Kooperatifçilikte Temel Sorunlar Yönetim ve Mevzuat Kaynaklı

Kooperatifçilik, aynı iş kolunda çalışan insanların birbirleriyle rekabet ederek değil; dayanışma ve emeklerini ortaya koyarak ortak ihtiyaçlarından yola çıkan bir üretim biçimi. 6 Temmuz Uluslararası Kooperatifler Günü vesilesiyle Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı’ndan (KEDV) Bahar Yalçın ve Kalkınma Atölyesi kooperatifinin kurucusu/Genel Sekreteri Ertan Karabıyık ile söyleşi yaptık.

Ertan Karabıyık kooperatif alanındaki sorunların demokrasi alanındaki sorunlardan kaynaklandığını belirtirken; KEDV’den Bahar Yalçın ise kadın kooperatifleri açısından en öncelikli taleplerin mevzuat değişikliği olduğunu ifade etti.

Kooperatifçiliğin tanımıyla başlayalım isterseniz, nedir kooperatifçilik?

Ertan Karabıyık: İnsanların mal ve hizmet üretmek için kendi güçleriyle, emekleriyle, sermayeleriyle birbirleriyle dayanışma içinde kurdukları bir örgüttür. Mal ve hizmet üretmek için Türkiye’de ya şirket kurarsınız ya dernek kurarsınız, ya vakıf kurarsınız ya da kooperatif kurarsınız. Kooperatifin diğerlerinden farkı onu kuranların bir çıkar birliği ve dayanışma üzerine hareket etmesidir.

Dünyada ve Türkiye’deki tarihsel sürecinden kısaca bahseder misiniz?

Kooperatifçiliğin 160 yıllık bir hikayesi var. İlk kez İngiltere’de işçi sınıfının çok fazla olduğu ve dokuma sanayinin geliştiği bir kentte, Manchester’da başlıyor bu hikaye. Özellikle yetersiz ücret alan işçi sınıfının temel tüketimlerini karşılamak için bakkal kurma girişimiyle başlıyor. Sonra hızla kapitalist ülkelerde, daha sonra da bütün dünyaya yayılıyor.

Osmanlı’da benzer tarihlerde bu sürece dahil oluyor ve memleket sandıkları ile sürece dahil oluyor. Cumhuriyetin kurulmasıyla da kooperatifçilik fikri merkezi yönetim tarafından destekleniyor ve yaygınlaşması için çaba gösteriliyor.

1960’larda başlayan bir yükseliş var kooperatifçilikte. Özellikle 60-70’li yıllarda esas tabandan gelen, toplumun talebi olarak değil; daha üst yapının talebi olarak gündeme gelmiştir. Bu nedenle orada bence bir başarısızlık hikayesi vardır.

Türkiye’de toplum tarafından kooperatifçilik komünizm propagandası olarak algılanabiliyor, siz bu konuyla ilgili ne düşünüyorsunuz?

Bunun tarihsel bir nedeni var. Türkiye’de kooperatifçilik hareketi 1960’lardan itibaren hızla çoğalıyor. Arka planında sol düşünceli insanların bu konuya öncülük yapması, onların başkaları adına kooperatif kurması ve yönetime girmesinden dolayı böyle bir algı oluşmuş. Aslında kooperatifçiliğin sosyalizm ya da komünizmle doğrudan bir ilişkisi yok. Kooperatif esas kapitalist sistem içinde kapitalizmin kendisinin bir alternatif olarak ürettiği ve özellikle de işçi sınıfın, köylülerin, küçük esnafın bir dayanışma hikayesi olarak kurduğu bir mekanizmadır. Ama Türkiye’de böyle bir tarihsel süreç olduğu ve genellikle solcuların öncülük yaptığı bu işi için sol düşüncenin ürünüymüş gibi algılanıyor.

‘Talep Tabandan Gelmeli’

Türkiye’de devlet müdahalesinin kooperatifçilikte pek çok başarısızlığa sebep olduğunu belirttiniz, bunu biraz açıklar mısınız?

