STGM Yönetim Kurulu Başkanı Korkut:
‘Sivil Toplum Kendini Yeniden Tanımlamalı’

Sivil Sesler Festival’ini düzenleyen Sivil Toplum Geliştirme Merkezi’nin Yönetim Kurulu Başkanı Levent Korkut ve Sivil Politikalar Direktörü Dr. Zafer Çeler, festivali ve sivil toplum çalışmalarını değerlendirirken, 'sivil toplum kendini yeniden tanımlamalı ve küresel sorunlarla baş edebilecek şekilde  dönüşmeli' tespitinde bulunuyor.

15 yılını geriden bırakan bir dernek olarak,  STGM’nin dünü ve bugünü hakkında neler söylersiniz? 

Levent Korkut: STGM olarak biz güçlü ve demokratik bir sivil toplum için her zaman gelişmemiş bölgeleri ve küçük sivil toplum örgütlerini desteklemeyi hedefledik. Bazı alanlarda yaptığımız işleri bırakıp, yeni alanlarda görevler üstlendik. Günün getirdiği ihtiyaçlar doğrultusunda kendimizi konumlandırıyoruz. Son 5-6 yıldır dijital teknolojiye odaklanıyoruz. Yakın zamanda Türkiye’de ilk olan “Birlikte” adlı yeni programımızı hayata geçirdik.  

Sizce STGM, Türkiye’de sivil alana nasıl bir katkı sağladı? 

Türkiye’nin koşulları sebebiyle, STGM bazı konularda yeterince başarılı olamazken bazı alanlarda oldu. Başarılı olduğu alanları şöyle sıralayabiliriz: 

  1. STGM sivil alan için iyi bir eğitim kaynağı oldu
  2. Daha çok yereli ve küçük sivil toplum örgütlerini önemsedik. Türkiye’nin her bölgesine ulaştık.
  3. STGM’nin destek ölçütü STK’ların “hak temelli” olması; her zaman hak temelli örgütlerle çalışma yaptık. Hak temelli çalışmaları teşvik etmeyi sürdürüyoruz. 
  4. STGM sivil alanda bir araya gelme ihtiyacını karşılıyor. Birlikte olmak, karşılıklı öğrenmek konularında belli başarılar elde ettik. 
  5. Türkiye’ye sivil alanda yenilik kattık: Türkiye’de dijital teknoloji konusunda eğitimleri ilk biz başlattık. Yine, Birlikte Programı kapasite geliştirilmeyi hedefleyen ve mentorlük desteği veren Türkiye’de ilk ve tek örnek.       

Sivil Sesler Festivali’nin, şimdiden yeni işbirliklerine alan açtığını gördük. Mesela, Festival’e Kilis’ten katılan İnsani Yaklaşımlar ve Araştırma Derneği ile İstanbul’dan Blues Derneği “Sınırda Blues” adıyla bir organizasyon düzenlemeyi kararlaştırdı. Sizce, Sivil Sesler Festivali sivil alana nasıl bir katkı sağlıyor? 

Sivil topluma yeni ufuklar vermek adına bir araya gelmek ve paylaşmak önemli. Bugün Türkiye’de sivil alanda daha uzmanlık gerektiren konulara inen bir yapı görüyoruz. İklim krizi gibi sorunlara çözüm arayan ve yeni kurulan sivil toplum örgütleri bilgiye ve paylaşmaya açlar. Bu yönüyle, Sivil Sesler Festivali aynı zamanda bilgi alma ve buluşma mekânı.  

Sivil Sesler Festivali’nde Türkiye’de matematik öğrenme güçlüğüne odaklanan Diskalkuli Derneği ve Biyonik Kulaklı Çocuklar Derneği, bizim ilk kez duyduğumuz, ilham verici  örneklerdendi. Sizin için Festival’de en ilham verici örgüt hangisiydi? 

Mesela, İzmir’den Eş Pedallar Derneği, engelliler alanında çalışıyor ancak engelliler dışındaki kişileri de çalışmalarına katıyor. Eş Pedallar, önde engelsiz arkada engelli bir kişinin beraber hareket etmesiyle ortaya çıkan basit ama etkileyici bir fikrin aktiviteye dönüşmüş hali…

Son olarak, siyasi ortamı, yükselen populizmi, iklim krizi gibi faktörleri dikkate alarak, sivil toplumun ve STGM’nin geleceğine ilişkin öngörüleriniz neler? 

