Kültürel Mirasın Korunması İçin Sürdürülebilir Projeler ve Eğitim Şart

Kültürel Mirası Koruma Derneği ile Türkiye'de kültürel mirasa verilen değer, sponsor bulma zorlukları ve projelerin sürdürülebilirliği üzerine konuştuk. Dernek çalışanları farkındalık konusunda henüz yeterli düzeye ulaşılmasa da projelerin çeşitlenmesi ve kültürel mirasla temas eden herkesin eğitim olanaklarına ulaşmasıyla birlikte kültürel bilincin de artacağına inanıyor.

Kültürel Mirası Koruma Derneği (KMKD) kültürel mirasın korunması, belgelenmesi ve kapasite gelişimi alanlarında faaliyet gösteriyor. Dernek şu günlerde Mardin ve Antakya’da sürdürülen ve kısaca KORU adı verilen Kültürel Mirasın Korunması İçin Kapasite Geliştirme Projesi üzerine yoğunlaşmış olsa da Türkiye’nin hemen her yerinde kültürel mirası koruma ve geliştirme adına projeler üretiyor. Derneğin misyonu ve projeleri hakkında Kültürel Miras ve Kapasite Geliştirme Yöneticisi Dr. Banu Pekol, Proje Yöneticisi Çağla Parlak ve Proje Koordinatörü Başak Emir ile görüştük.

Kültürel Mirası Koruma Derneği, 2014 yılından beri faaliyette. Derneğin çalışma alanlarını ve misyonunu öğrenebilir miyiz?

Çağla Parlak: Genç ve dinamik bir derneğiz öncelikle. Kültürel mirası koruma anlayışının yeni yerleştiği bir coğrafyada, bir sivil toplum kuruluşu olarak beş yılda birçok projeyi hayata geçirebilmek önemli. KMKD olarak ilk olarak mimari mirasın korunmasındaki eksikliklerden hareketle yola çıktık. Genel manada kullanılmayan ve risk altında olan anıtların korunması ve restore edilirken doğru uygulamalara işaret etmek ve bunları savunmak amacıyla kuruldu derneğimiz. Üye profilimizde mimarlar ve sanat tarihçileri ağırlıklı olmakla birlikte birçok farklı disiplinden ve branştan kişiler bulunuyor. Mimari mirasla birlikte bu coğrafyada bulunan bütün kültürel miras unsurlarını korumayı kendimize hedef edinen bir derneğiz.

Banu Pekol: Çalışma ve uzmanlık alanlarımızı; kapasite geliştirme, mimari mirasın belgelenmesi ve korunması, somut olmayan kültürel miras ve taşınabilir kültür varlıkları şeklinde maddeleyebiliriz.

Üzerinde çalışacağınız projeleri nasıl belirliyorsunuz?

Banu Pekol: Yeni projenin belirlenmesi kısmı, işin zor yanlarından biri. Sivil toplum kuruluşu olunca ya devamlı bir sponsorunuz olmalı ya da birtakım fonların peşinden gitmeniz gerekiyor. Fon çağrıları bizim için çok önemli, bizim için proje fırsatı doğuruyorlar. Tabii bu her fona uygun düşecek bir proje yazma çabası içinde olduğumuz anlamına gelmiyor. Halihazırda üzerinde çalışmak istediğimiz projelerle ilgileniyoruz.

Çalışmalarınızda kimlerle işbirliği yapıyorsunuz, paydaşlarınız kimler oluyor?

Başak Emir: Hemen hemen herkes diyebiliriz. Kültürel miras çok paydaşlı bir alan. Bu nedenle yerel halktan devlet kademesindeki yetkiliye, sivil toplum kuruluşlarından akademisyenlere herkesle birlikte çalışmaya, fikir alışverişinde bulunmaya, projeler üretmeye gayret gösteriyoruz. Yerel ve özel kurumlar da işbirliği içerisinde olduğumuz yerler.

Banu Pekol: Bu noktada özellikle yerel paydaşları çok önemsiyoruz. Çünkü proje faal anlamda sonlandıktan sonra da devam etmeli. Bunu sağlayabilmenin en doğru yolu da yerel paydaşlardan geçiyor. Projenin sürdürülebilirliği fon veren için en önemli şeydir. Yaptığımız iş tamamlandıktan sonra da nasıl devam edeceğinin proje daha tasarlanırken bilinmesi gerekir. Örneğin Antakya ve Mardin’de kapasite geliştirme kapsamında yerel yönetim mensuplarına eğitimler veriyoruz, aynı şekilde Mardin’de restore ettiğimiz yapıyı proje bitince Mardin müzesi işletecek. Çünkü projenin kalıcı olması bu yereldeki paydaşların çabalarıyla mümkün.