Esas kooperatif, güçleri yetmeyen insanların sermayelerini, düşüncelerini ya da emeklerini ortaya koyarak bir şeyi başlatma hikayesidir. Ve bunun ihtiyacı olan insanlar tarafından ortaya konulması beklenir. Türkiye’de ise daha çok kamunun imkanlarının kooperatif tipi yapıya verilmesine dair bir hikaye var. Aslında bu kooperatif ideolojisinin tersi bir anlayıştır. Türkiye’deki başarısızlık, yeterince gelişememe hikayesi buradan geliyor. Kooperatif talebi tabandan gelmediği için üst yapının verdiği bir hakmış, destekmiş gibi algılanıyor. Bu nedenle bir süre sonra insanların yaratıcılıkları ortadan kalkıyor, çatışma yaşıyorlar. Böylece devletle ilişkileri sürekli hale geliyor, devlet kaynaklarından beslenmeye başlıyorlar. En küçük krizde de her şey bitiyor. Bazen işçiler, bazen köylüler, bazen esnaf… Talebin  tabandan, ihtiyaçtan gelmesi gerekiyor. Yoksa üstten değil… İşi kim yapacaksa talebin onlardan gelmesi sağlanmalıdır. Türkiye’de esnaf kendi girdilerini, örneğin marangozlar kendi çivisini, tahtasını, boyasını almak için neden kooperatif kurmaz? Neden kurmazlar, bunu pek anlamam! Girdilerini almak için başka küçük esnaflardan alış-veriş yapar. Bu çok pahalı ve risklidir. Ödeme zorluğu yaşarsınız, girdinizi alamazsınız ve üretim yapamazsınız.

Yerel yönetimlerle kooperatiflerin ilişkisi nasıl olmalı?

Türkiye’de yerel yönetimler-kooperatif ilişkisine baktığımızda gerçekten yanlış bir ilişki temelinde kurulu olduğunu görüyoruz. Genellikle kooperatiflerin kurulma sürecinde öncü rolü yerel yönetimler üstlenip, özellikle kadınlar tarafından kurulan kooperatiflerde destek vermiş. Destekleri bunlar verdiği için aslında kooperatifler kendi ayakları üzerinde duramıyorlar. Biz bunun tersini savunuyoruz. Bir desteğe ulaşmak için kooperatif kurmak yerine, kooperatif kurduktan ve belli bir düzeye geldikten sonra tıkandığınız noktada destek talep etmeye yönelik bir anlayışın yerleşmesini istiyoruz.

Bu nasıl mümkün kılınabilir?

Üreticinin kooperatif kurmasının ortamını hazırlayacaksınız. Bakın Türkiye’de çocuklar iş birliğine yatkın değil. Ailelerde iş birliği sıkıntısı var. Bu bir demokrasi sorunudur. Demokratik mücadeleyle mümkün olabilir. Okulda dayanışma yok, ailede yok, mahallede, sitede, apartmanda yok. Sen şimdi kooperatif kuruyorsun. Olmaz yani! Hayatın her alanında insanı dönüştürmeye değiştirmeye yönelik çalışma yapmalısın. İşçi sınıfı bile bugün kendi aralarında bir araya gelip ortak bir şey yapmıyor. İş birliği ve dayanışmayı geliştirirseniz o zaman kooperatif kurabilirsiniz.

Belediyelerin, yerel yönetimlerin kooperatif ilişkilerinde;

-Kendi bulundukları illerde kooperatifleri nasıl destekleyeceklerine yönelik araştırma yapmalarını istiyoruz.

-Belediye ile kooperatif arasında bağımlılık ilişkisi kurmayacak bir mekanizma yaratmasını istiyoruz.

– Belediyelerin mal ve hizmetlerini kooperatiflerden almasını istiyoruz. Ama orada da kayırmacılık yapılmamasına dikkat edilmeli; kaliteli, piyasa fiyatının altında, sürekli mal ve hizmet alabilirler.

