“İki Ülke Arası İlişkiler Sivil İnisiyatif Girişimleriyle Normalleşecek”

Türk dizilerinin Yunanistan’daki etkileri konusunda araştırma yapan Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Figen Algül, Türkiye ile Yunanistan arasındaki ilişkilerin sivil inisiyatif girişimleriyle normalleşeceğini belirtiyor.

Türkiye ile Yunanistan arasında süregelen dalgalı ilişkinin seyrini nasıl yorumluyorsunuz?

Figen AlgülBu durumun yaşanmasındaki en büyük etken her iki ülkenin de bağımsızlık savaşlarını birbirlerine karşı vermiş olmaları bence. Ulus devlet inşa sürecinde her iki ülke de kendi kimliğini öteki üzerinden anlamlandırmış. Ve her iki ülkede de yöneticiler özellikle iç kamuoyunda desteğe ihtiyaç duyduğu dönemlerde rafta bekletilen Türk-Yunan ilişkileri dosyasını çıkartıp tekrar gündeme getiriyor, pek tabii ki bunu milliyetçilik ve ötekileştirme üzerinden yapıyor. Dediğim gibi bunu her iki ülke de zaman zaman yapıyor.

Her daim ülkelerin eğitim sistemlerinde medya okuryazarlığını geliştirerek medyadan gelen iletilere eleştirel gözle yaklaşma bilincini toplumdaki bireylere aşılamak gerekiyor.

Devletlerin dönem içinde sık sık değişen, gerginleşen ilişkilere karşı toplumsal hafıza ve gündelik hayat açısından iki toplumla ilgili gözlemleriniz neler?  İlişkiler gerginleştiğinde toplumsal tepkilerin de sertleşmesinin kökeninde okullardan kültür endüstrisine ötekileştirici söylemlerin sürekli tekrarlanıyor olmasının etkisi nedir?

Aslında iki devlet arasında ilişkiler gerginleştiğinde acaba sivil toplumlar arası ilişkiler de gerginleşiyor mu gerçekten? Buna bir bakmak gerek… Çünkü Atina Üniversitesi’nde post doktora araştırmamı yürüttüğüm süreçte Yunanistan’da yaşarken karşılaştığım en popüler söylem “Sorunlar politikacıların arasında, halkların arasında bir sorun yok.” şeklindeydi… Bunu sokaktaki en sıradan insan bile dile getiriyordu. Tabii son dönemde terör örgütü ilan edilen Altın Şafak taraftarları ve aşırı milliyetçileri kapsam dışı bırakıyorum.

Öte yandan her iki ülkenin gerek eğitim sisteminde, tarih kitaplarında; gerekse medya söylemlerinde hep birbirine karşı milliyetçilik ve ötekileştirme mevcut. Ancak unutmamak gerekir ki medyanın söylemleri çok hızlı bir şekilde tam tersi yönde değişebilir. Buna 90’lı yıllarda iki ülke arası çok büyük gerginliklerin yaşandığı dönemin ardından ’99 Marmara Depremi’nde ilk yardım gönderen ülkenin Yunanistan olmasının üzerine Hürriyet Gazetesi’nin Yunanca olarak “Eftaristo poli file-Teşekkürler Dostum” şeklinde attığı manşeti verebiliriz. Aynı Hürriyet Gazetesi Kardak Krizi’nin tırmanışında büyük rol oynamıştı halbuki… Hürriyet Gazetesi’nin bu jestine karşılık hemen ardından Yunanistan’ın saygın gazetelerinden Ta Nea ‘Hepimiz Türk’üz’ başlığını kullanırken, Rizospastis Gazetesi de ‘Kardeşim Mehmet, Metin Ol’ başlıklı iki duygusal makale yayınladı. İçinde bulunduğumuz şu günlerde her iki tarafın da medyası yine savaş çığırtkanlığı yapıyor ama bu söylemler bir anda tekrar değişebilir. Tarih bize bunu gösterdi. Bu nedenle her daim ülkelerin eğitim sistemlerinde medya okuryazarlığını geliştirerek medyadan gelen iletilere eleştirel gözle yaklaşma bilincini toplumdaki bireylere aşılamak gerekiyor.

Agos’ta Herkül Millas ile yaptığınız röportajda, Millas “resmi ve sivil dostluk girişimleri” şeklinde bir ayrım yapıyor; siz de bu ayrıma katılır mısınız? Resmi söyleme rağmen, sivil düzeyde dostluklar ilerleyebilir mi? İlişkiler ne düzeyde normalleşebilir?

Evet, katılıyorum. Daha dün akşam Lozan Mübadilleri Vakfı Genel Sekreteri Sefer Güvenç Beyefendi ile sohbet etme imkanım oldu. “Sivil inisiyatifler arasındaki diyalog gerilimden önce nasıldıysa aynen devam ediyor” dedi. Ben de bir akademisyen olarak şunu söyleyebilirim; Atina Üniversitesi’nin koordinatörlüğünde yürüttüğümüz bir Avrupa Birliği projesi bulunmakta. İki devlet arası yaşanılan gergin süreç hiçbir şekilde çalışmalarımıza yansımıyor. Bence zaten zaman zaman gerginleşen iki ülke arası ilişkiler sivil inisiyatif girişimleriyle normalleşecek. Bunun örneğini ’99 ve 2000’lerin başlarında gördük.

Türkiye ve Yunanistan arasında, size göre sivil aktörlerin dahil olacağı ve karşılıklı iletişim kanallarının açık kalacağı bir diyalog nasıl kurulabilir? Sivil toplum bu konuda nasıl bir rol üstelenebilir?

Prof. George Pleios’la birlikte bir projemiz var. Henüz fikir aşamasındayız. Her iki ülkede de düzenlenecek toplantılarla iletişim akademisyenlerini ve gazetecileri bir araya getirerek çalıştaylar düzenlemek istiyoruz. Umarım hayata geçirebiliriz. Ben çözümün sivil inisiyatiflerde ve medya mensuplarında bilincin artmasından geçtiğine inanıyorum. Bu sözüm her iki taraf için de geçerli.

Depremin ardından iki taraftan da dayanışma mesajları gelmesini nasıl yorumluyorsunuz?

Tabii ki dün Ege’nin yakasında da yaşanan deprem felaketinin ardından iki tarafın da yöneticileri tarafından gelen dayanışma mesajları çok sevindirici ama keşke bu tarz mesajları vermek için doğal afetleri beklemesek. Ve gördük ki; yukarıda da söylediğim gibi medya söylemi bir anda değişiverdi. Bu yüzden günümüzde medya okuryazarlığı eğitimi çok önemli.

Yunan toplumunda oluşmuş bir slogana dikkatlerinizi çekmek isterim: ”Χρυσαυγίτη, Χρυσαυγίτη, η μαμά σου βλέπει τούρκικα στο σπίτι. Okunuşu ile: Chrysavgíti,Chrysavgíti,i mamá sou vlépei toúrkika sto spíti. Yani şu demek: Altın Şafaklı, Altın Şafaklı, Annen evde Türk dizileri izliyor.

‘99 ve 2000’lerin ilk 10 yıllık dilimine dönebilmek dileği ile… Bence başarabiliriz!