Yakın zamanda gerçekleşmiş güzel bir örnek vermek istiyorum. Mayıs ayında, Başak’ın koordine ettiği proje kapsamında uluslararası bir akademik çalıştay gerçekleştirdik. Süryanilerin önemli temsilcilerinden biri olan Mardin Metropoliti, gelip çalıştaya katıldı, bu da bizim için çok değerli bir katkı.

Şu an gündeminizde olan KORU projesinin detaylarını öğrenebilir miyiz?

Çağla Parlak: Kültürel Mirasın Korunması İçin Kapasite Geliştirme Projesi (KORU), kültürel miras bilincinin arttırılması ve kültürel mirası korumak için doğru yöntemlerin teorik ve pratik olarak benimsenmesini amaçlıyor. Projenin faaliyetlerinden bahsedersek; yetişkin eğitimleri, koruma güz kampları, yapı analiz programı (YAP), Bilgi Bankası da dediğimiz definecilikten, kültürel miras haberciliğine, restorasyonlar için hibe bulma rehberine kadar farklı temalarda hazırladığımız yayın ve broşürler ve Tamirevi adını verdiğimiz tarihi konutlar için örnek restorasyon uygulamasından bahsedebiliriz. KORU projesini Edinburgh World Heritage ile beraber yürütüyoruz, British Council Kültürel Koruma Fonu kapsamında destekliyor. 2017 yılında başladık, 2020’de son bulacak. Mardin ve Antakya merkezli sürdürüyoruz projeyi. Geçtiğimiz sene Mardin’de düzenlediğimiz gençlik kampı ve yetişkin eğitimlerine katılan ve bu eğitimlerde öğrendiklerini pratikte de yaygınlaştıran katılımcılara yönelik olarak Edinburgh’ta Kültürel Miras Liderlik Eğitimi düzenledik. Bunu bu sene de Antakya’daki eğitim ve güz kampına katılan kişiler için de gerçekleştireceğiz. Mardin’de eğitime katılan taş ustaları için de Edinburgh’da bir eğitim yapıldı. Türkiye’de taş ustalığı hak ettiği kadar değer gören bir meslek değil.  Avrupa’da saygın meslekler arasında. Edinburgh’ta ustalar kendi meslektaşlarına ne kadar saygı duyulduğunu görmüş oldular. Aynı zamanda da kendi mesleklerinin önemini, neyi koruduklarını öğrendiler. Temmuz ayında Edinburgh’da taş ustalarına yönelik eğitimin ikincisi düzenlenecek.

Banu Pekol: Ek olarak, İngiltere’deki iş güvenliği standartlarının ne denli yüksek olduğunu gördüler. Biz iş güvenliğine çok önem veriyoruz. Şantiyemizde çalışan tüm ustalara iş güvenliği eğitimi de aldırtıyoruz ama bazen yine de bir direnç oluyor. İngiltere’de, İskoçya’da bu güvenlik önemleri öyle yüksek ki taş ustaları neredeyse astronot gibi giyiniyorlar. Oradaki standartları görünce ustalarımız bizim iş güvenliğini neden bu kadar önemsediğimizi anladılar. Ayrıca, Tamirevi şantiyesi alışılmış şantiyeler gibi halka kapalı değil, halka açık –çocuklar ve yetişkinlere farklı anlatımlar içeren- şantiye turlarımız var. Bu turlara katılanların güvenlik teçhizatını da biz sağlıyoruz.  

“Türkiye’deki İlk Enerji Verimli Restorasyon Projesini Uyguladık”

Kültürel mirasın korunması için sürdürülebilirlik kadar bilinç de gerekiyor. Siz belli bir bilinç ve farkındalık oluşması için çok çeşitli eğitimler düzenliyorsunuz. Bu bağlamda eğitim alanında yaptığınız faaliyetlerden de bahseder misiniz?