Türkiye’deki büyük kooperatifler kimler?

Bizim anladığımız anlamda aktörler yok Türkiye’de. Genellikle tarım kooperatiflerimiz var; pancar ekicileri böyle bir şey mesela. Devlet bunların izinlerini, desteklerini kooperatif üzerinden verir. Bazı kooperatifler birlik kurarlar; Trakya Birlik gibi birkaç birlik kaldı. Onun dışında hemen hemen bütün aktörler battı. Büyük aktör sayılabilecek kooperatifimiz yok; Çukobirlik, Antbirlik, Fiskobirlik, Tariş çok zor durumda.

Kooperatifler Türkiye’de hangi ihtiyaca karşılık geliyor?

Aslında üç temel tür var; yapı kooperatifleri, tarım kredi ve satış kooperatifleri ve diğer işletme kooperatifleri dediğimiz çeşitler var. Ama ne yazık ki Türkiye’de kooperatiflerin ekonomik içindeki payları çok büyük değil. Ağırlıklı olarak tarım kredi ve satış kooperatifleri bir parça yasal olarak zorunluluktan kuruluyor. İnisiyatif halktan gelmiyor. Çok zayıf bir damar Türkiye’de kooperatifler.

Türkiye’de ağırlıklı olarak tarım alanında kooperatifleşme var dediniz, diğer alanlardaki sıkıntılar neler?

Aslında her alanın ihtiyacını karşılayabilir. Ağırlıklı olarak gerçek anlamda kooperatif değiller; taksiciler kooperatifi, küçük sanayiciler kooperatifi, taşımacılar kooperatifi gibi… Bunlar gerçek anlamda kooperatif değil; gerçek anlamda kooperatif insanların bir araya gelerek kurduğu, beraber iş yaptığı ve işini yürüttüğü bir kooperatif. On binlerce kooperatiften çok az sayıda kooperatif böyle çalışıyor.

Türkiye’deki kadın kooperatiflerinde yaşanan sıkıntılardan çok şikayetçisiniz, bununla ilgili ne söylemek istersiniz?

Türkiye’de kadın kooperatifleri kadınlara zarar verir hale geldi. Kadın kooperatifleri genellikle kadınların kendi inisiyatifiyle kurulmuyor. 180-200 kadın kooperatifi var; bana bir tanesini söyleyin ki kendi inisiyatifiyle kurulmuş, büyümüş ve ondan sonra destek talebinde bulunmuş olsun. Daha çok aklı erenler, orta sınıf, eğitimliler, kentliler gidip kadınlar adına kooperatifler kuruluyor. Daha çok toplumsal cinsiyet rolleri açısından, yemek yapmak, restoran işletmeciliği, el işleri, çocuk bakımı yani yeniden üretim süreçleri dediğimiz alanlarda. Biz de tam tersini söylüyoruz. Bütün bunları kapatın. Kadın mimarlar, kadın mühendisler, sosyal hizmetler, kadın sosyologlar, kadın psikologlar, kadın doktorlar kooperatif kuruyor mu! Ya da bu kişilerin kooperatif kurmalarına destek veriyor musunuz? Hayır…  Hep ev işi yapan, evden dışarı çıkmayan kadınlara kooperatif kurdurtuyorlar. Bunları büyük şirketler kurdurtuyor, Dünya Bankası, Birleşmiş Milletler gibi aklınıza gelen kurumlar kurdurtuyor. Kısmen yararı var tabi, kadını evden çıkarıyorsun ama zararlarını kimse konuşmuyor. Vergilerini ödüyorlar mı, aile içi çatışmaya yol açıyor mu? Tasfiye sürecinde kim yardım ediyor, genel kurulu zamanında yapıyor mu? Bunları kimse konuşmuyor. Evden çıkmıyormuş! Eyvallah. Bunun için kooperatif kurmaya gerek yok ki. Belediyeler bunun için çalışmalar yapıyor. Bunun için kooperatif kurulmaz, maliyeti çok yüksektir kooperatif kurmanın. Örneğin Mersin’de bir kooperatif hiçbir şey yapmasın, yılda 31 bin TL para harcıyor. 26 bin lira kira ödüyor. Yıllık 3 bin 200 lira kooperatif operasyon giderleri var. Vergiler derken, kooperatif hiçbir iş yapmasa bile 31 bin TL kaynak harcıyor. En azından 32 bin TL para kazanmalı ki ayakta durabilsin.