Sivil toplum aktörleri kendilerine “şu ortamda ben ne yapabilirim?” sorusunu sormalılar. Sivil toplum da dönüşmeli ve küresel sorunlarla baş edecek bir noktaya gelmeli. Geçmişten ders alarak, adım adım giderek ilerlemek gerekiyor. STGM olarak, biz de bunları yapmaya gayret ediyoruz. Geleceğe dair şunu söyleyebilirim: Türkiye’de ve dünyada sivil toplum önemini yitirmedi. İnsanların tek başlarına yapamayacağı şeyleri gerçekleştirmeleri için sivil topluma ihtiyaçları var.

Daralan Sivil Alan     

Türkiye’de 2019 yılında sivil toplumun durumunu nasıl değerlendirirsiniz? 

Zafer Çeler: Türkiye’de sivil toplum 1990’ların ortalarından 2000’lerin başına kadar gelişti ancak son yıllarda daralan bir sivil toplum alanı var.  Hem siyasi hem hukuki anlamda bir daralmadan bahsediyoruz. Bunu, Civicus gibi küresel çapta yayımlanan raporlara dayanarak söylüyoruz. Türkiye’de sivil toplum baskı altında (repressed). Türkiye’de sivil toplum zaten tarihsel olarak güçsüz olduğundan, bu daralmışlık ve baskı altında olma hali toplumsal zeminde belirgin şekilde hissediliyor.

Küresel ölçekte kıyasladığımızda, Türkiye’de sivil toplumu nasıl değerlendirirsiniz? 

Küresel ölçekte değerlendirme yaparken toplumsal kültür çok önemli. Türkiye’nin toplumsal kültüründe, devlet baba geleneği var. Devlet dışında bir örgütlenmeye karşı olunması söz konusu. Türkiye’de politik ve toplumsal kültür, siyasi alanı devlete ait görüyor.  

Bu daralan sivil toplum alanından ve baskı altında olma halinden çıkılabilir mi? Nasıl çıkılabilir ?

Türkiye’de sivil toplum için vücut bulan verimli zemin her seferinde ortadan kaldırılmaya çalışılsa da farklı örgütlenme biçimleriyle sivil toplumun yaşadığı bu sıkıntılı dönem aşılabilir. Bir reçete yok tabii ama bir tahayyülde bulunmak gerekiyor. Kötümserliğin kendisi, muhafazakâr olduğundan iyimser olmak gerekiyor. İyimserlik ise düşünmekten ve hareketten geçiyor.

Bu koşullarda, sivil toplumun tekrar tanımlanması, sivil toplumda yaptığımız şeyin politik olduğunun kabul edilmesi gerekiyor. Zira Türkiye’de sivil toplum örgütlerinin sivil alanı apolitik olarak görmesi; “devlet aklı Türkiye’de tüm siyasal alanı belirler” anlayışının sürmesi, sivil toplumdaki baskı altında olma halini ve sivil alandaki daralmayı etkiliyor. 

Sivil Sesler Festivali sloganlarından biri “senin sayende”.  Sizce, Türkiye’de sivil toplum sayesinde ne ya da neler oldu? 

Sivil toplum sayesinde Türkiye’de küçük ama etkili şeyler oldu, hala da oluyor. Örneğin KAOS –GL Derneği’nin eylemleri sayesinde, ağza bile alınmayan bir kavram, kullanılabilir ve sahiplenilir oldu. Yine kadın cinayetlerinin problem haline getirilmesi, sivil toplumdaki kadın hareketleri sayesinde oldu. İnsan hakları sorunları, Kürt sorunu, kayıplar-cinayetler, sivil toplum sayesinde görünür oldu ve sorun olarak dile getirilmeye başlandı. Özetle, Türkiye’de sivil toplum esasında çok şey yaptı.

Eleştirel bir gözle bakarak Türkiye’de sivil toplumun şu anki durumuna ilişkin ne söylemek istersiniz? 

Türkiye’de hala bir sivil toplum alanı var. Eleştirel bir gözle bakarsak, bence sivil toplumun en büyük sorunu projecilik. Bizi bir araya getiren ortak amaçtan çok, örgütü ayakta tutmak için fon bulmayı hedeflemek, fon kaynağına uygun şekilde proje- faaliyet yapmak, projecilik oluyor. Bu, sürdürülebilir bir durum değil çünkü proje ve kaynak bittiğinde, ne yapacaksınız?  

Türkiye’de ve dünyada sivil alana dair öngörülerinizi paylaşır mısınız? 

İyimserlik ve kötümserlik arasında iki paradoksal duygu arasındayım. Sivil toplum adına kötümserim, çünkü demokratik kurumların aşındığı, demokrasiye dair kavramların gözden düşmeye başladığı bir yerdeyiz. Öte yandan, iyimserim de… Bunu, dijital teknolojilerin sivil alana etkisi çerçevesinde Deridda’nın bir sözüyle ifade etmek isterim: “teknoloji hem bir zehir hem bir deva olabilir”.