vurguluyor.

TESUD geçtiğimiz hafta, “Emekli amirallerin Montrö bildirisini kınadıkları” şeklinde Milli Savunma Bakanlığı açıklamasını yalanlamış, ardından İçişleri Bakanlığı tarafından dernek hakkında denetim süreci başlatılmıştı.

İçişleri Bakanlığı’nın görevden alma gerekçesinde, ”Dernek yöneticilerinin beyanları ile 104 emekli amiral tarafından yayımlanan bildiriye destek oldukları görülmüştür” yer alıyor. Açıklamada ayrıca, “Dernek Yönetim Kurulu Başkanı ve diğer Yönetim Kurulu Üyeleri, 5253 sayılı Dernekler Kanunu’nun 27’nci maddesinin üçüncü fıkrası gereğince geçici bir tedbir olarak Bakanlık makamının onayı ile görevden uzaklaştırılmıştır” deniliyor.

TESUD, kanunla kurulan “kamuya yararlı dernek” statüsüne sahip. Bu nedenle, diğer derneklerden farklı bir yönetim ve  denetim prosedürüne tabi…Nitekim İçişleri Bakanlığının görevden alma kararında atıf yapılan Dernekler Kanunu’nun 27. maddesinin 3. paragrafında, “yapılan denetimler sonucunda, düzenlenen raporlar üzerine, kamu yararına çalışan derneklerin organlarında görev alan üyeler veya ilgili personel, hapis cezası (1) verilmesini gerektiren suçların işlendiğinin tespit edilmesi halinde, geçici bir tedbir olarak İçişleri Bakanınca görevden uzaklaştırılabilir.” hükmü yer alıyor.

Konuyla ilgili ulaştığımız TESUD avukatı Yurdakan Yıldız, yönetim olarak bir açıklama yapmayacaklarını ve süreci takip edeceklerini ifade ediyor.

Siyasi Saiklerle Yapılan Yasal Bir İşlem!   

Hak İnisiyatifi’nden Mehmet Arif Koçer, TESUD’un Dernekler Yasası’na göre değil özel yasa ile kurulduğunu hatırlatarak, İçişleri Bakanlığı’nın aldığı “yönetimin işten el çektirilmesi” kararının, kanunun kendisine tanıdığı yetkiyi kullanması nedeniyle, “yasal bir işlem” olduğunu ancak hukuki olmadığını kaydediyor: “Temel haklar açısından kararı değerlendirdiğimizde, örgütlenme özgürlüğü bağlamında çok şık bir durum değil. Şayet yöneticiler bir hata yaptı ise yöneticilere yönelik soruşturma- kovuşturma başlatılabilirdi. Dernek yönetiminin işten el çektirilmesinin demokratik bir toplumda gerekli ve zorunlu bir tedbir olduğunu düşünmüyorum. Kanuna uygun ama hukuka uygunluk noktasında sorun var. Biraz daha beklenebilirdi. Kanaatimce, bu siyasi bir karar.”

Sivil Toplum Baskılanıyor: Önünün Açılması Gerekiyor!

Sivil toplum üzerinde bu kararın nasıl bir etkisi olabileceğine ilişkin sorumuza ise Koçer, somut olaydan bağımsız olarak, son çıkan Dernekler Kanunu’ndaki değişiklik sonrası, özellikle 657 sayılı Kanun’a tabii olan memur statüsündekiler dahil olmak üzere, insanların derneklere üye olmaktan çekindiğine ilişkin yaygın bir gözlemi olduğunu paylaşıyor.

Üyelikle birlikte, yönetici olmaktan daha da çekinir hale gelinmesinin, Dernekler Yasası’nda yapılan son değişikliğin sivil toplum üzerinde ciddi bir baskıya neden olduğunu gösterdiğini kaydeden Koçer, bu durumun demokratik bir toplum üzerinde yarattığı tehlikelere ve sivil toplumun hayati rolüne dikkat çekiyor:

“Sivil toplum, toplumun sinir uçları gibi, yapılan yanlışları açığa çıkarıp, kamuyu uyaran bir işlevi var.  Dernekler Kanunu’nda yapılan son değişiklikle sivil topluma yöneliminin baskılanması, toplum için faydalı değil. Bu yanlış bir yaklaşım. Sivil toplumun baskılanması değil teşvik edilmesi, önünün açılması gerekiyor. Sivil toplum olarak, evrensel hukuk çerçevesinde çekinmeden, korkmadan, özgürce doğru bildiğimizi söyleyebilelim. Bunun herkese faydası var: topluma da devlete de bireylere de…Bunun engellenmesini çok yanlış buluyorum ve yöneticilerin bu yaklaşımdan dönmesi gerektiğini düşünüyorum.”

Genç Düşünce Enstitüsü’nden Muratcan Işıldak da Koçer’in tespitlerine benzer kaygılara dikkat çekiyor: “Derneklerin birçoğunun kasasında bütçe bulunmuyor;  küçük projeler ile faaliyetlerini sürdürüyorlar. Sivil topluma katılımın ve gönüllü çalışmanın önünün açılması gerekirken, sıkı denetim ve rutin kontrol hem sivil alanı daraltır hem de toplum ile STK’lar arasında bir duvar oluşturur. İnsanlar sivil toplum kurum ve kuruluşlarına katılımdan uzak duracak ve birçok dernek üye kayıp edecektir.” Işıldak, bu tabloda sivil toplumdaki ağ ve platformlara ciddi bir rol düştüğünü, katılımcılığı güçlendirmek ve STK’ların çözümlere katkı sunmada öncü olması gerektiğinin vurgulanması gerektiğini söylüyor.