Sizin de kurucularından olduğunuz Kalkınma Atölyesi’nden bahseder misiniz biraz?

Bir sosyal işletme kooperatifi, emek kooperatifi, bir fikir kooperatifiyiz. 2004 yılında yedi kişi bir araya gelerek kurduk. Ardından sayımız arttı, şimdi 13 ortağız. Biz daha çok çocuk işçiliği ile mücadele ve başta mesleki eğitim olmak üzere eğitim konularında öncüyüz. Araştırma, planlama, izleme, değerlendirme, savunu ve tanıtım çalışmaları yapıyoruz. Model geliştirme ve analiz çalışmaları yapıyoruz. Özellikle tedarik zincirinde insan hakları boyutuna bakıyoruz. Eğitim modelleri geliştirip mesleki eğitim konusunda çalışmalar yapıyoruz.

Sivil toplum kuruluşlarıyla ve kamuyla işbirliği yapıyor musunuz?

Kamuyla doğrudan bir iş birliğimiz yok. Genellikle onların desteğini alıyoruz. Kalkınma Atölyesi olarak ihale süreçlerine girmiyoruz. Ama yaptığımız işlerde kamuyu sürece katıyoruz. Nitekim şu anda Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile çocuk işçileri konusunda yerel kapasiteyi geliştirme konusunda beraber çalışıyoruz. Sivil toplum kuruluşlarıyla yapmaya çalışıyoruz elimizden geldiğince. O konuda şikayetçiyiz aslında. Maalesef Türkiye’de sivil toplum kuruluşlarının kuyrukları birbirine değmiyor. Biz daha çok kendi uzmanlık alanlarımızda onlara hizmet vermek istiyoruz. Ama o kurumlar çok yanaşmıyor. Elimizden gelen bütün çabayı gösteriyoruz.

“Sektör Kadın Girişimcileri Desteklemeli”

Dünyada ve Türkiye’de kadın kooperatiflerinin kurulma sürecinden bahseder misiniz?

Bahar Yalçın: Son yıllarda, dünyada kooperatifçilik itibarını yeniden kazanıyor. Birleşmiş Milletler’in tahminine göre, dünya genelinde neredeyse 1 milyar insanın ortak olduğu 750.000’den fazla kooperatif bulunuyor ve çok uluslu şirketlere göre %20 daha fazla insana iş yaratıyor. Yükselen kooperatifçilik sektöründe en fazla gelişmeyi ise, sayıları hızla artan “Sosyal Kooperatifler” sağlıyor. Bu kooperatifler, bir anlamda “pazar” mekanizması araçlarını kullanarak, sosyal sorunlara çözüm bulma örnekleri oluşturuyor ve hem sosyal hem de ekonomik değer yaratıyorlar. Sosyal kooperatifler, piyasa şartlarında çalışma imkânı bulamayan kadınlar, engelliler, yoksullar gibi grupların istihdamını sağlıyor. Örneğin İtalya’da sosyal kooperatiflerde istihdam edilenlerin %72,5’i kadın. Sosyal kooperatifler, bu grupların ekonomik krizler karşısında güçlü kalmalarını sağlıyor. Fransa’da 2006-2008 yılları arasındaki kriz döneminde yeni istihdamın %18’ni sosyal girişimler sağladı. Sosyal kooperatifler, sosyal hizmetlerin yaygınlaşmasını ve etkinliğinin artmasını sağlıyor. İtalya’da sosyal hizmet arzının %60’ını sosyal kooperatifler sağlıyor. İsveç’te ise çoğunlukla kadınların kurduğu sosyal kooperatifler kamu desteği ile okul öncesi çocuk bakım ve eğitim hizmetlerini yaygınlaştırıyorlar.