Banu Pekol: Kültürel mirasa yönelik bilincin arttırılması en çok önemsediğimiz amaçlarımız arasında geliyor. Verdiğimiz eğitimler akademik olarak bu alanda eğitim almayanlar için tasarlandı, yani bizim hedefimiz toplum düzeyinde bilinin arttırılmasına yönelik. KORU Projesi kapsamındaki eğitim başlıklarının altında yetişkin eğitimlerimiz var. Bugüne kadar Mardin, Antakya ve İstanbul’da gerçekleştirdiğimiz bu eğitimlerde öğretmenlere, tur rehberlerine, gazetecilere, anıt bakıcılarına, yerel yönetim mensuplarına, taş ustalarına, ahşap ustalarına eğitimler yapıyoruz. Tarihi ev maliklerine, yani tarihi evlerde yaşayan ya da böyle evlerde işletmesi olan kişilere bu yapılara nasıl bakacakları, dikkat etmeleri gereken hususları, restorasyon için mevcut hibe ve fonlar gibi konuların yanı sıra temel pratik tamiratları içeren eğitimlerimiz oluyor.

KORU projesi kapsamında örnek restorasyon projesi olarak kurguladığımız tarihi bir ev var, ismine Tamirevi dedik. Pek çok eğitimin yolu Tamirevi’nden geçiyor. Hatta eğitimlerimize katılan taş ve ahşap ustalarımız Tamirevi’nin restorasyonunda çalışan ustalarımız oldu.

2018 yılında Mardin’de Türkiye’nin dört bir yanından gelen üniversite öğrencilerine yönelik bir kültürel miras koruma kampı yaptık. Bir grup kültürel mirası yorumlama, bir grup taşınabilir varlıkları koruma, bir diğer grup da mimari koruma üzerine çalıştı. Hatta daha önce eğitimimize katılan ve halihazırda şantiyemizde çalışan ustalar, kamptaki öğrencilere mentorluk yaptı.

Tarihi yapılarda enerji verimliliği çok önemli ancak ülkemizde az bilinen ve hiç pratik uygulaması yapılmamış bir konu. Bu konuda da eğitimler veriyoruz ve 2019 sonbaharında bu konuda akademik bir çalıştayımız olacak. Aynı zamanda Tamirevi Türkiye’deki ilk enerji verimli restorasyon projesi. Türkiye kadar mimari miras açısından zengin olup, tarihi yapılarda enerji verimliliği uygulamalarını kullanmayan bir ülke için örnek bir proje olmasını umuyoruz.  İlk olduğu için bütün sorunları da ilk biz yaşadık diyebiliriz. Çalıştığımız mühendisler yeni inşa edilen veya betonarme yapılarda enerji verimliliği konusunda tecrübeliler ama tarihi evlerle ilgili daha öne hiç çalışmamışlar. Mantolama yapılmaması veya mekanların özgünlüğüne dokunulmaması gerektiğini söylediğimizde ilk başta anlamıyorlar, onlara derdimizi söyleyip, ikna edip kısıtlarımızı kabul ettirmemiz gerekiyor. Aynı durum malzeme tedarikçileri için de geçerli tabii.

Bu süreçte verdiğimiz eğitimlerle ilgili ilginç taleplerle karşılaştık. Koruma alanında eğitim gören yüksek lisans ve doktora öğrencileri arayıp eğitimlerimize katılmak istediklerini söylüyor, “Sizin verdiğiniz eğitimi biz üniversitede almıyoruz” diyorlar. Biz maalesef onların hedef kitlemizin dışında olduklarını söyleyip reddediyoruz, ancak bu durum da ciddi bir akademik bir eksiğe dikkatimizi çekti.

KORU projesiyle eşzamanlı sürdürdüğünüz diğer projeleriniz nelerdir?

Başak Emir: Güney Marmara Adaları projemiz kapsamında, buralardaki anıtsal ve sivil mimari eserlerin yerinde belgelenmesi, korunmalarına yönelik önceliklerin saptanması üzerine çalışıyoruz. Bu projede, ayrıca, risk altındaki miras değerleri üzerine de yoğunlaşıyoruz. Mirasın bütüncül olarak korunmasında değerlerin hafızalarda kalması, beraber yaşanması için de çalışmalar yapıyoruz. Hafızalarda bu miraslar ne kadar ve ne ölçüde kalıyor, bunu da değerlendiriyoruz, bir değer/risk analizi yapıyoruz. Sadece dokunabildiğimiz yapının gördüğü zararı değil, taşıdığı anlamın da ne durumda olduğunu analizlerimize ekliyoruz.

Bir diğer projemiz de Mardin’deki Somut Olmayan Süryani Kültürel Mirasının Belgelenmesi ve Yaygınlaştırılması projesi. ABD Büyükelçileri Kültürel Mirası Koruma Fonuyla sürdürdüğümüz bir proje bu. Tur Abdin olarak anılan Mardin, Midyat ve Nusaybin’i kapsıyor. Tur Abdin, Mardin’in eski adı zaten, Süryanice “Tanrı hizmetkarlarının dağı” demek.