Dünyadaki bu gelişmelere, Türkiye’de de sosyal kooperatifçilik örnekleri olarak başlatılan kadın kooperatifleri cevap veriyor. Son 18 yılda Türkiye’de kadın kooperatifleri yaygınlaşmaya başladı ve sayıları bugün 200’ü aştı. Bu kooperatifler 61 ilde yılda ortalama 20.000’in üzerinde kadına ulaşıyorlar. Kadın istihdamı için önemli bir potansiyel taşıyorlar.

Kadın Kooperatifleri neler yapıyorlar?

  • Anneler/engelli çocuk anneleri, açtıkları merkezlerle, oyun odası, oyuncak kütüphanesi, yuva, rehabilitasyon, v.s. gibi hizmetler veriyorlar.
  • Ekonomik girişimlerde bulunuyorlar (unlu mamul,  dokuma, sabun,  catering, pansiyon, v.s.) ya da kadınların ekonomik hayata bir türlü katılımlarını teşvik ediyorlar (fuarlara katılım, mevcut eğitim ve finans olanaklarıyla buluşturma, yerel istihdam imkânları hakkında bilgilendirme, v.s.)
  • Destek grupları (şiddet, çocuk eğitimi, tasarruf grupları, v.s.) oluşturuyor ve kadınların ihtiyaçlarına göre eğitimler veriyorlar.
  • Mahallelerde bilgi toplama ve paylaşma işlevi görüyorlar. Mahalle toplantıları ve ev ziyaretleri ile yoksulluk, engelli tespiti ya da diğer ortak sorunlar konusunda ihtiyaçla yerel yönetim arasında bir tür köprü kuruyorlar. Dezavantajlı grupların, son yıllarda ise, mülteci kadınların ekonomik ve sosyal entegrasyonuna yönelik işlevler üstleniyorlar

Kooperatiflere devlet desteğinin ne düzeyde olması gerekir, neler yapmalıdır?

Aslında Türkiye’de son dönem kadın kooperatifleri açısından devlet düzeyinde önemli gelişmeler oldu: Cumhurbaşkanlığı’nın ilk 100 gün için İcraat Programında kadın kooperatiflerinin desteklenmesi hedefi yer aldı. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı ve Tarım ve Orman Bakanlığı kadın kooperatiflerinin güçlendirilmesi için 3’lü bir protokol imzaladılar. Bunlar kadın kooperatifleri açısından önemli adımlar. Bu kapsamda hangi desteklerin nasıl verileceği konusu şu anda kadın kooperatiflerinin en önemli gündemi. Kadın Kooperatifleri açısından en öncelikli talep mevzuat değişikliği ile ilgili. Türkiye’deki mevzuat, kooperatiflerin sosyal yönünü kapsamıyor ve herhangi bir kar amaçlı şirketle aynı statüde tarif ediyor. Oysa sosyal kooperatiflerin geliştiği ülkelere baktığımızda destekleyici bir mevzuat yapısı ön şart gibi görünüyor. Kadın kooperatiflerinin bir sosyal kooperatif tanımı altında olması ekonomik girişimlerinin gelişmesi, sosyal hizmet alanında yürüttükleri faaliyetlerin kolaylaşması, merkezi ve yerel yönetimlerle ve diğer kurum/kuruluşlarla işbirliklerinin güçlenmesi gibi konularda önemli kazanımlar sağlayacaktır.

Yine sosyal kooperatiflerin geliştiği ülkelere baktığımızda sosyal girişimler için destek programları, finansal kaynaklar (kamu ihalelerine erişim, özel hibe programları veya düşük faizli krediler) geliştirildiğini, vergi teşvikleri, muafiyet ve indirimler gibi düzenlemeler yapıldığını görüyoruz.  Ancak bu destekler nasıl olmalı? Bu desteklerin, kadın kooperatiflerinin kendisini güçlendirecek, üretimlerini teşvik edecek, yeni hizmet alanlarına kooperatiflerin girmesini sağlayacak mekanizmalarla sağlanması gerekiyor. Kadın Kooperatifleri için farklı hizmet alanlarının önünün açılması da çok önemli. Bu çeşitli hizmetler; bakım hizmetleri olabilir, yerel yönetimlerin işlettiği bazı servis hizmetlerinin, şirketler yerine yine kooperatifler aracılığıyla yapılması olabilir. Bunların örnekleri var. Kalkınmadaki öncelikli alanlarla kooperatiflerin çalışma alanlarının birleştirilmesi gerekiyor.

Sektör konusuna değinirsek kadınlar belli bir alana sıkıştırılıyorlar, toplumsal roller kooperatif alanında da öne çıkıyor. Kooperatifçilik alanında toplumsal rollere yönelik dayanışmayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Bunu aşmak için ne yapılabilir?

Kadınların ev içi hizmetlere yönelmesi toplumsal cinsiyet rolleri sebebiyle bir alana sıkıştırılmasının bir sonucu. Böyle bir durum varken kadınlar birden evlerinden çıksın ve kendilerine yüklenen roller dışında işler yapsınlar demek gerçekçi bir yaklaşım değil. Kadınlar destek mekanizmaları yeterli olmadığı için bildikleri işlerden başlamak durumunda kalıyorlar. Kadınlar mevcutta ürettikleri ne varsa onunla ekonomik hayata katılıyorlar ve daha iyi bir önerisi olmadıkça bütün sektörlerin de bu girişimleri desteklemesi önemli. Diğer yandan kadınlar geleneksel görünen alanlarda da iyi örnekler ortaya koydular, işin ölçeğini büyüttüler, daha fazla kadını dahil ederek gelir elde etmelerini sağladılar. Çocuk eğitimi alanında merkezler açtılar, evlerde yaptıkları işi kamusal alana taşıdılar, görünür kıldılar ve başka kadınların da çocuk bakım yüklerini paylaşarak çalışma hayatına girmelerini sağladılar. Bu tabii ki bunun yeterli olduğu anlamına gelmiyor, turizm, enerji, bakım hizmetleri, güvenli gıda gibi gelişen alanlarda da kadınların girişimlerinin güçlendirilmesi için çok sektörlü çalışmaların yapılması gerekiyor.

Sivil toplumda kooperatifler hangi ihtiyaca karşılık geliyor? Sivil toplum kooperatif ilişkisi nasıl olmalıdır?

Türkiye’de Kadın Kooperatifleri, tabandan bir kadın hareketini inşa ettiler. Ortak ihtiyaçları etrafında bir araya gelen kadınlar kendileri için, kendi öncelikleri doğrultusunda çözümler geliştirdiler. Dolayısıyla da yoksullukla mücadele, kadınların yerel kalkınma süreçlerindeki rolünün artması, kadın istihdamı konusunda yerelden bir hareket başlattılar. Bu nedenle kamu gibi bu alanlarda çalışan diğer sivil toplum kuruluşları açısından da önemli paydaşlardan biri olarak kabul edilmeyi hak ettiler.

KEDV’den bahseder misiniz biraz?

KEDV, 1986’da kurulmuş kamu yararına kuruluş statüsünde bir vakıf. KEDV, kadın merkezli yerel kalkınma örnekleri yaratmak ve kadınların toplumdaki liderliklerini güçlendirmek amacıyla çalışıyor. Bunun için de kadınların yerelden, kendi ihtiyaçları çevresinde örgütlenmelerini ve yaşadıkları çevreyi dönüştürmede liderliklerini güçlendirmeyi önemsiyor.  Öncelikli olarak dar gelirli kadınların, erken çocukluk eğitiminin geliştirmesini, kooperatifleşmelerini ve güçlendirilmelerini, yerel karar alma süreçlerine katılımlarını, afetler ve kriz durumlarında dirençlerini arttırmak için güçlenmelerini sağlamak adına programlar yürütüyor.  KEDV aynı zamanda Simurg Kadın Kooperatifleri Birliğinin de sekretaryasını yürütüyor.