Günümüzde Mardin ve Midyat’taki Süryani popülasyonu çok düşük ne yazık ki. Süryanilere ait mimari mirasın çoğu zarar görmüş durumda. Bu eserlerin risk değerlendirmesini yapıyoruz. Koruma Mimarları, Tarihçiler, Arkeologlar, Süryani dili uzmanları ve sanat tarihçilerinden oluşan bir uzman ekibimiz var. Bu yapılara ulaşmak da çok kolay olmuyor. Yolun bir kısmını arabayla gidiyoruz, sonra traktöre biniyoruz, sonra yürüyoruz. Süryani Somut olmayan mirası da projemizin ana odağı. Bu konuda üç kitapçığımız var. Somut olmayan mirasın korunması üzerine bir yol haritası çıkartmak için çalışmalarımız sürüyor. Süryani kültürünün tanıtılması ve gelecek kuşaklara aktarılması projenin bir diğer ayağı. Risk raporlarımız ve üç kitapçığımızın yanında bir de çocuk kitabımız var. 10-12 yaş arası çocuklara yönelik bir kitap hazırlanıyor. Süryanice ve Türkçe olarak yayınlanacak. Bir de web sitemiz olacak. Belgeleme yaptığımız yapıların hepsinin 360 derece görüntülerini aldık. Yapının ses peyzajını (soundscape) da kaydediyoruz. VR gözlükle, oradaymış hissiyle gezilebilecek, bir nevi online müze olacak bir internet sitesi düşünüyoruz.  

Prince Claus Fonu (Hollanda) ile yürüttüğümüz Süryani Elyazmaları ve Basılı Eserler Mirası Projemiz de yine bu bölgedeki bir diğer çalışmamız. Bu proje Mardin’de Süryani Katolik Meryem Ana Kilisesi arşivlerinde bulunan el yazması ve matbu eserlerin korunmasını ve bölgedeki benzer arşivlere sahip kurum ve bireyler için kapasite geliştirmeyi içeriyor. Mardin Müzesi’nin hemen yanındaki Süryani Katolik Meryem Ana Kilisesi, altyapı çalışmalarında bir su baskını yaşamış ve bünyesindeki el yazmaları ve matbu eserlerin büyük bir kısmı zarar görmüş. El yazmaları dijital olarak kaydedilecek ve erişime açılacak. Ayrıca bu durum bağlamında bölgedeki diğer arşiv sahiplerine de önleyici koruma tedbirleri eğitimleri verilecek.

Deneyimlerinize göre Türkiye’de kültürel mirası koruma alanında yaşanan en büyük sıkıntılar neler?

Banu Pekol: Türkiye’de kültürel miras adına kaynak geliştirme meselesi en büyük eksiklerden biri. Sponsorlar bu konuya öncelik vermiyor. Belki de farkında değiller, belki de bu bizler gibi kişilerin üzerine daha düşmesi ve çalışması gereken bir durum.

Çağla Parlak: Kültürel miras, Türkiye’de halen insanın hayatına doğrudan dokunan, etki eden bir alan gibi algılanmıyor. Aslında böyle olmamalı. Çünkü insanların doğuşundan itibaren kendisini çevreleyen mimariyle ve kültürle ilgili bir şey bu. Geçen yıl tamamladığımız Tatavla’dan Kurtuluş’a projesinden örnek vermek istiyorum. 70 TK: Tatavla’dan Kurtuluş’a projesinde tarihsel süreç içerisinde değişen mahalleleri, mimari yapıyı, evleri, demografik ve dolayısıyla kültürel örüntüleri belgeledik. Projenin çıktılarını paylaştığımız sergiyle birlikte insanlar aslında çok insani, onların hayatının doğrudan içerisinden bir şeyler yaptığımızı anladılar. 30 yıldır aynı mahallede yaşayan insanlar oradaki dönüşümün, o cumbalı evin artık neden sokaklarında olmadığına dair sergi ile birlikte bir farkındalık ve duyarlılık geliştirdiler. Yani insanlarda farkındalık, duyarlılık geliştirmek mümkün, sadece onlara ulaşmayı başarabilmek gerekiyor. Bu da çok farklı araçları kullanmayı beraberinde getiriyor.

Başak Emir: Kültürel mirasın hepimizin mirası olduğuna dair yeterli farkındalığın olmaması…