Kooperatif alanında büyük aktörler kimler?

Kadın Kooperatiflerinin kendisi tabii ki en önemli aktör, birbirlerini güçlendirecek ağlar oluşturuyorlar.  KEDV ve Simurg Kadın Kooperatifleri Birliği de, Türkiye’deki kadın kooperatiflerinin kapasitesinin geliştirilmesi, iletişim ve işbirliğinin güçlendirilmesi ve savunuculuk faaliyetlerinin kolaylaştırılması için faaliyet gösteriyor. Kadın Kooperatiflerini ulusal ve bölgesel toplantılarla biraraya getiriyor, kamu ve özel sektör kuruluşlarıyla buluşturuyor. Bu buluşmalarda da sevinerek görüyoruz ki hem kamu hem de özel sektör kuruluşları açısından kadın kooperatiflerinin tanınırlığı artmaya başladı, iyi işbirliği örnekleri oluşmaya başladı. Bu örneklerin yaygınlaşması çok önemli.

Kooperatiflerin birbiriyle dayanışması hakkında ne düşünüyorsunuz?

Kadın Kooperatifleri ilk kadın kooperatifinin kurulduğu 2001 yılından beri önemli bir deneyim birikimi oluşturdular ve bu deneyimleri birbirlerini güçlendirmek için paylaşıyorlar. Biz KEDV olarak bu sürece kadın kooperatiflerinin bir araya gelmesini kolaylaştırarak ve kaynak sağlayarak destek veriyoruz.  Ayrıca kullanabilecekleri eğitim programları geliştiriyor ve kooperatiflerin eğiticilerine eğitici eğitimi vererek yaygınlaştırılmasını sağlıyoruz. Örneğin geçen haftalarda Hıdırlık’ta bir deneyim paylaşımı toplantısı oldu. Kadınlar aktif olarak katılıyorlar. KEDV’in sekretaryasını yürüttüğü Simurg Kadın Kooperatifleri Birliği bu deneyim paylaşımını sistematik hale getirmek için çalışıyor. Ayrıca kadın kooperatifleri özellikle tedarik, üretim ve pazarlama konularında da dayanışma sergiliyorlar. Birbirlerinden hammadde alıyorlar, birbirlerinin ürünlerini pazarlıyorlar, bunun gibi dayanışma ağları kurulmaya başlandı. Bu konuda tüketim kooperatifleriyle de işbirlikleri geliştiriyorlar.

Türkiye’de kooperatifçilik nasıl geliştirilebilir?

Kooperatifçiliğin gelişmesi demek, bir anlamda insanların sadece kazanmak için değil, ortaklaşarak, dayanışarak da para kazanması demektir. Genel olarak insanların rekabetle para kazandığı anlayışın yerine dayanışmayla da para kazanılabileceği, dayanışmayla da ekonomik güçlenme olacağı konusunda ortak anlayış geliştirilmesi gerekiyor. Ekonomik kriz süreçlerinde, toplumdaki dayanışma mekanizmalarının geliştirilmesinde, yerel kalkınma süreçlerinin güçlenmesinde kooperatifler çok önemli roller oynayabilirler. Bu anlayışla beraber gerekli yasal düzenlemelerin yapılması, çok sektörlü ortaklıklarla kooperatiflerin kurumsal kapasitelerini geliştirmesini sağlayacak teknik, eğitim, danışmanlık ve finansal desteklerle kadın kooperatifleri çok daha iyi bir noktaya gelebilir.

İlginizi çekebilir: İhtiyaçların ve Olanakların Ürünü: Kooperatifler